Vecize Analizi.Ders ;20 .Dua.

HAYAL ET

Well-known member
Bir soru sormak istiyorum;

Ettiğimiz Duaların hepsi neden kabul olmuyor?Veya bazı dualarımız kabul olupta bazıları neden olmuyor?

Esselamunaleykum


Bazen bir şey için dua edilir. Fakat istediğimiz bu şey, zahiren kabul edilmez. Buna rağmen bizim duayı bırakmamamız lazımdır. Şayet istediğimiz şey elde edilse ve Cenab-ı Hak duamızı kabul etse nurun ala nur. Ama zahiren kabul edilmese bile biz “ duam kabul olmadı” demeyeceğiz. Aksine “ Allah bu duamı ahiretim için veya dünyada daha iyi bir şekilde kabul etti” demeliyiz.
 

teblið

Vefasýz
Esselamunaleykum


Bazen bir şey için dua edilir. Fakat istediğimiz bu şey, zahiren kabul edilmez. Buna rağmen bizim duayı bırakmamamız lazımdır. Şayet istediğimiz şey elde edilse ve Cenab-ı Hak duamızı kabul etse nurun ala nur. Ama zahiren kabul edilmese bile biz “ duam kabul olmadı” demeyeceğiz. Aksine “ Allah bu duamı ahiretim için veya dünyada daha iyi bir şekilde kabul etti” demeliyiz.

Allah (c.c) razı olsun ..Güzel bir yorum getirmişsiniz..

Kısaca şöyle de diyebilirmiyiz ;?Ettiğimiz her bir dua aslında bir yerlerde bizim lehimize kayıtlıdır..Kaybolmaz ..O bi şekilde bize lütuf ve ecir olarak geri döner inşl..Ama bu dünyada ,ama ukbada....
 

Muvahhid1

Well-known member
(Haramdan sakının! Midesine haram lokma girenin kırk gün duası kabul olmaz.) [Taberani]

(Duanın kabul olması için iki şey gerekir. Duayı ihlas ile yapmalıdır. Yediği ve giydiği helalden olmalıdır. Müminin odasında, haramdan bir iplik varsa, bu odada yaptığı dua kabul olmaz.) [Tergibüs-salât]

(Allahü teâlâya, kabul edileceğine tam inanarak dua ediniz! Biliniz ki, Allahü teâlâ gafil bir kalb ile yapılan duayı kabul etmez.) [Şir’a]

(Sıkıntılı iken duasının kabul edilmesini isteyen, refah zamanında çok dua etsin!) [Tirmizi]

 

HAYAL ET

Well-known member
Allah (c.c) razı olsun ..Güzel bir yorum getirmişsiniz..

Kısaca şöyle de diyebilirmiyiz ;?Ettiğimiz her bir dua aslında bir yerlerde bizim lehimize kayıtlıdır..Kaybolmaz ..O bi şekilde bize lütuf ve ecir olarak geri döner inşl..Ama bu dünyada ,ama ukbada....

Kesinlikle öyle Hocam;
Yıllar önce ettiğimiz içten bir dua yaptığımız güzel bir iş sebebiyle karşımıza çıkabilir ve/veya çıkmıştır bile..
 

HAYAL ET

Well-known member
Çılgınlar gibi dua et. Bunaldığında önce O’ndan istemek aklına gelsin. Sevincini paylaşman gerektiğinde önce O’na koş. Sana çamurdan çıkarıp paketleyerek sunduğu bir elmayı ısırırken, elindekinin kimin hediyesi olduğunu farket. Bir damla balı Allah’ın emriyle sana sunabilmek uğrunda ölümü göze alan kahraman arıları da hatırla.
Sonra da senin peygamberinin (a.s.m.) sabahlara kadar secdeye kapanıp, seccadesini ıslatan gözyaşları içerisinde hâlâ ve hâlâ isteyişini izle. Herşeyi kendisine feda eden ve kendisine “Habibim” diye hitap eden Rabbine dua etmekten bir türlü vazgeçemeyişini düşün.​
 

teblið

Vefasýz
Gerek forumda ,gerekse ,özel hayatlarımızda ki derslerde ,Dua konusu ve şükür konusu her işlendiğinde ,benim hatıramda yer etmiş şu mubarek kıssa hep canlanmıştır..;

Malumunuz sizlerde bilirsiniz bu mubarek kıssayı ;

