Huseyni
Müdavim
Cevap: Bakara Sûresi - Münafıklar Bahsi - Sayfa: 162
﴾ لاَ يُبْصِروُنَ
1 ﴿ cümlesi ise üçüncü bir hüsranlarına işarettir. Çünkü insan zulmete düşmekle yolunu kaybettiği zaman, arkadaşlarını ve eşyasını görmekle bir derece mütesellî olur. Fakat bunları da görmediği gibi, onun o karanlıkta durması ve yürümesi bir musibet ve bir vahşettir.
﴾ صُمٌّ بُكْمٌ عُمْىٌ فَهُمْ لاَ يَرْجِعُونَ
2 ﴿ Yani, “Sağır, lâl, kör olup dönemezler.”
Bir insan, böyle bir belâya düştüğü zaman, dört cihetle ümitvar ve müteselli olabilir.
Birincisi: Köylü halkından veya geçen yolculardan bir ses gelir de, o ses vasıtasıyla yolunu bulup görmek ümidinde olur. Halbuki gecesi sâkit ve sâkin, sessiz ve sadâsız bir gece olduğundan, o adamla bir sağırın arasında fark kalmaz. Bu cihetten ümidinin kesik olduğuna işaret eden Kur’ân-ı Kerim صُمٌّ
3 kelimesini demiştir.
İkincisi: Eğer çağırıp yardım isterse, belki bir işiten olur da onun kurtulmasına gelir diye bir ümit besleyebilir. Fakat gecesi sağır olduğu için, dilli, dilsiz birdir. Bu recasını da kesmek için بُكْمٌ
4 denilmiştir.
Üçüncüsü ise:Gideceği cihetin yolunu tahminen tayin etmek ve görmek için bir alâmet, bir ateş, bir yıldız arar, müteselli olur. Halbuki gecesi öyle zulmetlidir ki, gözlü gözsüz bir olur. O adamın bu emelini söndürmek için عُمْىٌ
5 denilmiştir.
Dördüncüsü: O belâdan kurtulup rücu etmek için var kuvvetiyle çalışmaktan mâada bir çare kalmadığını görür görmez, kuvvetine güvenir, ümitvar olur. Halbuki zulmet her taraftan o adamı öyle ihata etmiştir ki, o adam bütün kuvvetiyle çalıştığı halde kurtuluş imkânını bulamaz. Kendi su-i ihtiyarıyla bataklığa giren ve bir daha çıkması mümkün olmayan bir hayvan gibi, o zulmet içinde kalır. Evet, çok şeyler var ki, insan ihtiyarıyla girer, fakat çıkması mümteni olur. İnsan onu bırakır, fakat o insanı bırakmaz.
İşte onların şu vaziyetlerine karşı فَهُمْ لاَ يَرْجِعُونَ
6 denilmiştir ki, o musibetten
[NOT]Dipnot-1 Görmezler.
Dipnot-2 Bakara Sûresi, 2:18.
Dipnot-3 Sağırlar.
Dipnot-4 Dilsizler.
Dipnot-5 Körler.
Dipnot-6 “Onlar geri dönemezler.” Bakara Sûresi, 2:18.
[/NOT]
﴾ لاَ يُبْصِروُنَ
﴾ صُمٌّ بُكْمٌ عُمْىٌ فَهُمْ لاَ يَرْجِعُونَ
Bir insan, böyle bir belâya düştüğü zaman, dört cihetle ümitvar ve müteselli olabilir.
Birincisi: Köylü halkından veya geçen yolculardan bir ses gelir de, o ses vasıtasıyla yolunu bulup görmek ümidinde olur. Halbuki gecesi sâkit ve sâkin, sessiz ve sadâsız bir gece olduğundan, o adamla bir sağırın arasında fark kalmaz. Bu cihetten ümidinin kesik olduğuna işaret eden Kur’ân-ı Kerim صُمٌّ
İkincisi: Eğer çağırıp yardım isterse, belki bir işiten olur da onun kurtulmasına gelir diye bir ümit besleyebilir. Fakat gecesi sağır olduğu için, dilli, dilsiz birdir. Bu recasını da kesmek için بُكْمٌ
Üçüncüsü ise:Gideceği cihetin yolunu tahminen tayin etmek ve görmek için bir alâmet, bir ateş, bir yıldız arar, müteselli olur. Halbuki gecesi öyle zulmetlidir ki, gözlü gözsüz bir olur. O adamın bu emelini söndürmek için عُمْىٌ
Dördüncüsü: O belâdan kurtulup rücu etmek için var kuvvetiyle çalışmaktan mâada bir çare kalmadığını görür görmez, kuvvetine güvenir, ümitvar olur. Halbuki zulmet her taraftan o adamı öyle ihata etmiştir ki, o adam bütün kuvvetiyle çalıştığı halde kurtuluş imkânını bulamaz. Kendi su-i ihtiyarıyla bataklığa giren ve bir daha çıkması mümkün olmayan bir hayvan gibi, o zulmet içinde kalır. Evet, çok şeyler var ki, insan ihtiyarıyla girer, fakat çıkması mümteni olur. İnsan onu bırakır, fakat o insanı bırakmaz.
İşte onların şu vaziyetlerine karşı فَهُمْ لاَ يَرْجِعُونَ
[NOT]Dipnot-1 Görmezler.
Dipnot-2 Bakara Sûresi, 2:18.
Dipnot-3 Sağırlar.
Dipnot-4 Dilsizler.
Dipnot-5 Körler.
Dipnot-6 “Onlar geri dönemezler.” Bakara Sûresi, 2:18.
[/NOT]
alâmet: belirti, işaret | cihet: yön |
emel: arzu, istek | eşya: şeyler, varlıklar |
hüsran: zarar, kayıp | ihata: kuşatma |
ihtiyar: irade, dileme, tercih | lâl: dilsiz |
musibet: belâ, sıkıntı | mâada: -den başka |
mümteni: imkânsız | mütesellî: teselli bulan |
reca: ümit | rücu etmek: dönmek |
sadâsız: sessiz | su-i ihtiyar: iradenin kötüye kullanımı, kötü seçim |
sâkit: suskun, susan | vahşet: ürküntü, korku |
zulmet: karanlık | ümitvar: ümitli |