Vecize Analizi 40: İnsan Başıboş Değildir!

TaLHa

Nur-u Aynım
Yönetici
[DIKKAT]Ey arkadaş! İnsan da başıboş, serseri, sahibsiz bir hayvan değildir.


Mesnevi-i Nuriye ( 44 )


[/DIKKAT]

Taklidi iman edenler yani imanın hakikatlerine çıkmayanlarda dahi insanın vazifesiz başıboş olduğunu görmekteyiz. Böyle Allah'a inandığı halde imanın esaslarını tam derk etmeyenler insanın bu dünyada ki amaç ve gayesini dünyevi maksadlar üzerine oturtmaktan başka bir yol bulamamaktalar. Eğer ebedi bir aleme tam iman eden bir insan vazifesini ve gayesini elbette fani maksadlar üzerine kurmazdı. İşte Ustad Bediüzzaman beliğane bir surette bu hakikati ifade ediyor.

[BILGI]

Ey arkadaş! İnsan da başıboş, serseri, sahibsiz bir hayvan değildir. Ancak onun da bütün harekât ve ef'ali yazılıyor, tesbit ediliyor ve a'malinin neticeleri hıfzediliyor ki, muhasebe-i kübrada ona göre derece alsın. Hülâsa, her güz mevsiminde yapılan tahribat, gelecek bahar mevsimlerinde gelen yeni misafirler için yer tedarik etmek ve bir nevi terhis ve izinlerdir.


Ve keza bu âlemde tasarruf eden Sâni'in öyle bir kitab-ı mübini vardır ki, ne küçük ve ne büyük, o kitabda yazılıp hıfzedilmemişhiç bir şey yoktur. O kitabın maddelerinden âlemde görünen yalnız nizam ve mizan maddelerine bak! Evet görüyoruz ki, herhangi muvazzaf bulunan bir şey, vazifesinden terhis edilmekle daire-i vücuddan çıkarsa, Fâtır-ı Hakîm onun çok suretlerini "Levh-i Mahfuz"larda tesbit eder. Ve tarih-i hayatını, tohumunda ve neticesinde nakşeder ve pek çok gaybî âyinelerde ibka eder.

Meselâ: Bir şecere, meyvesiyle hâmile olduğu gibi, tohumu da meyve ile hâmiledir. Demek, ağacın bünyesinde semeresi mevcud olduğu gibi, tohumunda da semere mevcuddur. Ve keza vücuddan çıkmış pek çok şeyler, insanın kuvve-i hâfızasında mevcud kalır.

İşte bu misallerden, hıfz ve hafîziyet kanunu ne derece ihatalı olduğu anlaşıldı. Evet bu mevcudatın sahibi pek büyük bir ihtimam ile mülkünde cereyan eden her şeyi taht-ı hıfz ve muhafazasına almıştır. Ve hâkimiyetinin muhafazası için sonsuz bir dikkati vardır. Ve rububiyetinde tam bir intizam ve saltanat vardır ki, edna bir hâdiseyi, âdi bir hizmeti yazar ve yazdırır. İşte bu derece ihatalı, ihtimamlı bir hıfz kanunu, elbette âlem-i âhirette yapılacak bir divan-ı muhasebata bakar. Şu muhafaza kanunu, bütün eşyada cari olduğu gibi, mahlukatın en eşrefi olan insana da şamildir. Çünki insan Cenab-ı Hakk'ın rububiyetine ait şuunat ve ahvaline şâhiddir. Ve mahlukatın cemaatleri içinde Allah'ın birliğine dellâldır. Ve mevcudatın tesbihatına müşahid ve hilafet-i kübra ile tekrim ve teşrif edilmiştir. İnsan bu keramete, bu şerefe nâil olduğu halde, kendisini başıboş ve gayr-ı mes'ul zannetmesin. Onun da divan-ı muhasebatta pek karışık hesabları vardır. Ondan kurtulduktan sonra, müstehak olduğu yere gidecektir.






