Cevap: Yirmi Sekizinci Lem'a - Sayfa 462
Yirmi Üçüncü Nükte
Tarafgirâne ve Risale-i Nur’a rakibâne söylenen sözlere mukabildir
Ger methetmekse tefahurla kendinizi maksadın,
Risale-i Nur’un en sönük yıldızının peykisiniz.
Zinhar seyyare zannetme kardeşim, Risale-i Nur’un,
Arz değil, âfitab dahi peykidir onun.
Pek yakında parlayacaktır âlemde Risale-i Nur,
Sönmez, belki gizlenir, zira nûrun alâ nûr.
Bir nur ki, bahr-i hakikat ve mahz-ı hidâyettir o.
مَنْ اَصْحَابُ الصِّراَطِ السَّوِىِّ وَمَنِ اهْتَدٰى 1 yı oku.
Haktan olmaz şikâyet, belki maksat hikâyet.
Şer’in üzere giderken Hakka malûm,
Risale-i Nur’a ki eylemiştim hem de hizmet,
Risale-i Nur ki, Aliyyü’l-Murtezâ ve Gavs-ı Âzam,
Celcelûtiyede ve bazı kasâidde etmişler işaret.
Risale-i Nur ki urvetü’l-vüska, lenfisâm,
Temessük etmiştim, zira hem hidâyet ve ayn-ı hakikat,
Koydular bizleri ki orada durmuştu Yusuf Aleyhisselâm
Hem de beraberimizde idi Hazret-i Üstad.
Halil İbrahim


[NOT]Dipnot-1 “Dos doğru yolun yolcusu olan ve hidâyete eren kimmiş.” Tâhâ Sûresi, 20:135.[/NOT]
Aleyhisselâm: Allah selamı onun üzerine olsun | Aliyyü’l-Murtezâ: Hz. Ali’nin “kendisinden razı olunmuş” anlamlarına gelen bir ünvanı [bk. bilgiler – Ali (r.a.)] |
Celcelûtiye: Peygamberimizin (a.s.m.) derslerine dayanarak ebced ve cifir hesabıyla alâkalı, Hz. Ali (r.a.) tarafından te’lif edilen bir kaside | Gavs-ı Âzam: (bk. bilgiler – Abdulkâdir-i Geylânî) |
Hak: varlığı doğru ve gerçek olan, herşeyi hakkıyla yaratan ve her hakkın sahibi olan Allah | Halil İbrahim: (bk. bilgiler – Halil İbrahim Çöllüoğlu) |
Yusuf: [bk. bilgiler – Yusuf (a.s.)] | arz: yeryüzü |
ayn-ı hakikat: hakikatin tâ kendisi | bahr-i hakikat: hakikat denizi |
ger: eğer | hidâyet: doğru yol |
hikâyet: hikayeler, haberler | kasâid: kasideler; kâfiyeli olarak büyük şahsiyetleri övmek için yazılan şiirler |
lenfisâm: kopmaz olan | mahz-ı hidâyet: tam anlamıyla hidâyet |
maksad: amaç, hedef | malûm: bilinen |
methetmek: övmek | mukabil: karşılık |
nurun alâ nur: nur üstüne nur | nükte: ince ve derin anlamlı söz |
peyk: uydu | rakibâne: rakip olarak |
seyyare: gezegen | tarafgirâne: taraf tutarak |
tefahur: övünme, böbürlenme | temessük etmek: sıkıca sarılmak |
urvetü’l-vüska: kopmaz ve sağlam kulp | zinhar: sakın |
zira: çünkü | âfitab: Güneş |
âlem: dünya, evren | Şer’: İslâm şeriatı |
<TBODY>
</TBODY>