yozgati
Well-known member
SUNGUR AĞABEYİN İSLÂM BİRLİĞİ İLE ALÂKALI GÖRÜŞLERİ
Bediüzzaman'ın vârisleri arasında yer alan Mustafa Sungur, Nur Camiası'nın en önemli isimleri arasında kabul ediliyor. Nur tarihinde gelişen olaylar ile ilgili fazla konuşmak istemeyen Sungur, Bediüzzaman'ın en büyük hedeflerinden birinin İslâm birliğini kurmak olduğunu belirtti. İlerlemiş yaşına rağmen Nur hizmetleri için koşturan Sungur'un, anılarını büyük bir heyecan ve şevk içinde anlatması dikkat çekti.
- Bediüzzaman'la ilgili birkaç anınınızı anlatır mısınız?
Üstad, Arapça yazılan 90 adet kitabı ezberleyerek, bunu hafızasında üç ayda bir tekrar ederdi. Bunlar temel kitaplardı. Bir gün "Cenab-ı Hakk'a şükürler olsun. Bütün 90 kitabı ezberlemem ve bunları sürekli tekrar etmem, beni Kur'an'a götürdü. Kur'an bana kâfi geliyor. Kur'an'dan başka kitaba ihtiyacım kalmadı" dedi. Allah ona böyle bir zekâ vermiş. Üstad, her gece 90 kitabı hafızasında tekrar ederken, çevredeki insanlar onu zikrediyor sanıyorlardı.
Üstad, bize ders verirken gençleşirdi. Bazen bir, bazen de dört saat ders yapardı. Tahiri, Zübeyr, Ceylan ve Bayram abilerle ders yapardık. Biz önce Mesnevi Nuriye'yi, sonra da İşaratül İcaz'ı ders aldık. Sonra Ankara'dan formalar halinde gelen risaleleri tashih ederdik.
- Bediüzzaman'ın vârisleri arasındasınız. Risalelerde birçok yerde isminiz geçiyor. Ne hissediyorsunuz?
- Elhamdülillah, varisleriyiz. Allah bize talebeliği layık gördü. Hayretle, dikkatle ve şükranla karşılıyorum. Ama Üstad, her halis talebenin de varisi olduğunu söylüyor. 'Benim gibi binlerce vârisleri bulunan Nurlar' diyor. Nurlara sarılıp icaplarını yerine getirdikten sonra herkes vâristir.
- Risalelerin tamamı basıldı mı?
- Birkaç kitap basılmadı. 18 ve 28. Lema basılmadı. Bu risalelerde İmam-ı Ali'nin bu zamana işaretleri yer alıyor.
- Bediüzzaman, İslâm âleminin birliği için çok uğraştı. Bu konudaki görüşleriniz nedir?
- Biz de İslam Birliği için çalışıyoruz. Üstad bunu çok arzu etti. Bunun için Hutbe-i Şamiye adlı eserini 1950 yılında bastırdı. Şam'da okuduğu hutbede İslâm âleminin hastalıklarını teşhis ederek, çözüm yollarını gösterdi. Mısır'da bulunan Ezher Üniversitesi'nin kız kardeşi olarak gördüğü bir üniversiteyi Van'da açmak istedi. Bu hayal, gaye ve arzu ile, coğrafi bölge olarak Kürdistan, İran, Arabistan ve Türkistan'ın ortasında bir İslâm Üniversitesi kurmak için çaba gösterdi. Bu üniversitede hem dini ilimler, hem de fen ilimleri görülecekti. Van'da bunun temelini attı. Ama I. Dünya Savaşı çıkınca bu gerçekleşmedi. 1950'de de devlet adamlarına gönderdiği mektupta, bunları dile getirdi.
- Kürdistan kelimesini çok rahat kullandınız. Bu kelimenin yıllarca yasaklandığını biliyoruz. Bediüzzaman'ın Kürt olmasının 'Kürdistan' kelimesini kullanmanızda bir etkisi var mı?
