Cevap: Yirmi Sekizinci Lem'a - Sayfa 425
Hem tedricî ihrâcat beşerin eliyle olduğu için, “ihrac” kelimesi ihsan cihetini nazar-ı gaflete hissettirmez. Evet, demirin maddesi murad olunsa, mekân-ı maddî itibarıyla ihraçtır. Fakat demirin sıfatı ve burada mânâ-yı maksudu olan “nimet” ise, mânevîdir. Bu mânâ-yı maddî, mekâna bakmıyor, belki mânevî mertebeye bakar. Rahmân’ın hadsiz mertebe-i ulviyetinin bir tecellîsi olan hazine-i rahmetten gelen nimet, elbette en yüksek makamdan en aşağı mertebeye gönderiliyor. Hak tâbiri اَنْزَلْنَا 1 dır. Bu tâbirle nev-i beşere ihtar eder ki, demir en büyük bir nimet-i İlâhiyedir.
Evet, nev-i beşerin bütün san’atlarının mâdeni ve terakkiyâtının menbaı ve kuvvetinin medârı demirdir. İşte bu azîm nimeti ihtâr için, makam-ı imtinan ve in’âmda, kemâl-i haşmetle
2 وَاَنْزَلْنَا الْحَدِيدَ فِيهِ بَأْسٌ شَدِيدٌ وَمَنَافِعُ لِلنَّاسِ ferman ediyor. Nasıl ki Hazret-i Dâvud’a en mühim bir mûcize olarak 3 وَاَلَنَّا لَهُ الْحَدِيدَ ferman ediyor. Yani, büyük bir peygambere büyük bir mûcize ve büyük bir nimet olarak demiri yumuşatmasını gösteriyor.
Sâniyen: “Yukarı,” “aşağı” nisbîdir. Küre-i arzın merkezine göre yukarı ve aşağı oluyor. Hattâ bize nisbeten aşağı olan birşey, Amerika kıt’asına nazaran yukarı oluyor. Demek, merkezden sath-ı arz tarafına gelen maddeler, sath-ı arzda olanlara göre vaziyeti değişir.
Kur’ân-ı Mu’cizü’l-Beyân i’câz lisânı ile ifade ediyor ki: Demirin o kadar çok menâfii, o kadar geniş fevâidi vardır ki, insanın hânesi olan küre-i arzın mahzeninden çıkarılacak âdi bir madde değildir. Ve rastgele hâcâtta istimâl edilmiş fıtrî
[NOT]Dipnot-1 İndirdik.Dipnot-2 “Biz demiri de indirdik ki, onda hem kuvvet ve şiddet, hem de insanlar için faydalar vardır.” Hadîd Sûresi, 57:25.
Dipnot-3 “Demiri de onun için yumuşattık.” Sebe’ Sûresi, 34:10.
[/NOT]
Amerika Kıt’ası: (bk. bilgiler – Amerika) | Hazret-i Dâvud: [bk. bilgiler – Dâvud (a.s.)] |
Kur’ân-ı Mu’cizü’l-Beyan: açıklamalarıyla benzerini yapmakta akılları âciz bırakan Kur’ân | Rahmân: çok merhamet sahibi olan ve şefkatle bütün yaratıkların rızkını veren Allah |
azîm: büyük, yüce | cihet: yön, taraf |
ferman etmek: emretmek, buyurmak | fevâid: faydalar, kazançlar |
hadsiz: sınırsız | hâcât: ihtiyaçlar |
hâne: ev | ihrac: dışarı çıkarma |
ihrâcat: bir madeni yerin altından çıkarma işlemleri | ihsan: bağış |
ihtar etmek: hatırlatmak | istimâl edilmek: kullanılmak |
itibarıyla: açısından | i’câz: mu’cize oluş, bir benzerini yapmakta başkalarını aciz bırakma |
kemâl-i haşmet: büyüklük ve heybetteki mükemmellik | küre-i arz: yerküre, dünya |
lisan: dil | mahzen: depo |
makam: derece, yer | makam-ı imtinan ve in’âm: minnet ve nimeti hatırlatma yeri |
medâr: sebep, neden, kaynak | mekân: yer |
mekân-ı maddî: maddî yer | menba: kaynak |
menâfi: faydalar, yararlar | mertebe: derece, makam |
mertebe-i ulviyet: yücelik mertebesi | murad: kast edilen, istenen |
mâden: kaynak | mânâ-yı maddî: maddî anlam |
mânâ-yı maksud: asıl kastedilen anlam | mûcize: insanların benzerini yapmakta aciz kaldıkları olağanüstü şey |
nazar-ı gaflet: bir şeyin mânâsını anlamadan bakmak | nazaran: –göre |
nev-i beşer: insanlık | nimet-i İlâhiye: Allah’ın nimeti |
nisbeten: kıyasla | nisbî: konumuna göre farklı hüküm alan, göreceli |
sath-ı arz: yeryüzü | sâniyen: ikinci olarak, ikinci derecede |
tecellî: görünüm, yansıma | tedricî: derece derece, aşamalı |
terakkiyât: ilerlemeler | vaziyet: durum, hâl |
âdi: basit, sıradan |
|
<TBODY>
</TBODY>