Konuya cevap cer

Cevap: Yirmi Sekizinci Lem'a - Sayfa 427


Beşinci Nükte



Geçmiş nükteden bahsederken hüdhüd-ü Süleyman’dan bahis açıldı. Israrcı ve sualci bir kardeşimiz:HAŞİYE-1 “Hüdhüdün, Cenâb-ı Hakkı tavsifte  يَخْرُجُ الْخَبْءَ فِى السَّمٰوَاتِ وَاْلاَرَضِ diyerek mühim makamda, mühim evsâf-ı İlâhiye içinde, nisbeten hafif bu vasfın zikrine sebep nedir?”


Elcevap: Beliğ bir kelâmın bir meziyeti şudur ki, söyleyenin ziyade meşgul olduğu san’atını, meşgalesini ihsâs etsin. Hüdhüd-ü Süleymanî ise, suyu az olan sahrâ-yı Ceziretü’l-Arabda gizli su yerlerini ferâsetle, kerâmetvâri keşfeden bedevî arîfleri gibi, hayvan ve tuyûrun arîfi olarak ve Hazret-i Süleyman Aleyhisselâma küngânlık eden ve su buldurup çıkarttıran mübârek ve vazifedar bir kuş olmakla, kendi san’atının mikyasçığıyla Cenâb-ı Hakkın semâvât ve arzdaki mahfiyâtı çıkarmakla mâbûdiyetini ve mescûdiyetini ispat ettiğini, kendi san’atçığıyla bilip ifade ediyor.


Evet, hüdhüd pek güzel görmüş. Çünkü, toprak altındaki had ve hesaba gelmeyen tohumların, çekirdeklerin, mâdenlerin muktezâ-yı fıtrîsi, aşağıdan yukarıya çıkmak değildir. Çünkü ecsâm-ı sakîle ihtiyarsız, ruhsuz olduğu için, kendi yukarıya çıkamaz; yukarıdan kendi kendine aşağıya düşebilir. Aşağıdan, hususan toprak sıkleti altında gizlenen bir cisim, câmid omuzundaki ağır yükü silkip çıkmak, kat’iyyen kendi kendine olamaz. Demek bir kudret-i hârika ile çıkarılıyor.


İşte, hüdhüd, berâhîn-i mâbûdiyet ve mescûdiyetin en gizlisini ve en mühimmini kendi arîfliğiyle bilmiş, bulmuş; Kur’ân-ı Hakîm onun hakkındaki ifadesine bir i’câz vermiştir.




[NOT]Haşiye-1  Sual etmekte çalışkan, yazmakta tembellik eden Re’fet’tir.Dipnot-1  “Göklerde ve yerdeki bütün gizlilikleri meydana çıkarır...” Neml Sûresi, 27:25.[/NOT]





 

Hazret-i Süleyman: [bk. bilgiler – Süleyman (a.s.)]Hüdhüd/Hüdhüd-ü Süleyman: Hz. Süleyman’ın (a.s.) haberleşme vasıtası olarak görevlendirdiği kuş
Kur’ân-ı Hakîm: her âyet ve sûresinde sayısız hikmet ve faydalar bulunan Kur’ân Re’fet: (bk. bilgiler – Re’fet Barutçu)
arz: yerarîf: bilge 
bedevî: çölde yaşayan, göçebebeliğ: sözün düzgün, kusursuz, yerinde hâlin ve makamın gereğine göre söylenmesi 
berâhîn-i mâbûdiyet: ibadet edilmeye lâyık olmanın delilleri câmid: cansız
ecsâm-ı sakîle: ağır cisimlerevsâf-ı İlâhiye: Cenâb-ı Allah’ın Zâtını niteleyen yüce sıfatlar 
ferâset: çabuk sezme ve anlama kabiliyetihad ve hesaba gelmemek: sınırsız ve sayısız olmak
haşiye: dipnothususan: özellikle
ihbâr-ı gaybî: gayb âleminde olan şeyler hakkında haber verme ihsas etmek: hissettirmek
ihtiyarsız: iradesi olmayan i’câz vermek: mucizelik özelliği vermek 
kat’iyyen: kesinliklekelâm: ifade, söz 
kerâmetvâri: keramet gösterir gibi keşfetmek: gizli bir şeyi açığa çıkarmak 
kudret-i hârika: benzersiz kudret, güç küngânlık: su kaynağını bulma işi
küre-i arz: yerküre, dünyalem’a-i i’câz: mu’cizelik parıltısı 
mahfiyât: gizli şeylermakam: derece, konum
mescudiyet: secde edilmeye lâyık olmamevt-âlûd: ölümle karışık 
meziyet: üstün özellikmeşgale: meşguliyet
mikyas: ölçümuktezâ-yı fıtrî: doğal yapılarının gereği 
musahhar etmek: boyun eğdirmek, bir şeyin emrine vermekmâbûdiyet: ibadet edilmeye lâyık olma 
mübarek: bereketli nev’inden: türünden
nisbeten: kıyasla, oranla nükte: ince ve derin anlamlı söz
sahrâ-yı Ceziretü’l-Arab: Arap Yarımadasında bulunan çölsemâvât: gökler 
sıklet: ağırlıktavsif: özelliklerini anlatma 
tuyûr: kuşlarvazifedar: görevli
zikir: anmak, hatırlatmakziyade: çok, fazla 


<TBODY>
</TBODY>



Peygamber Efendimiz a.s.v.'ın kabri nerededir? (Sadece şehir adını küçük harfler ile giriniz)
Üst