Mesnevi-i Nuriye ( 44 - 45 )


[/BILGI]

Evet en basit bir meselenin hıfz edilmesi ve muhafaza edilmesi gösteriyor ki Kainatta ki bütün hadiseler muhafaza ediliyor, yazılıyor kaydediliyor elbette kayıt altına almak muhim bir gaye içindir. Mesela bir ağacın programının tohumda muhafaza edilmesi o ağacın inşası için olduğu gibi şu insanın yaptıklarının muhafazası ise ebedi hayatının inşası için olduğu gayet net ve açıktır.

[BILGI]Hülâsa: Arının dimağını, mikrobun gözünü tanzim eden zât, senin ef'al ve a'malini mühmel, başıboş, hesabsız, kitabsız bırakmayarak "İmam-ı Mübin" de yazar. Ona göre muhaseben olacaktır.


Mesnevi-i Nuriye ( 187 )


[/BILGI]

Yine Risale-i Nur'da bir çok yerde izahı olan bir mesele ise farklı pencereden bu söze bizi ikna etmekte. Hani zulmün en dehşetli noktasında bir söz vardır "Allah'tan korkmaz mısınız?" işte o sözün bir hakikatı şöyle ki:

[BILGI]

Nev'-i insanın üçten birisini teşkil eden gençler, hevesatları galeyanda, hissiyata mağlub, cür'etkâr, akıllarını her vakit başına almayan o gençler, âhiret imanını kaybetseler ve Cehennem azabını tahattur etmezlerse; hayat-ı içtimaiyede ehl-i namusun malı ve ırzı ve zaîf ve ihtiyarların rahatı ve haysiyeti tehlikede kalır. Bazı bir dakika lezzeti için bir mes'ud hanenin saadetini mahveder ve bu gibi hapiste dört-beş sene azab çeker, canavar bir hayvan hükmüne geçer. Eğer iman-ı âhiret onun imdadına gelse, çabuk aklını başına alır. "Gerçi hükûmet hafiyeleri beni görmüyorlar ve ben onlardan saklanabilirim, fakat Cehennem gibi bir zindanı bulunan bir Padişah-ı Zülcelal'in melaikeleri beni görüyorlar ve fenalıklarımı kaydediyorlar. Ben başıboş değilim ve vazifedar bir yolcuyum. Ben de onlar gibi ihtiyar ve zaîf olacağım." diye birden, zulmen tecavüz etmek istediği adamlara karşı bir şefkat, bir hürmet hissetmeye başlar. Bu mananın dahi Risale-i Nur'da bürhanlarıyla izahına iktifaen kısa kesiyoruz.


Asa-yı Musa ( 43 )
[/BILGI]




Kainata hikmet nazarıyla bakan her hadisenin cereyanında müthiş dersler alabilir. İşte başı boş olmadığımızın bir hakikatini ise yağmur ile şöyle anlatılmakta :

[BILGI]Evet hiçten, birden hârika bir gürültü ile cevvi konuşturmak ve fevkalâde bir nur ve nar ile zulmetli cevvi ışıkla doldurmak ve dağvari pamuk-misal ve dolu ve kar ve su tulumbası hükmünde olan bulutları ateşlendirmek gibi hikmetli ve garabetli vaziyetlerle başaşağı gafil insanın başına tokmak gibi vuruyor: "Başını kaldır, kendini tanıttırmak isteyen fa'al ve kudretli bir zâtın hârika işlerine bak! Sen başıboş olmadığın gibi, bu hâdiseler de başıboş olamazlar. Her birisi çok hikmetli vazifeler peşinde koşturuluyorlar. Bir Müdebbir-i Hakîm tarafından istihdam olunuyorlar." diye ihtar ediyorlar.


