Cevap: Yirmi Sekizinci Lem'a - Sayfa 422
ve yemekle o mikropları imhâ, o madde-i semmiyeyi istihâleye uğratırlar, çok sârî hastalıkların önünü alırlar. Hem sıhhiye neferleri, hem tanzifat memurları, hem kimyager olduklarına ve geniş bir hikmete mazhar bulunduklarına delil ise, onların gayet kesretidir. Çünkü kıymettar, menfaattar şeyler teksir edilir. HAŞİYE-1
Ey hodgâm insan! Sineklerin binler hikmet-i hayatiyesinden başka, sana âit bu küçücük faydasına bak, sinek düşmanlığını bırak: Çünkü, gurbette, kimsesiz, yalnızlıkta sana ünsiyet verdiği gibi, gaflete dalıp fikrini dağıtmaktan seni ikaz eder. Ve lâtif vaziyeti ve abdest alması gibi yüzünü, gözünü temizlemesiyle, sana abdest ve namaz, hareket ve nezâfet gibi vazife-i insâniyeti ihtar eder ve ders veren sineği görüyorsun.
Hem sineğin bir sınıfı olan arılar, nimetlerin en tatlısı, en lâtifi olan balı sana yedirdikleri gibi, Kur’ân-ı Mu’cizü’l-Beyânda, vahy-i Rabbânîye mazhariyetle serfirâz olduğundan, onları sevmek lâzım gelirken, sinek düşmanlığı, belki insana dâimâ muâvenete dostâne koşan ve her belâsını çeken o hayvânâta düşmanlığı gadirdir, haksızlıktır. Muzırların yalnız zararlarını def için mücâdele olabilir. Meselâ koyunları kurtların tecâvüzünden korumak için onlara mukàbele edilir. Acaba hararet zamanından vücudun idaresinden fazla olan kanın çoğalması ve bulaşık ve bazı mevâdd-ı muzırrayı hâmil evridede cereyan eden mülevves kana musallat, belki memur olan sivrisinek ve pireler fıtrî haccâmlar olmasınlar mı? Muhtemel...
سُبْحَانَ مَنْ تَحَيَّرَ فِى صُنْعِهِ الْعُقُولُ 1
[NOT]Haşiye-1 Bir sineğin kanadı ve vücudu ne kadar hârika bir san’at-ı Rabbâniye olduğuna lâtifâne bir işaret olarak, meşhur Yûnus Emre‘nin bu fıkrası ne güzel bildirir: Bir sineğin kanadını kırk kağnıya yüklettim Kırkı da çekemedi, kaldı şöyle yazılı.
Dipnot-1 San’atına, akılların hayran olduğu Allah, her türlü kusur ve noksandan münezzehtir.[/NOT]
Kur’ân-ı Mu’cizü’l-Beyân: açıklamalarıyla akılları benzerini yapmaktan âciz bırakan Kur’ân-ı Kerim | Yûnus Emre: (bk. bilgiler) |
belâ: büyük sıkıntı | cereyan eden: dolaşan, akan |
def: ortadan kaldırma, yok etme | dostâne: dostça |
evride: toplardamar | fıkra: ifade, cümle (bk f-ḳ-r) |
fıtrî: doğal, yaratılıştan gelen | gadir: zulüm, acımasızlık |
gaflet: sorumsuzluk, âhiretten ve Allah’ın emir ve yasaklarından habersiz davranma | gurbet: gariplik, yabancı memlekette olma |
haccâm: kan alma görevlisi | hararet: ısı |
hayvânât: hayvanlar | haşiye: dipnot, açıklayıcı not |
hikmet: herşeyin anlamlı ve yerli yerinde oluşu | hikmet-i hayatiye: hayatta olmasındaki hikmet |
hodgâm: bencil | hâmil: taşıyan |
ihtar etmek: hatırlatmak | ikaz etmek: uyarmak |
imhâ: yok etme | istihâle: dönüşüm, bir halden başka bir hale dönüşme |
kesret: çok | kimyager: kimyacı |
kıymettar: değerli | lâtif: güzel, hoş |
lâtifâne: hoş ve güzel bir şekilde | madde-i semmiye: zehirli madde |
mazhar: bir şeye erişme, ayna olma | mazhariyet: elde etme, erişme |
menfaattar: faydalı, yararlı | mevâdd-ı muzırra: zararlı maddeler |
mukabele etmek: karşılık vermek | musallat: sataşma, ilişme |
muzır: zararlı | muâvenet: yardım |
mücâdele: çekişme, uğraşma, savaşma | mülevves: kirli, pis |
nezâfet: temizlik | nimet: Allah’ın rızık olarak verdiği yiyecek, içecek |
san’at-ı Rabbâniye: Allah’ın san’atı | serfirâz: benzerlerinden üstün olan |
sârî: sirayet eden, bulaşıcı | sıhhiye neferi: sağlık görevlisi |
tanzifat memuru: temizlik görevlisi | tecâvüz: saldırı |
teksir edilmek: çoğaltılmak | vahy-i Rabbânî: her şeyin rabbi olan Allah’ın vahyetmesi |
vazife-i insâniyet: insanlık görevi | vaziyet: durum |
ünsiyet vermek: arkadaşlık etmek |
|
<TBODY>
</TBODY>