Ukbaa
Well-known member
Cevap: Yirmi Üçüncü Lem'a - Sayfa 311
<!-- This file was converted to xhtml by Writer2xhtml ver. 0.5 beta2. See Writer2LaTeX has moved for more info. --><META name=description content=""><META name=keywords content=""><STYLE type=text/css media=all> body {font-family:'Trebuchet MS',Arial,serif;font-size:12.0pt} </STYLE>perişan bir vaziyette telâkki ettiğinden, mevcudatı tahkir eder, kemâlâtını inkâr ve tecavüz eder.
Evet, herkes kâinatı kendi âyinesiyle görür. Cenâb-ı Hak, insanı kâinat için bir mikyas, bir mizan suretinde yaratmıştır. Her insan için, bu âlemden hususî bir âlem vermiş; o âlemin rengini, o insanın itikad-ı kalbîsine göre gösteriyor. Meselâ, gayet meyus ve matemli olarak ağlayan bir insan, mevcudatı ağlar ve meyus suretinde görür. Gayet sürurlu ve neş’eli, müjdeli ve kemâl-i neş’esinden gülen bir adam, kâinatı neş’eli, güler gördüğü gibi; mütefekkirâne ve ciddî bir surette ibadet ve tesbih eden adam, mevcudatın hakikaten mevcut ve muhakkak olan ibadet ve tesbihatlarını bir derece keşfeder ve görür. Gafletle veya inkârla ibadeti terk eden adam, mevcudatı, hakikat-i kemâlâtına tamamıyla zıt ve muhalif ve hata bir surette tevehhüm eder ve mânen onların hukukuna tecavüz eder.
Hem o târiküssalât, kendi kendine mâlik olmadığı için, kendi mâlikinin bir abdi olan kendi nefsine zulmeder. Onun mâliki, o abdinin hakkını onun nefs-i emmâresinden almak için, dehşetli tehdit eder. Hem netice-i hilkati ve gaye-i fıtratı olan ibadeti terk ettiğinden, hikmet-i İlâhiye ve meşiet-i Rabbâniyeye karşı bir tecavüz hükmüne geçer. Onun için cezaya çarpılır.
Elhasıl, ibadeti terk eden hem kendi nefsine zulmeder—nefis ise Cenâb-ı Hakkın abdi ve memlûküdür—hem kâinatın hukuk-u kemâlâtına karşı bir tecavüz, bir zulümdür. Evet, nasıl ki küfür, mevcudata karşı bir tahkirdir; terk-i ibadet dahi, kâinatın kemâlâtını bir inkârdır. Hem hikmet-i İlâhiyeye karşı bir tecavüz olduğundan, dehşetli tehdide, şiddetli cezaya müstehak olur.
İşte bu istihkakı ve mezkûr hakikati ifade etmek için, Kur’ân-ı Mu’cizü’l-Beyan, mucizâne bir surette o şiddetli tarz-ı ifadeyi ihtiyar ederek, tam tamına hakikat-i belâgat olan mutabık-ı mukteza-yı hale mutabakat ediyor.
<TBODY>
</TBODY>
<!-- This file was converted to xhtml by Writer2xhtml ver. 0.5 beta2. See Writer2LaTeX has moved for more info. --><META name=description content=""><META name=keywords content=""><STYLE type=text/css media=all> body {font-family:'Trebuchet MS',Arial,serif;font-size:12.0pt} </STYLE>perişan bir vaziyette telâkki ettiğinden, mevcudatı tahkir eder, kemâlâtını inkâr ve tecavüz eder.
Evet, herkes kâinatı kendi âyinesiyle görür. Cenâb-ı Hak, insanı kâinat için bir mikyas, bir mizan suretinde yaratmıştır. Her insan için, bu âlemden hususî bir âlem vermiş; o âlemin rengini, o insanın itikad-ı kalbîsine göre gösteriyor. Meselâ, gayet meyus ve matemli olarak ağlayan bir insan, mevcudatı ağlar ve meyus suretinde görür. Gayet sürurlu ve neş’eli, müjdeli ve kemâl-i neş’esinden gülen bir adam, kâinatı neş’eli, güler gördüğü gibi; mütefekkirâne ve ciddî bir surette ibadet ve tesbih eden adam, mevcudatın hakikaten mevcut ve muhakkak olan ibadet ve tesbihatlarını bir derece keşfeder ve görür. Gafletle veya inkârla ibadeti terk eden adam, mevcudatı, hakikat-i kemâlâtına tamamıyla zıt ve muhalif ve hata bir surette tevehhüm eder ve mânen onların hukukuna tecavüz eder.