Asa-yı Musa ( 103 )
[/BILGI]


Haşir Risalesinde ise yaratılış ve diriliş meselesini izah edilirken insan için bütün kainatın halk edilmesi elbette muhim neticeler ve gayeler için olduğu ifade edilmekte. Şöyle ki:

[BILGI]
Evvelâ neş’e-i ûlâyı nazara verir, der ki: Nutfeden alâkaya, alâkadanmudgaya, mudgadan tâ hilkat-i insaniyeye kadar olan neş’etinizi görüyorsunuz. Nasıl oluyor ki neş’e-i uhrâyı inkâr ediyorsunuz? O onunmisli, belki daha ehvenidir. Hem Cenâb-ı Hak insana karşı ettiği ihsânât-ı azîmeyi اَلَّذِى جَعَلَ لَكُمْ مِنَ الشَّجَرِ اْلاَخْضَرِ نَارًا 1 kelimesiyle işaret edip der: Size böyle nimet eden bir Zât sizi başıboş bırakmaz ki, kabre girip kalkmamak üzere yatasınız.

Hem remzen der: Ölmüş ağaçların dirilip yeşillenmesini görüyorsunuz. Odun gibi kemiklerin hayat bulmasını kıyas edemeyip istib’âdediyorsunuz.

Hem semâvât ve arzı halk eden, semâvât ve arzın meyvesi olan insanın hayat ve memâtından âciz kalır mı? Koca ağacı idare eden, o ağacın meyvesine ehemmiyet vermeyip başkasına mal eder mi? Bütün ağacın neticesini terk etmekle, bütün eczasıyla hikmetle yoğrulmuş hilkat şeceresini abes ve beyhude yapar mı zannedersiniz?

1: “Odur ki, yem yeşil ağaçtan size ateş çıkarır.” Yâsin Sûresi, 36:80.

[/BILGI]

Netice-i Kelam :


[BILGI]
اَم خُلِقُوا مِنْ غَيْرِ شَىْءٍ [SUB]1[/SUB] Veyahut, kâinatı abes ve gayesiz itikad eden felâsife-i abesiyyun gibi, kendilerini başıboş, hikmetsiz, gayesiz, vazifesiz, hâlıksız mı zannediyorlar? Acaba gözleri kör olmuş, görmüyorlar mı ki, kâinat baştan aşağıya kadar hikmetlerle müzeyyen ve gayelerle müsmirdir ve mevcudat, zerrelerden güneşlere kadar vazifelerle muvazzaftır ve evâmir-i İlâhiyeye musahharlardır.

1 : “Yoksa onlar bir yaratıcı olmaksızın mı yaratıldılar?” Tûr Sûresi, 52:35.

Sözler ( 386 )
[/BILGI]
 

teblið

Vefasýz
Guzel bir konu tespiti..Her ne zaman bu guzel soze rastlarsam aklima esfele safilin ayeti gelir..Yuce Rahman diledigini vezir eder dilediginide hayvandan daha asagi seviyede sabitler (Allah muhafaza)Elbette ki insan basi bos degildir..Bir siar bir amac ugrunda olmalidir..Hep deriz ya dunya ahiretin tarlasidir dite ..iste bu kaabilden bizde o tarkada calisan ciftcileriz..o manevi tarlaya ekilen amel tohumlarinin bekcisiyiz..Gel gorki bu isin tam tersi husrandir bedbahliktir..amacsiz bir insan hayvandan ne farki kalirki ..hayvanda yemek yer su icer ve uyur..Aradaki fark akil ve bu aklin süsüde manevi ameldirRabbim cumlemizi dini uzerine sabit kilsin insl..
 

harp

Well-known member
Ey arkadaş! İnsan da başıboş, serseri, sahibsiz bir hayvan değildir. Ancak onun da bütün harekât ve ef'ali yazılıyor, tesbit ediliyor ve a'malinin neticeleri hıfzediliyor ki, muhasebe-i kübrada ona göre derece alsın. Hülâsa, her güz mevsiminde yapılan tahribat, gelecek bahar mevsimlerinde gelen yeni misafirler için yer tedarik etmek ve bir nevi terhis ve izinlerdir.
 
Üst