Efendimiz (sav) her gece şükür namazı kılıp uzun uzun tevbe ve dua ederlerken ,Bir gün hz Aişe (ra) validemiz..uyarır kendilerini ;(Sen ki her iki cihanda affedilip temizlenmişl bir Peygambersin neden hala bu kadar ibadet ediyorsun )

işte bu kıssadan bahsediyorum sizlerde hatırlamışsınızdır muhakkak;

Aslında ana fikri burada gizlidir anlamak isteyene;

Risaletin vahyin peygamberleri dahi her an RAHMANIN kapısındaysa ,kim bilir bizim ne kadar çok ihtiyacımız var o kapının müdavimi olabilmeye öyle değil mi?
 

HAYAL ET

Well-known member
Bir alıntıylada ben devam edeyim ve duaya neden ihtiyaç duyar insanlar açıklık getirelim inşaalah.


İnsanın ruhsal yapısında bağlanma, güvenme, dayanma, korunma, sığınma, kabul edilme, emniyette olma eğilimlerinin bulunduğu bir gerçektir. Böyle olunca çaresizlik içindeki insanın Allah'a dualarıyla sığınması ve O'ndan isteklerde bulunması zorunlu bir hâl almaktadır.

Kur 'an 'da İnsanı Duaya Yönelten Güdüler: Kur'ân'daki duaların çeşitli güdüleri olmakla beraber, bu güdüler genel olarak iki grupta değerlendirilebilir.

  • İhtiyaçlar ve istekler
  • Güçsüzlük ve Çaresizlik
 

pendüender

Well-known member
Hz. Muhammed: Kur’an-ı Kerim de Peygamberimiz(s. a. v)’in ve pek çok duaları zikredilmiştir. Bu duaların hemen hepsi -kul- yani “deki” ifadesi ile başlamaktadır.
“-De ki: Ey mülkün sahibi olan Allah’ım, dilediğine mülk verir, dilediğinden çeker alırsın, dilediğini aziz eder, dilediğin, zelil kılarsın. Bütün hayır senin elindedir. Çünkü sen her şeye kadirsin, geceyi gündüze sokar, gündüzü geceye dahil edersin, ölüden diri, diriden ölü çıkarırsın ve dilediğine hesapsız rızık verirsin.” (Al-I İmran 3/26-27)
-Bir iş veya yere sıdk ile girmek ve çıkmak için de ki; “Ya Rabbi sıdk ile beni girdir ve sıdk ile beni çıkar. Katından yardıma bir kuvvet ihsan buyur.” (İsra 17/80)
Allah'ın İsm-i celîli sayesinde ne semâda, ne de yeryüzünde hiç bir şey zarar veremez. O her şeyi işiten, her şeyi hakkıyle bilendir. Yalnız O'na sığınır yalnız O'ndan yardım dileriz.

'Allah’ım, Muhammed ve âline salat eyle ve beni günahlardan koru; itaatine muvaffak kıl; (sana doğru) güzel bir dönüşü bana nasip eyle; tövbeyle beni temizle; özel korumanla beni destekle; sağlıkla işlerimi düzene koy; mağfiretinin tadını bana tattır; beni affının özgürü, rahmetinin azatlısı kıl;

