Cevap: Yirmi Sekizinci Lem'a - Sayfa 471
Cenneti temâşâ ediyormuş diye, nihayet uzaklık, nihayet yakınlık içinde bir meseledir ki, bu asrın aklına sığmaz.
Hem cüz’î bir şahsın cüz’î bir ahvâli, küllî ve geniş olan semâvat memleketindeki mele-i âlânın medar-ı bahsi olması, gayet hakîmâne olan tedvîr-i kâinatın hikmetine muvafık gelmiyor. Halbuki bu üç mesele de hakaik-i İslâmiyeden sayılıyor.
Elcevap:
Evvelâ: On Beşinci Söz namındaki bir risalede, Yedi Basamak namında yedi kat’î mukaddime ile,
وَلَقَدْ زَيَّنَّا السَّمَاۤءَ الدُّنْيَا بِمَصَابِيحَ وَجَعَلْنَاهَا رُجُومًا لِلشَّيَاطِينِ 1
âyetinin ifade ettiği, yıldızlarla, şeytan casusların semâvattan ref ve tardı öyle bir surette ispat edilmiş ki, en muannid maddiyyunu dahi iknâ eder, susturur ve kabul ettirir.
Saniyen: Bu uzak zannedilen o üç hakikat-i İslâmiyeyi kısa zihinlere yakınlaştırmak için bir temsil ile işaret edeceğiz.
Meselâ, bir hükûmetin daire-i askeriyesi memleketin şarkında ve daire-i adliyesi garbında ve daire-i maarifi şimalinde ve daire-i ilmiyesi cenubunda ve daire-i mülkiyesi ortasında bulunsa; telsiz, telefon, telgrafla, gayet muntazam bir surette, her daire alâkadar olduğu vaziyetleri görse, haber alsa; adeta umum o memleket, adliye dairesi olduğu halde, askerî dairesidir ve mülkiye dairesi olduğu gibi, ilmiye dairesi oluyor.
Hem meselâ, müteaddit devletler ve ayrı ayrı payitahtları bulunan hükûmetlerin, bazan oluyor ki, müstemlekât cihetiyle veya imtiyazat haysiyetiyle veya ticaretler münasebetiyle birtek memlekette ayrı ayrı hâkimiyetlikleri bulunur.
[NOT]Dipnot-1 “And olsun ki, dünya semâsını Biz kandillerle süsledik ve onları şeytanlar için birer taş yaptık.” Mülk Sûresi, 67:5.
[/NOT]
ahvâl: hâller, davranışlar | alâkadar: alakalı, ilgili |
asır: yüzyıl | cenub: güney |
cihet: taraf, yön | cüz’î: ferdî, sınırlı |
daire-i adliye: adliye dairesi | daire-i askeriye: askerlik dairesi |
daire-i ilmiye: ilim dairesi, millî eğitim dairesi | daire-i maarif: eğitim-öğretim dairesi |
daire-i mülkiye: askeriye ve millî eğitim dışındaki devlet idaresine bakan daireler | evvelâ: ilk olarak |
garb: batı | hakaik-i İslâmiye: İslâmiyetin hakikati, doğru olan gerçeği |
hakikat-i İslâmiye: İslâm hakikatleri, gerçekleri | hakîmâne: bir maksat ve gayeye yönelik bir şekilde |
haysiyet: itibar, özellik | hikmet: fayda, gaye |
hâkimiyetlik: egemenlik | imtiyazat: ayrıcalıklar |
kat’î: kesin | küllî: geniş ve kapsamlı |
maddiyyun: maddeci, materyalist | medar-ı bahs: söz konusu, konuşmaya sebep olan |
mele-i âlâ: gayb âleminde en yüksek ve Allah’a en yakın makam | muannid: inatçı |
mukaddime: başlangıç, giriş | muntazam: düzenli |
muvafık: uygun | mülkiye: yönetim dairesi |
münasebet: bağlantı, ilişki | müstemlekât: sömürgeler |
müteaddit: bir çok | nam: ad, isim |
nihayet: sınırsız | payitaht: başkent |
ref ve tard: ortadan kaldırma ve kovma | risale: Risale-i Nur’u oluşturan her bir bölüm |
saniyen: ikinci olarak | semâvât: gökler |
suret: biçim, şekil | tedvîr-i kâinat: kâinatın idaresi |
temsil: analoji, kıyaslama tarzında benzetme | temâşâ etmek: bakmak, seyretmek |
umum: bütün, genel | vaziyet: durum |
âyet: Kur’ân’da yer alan her bir cümle | şark: doğu |
şimal: kuzey |
|
<TBODY>
</TBODY>