Yunanistan'da Risale-i Nur neşriyatını yapan ve yüzlerce Nur talebesi yetiştiren bir zâtın, Türkiye'deki Nurcu kardeşlerine yazdığı mektub
Din ve imana hâdim (hizmet edici), şirk ve küfrü hêdim (yıkıcı) pek aziz kardeşlerim! (Abdullah, Hüsnü, Abdülkadir, Mehmed ve Süleyman Nurdaşlarım)
Evvelâ: Pek samimî ve hâlisane yazılan mektubunuzu alarak derecesiz memnun oldum. Muhlis beyanlarınız ve derûnî tebrikleriniz, hep coşkun dinî aşkınızdan ve has nura müstağrak ruhunuzdan doğma olduğundan, o Nur'un elektrizasyonuyla münevver kalbleri tehyic ve temevvüce düşürmemek mümkün değildir. Onun için, selâm ve muhabbetlerinize mukabil selâm ve meveddetlerimiz bîpâyan olduğu gibi, bu rabıta ve iştiyak ile de sizleri kucaklar ve İslâmî hasret ve saffetle gözlerinizden öperim.
Sâniyen: Gönderilmesine lütfettiğiniz "Hutbe-i Şamiye", "Şekva" ve sair mahkeme kararı ile mektublar melfufatını alarak fevkalhad memnun oldum. Bunun cevabını vermek üzere iken, Kerkük'ten Ahmed Ramazan kardeşimizden gönderilen "Sözler Mecmuası"nı aldım. Onun için de bînihaye tahassüslerle meşhun-u mesâr oldum. Ona da şimdi sizinle beraber teşekkür bâbında mektub yazıyorum. Bu memnuniyet ve teşekkürlere dahi cemaatimizin bütün efradı iştirak ederek hepinizi selâmlar ve aziz Nurdaşlarıyla kardaşlanırlar.
...........
Gerek ben ve gerekse bütün ihvanımız Üstad Hazretlerine bağlılığı şöyle telakki ediyoruz: Âfâk ve enfüsten müstedlel âyât-ı bînihayeyi en iyi tefsir edecek bir insan-ı kâmile her asır muhtaçtır. Asrımızda, şark ve garbda fâzıl ve muktedir çok ulema yok değildir; fakat fâni menfaatlerden mütecerrid, sırf nur-u Bâki ile mütenevvir ve mütelezziz, gavs-ı ferîd makamında en ziyade bir mutemede ihtiyaç vardır. Bu evsaf-ı mebhuse ile Üstad-ı Kebir muttasıf olduğundan, zamanımızın kutbu mesabesindedir. Ona tebaiyet, tam uyulmağa lâyık bir muktedabih'e iktida manasındadır. Zamanın müceddidi, imam-ı kübrası fetrete uğradığına göre, böyle bir mürşid-i a'zama merbutiyet vâcib derecesine varmıştır. İşte bu saika, bizi ve onları düşünmeğe bile sevketmeden Üstad-ı Kebir'e rabtediyor. Bunu yapan, onlardaki iman bağının, kendisinde mevcud bulunan nur-u aslînin, nur kaynağının merkez sıkletindeki cazibe kuvvetine incizab ve incilâbıdır. Bunlar, bu eserleri şimdi mütalaa ve müzakere etmekle, tahsilleri az zamanda bazısının derhal husuliye münkalib olmaktadır... Yani derhal, Nur mevzuunu idrak kabiliyetiyle mütefeyyiz oluyorlar.
ﻫَﺬَﺍ ﻣِﻦْ ﻓَﻀْﻞِ ﺭَﺑِّﻰ ٭ ﻫَﺬَﺍ ﺭَﺣْﻤَﺔٌ ﻣِﻦْ ﺭَﺑِّﻰ
Onun için, fazl ve rahmetine karşı ne kadar hamd ü sena edilse azdır.
..........
Bu hizmette muvaffak olmak için, sizin binbir müşkilâtla ikazkâr ve irşadkâr hareketleriniz gibi, yıkılmaz ve sarsılmaz azim ve metanetler lâzımdır. İnşâallah her ufukta, her kuturda böyle çalışılması, İslâmiyetin halas-ı umumîsini mûcib ve müntic olacaktır.