amin
 

NİSANUR

Well-known member
İKİNCİ NÜKTE
Duanın tesiri azîmdir. Hususan dua külliyet kesb ederek devam etse, netice vermesi galiptir, belki daimîdir. Hattâ denilebilir ki, sebeb-i hilkat-i âlemin birisi de duadır. Yani, kâinatın hilkatinden sonra, başta nev-i beşer ve onun başında âlem-i İslâm ve onun başında Muhammed-i Arabî Aleyhissalâtü Vesselâmın muazzam olan duası, bir sebeb-i hilkat-i âlemdir. Yani, Hâlık-ı Âlem, istikbalde o zâtı, nev-i beşer namına, belki mevcudat hesabına bir saadet-i ebediye, bir mazhariyet-i esmâ-i İlâhiye isteyecek bilmiş, o gelecek duayı kabul etmiş, kâinatı halk etmiş.
Madem duanın bu derece azîm ehemmiyeti ve vüs'ati vardır. Hiç mümkün müdür ki, bin üç yüz elli senede, her vakitte, nev-i beşerden üç yüz milyon, cin ve ins ve melek ve ruhaniyattan had ve hesaba gelmez mübarek zatlar, bil'ittifak zât-ı Muhammedî Aleyhissalâtü Vesselâm hakkında rahmet-i uzmâ-i İlâhiye ve saadet-i ebediye ve husul-ü maksud için duaları nasıl kabul olmasın? Hiçbir cihetle mümkün müdür ki, o duaları reddedilsin?
Madem bu kadar külliyet ve vüs'at ve devam kesb edip lisan-ı istidat ve ihtiyac-ı fıtrî derecesine gelmiş. Elbette o zât-ı Muhammed-i Arabî Aleyhissalâtü Vesselâm, dua neticesi olarak öyle bir makam ve mertebededir ki, bütün ukul toplansa, bir akıl olsalar, o makamın hakikatini tamamıyla ihata edemezler.
İşte, ey Müslüman, senin rûz-i mahşerde böyle bir şefîin var. Bu şefîin şefaatini kendine celb etmek için, sünnetine ittibâ et.
Eğer desen: Madem o Habîbullahtır. Bu kadar salâvat ve duaya ne ihtiyacı var?
Elcevap: O zat (a.s.m.) umum ümmetinin saadetiyle alâkadar ve bütün efrad-ı ümmetinin her nevi saadetleriyle hissedardır ve her nevi musibetleriyle endişedardır. İşte, kendi hakkında merâtib-i saadet ve kemâlât hadsiz olmakla beraber, hadsiz efrad-ı ümmetinin, hadsiz bir zamanda, hadsiz envâ-ı saadetlerini hararetle arzu eden ve hadsiz envâ-ı şekavetlerinden müteessir olan bir zat, elbette hadsiz salâvat ve dua ve rahmete lâyıktır ve muhtaçtır.
Eğer desen: Bazen kati olacak işler için dua edilir: meselâ husuf ve küsuf namazındaki dua gibi. Hem Bazen hiç olmayacak şeyler için dua edilir.
Elcevap: Başka Sözlerde izah edildiği gibi, dua bir ibadettir. Abd, kendi aczini ve fakrını dua ile ilân eder. Zâhirî maksatlar ise, o duanın ve o ibadet-i duaiyenin vakitleridir; hakikî faydaları değil. İbadetin faydası âhirete bakar. Dünyevî maksatlar hâsıl olmazsa, "O dua kabul olmadı" denilmez. Belki "Daha duanın vakti bitmedi" denilir.

Hem hiç mümkün müdür ki, bütün ehl-i imanın bütün zamanlarda mütemadiyen kemâl-i hulûs ve iştiyak ve dua ile istedikleri saadet-i ebediye onlara verilmesin ve bütün kâinatın şehadetiyle hadsiz rahmeti bulunan o Kerîm-i Mutlak, o Rahîm-i Mutlak, bütün onların o duasını kabul etmesin ve saadet-i ebediye vücut bulmasın?
 

NİSANUR

Well-known member
ÜÇÜNCÜ NÜKTE
Duâ-i kavlî-i ihtiyarînin makbuliyeti, iki cihetledir: Ya ayn-ı matlubu ile makbul olur; veyahut daha evlâsı verilir.
Meselâ, birisi kendine bir erkek evlât ister. Cenâb-ı Hak, Hazret-i Meryem gibi bir kız evlâdını veriyor. "Duası kabul olunmadı" denilmez. "Daha evlâ bir surette kabul edildi" denilir. Hem Bazen kendi dünyasının saadeti için dua eder. Duası âhiret için kabul olunur. "Duası reddedildi" denilmez. Belki, "Daha evlâ bir surette kabul edildi" denilir, ve hâkezâ...
Madem Cenâb-ı Hak Hakîmdir. Biz Ondan isteriz, O da bize cevap verir. Fakat hikmetine göre bizimle muamele eder. Hasta, tabibin hikmetini itham etmemeli. Hasta bal ister; tabib-i hâzık, sıtması için sulfato verir. "Tabip beni dinlemedi" denilmez. Belki âh ü fizârını dinledi, işitti, cevap da verdi, maksudun iyisini yerine getirdi.
 

