Cenâb-ı Hak: Hakkın tâ kendisi olan şeref ve yücelik sahibi Allah | Hazret-i Muhyiddin: (bk. bilgiler – Muhyiddin-i Arabî) |
Hâlık: her şeyi yaratan Allah | Sevr ve Hut: Öküz ve Balık |
avâm: halk tabakası | aziz: çok değerli |
cehl: cahillik, bilgisizlik | cihetiyle: yönüyle |
ehl-i gaflet: âhirete, Allah’ın emir ve yasaklarına karşı duyarsız olanlar | el’iyâzü billâh: Allah korusun |
enâniyet: benlik, gurur | esbab: sebepler |
fikr-i tabiat: herşeyi tabiatın yarattığını kabul eden düşünce; tabiat fikri | firavun: tanrılık iddiasında bulunma |
gafil: Allah’ı düşünmeyen ve sorumluluklarından habersiz | hakaik-i ulviye: yüce gerçekler |
hakikat: doğru gerçek | havas: seçkin kişiler, âlimler |
haşiye: dipnot | hususan: özellikle |
istidad: kabiliyet | istilâ: işgal |
ittihaz etmek: edinmek, kabullenmek | izahat: açıklamalar |
kâinat: evren | lem’acık: küçük lem’a, parıltı |
maddiyat: maddi şeyler | maddiyyun: maddeciler, materyalistler |
melâike: melekler | mesele-i vahdetü’l-vücud: vahdetü’l-vücud meselesi |
meşreb: hareket tarzı, metod | mâbud: ibadet edilen |
mâsiva/mâsivâ-yı İlâhî: Allah’ın dışındaki varlıklar | mühim: önemli |
münasebet: bağlantı, ilgi | müstakil: bağımsız, başlı başına |
nefs: bir varlığın kendisi | nefs-i emmâre: hazır zevke düşkün ve insanı kötülüğe sevk eden duygu |
nüfus-u emmâre: insana daima kötülüğü emreden, yasak zevk ve isteklere teşvik eden nefisler | nükte: ince ve derin anlamlı söz |
ref etmek: ortadan kaldırmak | rububiyet: her bir varlığa muhtaç olduğu şeyleri verme, onları terbiye edip idaresi ve egemenliği altında bulundurma |
tabiat: canlı cansız bütün varlıklar, doğa | telkin etmek: fikir aşılamak, zihinde yer ettirmek |
telâkki etmek: kabul etmek, algılamak | temsil: analoji, kıyaslama tarzında benzetme |
tesmiye edilen: isimlendirilen | teşbih: benzetme |
teşbihat: benzetmeler | ulûhiyet: ibadete ve itaat edilmeye lâyık olma; İlâhlık |
vahdetü’l-vücud: “Allah’ın varlığı o kadar mükemmeldir ki, diğer varlıklar Ona göre bir gölge gibidir ve ‘varlık’ adını almaya lâyık değiller” tarzında bir tasavvufî görüş | vücud: varlık |
âhiret âlemi: öteki dünya, öldükten sonraki sonsuz hayat | âlûde: karışık |