- Osmanlı İmparatorluğu 'Ne mutlu Türküm' demiyor. 'Ne mutlu Müslümanım diyene' diyor. Viyana'dan Yemen'e kadar birçok farklı ırk ve dine mensup insanları bir potada tutmayı başardı. Osmanlı, ırkçılığa dayanmadı. Sonra ırkçılık yayıldı. Üstad asla ırkçılığı kabul etmiyor. İslâm kardeşliğini esas alıyor. Türk milletini de çok seviyor. Türkleri İslâm'ın kahraman ordusu ve bayraktarı olarak görüyor. Kürtlerden daha ziyade Türkleri överdi. Ayrıca Van'da kurmak istediği proje de İslâm birliğinin en önemli parçasıydı.
İslâm'ın ebedi düsturlarının Müslümanlar için yeterli olduğunu belirten Mustafa Sungur, Müslümanların meseleleri ve İslâm Birliği üzerine sorularımızı cevaplandırdı...
- Van’daki üniversite açılsaydı, İslâm dünyasının parçalanması önlenebilir miydi?
- Evet. Eğer bu proje gerçekleşse idi, Müslümanlar bu durumda olmazdı. Üstad’ın fikirlerine uysalardı, bu sıkıntılar yaşanmazdı. Üniversite projesini Demokrat Parti zamanında bile gündeme getirdi.
- Bu projenin günümüzde gerçekleşme imkânı var mı?
- Her tarafta Risale-i Nurlar'ın neşri yapılıyor. İslâm ülkeleri birlik ve beraberlik istiyor. Kıyamete kadar bu arzu devam edecek. Ama dünyanın sonu da yaklaştı. Dünyanın ömrü fazla kalmadı. Ahir zamandayız. Bütün Müslümanlar hal ve hareketlerine dikkat etsinler. Bütün kuvvetinizle İslâmiyet'e kuvvet verin.
- Bediüzzaman’ın siyasete yaklaşımını nasıl görüyorsunuz?
- Üstad, siyasetten Allah’a sığındı. Doğrudan doğruya iman hakikatlerinin neşriyle uğraştı. Ama Üstad, İslâm Birliğine eserlerinde de önem veriyor. Bunu da siyaset adına yapmıyor. Hükümete karşı bir hareket olarak anlatmıyor. Siyasetten uzak, halis ebedi hayatı kazanmaya ve Kur’an hakikatlerine uygun bir şekilde yapıyor. Üçüncü Said döneminde bunları söylüyor.
- Bediüzzaman niçin Menderes’i destekledi?
- 1960’da DP’ye ehven-i şer olarak bakılmasını söyledi. Vefatından evvel derslerinde kısmen DP’yi ehven-i şer olarak destekledi. Üstad, asırları ve kainatı kucaklayan bir âlimdi. Kur’an dellalı idi. Bizler de siyasi heyecanlara kapılmadık. Bizler kimiz ki içtihat yapalım. İçtihat yapmadık. Üstad, CHP karşısında DP’yi ehven-i şer diye destekledi. Erbakan’a karşı olumsuz bir tutumumuz da olmadı. Kendisi dindar bir insan. Hararete kapılarak siyaset yapılmadı. Üstad’ın dersleri doğrultusunda yapıldı. Bütün partilere Risale-i Nur hakikatlerini anlattık.
- ABD, Irak ve Afganistan’a girdi. Bundan sonra Müslümanların nasıl bir yol izlemesi gerekir?
- İslâm birliği zamanında kurulmadığı için bu sıkıntılarla karşı karşıya kalındı. Bağdat Paktı ile birlik sağlanmak istendi. Ama bırakmadılar. Şimdi AB var. Sonuçlarına bakacağız. Aslında AB’ye ihtiyaç yok. Üstad, İslâm birliği diyor. Ama bugün Avrupa değerleri diyorlar. Bizim için Kur’an ve İslâm’ın değerleri önemli. Mesala, zina olayı. Bizim için zina büyük günahlardandır. Ancak, onlar “Zina suç değildir” diyor. Bu doğrudan doğruya Kur’an’a karşıdır. Bizim ebedi düsturlarımız var. Bunlar Müslümanlara yeter. Üstad, dünya ve medeniyet bakımından Avrupalılara dost olun diyor. Din bakımından “dost olun” demiyor. Onlardan ticaret ve teknik alanlarında istifade edebiliriz. Yoksa onların âdet ve inançları bize ters. Üstad, Hıristiyan ruhanilerine böyle bakıyor.