NİSANUR

Well-known member
DÖRDÜNCÜ NÜKTE
Duanın en güzel, en lâtîf, en leziz, en hazır meyvesi, neticesi şudur ki:
Dua eden adam bilir ki, birisi var ki onun sesini dinler, derdine derman yetiştirir, ona merhamet eder. Onun kudret eli herşeye yetişir. Bu büyük dünya hanında o yalnız değil; bir Kerîm Zat var, ona bakar, ünsiyet verir. Hem onun hadsiz ihtiyâcâtını yerine getirebilir ve onun hadsiz düşmanlarını def edebilir bir Zâtın huzurunda kendini tasavvur ederek bir ferah, bir inşirah duyup, dünya kadar ağır bir yükü üzerinden atıp
b993.gif
-1- der.
 

NİSANUR

Well-known member
BEŞİNCİ NÜKTE
Dua ubudiyetin ruhudur ve hâlis bir imanın neticesidir. Çünkü dua eden adam duasıyla gösteriyor ki: "Bütün kâinata hükmeden birisi var ki, en küçük işlerime ıttılâı var ve bilir. En uzak maksudlarımı yapabilir. Benim her halimi görür, sesimi işitir. Öyleyse, bütün mevcudatın bütün seslerini işitiyor ki, benim sesimi de işitiyor. Bütün o şeyleri O yapıyor ki, en küçük işlerimi de Ondan bekliyorum, Ondan istiyorum."
İşte, duanın verdiği hâlis tevhidin genişliğine ve gösterdiği nur-u imanın halâvet ve sâfiliğine bak,

b994.gif
-2-

sırrını anla ve

b995.gif
-3-

fermanını dinle.

b996.gif

denildiği gibi, eğer vermek istemeseydi, istemek vermezdi.

b457.gif
-4-

b998.gif
-5-
 

pendüender

Well-known member
ve Yüce Rabbimiz demez mi yüce Azimüşşan Kitabımzın 94.suresinin 5. ve 6. ayeti kerimelerinde;5- Elbette zorluğun yanında bir kolaylık vardır/6-Gerçekten zorlukla beraber bir kolaylık vardır.Rabbim iki cihanımıza da mağfiret, Efendimizi de bize Şefaatçi kılsın İnşallah..
 

HAYAL ET

Well-known member
Biz, kısık sesleriz... minâreleri,
Sen, ezansız bırakma Allah'ım!

Ya çağır şurda bal yapanlarını;
Ya kovansız bırakma, Allah'ım!

Mahyasızdır minâreler... göğü de
Kehkeşansız bırakma Allah'ım!

Müslümanlıkla yoğrulan yurdu,
Müslümansız bırakma, Allah'ım!

…..
Kahraman bekleyen yığınlarını,
Kahramansız bırakma Allah'ım!

Bilelim hasma karşı koymasını,
Bizi cansız bırakma Allah'ım!

Yarının yollarında yılları da,
Ramazansız bırakma Allah'ım!

Ya dağıt kimsesiz kalan sürünü,
Ya çobansız bırakma Allah'ım!

Bizi sen sevgisiz,susuz,havasız;
Ve vatansız bırakma Allah'ım!

Müslümanlıkla yoğrulan yurdu,
Müslümansız bırakma Allah'ım!​
 

HAYAL ET

Well-known member
Dua Mutluluk Kaynağıdır...!



Yaratıcıdan isteme alışkanlığı, bizi streslerden ve gerginlikten kurtarır.
Duasızlık, huzursuzluk kaynağıdır.



Duanın üzerimizdeki duygusal etkilerinin de hayatımız için son derece önemli olduğunu görüyoruz. Dua stresten arındıracak, huzuru besleyecek ve yetenekleri geliştirecektir. ABD Ulusal Sağlık Enstitüsü, dua ile sağlık ilişkisine dair araştırmalara finansman sağlamaktadır. Duanın sağlık üzerine etkilerine dair çok sayıda bilimsel araştırma yapılmıştır. Burada kısaca, duanın ruhsal huzura etkileri üzerinde duralım:



Stresten arınma: Huzursuzluğun ve stresin en büyük sebebi duasızlık ve huzurun en etkili yolu duadır. New York Psikiyatri Enstitüsü ile Kolombiya Prespyterian Tıp Merkezi, farklı ülkelerden 40 bin kişi üzerinde bir depresyon araştırması yapmıştır, Araştırmaya göre 1950 sonrasında doğan neslin en büyük hastalığı depresyondur ve bu hastalık zaman ilerledikçe katlanarak artıyor. Hürriyet Gazetesi, söz konusu araştırmanın ortaya çıkardığı depresyon sebeplerini şöyle sıralıyor: 'Tanrıya inanışın zayıflaması, ölümden sonra yaşam inanışının ortadan kalkması, kadınların baskılar nedeniyle kendilerini güzel olmak zorunda hissetmeleri, evlilik ilişkilerinin çatırdaması, zehirli maddelerin gündelik yaşama girmesi...'



