DİVAN-I HARB-İ ÖRFÎ 8.7.HÜRRİYETE HİTAP(DEVAMI)
TARİHÇE-İ HAYAT DERSLERİ 13.11.RİSALE-İ NUR VE HARİÇ MEMLEKETLER(DEVAMI)
İkinci hakikat: Zaman-ı sâlifte, yani galebe-i vahşet vaktinde âlemde hükümfermâ, vahşetin mahsulü ve tedennî ve inkırazın mahkûmu olan kuvvet ve cebrin saltanatı idi. Herhangi devletin deverân-ı demmi yerine girmişse, öyle devletlerin sahâif-i tarihiyeleri baykuşların âşiyâneleri gibi satırları inkırazlarını çağırıyorlar, bağırıyorlar. Tasallut-u medeniyetin zamanında âlemin hükümranı ilim ve marifettir. Müvellidi medeniyet; ve şânı tezayüd; ve ömrü ebedî olduğundan herhangi devletin hayat ve müdebbiri olmuşsa, o hükûmeti kendi gibi kayd-ı ömr-ü tabiîden ve ecel-i inkırazdan tahlis ve küre-i arz kadar yaşamasına istidat vermiş. Kitab-ı Avrupa sahâifi bunu alenen gösteriyor. Eğer denilse: Şimdiye kadar bu hükûmet-i zaifeyi âdi adamlar idare edebilirlerdi. Fakat bu kadar metin ve dehşetli, kaviyen emel ettiğimiz yeni hükûmeti omuzunda taşıyacak harika ve dâhi adamlar lâzımken, Asya ve Rumeli tarlası acaba öyle mahsulât verecek mi? Buna cevap: Eğer başka inkılâplar başa gelmezse, evet. Ve üçüncü hakikate dikkat et. Şöyle ki: Bu zaman-ı mâzide insan istidad-ı gayr-ı mütenâhîye mâlik iken, o kadar dar ve mahdut daire içinde hareket ediyordu ki, güya insan iken hayvan gibi yaşadığından, efkâr ve ahlâkı o daire nispetinde tedennî etmiş ve mahsur kalmıştı. Şimdi bu şer’î hürriyet-i âdilâne eğer yaşasa ve bozulmazsa, fikr-i beşerin ağır zincirlerini paralamakla ve istidad-ı terakkiye karşı setleri hercümerc ederek o küçük daireyi dünya kadar tevsi edebilir. Hatta benim gibi bir köylü adam, Süreyya kadar ulvî olan idare-i umumîyi nazara alacak, âmâl ve müyûlâtın filizlerini orada bağlayacak. Ve her bir fiil ve tavrının orada bir ihtizaz ile zîmedhal bulunacağından, himmet Süreyya kadar teâlî ve ahlâkı o derece tekemmül ve efkârı memalik-i Osmaniye kadar tevessü edeceğinden, Eflâtun’ları, İbn-i Sina’ları ve Bismarck’ları, Dekart’ları ve Taftazanî’leri inşaallah geri bırakacak. Bu kuvvetli Asya ve Rumeli tarlası çok şübban-ı vatan mahsulü vereceğinden kaviyen ümitvarız. | Lügatler : âdi : basit, sıradan alenen : açıktan âmâl : emeller, istekler aşiyane : yuva cebr : zorlama, zorbalık deverân-ı dem : kan dolaşımı ebedî : sonsuz ecel-i inkıraz : dağılıp yok olma vakti, çökme zamanı efkâr : fikirler emel etmek : ümit etmek, ümit bağlamak fikr-i beşer : insan fikri galebe-i vahşet : vahşetin üstünlüğü, ilkelliğin üstünlüğü hakikat : esas, gerçek hercümerc etmek : alt üst etmek; karma karışık etmek himmet : ciddi gayret hükûmet-i zaife : zayıf hükûmet hükümfermâ : egemen, hüküm süren hükümran : hükmü geçen, hükmeden, egemen olan hürriyet-i âdilâne : adaletli hürriyet idare-i umumî : genel idare ihtizaz : sarsıntı inkılâp : değişim, dönüşüm inkıraz : yıkılma, dağılıp yok olma, son bulma istidad-ı gayr-ı mütenâhî : sonsuz yetenek istidad-ı terakki : ilerleme ve kalkınma yeteneği istidat : kabiliyet, yetenek kaviyen : kuvvetli bir şekilde kayd-ı ömr-ü tabiî : doğal ömür