Gavs-ı Âzam: [bk. bilgiler – Abdulkâdir-i Geylânî (k.s.)] | Hafîz-i Zülcelâl: sonsuz haşmet ve yücelik sahibi, büyük küçük herşeyi kaydedip koruyan Allah |
Mesnevi-î Şerif/Mesnevî: (bk. bilgiler – Mevlânâ Celâleddin-i Rûmî) | Mevlevîler: Mevlevî tarikatına bağlı olanlar |
bâkî: devamlı ve kalıcı olan | cemiyet: dernek |
cidden: ciddî olarak | cihet: taraf, yön |
dergâh-ı İlâhiye: Allah’ın yüce katı, makamı | ecnebî: yabancı |
ehl-i hakikat: doğru ve hak yolda olan kimseler | ehl-i kalb: kalb ehli, mânevî derecelere yükselen kişiler |
elvân-ı seb’a: yedi renk | entrika: dalavere, dolap çevirme |
hakikat: asıl, esas, gerçek mahiyet | himayet: koruma |
himâye-i Rabbâniye: Allah’ın koruma ve himâyesi | hıfz: koruma, muhafaza etme |
ihtâr edilmek: uyarılmak | inayet-i Rahmâniye: çok merhametli ve şefkatli olan Allah’ın inayeti, yardımı |
inşaallah: Allah izin verirse | istintak: konuşturma, sorgulama |
keramet-i gaybiye: gelecekle ilgili keramet | komite: cemiyet, topluluk |
kudsî: her türlü kusur ve noksandan uzak | lâyemut: ölümsüz |
mahrem: gizli | mazlum: zulme uğramış |
mevcut: var olan | muhafaza-i İlâhiye: İlâhî muhafaza, Allah’ın koruması |
muhalif: aykırı, zıt | muvafık: uygun |
mânen: mânevî yönden | münasebet: bağlantı, ilgi |
münasebettar: alâkalı, ilgili | münteşir: yayılmış |
mürşid: irşad eden, doğru yolu gösteren | müteaddit: bir çok, çeşitli |
risale: Risale-i Nur’un her bir bölümü | temessül etmek: göstermek, yansıtmak |
teyid etmek: desteklemek | tezâhür etmek: ortaya çıkmak, görünmek |
zahir: açık, âşikar | ziya: ışık |
İmam-ı Ali: [bk. bilgiler – Ali (r.a.)] | şems-i Kur’ân: Kur’ân güneşi |
şerâfet: şereflilik | şerîf: şerefli, yüce |