Belirlenen bu sebepler zincirlerle birbirine bağlıdır. Evrenin Sahibine inanmıyorsanız ya da inansanız bile güvenmiyorsanız, ölümden sonraki hayata ya inanmazsınız ya da ölüm sonrasındaki hayat sizi korkutur. Dünyanın sonrası yoksa, dünya değersizlesir.Dünyanın sonrası korkutucu ise, dünya korkunun kapısına döner. 0 zaman insanlar unutmaya çalışırlar; geleceklerini düşünmek istemezler.



Depresyon, yeryüzünde sevgisiz kalmaktır, ruhu besleyememektir; güvensizliğe, belirsizliğe ve endişeye terk edilmektir. Dua bu ruhsal ıstırabın en etkili ilâcıdır. Dua / yoluyla Evrenin Sahibine ulaşıyorsunuz. Yaratıcınıza dua / ettikçe, bilincinizde Ona daha çok yer veriyorsunuz. Ona daha çok yer verdikçe Onu daha iyi tanıyorsunuz. Daha iyi tanıdıkça, daha çok seviyorsunuz. Daha çok sevdikçe daha çok dayanıyorsunuz; daha çok dayandıkça, daha çok güveniyorsunuz. Yeryüzünde kimse kendini Evrenin Sınırsız Sahibine güvenenden daha güvende hissedemez.



Dualardan doğan bu müthiş dostluk ve güven sizi Şefkatli Sultan'ın dostlarının dostluklarına kavuşturuyor. Tek bir dost sayesinde milyarlarca dostunuz oluveriyor. Kelebekleri başka türlü, çiçekleri başka biçimde seviyorsunuz artık. Sonra da ölmekten korkmuyorsunuz. Çünkü dünyayı bu denli güzel yaratan Kudretin, ötesini ne denli heyecanlandırın yaratabileceğini hissediyorsunuz.



Sonsuzluğa göçtüğünüzde, sizi asla yalnız bırakmayacağını, karanlıkta terk etmeyeceğini biliyorsunuz. Dünyada hep Onu andığınız ve hep Onunla olduğunuz için, orada huzuruna çıkmaktan utanmayacağınızın farkındasınız. Gerçek anlamda dua eden ruhlar, acı çekebilir; ama, kahredici ve karamsarlığa boğucu streslere asla girmez.
Bu İlâhî dostluğu kuramadığınızda kendinizi yapayalnız, kimsesiz ve korumasız hissedersiniz. Aileleri tarafından sevilmeyen çocukların evlerinden nasıl kaçtıklarını ve zihinlerini tinerci sokak çocuklarıyla birlikte nasıl uyuşturduklarını bilirsiniz.
Ayrıldığınız sevdiklerinizle sizi bir daha kim buluşturabilir? Hasretle ayrılacağınız hayata başka bir evrende sizi / tekrar kim döndürebilir? Karanlıklara kapanan gözlerinizi / kim yeniden ışığa açabilir? Yaratıcının sevgisinden uzaklaşan, kendini sokağa terk edilmiş; boş ve kimsesiz hisse- 1 der; yaşama heyecanı yok olur. Nitekim, Duke Hastahanesinde yapılan bir araştırmada 'Yaratıcının kendilerini sevmediğini düşünen hastaların' iki yıl içerisindeki ölüm oranı, diğerlerine göre yüzde 28 daha yüksek çıkmıştır



Huzurun beslenmesi: Dua Evrenin Sahibini ve eserlerini sevme yoludur. Yaratıcının paketleyerek size sunduğu bin bir çeşit ikramı sürekli tadarak hayatınızı geçiriyorsunuz. Evrene şu sözlerin penceresinden bakıyorsunuz: 'Bütün yaratılanlar Allah'ın aile fertleri hükmündedir. Allah'a en sevgili olan, Onun yarattıklarına en çok faydası dokunandır.'
Her canlının ruhsal boyutunda en güzel duaları yapan meleklerle iletişim kurabildiğinizi göreceksiniz. Evrenin tüm unsurları gibi iyilik yolunda çırpındığınızı, sonra da Yaratıcının, size evrendeki bazı emirlerini icra edesiniz diye önemli görevler yüklediğini algılayacaksınız. O zaman öyle bir ışığa dönüşürsünüz ki, küçük büyük her şey size hayranlık duyar. Son Peygamberin (asm) dediği gibi 'İyiliği öğreten insana denizdeki balıklara varıncaya kadar her şey selâm ve iyilik dileklerini gönderirler.'



