Konuya cevap cer

Cevap: Yirmi Sekizinci Lem'a - Sayfa 473


(a.s.m.) ve vahy-i Kur’ân’ın hadise-i kudsiyesi, umum semâvat memleketinde, hattâ o memleketin her köşesinde en mühim bir hadise olduğundan, doğrudan doğruya çok uzak ve çok yüksek olan koca semâvâtın burçlarına nöbettarlar dizilip, yıldızlardan mancınıkları atarak casus şeytanları tard ve def ediyorlar vaziyetinde göstermek ve ifade etmekle, vahy-i Kur’ânînin derece-i haşmetini ve şâşaa-i saltanatını ve hiçbir cihette şüphe girmeyen derece-i hakkaniyetini ilâna bir işaret-i Rabbâniye olarak, o vakitte ve o asırda daha ziyade yıldızlar düşürülüyormuş ve atılıyormuş. Kur’ân-ı Mu’cizü’l-Beyan dahi, o ilân-ı tekvîniyeyi tercüme edip ilân ediyor ve o işaret-i semâviyeye işaret eder.


Evet, bir melâikenin üfürmesiyle uçurulabilir olan casus şeytanları böyle bir işaret-i azîme-i semâviye ile, melâikelerle mübareze ettirmek, elbette o vahy-i Kur’ânînin haşmet-i saltanatını göstermek içindir. Hem bu haşmetli olan beyan‑ı Kur’ânî ve azametli tahşidât-ı semâviye ise, cinnîlerin, şeytanların, semâvat ehlini mübarezeye ve müdafaaya sevk edecek bir iktidarları, bir müdafaaları bulunduğunu ifade için değil, belki kalb-i Muhammedîden (a.s.m.) tâ semâvat âlemine, tâ Arş-ı Âzama kadar olan uzun yolda, hiçbir yerde cin ve şeytanın müdahaleleri olmamasına işaret için, vahy-i Kur’ânî, koca semâvatta, umum melâikece medar-ı bahis olan bir hakikattir ki, bir derece ona temas etmek için, şeytanlar tâ semâvâta kadar çıkmaya mecbur olup, hiçbir şeye muvaffak olamayarak recmedilmesiyle işaret ediyor ki, kalb-i Muhammedîye (a.s.m.) gelen vahiy ve huzur-u Muhammediyeye (a.s.m.) gelen Cebrâil ve nazar-ı Muhammedîye (a.s.m.) görünen hakaik-i gaybiye, sağlam ve müstakimdir, hiçbir cihetle şüphe girmez diye, Kur’ân-ı Mu’cizü’l-Beyan, mucizâne haber veriyor.






 

Arş-ı Âzam: Allah’ın büyüklük ve yüceliğinin ve herşeyi kuşatan sınırsız egemenliğinin tecelli ettiği yer Cebrâil: (bk. bilgiler)
Kur’ân-ı Mu’cizü’l-Beyan: açıklamalarıyla mu’cize olan Kur’ân asır: yüzyıl
azametli: çok büyük beyan-ı Kur’ânî: Kur’ân’ın açıklaması 
burc: belli bir şekil ve surete benzeyen sabit yıldız kümesicihet: taraf, yön
cinnî: cinlerden olanderece-i hakkaniyet: gerçeklik, doğruluk derecesi 
derece-i haşmet: heybet ve görkemin derecesihadise-i kudsiye: kutsal olay 
hakaik-i gaybiye: bilinmeyen ve görünmeyen âlemlere ait gerçekler hakikat: doğru gerçek 
haşmet-i saltanat: saltanatın görkemi haşmetli: büyük, görkemli
huzur-u Muhammediye: Hz. Peygamberin huzuru, bulunduğu yer iktidar: güç, kuvvet 
ilân-ı tekvîniye: varlıkların yaratılışıyla insanlara duyurulan gerçekler işaret-i Rabbâniye: Allah’ın işareti 
işaret-i azîme-i semâviye: göklerde sergilenen büyük işaretler işaret-i semâvî: Allah tarafından gösterilen işaret 
kalb-i Muhammedî: Hz. Peygamberin mânevî kalp duygusu medar-ı bahis: üzerinde konuşulan
melâike: melek mucizâne: mucizeli bir şekilde 
muvaffak olma: başarılı olma, erişmemübareze: karşılıklı mücadele, çatışma
müdafa: savunmamüdahale: karışma
mühim: önemlimüstakim: dosdoğru olan
nazar-ı Muhammedî: Hz. Muhammed’in (a.s.m.) bakışı recmedilme: taşlanma
semâvât: gökler semâvât ehli: göklerde yaşayan manevî varlıklar 
sevk eden: yönlendirentahşidât-ı semâviye: göğün üzerinde çokça durma, gökten çok bahsetme 
tard ve def etme: kovma ve çıkarmatemas etmek: bahsetmek
umum: bütün, genelvahiy: Cenâb-ı Allah’ın emir ve yasaklarını peygamberlere bildirmesi 
vahy-i Kur’ânî: vahiyle gelen Kur’ân-ı Kerim vaziyet: durum
ziyade: çok, fazlaâlem: dünya, evren 
şâşaa-i saltanat: gösterişli ve göz alıcı saltanat 


<TBODY>
</TBODY>



Peygamber Efendimiz a.s.v.'ın kabri nerededir? (Sadece şehir adını küçük harfler ile giriniz)
Üst