Huseyni
Müdavim
Cevap: Bakara Sûresi - Münafıklar Bahsi - Sayfa: 142
inat ediyorlar. Ve hedef ittihaz ettikleri ifsat iktizasıyla yekdiğerlerine halkı idlâl etmeyi tavsiye ediyorlar. Ve gururlarının hükmüyle, diyanet ve imanı sefahet ve sefalet telâkki ediyorlar. Ve nifaklarının icabıyla, bu sözlerinde de münafıklık yapıyorlar. Zira bu sözlerinin zahirinden “Biz divaneler değiliz, nasıl sefihler gibi olacağız?” diye bir mânâ çıkar. Bâtınından ise “Nasıl ekserîsi fukara ve nazarımızda sefih olan mü’minler gibi olacağız?” diye diğer bir mânâ çıkıyor.
Sonra, Kur’ân-ı Kerim, onların mü’minlere attıkları sefahet taşınıأَلآٰ اِنَّهُمْ هُمُ السُّفَهَآءُ
1 cümlesiyle onlara iade etmekle kendilerine yutturmuştur. Çünkü inat ve cehaletleri bu dereceye vâsıl olanın hak ve müstehakı, beynennas teşhir edilmekle sefahetin kendisine münhasır olduğunu ilân etmektir.
Sonra وَلٰكِنْ لاَيَعْلَمُونَ
2 cümlesiyle onların cehl-i mürekkeple cahil olduklarına işaret etmiştir ki, bu gibi cahillere nasihat tesir etmediğinden, onlardan tamamıyla iraz etmek lâzımdır. Çünkü, nasihati dinleyen ancak cehlini bilenlerdir. Bunlar cehillerini de bilmezler.
Bu âyetin ihtiva ettiği cümlelerin eczası arasında bulunan irtibata gelelim:
﴾ وَاِذَا قِيلَ لَهُمْ امِنُوا كَمَآ اٰمَنَ النَّاسُ
3 ﴿ cümlesindeki اِذَا kat’iyeti ifade ettiğinden emr-i mâruf ile halkı irşad etmek lüzumuna işarettir. Siga-yı meçhul ile zikredilen قِيلَ nasihatın, alâ sebîli’l-kifâye vacip olduğuna işarettir.
Ve اَ خْلِصُوا فِى اِيماَنِكُمْ
4 gibi, ihlâs lâfzını ihtiva eden bir cümleye bedel اٰمِنُوا
5
[NOT]Dipnot-1 “Biliniz ki akılsız ve ahmak olanlar, yalnızca kendileridir.” Bakara Sûresi, 2:13.
Dipnot-2 “Fakat bunu bilmezler (veya bilmezlikten gelirler).” Bakara Sûresi, 2:13.
Dipnot-3 “Onlara “insanların iman ettikleri gibi siz de iman edin” denildiği vakit.” Bakara Sûresi, 2:13.
Dipnot-4 İmanınızda ihlâslı olun.
Dipnot-5 İman edin.
[/NOT]
inat ediyorlar. Ve hedef ittihaz ettikleri ifsat iktizasıyla yekdiğerlerine halkı idlâl etmeyi tavsiye ediyorlar. Ve gururlarının hükmüyle, diyanet ve imanı sefahet ve sefalet telâkki ediyorlar. Ve nifaklarının icabıyla, bu sözlerinde de münafıklık yapıyorlar. Zira bu sözlerinin zahirinden “Biz divaneler değiliz, nasıl sefihler gibi olacağız?” diye bir mânâ çıkar. Bâtınından ise “Nasıl ekserîsi fukara ve nazarımızda sefih olan mü’minler gibi olacağız?” diye diğer bir mânâ çıkıyor.
Sonra, Kur’ân-ı Kerim, onların mü’minlere attıkları sefahet taşınıأَلآٰ اِنَّهُمْ هُمُ السُّفَهَآءُ
Sonra وَلٰكِنْ لاَيَعْلَمُونَ
Bu âyetin ihtiva ettiği cümlelerin eczası arasında bulunan irtibata gelelim:
﴾ وَاِذَا قِيلَ لَهُمْ امِنُوا كَمَآ اٰمَنَ النَّاسُ
Ve اَ خْلِصُوا فِى اِيماَنِكُمْ
[NOT]Dipnot-1 “Biliniz ki akılsız ve ahmak olanlar, yalnızca kendileridir.” Bakara Sûresi, 2:13.
Dipnot-2 “Fakat bunu bilmezler (veya bilmezlikten gelirler).” Bakara Sûresi, 2:13.
Dipnot-3 “Onlara “insanların iman ettikleri gibi siz de iman edin” denildiği vakit.” Bakara Sûresi, 2:13.
Dipnot-4 İmanınızda ihlâslı olun.
Dipnot-5 İman edin.
[/NOT]
alâ sebîli’l-kifâye vacip olma: farz-ı kifaye olarak gerekli olma | beynennas: insanlar arasında |
bâtın: görünmeyen, iç yüz | cehalet: cahillik, bilgisizlik |
cehil: cahillik, bilgisizlik | cehl-i mürekkep: bilmediğinden habersiz olma, bilmediğini de bilmeme hâli, katmerli bilgisizlik |
divane: deli | diyanet: dindarlık |
ecza: cüzler; bölümler, parçalar | ekserî: çoğunluk |
emr-i mâruf: iyiliği emretme | fukara: fakirler, yoksullar |
icab: gerektirme, lüzumlu kılma | idlâl etme: hak yoldan çıkarma, saptırma |
ifsad: bozgunculuk | ihlâs: içtenlik, samimiyet; ibadet ve davranışlarda sadece Allah’ın rızasını gözetme |
ihtiva etmek: içine almak, kapsamak | iktiza: bir şeyin gereği |
iraz etmek: yüz çevirmek, uzak durmak | irtibat: bağ, ilişki |
irşad etmek: doğru yolu göstermek, uyarmak | ittihaz etmek: edinmek, kabul etmek |
münafıklık: ikiyüzlülük | münhasır: ait, mahsus |
müstehak: hak eden, lâyık olan | mü’min: iman eden, Allah’a ve Onun gönderdiği şeylere inanan |
nasihat: öğüt | nazar: dikkat, bakış |
nifak: iki yüzlülük | sefahet: ahmaklık, cahillik, beyinsizlik |
sefalet: perişanlık, yoksulluk | sefih: beyinsiz, ahmak |
siga-yı meçhul: gr. belirsizlik kipi; öznenin zikredilmediği fiil kalıbı; meselâ “denildi” fiilinde, kimin dediği belli değildir | telâkki etmek: kabul etmek, anlamak |
teşhir edilmek: sergilenmek, gösterilmek | vâsıl olma: ulaşma, varma |
yekdiğer: birbirine, her biri diğerine | zahir: görünen, açıkça ortada olan, bir şeyin dış yüzü; tevil ve yorum kabul eden söz |
zira: çünkü |