- Türkiye’nin birçok sorunu var. AB sürecinde Kıbrıs ve Kürt sorunu daha çok tartışılacak. Çözüm önerileriniz nedir?
- Kıbrıs konusunda Üstad’ın bir gün gelecek “Bütün Kıbrıs bizim olacak” dediğini biliyoruz. Kürt sorununa gelince, bu İttihad-ı İslâm ruhuyla çözülür. İslâm kardeşliği ile bu halledilir. Üstad, bunun için Van’da Medresetül Zehra üniversitesini kurmak istedi. Bugün hapisten çıkan Leyla Zanalar bütün Kürt halkını temsil edemez. Bizim Diyarbakır ve Van’da öyle Kürt kardeşlerimiz var. Onlarla hiçbir sorunumuz yok. Beraber ders yapıyoruz. Hepsi Nur talebesi olup, Üstad’ın talebeleridir. Üstad daima İslâm kardeşliğini dile getirdi. İslâm kardeşliğini savundu. Asırlardan beri bütün ırklar kaynaşmışlar. İslâm potasında birbirlerinden kız alıp vermişler. Kürt kardeşlerimiz de mert ve yiğitler. Ama devlet kuramazlar. Birbirlerine tabi olamıyorlar. Üstad’ın “İran, Irak, Suriye ve Türkiye’de Kürtlerin bulunması İttihad-ı İslâm'a vesile olacaktır” ifadesini kullandığı söylenir. Ben duymadım. Ama Üstad'ı gören bazı arkadaşlar, Bediüzzaman’dan bu ifadeleri anlatıyor.
Vakit Gazetesi
04/04/2005
Bediüzzaman'ın vârisleri arasında yer alan Mustafa Sungur, Nur Camiası'nın en önemli isimleri arasında kabul ediliyor. Nur tarihinde gelişen olaylar ile ilgili fazla konuşmak istemeyen Sungur, Bediüzzaman'ın en büyük hedeflerinden birinin İslâm birliğini kurmak olduğunu belirtti. İlerlemiş yaşına rağmen Nur hizmetleri için koşturan Sungur'un, anılarını büyük bir heyecan ve şevk içinde anlatması dikkat çekti.
- Bediüzzaman'la ilgili birkaç anınınızı anlatır mısınız?
Üstad, Arapça yazılan 90 adet kitabı ezberleyerek, bunu hafızasında üç ayda bir tekrar ederdi. Bunlar temel kitaplardı. Bir gün "Cenab-ı Hakk'a şükürler olsun. Bütün 90 kitabı ezberlemem ve bunları sürekli tekrar etmem, beni Kur'an'a götürdü. Kur'an bana kâfi geliyor. Kur'an'dan başka kitaba ihtiyacım kalmadı" dedi. Allah ona böyle bir zekâ vermiş. Üstad, her gece 90 kitabı hafızasında tekrar ederken, çevredeki insanlar onu zikrediyor sanıyorlardı.
Üstad, bize ders verirken gençleşirdi. Bazen bir, bazen de dört saat ders yapardı. Tahiri, Zübeyr, Ceylan ve Bayram abilerle ders yapardık. Biz önce Mesnevi Nuriye'yi, sonra da İşaratül İcaz'ı ders aldık. Sonra Ankara'dan formalar halinde gelen risaleleri tashih ederdik.
- Bediüzzaman'ın vârisleri arasındasınız. Risalelerde birçok yerde isminiz geçiyor. Ne hissediyorsunuz?