sınırı kitab-ı Avrupa sahaifi : Avrupa kitabının sayfaları; Avrupa tarihinin yaprakları küre-i arz : yerküre, dünya mahdut : sınırlı mahsul : ürün mahsulât : ürünler mâlik : sahip marifet : bilgi, eğitim metin : sağlam, kuvvetli müdebbir : idareci; idare eden, çekip çeviren müvellid : doğurtan; ebe müyûlât : meyiller, eğilimler nazara almak : dikkate almak nispetinde : ölçüsünde sahâif : sayfalar, tarih sayfaları sahâif-i tarihiye : tarihî sayfalar Süreyya : Ülker yıldızı, pervin şer'î : dine uygun tahlis : kurtarmak tasallut-u medeniyet : medeniyetin musallat olması, hâkimiyeti teâlî : yükselme, yücelme tedennî : alçalma, gerileme tekemmül : mükemmelleşme, olgunlaşma tevsi etmek : genişletmek tezayüd : ziyadeleşme, artma ulvî : yüce, büyük vahşet : ilkellik (medeniyetin zıttı) zaman-ı mâzi : geçmiş zaman zaman-ı sâlif : geçmiş zaman zîmedhal : giriş yeri, menfez; karışma yeteneği |
Risale-i Nur’un Avrupa’daki intişarı ve hüsn-ü kabule mazhariyetine nümune olarak Findandiya’daki Nur talebesi Habiburrahman Şakir’den gelen diğer bir mektup. Vellamonkatu 21 12/2/1958 Çok muhterem kardeşlerim, وَعَلَيْكُمُ السَّلاَمُ وَرَحَمَةُ اللهِ وَبَرَكَاتَهُ Göndermiş olduğunuz inayetnamenizi ve dört tane risale İhlâs, Zeylü’l-Hubab, “Risale-i Nur hakkında Müellifine gönderilen bir mektup”, “Risale-i Nur Hakkında Verilen Konferans”ları aldım. Teşekkürlerimi takdim ederim efendim. Evet, büyük Üstad Said Nursî Hazretleri, zamanımızın büyük dâhilerinden ve Allah’ın en büyük sevgili bendelerinden olduğunda asla şüphemiz yoktur. Belki, bu zata 14. asrın müceddidlerinden deyip itikad etsek bile mübalâğa etmiş olmayacağız. Hamdler olsun Allah Hazretlerine ki, Türk Milleti hazinelerinden zuhur etmiş bu cevheri, inkılâp dolaganlarında gark olup zayi olmasından zamanımıza kadar sakladı; asrımızı, bu zatın vücudu ile ziynetledi. Mûsâ Peygamberi Firavunun eteğinde beslediği gibi, bu zat-ı mübareki de dinsiz zalimler meyanında cefalar içinde besledi. Geleceklerde de selâmetlikle uzun seneler yaşamasını bir Allah’tan temenni ederiz. Üstad Bediüzzaman hakkında bizim akidemiz budur. Mümkün olursa, bizim tarafımızdan huzurlarına arz-ı ihlâsımızı, gaibane muhabbetimizi bildirseniz ve özünden bizim için hayır dualarını vekâleten rica etseniz diye ricada kalıyoruz. Hürmet ve selâmlarla. Muhlis dinî, millî kardeşiniz Habiburrahman Şakir *** Sorbon Üniversitesi İslâm ve Roma Mukayeseli Hukuk Kürsüsü Profesörü ve Paris İslâm Kültür Merkezi Fahrî Başkanının Üstad Bediüzzaman Hazretlerine Yazdığı Mektup 21 Cemaziyelahir 1377 İslâmbol Allah Yolunda Mücahid Muhterem Hazret-i Üstad, Allah size uzun ömür ihsan eylesin. Göndermiş olduğunuz kıymetli hediyeniz olan kitabınızı ve selâmınızı alarak teşekkür ettim. Allah size selâmet versin. Kıymetli yüksek eserlerinizden istifadeye muvaffak kılsın. Eskiden beri sizin yüksek vasıflarınızı ve büyük mücahedenizi işitirdim ve daima da işitmekteyim. Allah, birbirinden uzak olanları kavuşturucudur. Bizleri, sevgi ve rızasını kazanmakta muvaffak kılsın. Bu fakir ve zelil kul, yüksek