Cevap: Yirmi Sekizinci Lem'a - Sayfa 420
<!-- This file was converted to xhtml by Writer2xhtml ver. 0.5 beta2. See Writer2LaTeX has moved for more info. --> <META name=description content=""><META name=keywords content=""><STYLE type=text/css media=all> body {font-family:'Trebuchet MS',Arial,serif;font-size:12.0pt} </STYLE>yani, “Cenâb-ı Haktan başka, bütün esbab ve ulûhiyetleri ehl-i dalâlet tarafından dâvâ edilen âliheler içtimâ etse, bir sineği halk edemezler. Yani, sineğin hilkati öyle bir mûcize-i Rabbâniyedir ve bir âyet-i tekvîniyedir ki, bütün esbab toplansa, onun mislini yapamazlar, o âyet-i Rabbâniyeye muâraza edemezler, taklidini yapamazlar” meâlindeki âyetine ehemmiyetli bir mevzu teşkil eden ve Nemrud’u mağlûp eden; ve Hazret-i Mûsâ (a.s.) onların tâcizlerine karşı müştekiyâne, “Yâ Rab, bu muacciz mahlûkları ne için bu kadar çoğaltmışsın?” deyince, ilhâmen cevap gelmiş ki: “Sen bir defa sineklere itiraz ettin. Bu sinekler çok defa sual ediyorlar ki: ‘Yâ Rab, bu koca kafalı beşer Seni yalnız bir lisân ile zikrediyor. Bazı da gaflet ediyor. Eğer yalnız kafasından bizleri halk etseydin, binler lisân ile Sana zikredecek bizim gibi mahlûklar olurlardı” diye, Hazret-i Mûsâ’nın (a.s.) şekvâsına bin itiraz kuvvetinde hikmet-i hilkatini müdafaa eden sineğin; hem gayet nezâfetperver, her vakit abdest alır gibi yüzünü, gözünü, kanatlarını temizleyen bu tâife, elbette mühim bir vazifesi vardır. Hikmet-i beşeriyenin nazarı kàsırdır; daha o vazifeyi ihâta edememiş.
Evet, Cenâb-ı Hak, nasıl ki deniz yüzünü temizlemek ve her günde milyarlarla vefiyat bulunan hayvânât-ı bahriye cenazelerini
HAŞİYE-1 toplamak ve deniz yüzünü cenazelerle âlûde, müstekreh manzaradan kurtarmak için, sıhhiye memurları
[NOT]Haşiye-1 Evet, bir balık, binler yumurta, binler yavru ve bazan bir milyon yumurtadan ibâret olan havyardan çıkan tevellüdât-ı semekiyeye nisbeten vefiyatları bulunacak—tâ ki muvâzene-i bahriye muhâfaza edilebilsin. Rahîmiyet-i İlâhiyenin lâtif cilvelerindendir ki, valide balıkların yavrularıyla nisbetsiz bir tefâvüt-ü cismîde bulunduklarından, yavrulara valideleri kumandanlık edemiyorlar. Sokuldukları yere giremedikleri için, Hakîm ve Rahîm, yavrular içinde onlara küçük bir kumandan çıkarıp, validelik vazifesini o küçük kumandancıklara gördürür.
[/NOT]
Cenâb-ı Hak: Hakkın tâ kendisi olan şeref ve yücelik sahibi Allah | Hakîm: her işini hikmetle ve belli bir sebeple yapan Allah |
Hazret-i Mûsâ: [bk. bilgiler – Mûsâ (a.s.)] | Nemrud: (bk. bilgiler) |
Rahîm: rahmeti herşeyi kuşatan, her bir varlığa ayrı ayrı şefkatini gösteren Allah | beşer: insan |
cilve: görüntü, yansıma | ehemmiyetli: önemli |
ehl-i dalâlet: doğru ve hak yoldan sapanlar, inançsız kimseler | esbab: sebepler |
gaflet: Allah’ın emir ve yasaklarına duyarsız davranma hâli | gayet: çok |
halk etme: yaratma | havyar: balık yumurtası |
hayvânât-ı bahriye: deniz hayvanları | haşiye: dipnot, açıklayıcı not |
hikmet-i beşeriye: insanlığın akıl yoluyla oluşturdukları felsefe bilimi | hikmet-i hilkat: yaratılış hikmeti ve gayesi |
hilkat: yaratılış | ibâret: meydana gelmiş, toplanmış |
ihâta etmek: içine almak, kuşatmak | ilhâmen: ilham olarak, Allah’ın kalbe yerleştirmesi şeklinde |
içtimâ etmek: toplanmak | kàsır: eksik, noksan |
lisân: dil, anlatma şekli | lâtif: güzel, hoş |
mahlûk: varlık | mağlûp etmek: yenmek |
mevzu: bahis, konu | meâl: açıklama, anlam |
misil: benzer | muacciz: rahatsız edici |
muhâfaza etmek: korumak, saklamak | muvâzene-i bahriye: denizin dengesi |
muâraza etmek: sözle mücadele etmek, karşı gelmek | mûcize-i Rabbâniye: her şeyin rabbi olan Allah’ın mucizesi |
müdafaa etmek: savunmak | mühim: önemli |
müstekreh: çirkin, tiksinti uyandıran | müştekiyâne: şikâyet eder şekilde |
nazar: bakış, görüş | nezâfetperver: temizliğe düşkün |
nisbeten: kıyasla | nisbetsiz: oransız, ölçüsüz |
rahîmiyet-i İlâhiye: Allah’ın her bir varlığa sonsuz şefkat göstermesi | sual etmek: sormak |
sıhhiye memuru: sağlık görevlisi | tefâvüt-ü cismî: görünüşteki farklılık |
tevellüdât-ı semekiye: balıkların yumurtadan çıkmaları | teşkil eden: meydana getiren, oluşturan |
tâciz etmek: rahatsız etmek | tâife: topluluk |
ulûhiyet: İlâhlık | valide: anne |
vefiyat: vefatlar, ölümler | yâ Rab: ey Rabbim |
zikretmek: anmak, ifade etmek | âlihe: batıl ilâhlar, tanrılar |
âlûde: karışık | âyet-i Rabbâniye: her şeyin rabbi olan Allah’ın âyeti, delili |
âyet-i tekvîniye: yaratılış âyeti; Cenâb-ı Hakkın var etme fiil ve kudretine dair olan delil | şekvâ: şikâyet |
<TBODY>
</TBODY>