- Elhamdülillah, varisleriyiz. Allah bize talebeliği layık gördü. Hayretle, dikkatle ve şükranla karşılıyorum. Ama Üstad, her halis talebenin de varisi olduğunu söylüyor. 'Benim gibi binlerce vârisleri bulunan Nurlar' diyor. Nurlara sarılıp icaplarını yerine getirdikten sonra herkes vâristir.
- Risalelerin tamamı basıldı mı?
- Birkaç kitap basılmadı. 18 ve 28. Lema basılmadı. Bu risalelerde İmam-ı Ali'nin bu zamana işaretleri yer alıyor.
- Bediüzzaman, İslâm âleminin birliği için çok uğraştı. Bu konudaki görüşleriniz nedir?
- Biz de İslam Birliği için çalışıyoruz. Üstad bunu çok arzu etti. Bunun için Hutbe-i Şamiye adlı eserini 1950 yılında bastırdı. Şam'da okuduğu hutbede İslâm âleminin hastalıklarını teşhis ederek, çözüm yollarını gösterdi. Mısır'da bulunan Ezher Üniversitesi'nin kız kardeşi olarak gördüğü bir üniversiteyi Van'da açmak istedi. Bu hayal, gaye ve arzu ile, coğrafi bölge olarak Kürdistan, İran, Arabistan ve Türkistan'ın ortasında bir İslâm Üniversitesi kurmak için çaba gösterdi. Bu üniversitede hem dini ilimler, hem de fen ilimleri görülecekti. Van'da bunun temelini attı. Ama I. Dünya Savaşı çıkınca bu gerçekleşmedi. 1950'de de devlet adamlarına gönderdiği mektupta, bunları dile getirdi.
- Kürdistan kelimesini çok rahat kullandınız. Bu kelimenin yıllarca yasaklandığını biliyoruz. Bediüzzaman'ın Kürt olmasının 'Kürdistan' kelimesini kullanmanızda bir etkisi var mı?
- Osmanlı İmparatorluğu 'Ne mutlu Türküm' demiyor. 'Ne mutlu Müslümanım diyene' diyor. Viyana'dan Yemen'e kadar birçok farklı ırk ve dine mensup insanları bir potada tutmayı başardı. Osmanlı, ırkçılığa dayanmadı. Sonra ırkçılık yayıldı. Üstad asla ırkçılığı kabul etmiyor. İslâm kardeşliğini esas alıyor. Türk milletini de çok seviyor. Türkleri İslâm'ın kahraman ordusu ve bayraktarı olarak görüyor. Kürtlerden daha ziyade Türkleri överdi. Ayrıca Van'da kurmak istediği proje de İslâm birliğinin en önemli parçasıydı.
İslâm'ın ebedi düsturlarının Müslümanlar için yeterli olduğunu belirten Mustafa Sungur, Müslümanların meseleleri ve İslâm Birliği üzerine sorularımızı cevaplandırdı...
- Van’daki üniversite açılsaydı, İslâm dünyasının parçalanması önlenebilir miydi?
- Evet. Eğer bu proje gerçekleşse idi, Müslümanlar bu durumda olmazdı. Üstad’ın fikirlerine uysalardı, bu sıkıntılar yaşanmazdı. Üniversite projesini Demokrat Parti zamanında bile gündeme getirdi.
- Bu projenin günümüzde gerçekleşme imkânı var mı?
- Her tarafta Risale-i Nurlar'ın neşri yapılıyor. İslâm ülkeleri birlik ve beraberlik istiyor. Kıyamete kadar bu arzu devam edecek. Ama dünyanın sonu da yaklaştı. Dünyanın ömrü fazla kalmadı. Ahir zamandayız. Bütün Müslümanlar hal ve hareketlerine dikkat etsinler. Bütün kuvvetinizle İslâmiyet'e kuvvet verin.
- Bediüzzaman’ın siyasete yaklaşımını nasıl görüyorsunuz?