ve aziz olan siz Kur’ân hâdimine teşekkürlerini arz eder. Dr. Muhammed Hamidullah Washington’daki İslâm Cemiyetinin ve İslâm Kültür Merkezinin Genel Sekreteri Dr. Muhammed Habilullah’tan, Irak’taki Nur talebesi Ahmed Ramazan’a gelen mektup. Washington İslâm Kültür Merkezine hediye etmek lûtfunda bulunduğunuz Bediüzzaman Said Nursî’nin Hutbetü’ş-Şamiye ve Risale-i Nur Mizanları adlı kitaplara mukabil halis teşekkürlerimin kabulünü rica ederim. Tekrar tekrar teşekkürlerimi arz eder, iyi ve saadetli günler dilerim. İslâm Kültür Merkezi Genel Sekreteri el-Muhlis Dr. Muhammed Habilullah | Lügatler : akide : inanç arz etme : söyleme, ifade etme arz-ı ihlâs : samimiyeti ve içtenliğini sunma aziz : çok değerli, izzetli, saygın bende : hizmetkâr, hizmetçi, kul cefa : eziyet, sıkıntı Cemaziyelahir : Hicrî takvime göre altıncı aya verilen isim cevher : maden, kıymetli taş dâhi : dehâ sahibi, üstün zekâ ve hikmet sahibi dolagan : dolap, dehliz fakir : muhtaç, yoksul anlamına gelen ve tevazu için kullanılan bir ifade gaibane : görmeyerek, gaybî olarak gark olma : boğulma hâdim : hizmetçi, hizmet eden halis : katıksız, saf hamd : minnet, övgü ve şükür Hazret-i Üstad : Bediüzzaman Said Nursî Hutbetü’ş-Şamiye : Üstad Bediüzzaman Said Nursî’nin 1909 yılında Şâm Emevi Camii’nde irad ettiği, İslâm dünyasının maddî ve manevî hastalık, geri kalma gibi sebep ve çarelerini anlattığı bir hutbeyi içeren kitap hüsn-ü kabul : güzel bulunma, iyi şekilde karşılanıp kabul edilme İhlâs Risalesi : Lem’alar isimli eserde yer alan Yirmi Birinci Lem’a ihsan eyleme : ikram etme, bağışlama inâyetname : Allah’ın yardım ve inayetine mazhar olmaya, Kur’ân ve iman hakikatlerini anlamaya vesile olacak mektup, yazı inkılâp : değişim, dönüşüm intişar : yayılma itikad etme : kabul edip inanma lûtf : iyilik, bağış mazhariyet : bir nimete nail olma, erişme meyan : ara muhabbet : sevgi muhlis : samimi, ihlâslı, içten muhterem : hürmete lâyık, saygıdeğer mukabil : karşılık muvaffak kılmak : yardım ederek başarılı olmayı sağlamak mübalâğa etme : abartma, aşırı gitme mücahede : cihad etme, din uğrunda çaba harcama mücahid : cihad eden, din uğrunda çaba harcayan müceddid : yenileyici; sahih hadis ile her yüz senede bir geleceği bildirilen, dinin hakikatlerini asrın ihtiyacına göre ders veren Peygamber vârisi olan büyük âlim ve velî zât müellif : telif eden, kitap yazan nümune : örnek, misal risale : kitap, mektup; Risale-i Nur’dan her bir bölüm Risale-i Nur Mizanları : Risale-i Nur ölçüleri; Risale-i Nur içinde iman ve küfür meselelerine dair karşılaştırma ve değerlendirmelerin yapıldığı konulardan derlenen İman ve Küfür Muvazeneleri isimli eser saadetli : mutlu selâmet : esenlik, güven takdim : sunma temenni : dileme, isteme vekâleten : vekil olarak vücud : varlık, beden zât-ı mübarek : mübarek, hayırlı zât zayi olma : kaybolup gitme zelil : aşağı, seviyesi düşük anlamına gelen ve tevazu için kullanılan bir söz Zeylü’l-Hubab : Mesnevî-i Nuriye adlı eserde yer alan bir bölüm ziynet : süs zuhur : ortaya çıkma, görünme |