Duanın ruhunu algılamak ve dualarımızı bu öze dayanarak yapmak gerekir. Dualarımız kalbimize Sınırsız Şefkat'in gerçek ve canlı sevgisini yerleştiremiyorsa, etkili dua ettiğimiz söylenemez. Biz insanlar, sıradan insanlarla yaptığımız arkadaşlıklardan mutluluk duyuyoruz. Arkadaşlarımızla paylaştığımız değerler çoğaldıkça, onları daha çok seviyoruz. Hele de bizim için fedakârlıkları göze alabilecek, bizi önemseyen bir arkadaşımız olduğunda, çok değerli bir dost yakaladığımızı düşünüyoruz. Peki, dualarımız Evrenin Sınırsız Sahibiyle dostluğumuzu sağlayamıyorsa, onlar nasıl duadır?



Dünyadaki dostlarımız ölümlüdürler. Gün gelir de dostlarımız bizi unutabilirler. Ne kadar güçlü de olsalar, insanların imkânları sınırlıdır. Ne kadar çırpınsalar da, insanlar ruhumuzdaki boşlukları dolduramazlar. Zamanı geldiğinde, dünyadaki herkes ve her şey bizi terk etmek zorunda kalacak.



Oysa dua bizi, ölmeyen, unutmayan, kudreti sınırsız, cömertliği engin, kendini sevenleri daha çok seven bir Sultan'la tanıştırıyor. Dua sayesinde Evrenin Sahibinin mesajlarını çözümleyebilirle yeteneğini geliştiriyoruz. Rüzgârın yanınızdan geçerken söylediklerini anlayabilseydiniz, neler hissederdiniz?



Dua ettiğinizde, sadece Yaratıcının dalında paketleyip göbeğinden bağlayarak ellerinize sunduğu karpuzun veya armudun anlamını çözümlemiyorsunuz. Bulutlar semada toplanıp yağmur emrinin gelmesi için bekleştiğinde, yeryüzünde sevinç tamtamlan koparan susuz bitkilerin çığlıklarını duyar gibi oluyorsunuz Batan güneşin kızıla boyadığı ufukla söyleştiklerini anlayabiliyorsunuz. Kuşların dili ruhlarınıza çözülüveriyor.