- Üstad, siyasetten Allah’a sığındı. Doğrudan doğruya iman hakikatlerinin neşriyle uğraştı. Ama Üstad, İslâm Birliğine eserlerinde de önem veriyor. Bunu da siyaset adına yapmıyor. Hükümete karşı bir hareket olarak anlatmıyor. Siyasetten uzak, halis ebedi hayatı kazanmaya ve Kur’an hakikatlerine uygun bir şekilde yapıyor. Üçüncü Said döneminde bunları söylüyor.
- Bediüzzaman niçin Menderes’i destekledi?
- 1960’da DP’ye ehven-i şer olarak bakılmasını söyledi. Vefatından evvel derslerinde kısmen DP’yi ehven-i şer olarak destekledi. Üstad, asırları ve kainatı kucaklayan bir âlimdi. Kur’an dellalı idi. Bizler de siyasi heyecanlara kapılmadık. Bizler kimiz ki içtihat yapalım. İçtihat yapmadık. Üstad, CHP karşısında DP’yi ehven-i şer diye destekledi. Erbakan’a karşı olumsuz bir tutumumuz da olmadı. Kendisi dindar bir insan. Hararete kapılarak siyaset yapılmadı. Üstad’ın dersleri doğrultusunda yapıldı. Bütün partilere Risale-i Nur hakikatlerini anlattık.
- ABD, Irak ve Afganistan’a girdi. Bundan sonra Müslümanların nasıl bir yol izlemesi gerekir?
- İslâm birliği zamanında kurulmadığı için bu sıkıntılarla karşı karşıya kalındı. Bağdat Paktı ile birlik sağlanmak istendi. Ama bırakmadılar. Şimdi AB var. Sonuçlarına bakacağız. Aslında AB’ye ihtiyaç yok. Üstad, İslâm birliği diyor. Ama bugün Avrupa değerleri diyorlar. Bizim için Kur’an ve İslâm’ın değerleri önemli. Mesala, zina olayı. Bizim için zina büyük günahlardandır. Ancak, onlar “Zina suç değildir” diyor. Bu doğrudan doğruya Kur’an’a karşıdır. Bizim ebedi düsturlarımız var. Bunlar Müslümanlara yeter. Üstad, dünya ve medeniyet bakımından Avrupalılara dost olun diyor. Din bakımından “dost olun” demiyor. Onlardan ticaret ve teknik alanlarında istifade edebiliriz. Yoksa onların âdet ve inançları bize ters. Üstad, Hıristiyan ruhanilerine böyle bakıyor.
- Türkiye’nin birçok sorunu var. AB sürecinde Kıbrıs ve Kürt sorunu daha çok tartışılacak. Çözüm önerileriniz nedir?
- Kıbrıs konusunda Üstad’ın bir gün gelecek “Bütün Kıbrıs bizim olacak” dediğini biliyoruz. Kürt sorununa gelince, bu İttihad-ı İslâm ruhuyla çözülür. İslâm kardeşliği ile bu halledilir. Üstad, bunun için Van’da Medresetül Zehra üniversitesini kurmak istedi. Bugün hapisten çıkan Leyla Zanalar bütün Kürt halkını temsil edemez. Bizim Diyarbakır ve Van’da öyle Kürt kardeşlerimiz var. Onlarla hiçbir sorunumuz yok. Beraber ders yapıyoruz. Hepsi Nur talebesi olup, Üstad’ın talebeleridir. Üstad daima İslâm kardeşliğini dile getirdi. İslâm kardeşliğini savundu. Asırlardan beri bütün ırklar kaynaşmışlar. İslâm potasında birbirlerinden kız alıp vermişler. Kürt kardeşlerimiz de mert ve yiğitler. Ama devlet kuramazlar. Birbirlerine tabi olamıyorlar. Üstad’ın “İran, Irak, Suriye ve Türkiye’de Kürtlerin bulunması İttihad-ı İslâm'a vesile olacaktır” ifadesini kullandığı söylenir. Ben duymadım. Ama Üstad'ı gören bazı arkadaşlar, Bediüzzaman’dan bu ifadeleri anlatıyor.
Vakit Gazetesi
04/04/2005