Hem o târiküssalât, kendi kendine mâlik olmadığı için, kendi mâlikinin bir abdi olan kendi nefsine zulmeder. Onun mâliki, o abdinin hakkını onun nefs-i emmâresinden almak için, dehşetli tehdit eder. Hem netice-i hilkati ve gaye-i fıtratı olan ibadeti terk ettiğinden, hikmet-i İlâhiye ve meşiet-i Rabbâniyeye karşı bir tecavüz hükmüne geçer. Onun için cezaya çarpılır.
Elhasıl, ibadeti terk eden hem kendi nefsine zulmeder—nefis ise Cenâb-ı Hakkın abdi ve memlûküdür—hem kâinatın hukuk-u kemâlâtına karşı bir tecavüz, bir zulümdür. Evet, nasıl ki küfür, mevcudata karşı bir tahkirdir; terk-i ibadet dahi, kâinatın kemâlâtını bir inkârdır. Hem hikmet-i İlâhiyeye karşı bir tecavüz olduğundan, dehşetli tehdide, şiddetli cezaya müstehak olur.
İşte bu istihkakı ve mezkûr hakikati ifade etmek için, Kur’ân-ı Mu’cizü’l-Beyan, mucizâne bir surette o şiddetli tarz-ı ifadeyi ihtiyar ederek, tam tamına hakikat-i belâgat olan mutabık-ı mukteza-yı hale mutabakat ediyor.
Cenâb-ı Hak: Hakkın tâ kendisi olan şeref ve yücelik sahibi Allah | Kur’ân-ı Mu’cizü’l-Beyan: açıklamalarıyla mu’cize olan Kur’ân |
abd: kul | elhasıl: kısaca, özetle |
gaflet: âhiretten ve Allah’ın emir ve yasaklarından habersiz davranma | gaye-i fıtrat: yaratılış amacı |
gayet: çok | hakikat: gerçek, esas |
hakikat-i belâgat: güzel ve özlü ifade gerçeği | hakikat-i kemalât: ilâhî mükemmelliğin gerçeği |
hakikaten: gerçekten | hikmet-i İlâhiye: Allah’ın gözettiği fayda ve gaye |
hukuk: haklar | hukuk-u kemâlât: İlâhî kemâlâtın bizden istediği haklar |
ihtiyar etmek: seçmek, dilemek | istihkak: hak etme |
itikad-ı kalbî: kalben inanma | kemâl-i neş’e: tam bir neşe |
kemâlât: mükemmel ve kusursuz özellikler | keşfetmek: gizli bir şeyi açığa çıkarmak |
kâinat: evren | küfür: Allah’ı inkâr etme, inançsızlık, dinsizlik |
matemli: yaslı, hüzünlü | memluk: köle |
mevcudat: varlıklar | mevcut: var |
meyus: ümitsiz | mezkûr: adı geçen |
meşiet-i Rabbâniye: Cenâb-ı Hakkın kendisine özel istek, arzu ve muradı | mikyas: ölçü |
mizan: ölçü, denge | mucizâne: mucizeli |
muhalif: zıt, aykırı | mutabakat: uygunluk |
mutabık-ı mukteza-yı hâl: hâlin gereğine uygun | mâlik: sahip olma |
müstehak: hak etmiş, layık | mütefekkirâne: tefekkür ederek, Allah’ı düşünürek |
nefis: kişinin kendisi | nefs-i emmâre: hazır zevke düşkün ve insanı kötülüğe sevk eden duygu |
netice-i hilkat: yaratılışın sonucu | suret: biçim, şekil |
sürur: mutluluk, sevinç | tahkir etmek: aşağılamak |
tarz-ı ifade: ifade etme tarzı | tecavüz etmek: haddi aşmak, saldırmak |
telâkki etmek: kabul etmek | terk-i ibadet: Allah’a kulluk etmeyi bırakma |
tesbih eden: Allah’ı her türlü kusurdan yüce tutarak şanına lâyık ifadelerle anan | tesbihat: Allah’ı her türlü kusurdan yüce tutarak şanına layık ifadelerle anma |
tevehhüm etmek: zannetmek | târiküssalât: namaz kılmayı terk eden kimse |
zulmetmek: kötülük etmek | zulüm: haksızlık |
âlem: dünya, evren |
<TBODY>
</TBODY>