Din ve imana hâdim (hizmet edici), şirk ve küfrü hêdim (yıkıcı) pek aziz kardeşlerim! (Abdullah, Hüsnü, Abdülkadir, Mehmed ve Süleyman Nurdaşlarım)
Evvelâ: Pek samimî ve hâlisane yazılan mektubunuzu alarak derecesiz memnun oldum. Muhlis beyanlarınız ve derûnî tebrikleriniz, hep coşkun dinî aşkınızdan ve has nura müstağrak ruhunuzdan doğma olduğundan, o Nur'un elektrizasyonuyla münevver kalbleri tehyic ve temevvüce düşürmemek mümkün değildir. Onun için, selâm ve muhabbetlerinize mukabil selâm ve meveddetlerimiz bîpâyan olduğu gibi, bu rabıta ve iştiyak ile de sizleri kucaklar ve İslâmî hasret ve saffetle gözlerinizden öperim.
Sâniyen: Gönderilmesine lütfettiğiniz "Hutbe-i Şamiye", "Şekva" ve sair mahkeme kararı ile mektublar melfufatını alarak fevkalhad memnun oldum. Bunun cevabını vermek üzere iken, Kerkük'ten Ahmed Ramazan kardeşimizden gönderilen "Sözler Mecmuası"nı aldım. Onun için de bînihaye tahassüslerle meşhun-u mesâr oldum. Ona da şimdi sizinle beraber teşekkür bâbında mektub yazıyorum. Bu memnuniyet ve teşekkürlere dahi cemaatimizin bütün efradı iştirak ederek hepinizi selâmlar ve aziz Nurdaşlarıyla kardaşlanırlar.
...........
Gerek ben ve gerekse bütün ihvanımız Üstad Hazretlerine bağlılığı şöyle telakki ediyoruz: Âfâk ve enfüsten müstedlel âyât-ı bînihayeyi en iyi tefsir edecek bir insan-ı kâmile her asır muhtaçtır. Asrımızda, şark ve garbda fâzıl ve muktedir çok ulema yok değildir; fakat fâni menfaatlerden mütecerrid, sırf nur-u Bâki ile mütenevvir ve mütelezziz, gavs-ı ferîd makamında en ziyade bir mutemede ihtiyaç vardır. Bu evsaf-ı mebhuse ile Üstad-ı Kebir muttasıf olduğundan, zamanımızın kutbu mesabesindedir. Ona tebaiyet, tam uyulmağa lâyık bir muktedabih'e iktida manasındadır. Zamanın müceddidi, imam-ı kübrası fetrete uğradığına göre, böyle bir mürşid-i a'zama merbutiyet vâcib derecesine varmıştır. İşte bu saika, bizi ve onları düşünmeğe bile sevketmeden Üstad-ı Kebir'e rabtediyor. Bunu yapan, onlardaki iman bağının, kendisinde mevcud bulunan nur-u aslînin, nur kaynağının merkez sıkletindeki cazibe kuvvetine incizab ve incilâbıdır. Bunlar, bu eserleri şimdi mütalaa ve müzakere etmekle, tahsilleri az zamanda bazısının derhal husuliye münkalib olmaktadır... Yani derhal, Nur mevzuunu idrak kabiliyetiyle mütefeyyiz oluyorlar.
ﻫَﺬَﺍ ﻣِﻦْ ﻓَﻀْﻞِ ﺭَﺑِّﻰ ٭ ﻫَﺬَﺍ ﺭَﺣْﻤَﺔٌ ﻣِﻦْ ﺭَﺑِّﻰ
Onun için, fazl ve rahmetine karşı ne kadar hamd ü sena edilse azdır.
..........
Bu hizmette muvaffak olmak için, sizin binbir müşkilâtla ikazkâr ve irşadkâr hareketleriniz gibi, yıkılmaz ve sarsılmaz azim ve metanetler lâzımdır. İnşâallah her ufukta, her kuturda böyle çalışılması, İslâmiyetin halas-ı umumîsini mûcib ve müntic olacaktır.
HÂFIZ ALİ