Cevap: Yirmi Sekizinci Lem'a - Sayfa 454
kudsiyet keyfiyetiyle, bu sırr-ı imtisâle göre, çok tesirât-ı hâriciyeye ve hâsiyât-ı maddiyeye mazhar olabilirler. Adeta, mâneviyatı maddiyata inkılâb ve gaybı şehâdete tahavvül ettirir bir hâsiyet onlarda görünüyor.
İşte bunun gibi, hadsiz emârelerle gösteriyor ki, mevcudât-ı havâiye olan hurûfun, hususan hurûf-u kudsiyenin ve Kur’âniyenin, hususan evâil-i sûredeki şifre-i İlâhiyenin hurûfâtı, muntazam ve nihâyetsiz hassas ve zamansız emirleri dinler ve yapar gibi göründüğünden, elbette zerrât-ı havâiyede kudsiyet noktasında emr-i 1 كُنْ فَيَكُونُ’un cilvesine ve İrâde-i Ezeliyenin tecellîsine mazhar hurûfâtın maddî hassalarını ve hârika ve mervî faziletlerini teslim ettirir.
İşte bu sırra binâendir ki, Kur’ân-ı Mu’cizü’l-Beyânda bazan kudret eserini, sıfat-ı irâde ve sıfat-ı kelâmdan gelir gibi tâbirâtı, gayet derecede sür’at-i îcad ve gayet derecede inkıyâd-ı eşya ve musahhariyet-i mevcudattan başka, ayn-ı emir, kudret gibi hükmediyor demektir. Yani, emr-i tekvinden gelen hurûfât, maddî kuvvet hükmünde vücud-u eşyada hükmeder. Ve emr-i tekvînî, âdetâ, ayn-ı kudret, ayn-ı irâde olarak tezâhür eder.
Evet, emir ve irâdenin bu gayet hafî ve vücud-u maddîleri gayet gizli ve havayı âdetâ nim-mânevî, nim-maddî nev’indeki mevcudâtta, emr-i tekvînî, ayn-ı kudret gibi âsârı görünüyor; belki ayn-ı kudret olur. Âdetâ mâneviyat ile maddiyâtın mâbeyninde berzahî olan mevcudâta nazar-ı dikkati celb etmek için, Kur’ân-ı
[NOT]Dipnot-1 “(Allah birşeyin olmasını murad ettiği zaman, O sadece) ‘Ol’ der, o da oluverir.” Bakara Sûresi, 2:117; Yâsin Sûresi, 36:82.
[/NOT]
Kur’ân-ı Mu’cizü’l-Beyân: açıklamalarıyla akılları benzerini yapmaktan âciz bırakan Kur’ân-ı Kerim | ayn-ı emir: emrin kendisi |
ayn-ı irâde: iradenin kendisi | ayn-ı kudret: kudretin kendisi |
berzahî: iki şey arasındaki geçiş yeri | binâen: dayanarak |
cilve: görünme, yansıma | emr-i tekvin: yaratma emri |
emâre: belirti, işaret | evâil-i sûre: sûre başları |
fazilet: üstün özellik | gayb: bilinmeyen ve görünmeyen |
gayet: çok | hadsiz: sayısız |
hafî: gizli | hassa: özellik |
hurufât: harfler | hurûf: harfler |
hurûf-u kudsiye ve Kur’âniye: kutsal olan ve Kur’ân’da geçen harfler | hususan: özellikle |
hâsiyet: özellik | hâsiyât-ı maddiye: maddî özellikler |
inkılâb ettirmek: değiştirmek, dönüştürmek | inkıyâd-ı eşya: varlıkların boyun eğmesi, itaat etmesi |
irâde: dileme, tercih etme ve seçme gücü | keyfiyet: özellik, nitelik |
kudret: güç, iktidar | kudsiyet: kusur ve noksandan uzak oluş, kutsallık |
maddiyât: maddi şeyler | mazhar: ayna, görünme yeri |
mervî: nakledilen, rivayet edilen | mevcudât: varlıklar |
mevcudât-ı havâiye: havadan oluşan varlıklar | muntazam: düzenli |
musahhariyet-i mevcudat: varlıkların boyun eğmesi | mâbeyn: ara |
mâneviyat: mânevî varlıklar | nazar-ı dikkati celb etmek: dikkat çekmek |
nev’: tür | nihâyetsiz: sonsuz, sayısız |
nim-maddî: yarı maddî | nim-mânevî: yarı mânevî |
sür’at-i icad: çok hızlı bir şekilde var etme | sıfat-ı irâde: irade sıfatı |
sıfat-ı kelâm: konuşma sıfatı | sırr-ı imtisal: emre uyma sırrı |
tahavvül ettirmek: değiştirmek, dönüştürmek | tecellî: görünüm, yansıma |
tesirât-ı hâriciye: dış etkiler | teslim ettirmek: kabul ettirmek |
tezâhür etmek: ortaya çıkmak, görünmek | tâbirât: tabirler, ifadeler |
vücud-u eşya: eşyanın varlığı, varlıkların kendisi | vücud-u maddî: maddî varlık |
zerrât-ı havâiye: hava zerreleri, atomları | âsâr: eserler |
İrâde-i Ezeliye: varlığının başlangıcı olmayıp zamanla sınırlı olmayan Allah’ın irâdesi | şehâdet: müşahede edilen, görünen |
şifre-i İlâhiye: İlâhî şifre |
|
<TBODY>
</TBODY>