Muhammed Bozdağ / İstemenin Esrarı
 

NİSANUR

Well-known member
Sarhoş’un biri, şarabın tesiriyle kendini kaybedip bir camiye girer ve dua etmeye başlar:
- Yarabbi! Beni Cennetine koy, bana köşklerini ver, bana kevseri ver, bana hurilerini ver…
Bu yakarmaları işiten müezzin, sarhoşun yakasından tutarak:
- Ey akıldan, dinden gafil, senin camide işin ne? Bu sarhoş halinle Allah’tan neleri diliyorsun? Hiç yakışıyor mu?
Sarhoş bu sözleri işitince başlar ağlamaya ve:
- Müezzin efendi, müezzin efendi… Ben sarhoşum, yakamdan elini çek, bana ilişme, dokunma bana, incitme beni, kırma kalbimi. Unutma, bilmiyorsan bil. Cenab-ı Hakk’ın rahmetinden lütfundan günahkâr kulları da ümitlenir. Benim sana sözüm yok, ben senden mi istiyorum? Tövbe kapısı her zaman açık değil mi? der.
Allah Kur’ân’ı Hakîminde “Bana dua ediniz ki duanızı kabul ile isteklerinizi yerine getireyim.” buyuruyor.
Ne mutlu o günahkâr sarhoşa ki henüz varlığının mânâsını unutmamış ve kendinden günahları sebebiyle geçmemiş. Ne hüzün o yaptığının farkında olmayan müezzine ki Allah’ın evinde olsa dla nerede olduğunun farkında değil ve nasıl davranacağını bilemiyor.
Gündelik hayat o kadar hızlı ve o kadar yoğun akıyor ki insan olarak bazen belki de çoğu zaman bu yoğun ve stresli akışın içerisinde; neden ve nasıl sorularını sormadan yaşayıp gidiyoruz. Bu gidiş bir yerde nihayete erdiğinde de sorular için çok geç kalmış ve cevapları da bulamamış oluyoruz.
Dua etmek işte bu yüzden dolayı var olmakla eşdeğerdir. İnsan dua ettiği müddetçe vardır ve varlığının farkındadır. Her şeyi bir sebebe bağlayan Yaratan sebepler halkasında dönüp kaybolmamamız için bize dua etmemizi emrediyor. Hatta öyle ki:
(Ey Rasulüm!) de ki: Duanız (kulluk ve yalvarmanız) olmasa Rabbim size ne diye değer versin?” buyurarak duayı hayatın merkezine koyuyor.
Bu bağlamda duaya sarılmak bir nevi Allah’ın ipine sarılmak oluyor.
Hazret-i Peygamber de güzel sözlerinden birisinde şöyle buyuruyor.
“Eğer siz günah işlemez olsaydınız, Allâh başka bir kavim halkederdi. Onlar günaha girerlerdi, Allah’a yalvarırlardı, Allah da onları affederdi.” Yani, Yaratan bizden kendisine candan yalvarmamızı, dua ile Kendisine yakınlaşmamızı istiyor, emrediyor.
Hasılı dua etmek çok önemli fakat nasıl dua edeceğini bilmek de önemli.
Mevlânâ Mesnevî’sinde “Dua ederken kırık bir gönülle Allah’a el aç. Allah’ın lütuf ve ihsânı, kırık gönle doğru uçar, gelir.” diyor. Bu sözden maksat dua ederken öyle bir bilinçle dua et ki yakarışına cevap verebilecek tek kudretin yöneldiğin makam olduğunu tüm zerrelerin hissetsin demektir. Çünkü dua ediyorsan, yalvarıyorsan, bir şeyler istiyorsan bilmelisin ki rica ettiğin makam senden yukarıdadır.
***
Duanın kabul olunacağını Allah vaat ediyor. O halde dua ederken kesinlikle duamızın kabul olunacağını bilmeliyiz. Dua ettim kabul olunmadı veyahut benim duam kabul olmuyor, gibi kalbi daraltan şeytanın aldatmalarına müsaade etmemeliyiz. Allah mutlaka duaya icabet eder bilmeliyiz.
Bununla birlikte duayı sadece dudakların kımıldaması saymamalı yukarda işaret ettiğimiz gibi kalbi de duanın içerisine katmalıyız. Kırık bir gönülle, yalvarırcasına yakarmalıyız. Kuru duadan, kelimelerden ziyade gönlü duamıza katmalı gönülden istemeliyiz isteyeceklerimizi.
Yine Mesnevî’de şöyle geçer.
Kuru tohumu yere ekmenin manası şudur ki: “Allâh’ım bunun aslını yokluk âleminden sen dünyaya getirdin. Bana yine bundan lazım, bun*dan yine bana lütfet.

Allâh’ım verdiklerini yedim, tohumu da bir nişane olarak getirdim. Toprağa verdim, bu nimetten yine bana ihsan et.”

Şu halde, ey bahtlı kişi! Kuru duayı bırak… Ağaç mı istiyorsun, tohum ekmelisin, tohum.
Tohumun yoksa Allah yine çalışma duası sebebi ile sana öyle bir fi*dan lütfeder ki görenler; “Ne iyi çalışmış da, böyle bir fidana sahip ol*muş.” derler.
Ektiğin tohum bitmez, mahsul vermezse, ne yaparsın? Allah’a yalvar*maktan, el açıp dua etmekten başka elinden ne gelir?”
Duanın en güzel tarifidir aslında bu beyitler.
Çalışmak, kırık bir gönle sahip olmak ve yalvarmak yine yalvarmak.
Allah bizden sadece kelimeler ile kendisine yönelmemizi değil aynı zamanda kalbimizi ve amellerimizi de duamıza katmamızı istiyor.
Şu halde duayı:
Kavlî dua.
Kalbî dua.
Amelî dua şeklinde üçe ayırabiliriz.
Bu üç parçayı bir araya getirdiğimiz takdirde bilmeliyiz ki Allah bize ikramda bulunacak, duamız makbul dualar sınıfına girecek.
Dua bizim için hiçbir maliyeti olmayan büyük bir hediyedir.
Dua ile dolu bir hayat temennisi ile…
M.Aşır Karabacak
 
Üst