Nurâni Nakışlar..

NİSANUR

Well-known member
musibete-sabir-ve-tevekkul.jpg

Bırak ey bîçare feryadı, beladan kıl tevekkül.
Zira feryad bela-ender, hata-ender beladır bil.
Eğer bela vereni buldunsa, safa-ender, atâ-ender beladır bil.
Eğer bulmazsan bütün dünya cefa-ender, fena ender beladır bil.
Cihan dolu bela başında varken, ne bağırırsın küçük bir beladan, gel tevekkül kıl!
Tevekkül ile bela yüzünde gül, tâ o da gülsün. O güldükçe küçülür, eder tebeddül.

BEDİÜZZAMAN​
 

NİSANUR

Well-known member
http://umuthuzmeleri.files.wordpress.com/2010/04/qoran-kareem.jpg

Kur’an, bu dünyada öyle nurani ve saadetli ve hakikatlı bir surette bir tebdil-i hayat-ı içtimaiye ile beraber, insanların hem nefislerinde, hem kalblerinde, hem ruhlarında, hem akıllarında, hem hayat-ı şahsiyelerinde, hem hayat-ı içtimaiyelerinde, hem hayat-ı siyasiyelerinde öyle bir inkılab yapmış ve idame etmiş ve idare etmiş ki; on dört asır müddetinde, her dakikada, altı bin altı yüz altmış altı ayetleri, kemal-i ihtiramla, hiç olmazsa yüz milyondan ziyade insanların dilleriyle okunuyor ve insanları terbiye ve nefislerini tezkiye ve kalblerini tasfiye ediyor. Ruhlara inkişaf ve terakki ve akıllara istikamet ve nur ve hayata hayat ve saadet veriyor. Elbette böyle bir kitabın misli yoktur, harikadır, fevkaladedir, mu’cizedir.
(Bediüzzaman Said Nursi – 7. Şua’dan)​
 

NİSANUR

Well-known member


İşte ey aciz insan ey fakir beşer!
Dua gibi hazine-i anahtarı ve tükenmez bir kuvvetin medarı olan bir vesileyi elden bırakma.
Ona yapış,
Ala-yi iliyin-i insaniyete çık bir sultan gibi bütün kainatın dualarını kendi duan içine al…

Bediüzzaman
 

ABDULLAH4

Forum Yöneticisi
2Krokus5.jpg

kar'ı pek bâridâne ve tatsız telâkki ederler.
Halbuki, o bârid, tatsız perdesi altında o kadar hararetli gayeler ve öyle şeker gibi tatlı neticeler vardır ki, tarif edilmez."
sözler
 

NİSANUR

Well-known member
“Gözün nuru, nur-u imanla ışıklanırsa ve kavileşirse,

bütün kâinat gül ve reyhanlar ile müzeyyen bir cennet şeklinde görünür. ”

[İşârâtü'l-İ'câz]
 

NİSANUR

Well-known member


Bütün lezzetler imanda olduğu gibi, bütün elemler de dalâlettedir.
Ey arkadaş! Bütün lezzetler imanda olduğu gibi, bütün elemler de dalâlettedir. Bunun izahı ise:
Bir şahıs, kudret-i Ezeliye tarafından, adem zulümatından şu korkunç dünya sahrasına atılırken gözünü açar, bakar. Bir lütuf beklediği zaman, birden bire, düşmanlar gibi, hastalıklar, elemler, belâlar hücum etmeye başlarlar. Bir medet, bir yardım için müsterhimane tabiata ve anasıra baktığı vakit, kasavet-i kalble, merhametsizikle karşılaşır. Ecram-ı semaviyeden istimdat etmek üzere başını havaya kaldırır. O ecram, atom bombaları gibi dehşetli ve heybetli halleriyle gözüne görünür. Hemen gözünü yumar, başını eğer, düşünmeye başlar. Bakar ki, hayatî hâcetleri bağırıp çağırmaya başlarlar. Bütün bütün tevahhuş ederek hemen kulaklarını tıkar, vicdanına iltica eder.
Bakar ki, vicdanı, binler âmâl (emeller) ve emani ile dolu gürültülerinden cinnet getirecek bir hale gelir. Acaba, hiçbir cihetten hiçbir teselli çaresini bulamayan o zavallı şahıs, mebde ile meâdı, Sani ile haşri itikad etmezse, onun o vaziyetinden Cehennem daha serin olmaz mı?
Evet, o biçare, havf ve heybetten, acz ve ra’şetten, vahşet ve gönül darlığından, yetimlikle meyusiyetten mürekkep bir vaziyet içinde olup, kudretine bakar; kudreti aciz ve nakıs. Hacetlerine bakar; def edilecek bir durumda değildir. Çağırıp yardım istese, yardımına gelen yok. Her şeyi düşman, her şeyi garip görür. Dünyaya geldiğine bin defa nedamet eder, lânet okur.
Fakat o şahsın, sırat-ı müstakîme girmekle kalbi ve ruhu nur-u imanla ışıklanırsa, o zulmetli evvelki vaziyeti nurânî bir halete inkılap eder. Şöyle ki:
O şahıs, hücum eden belâları, musîbetleri gördüğü zaman, Cenâb-ı Hakka istinad eder, müsterih olur.
Yine o şahıs, ebede kadar uzanıp giden emellerini, istidatlarını düşündüğü zaman, saadet-i ebediyeyi tasavvur eder. O saadet-i ebediyenin mâü’l-hayatından bir yudum içer, kalbindeki emellerini teskin eder.
Yine o şahıs, başını kaldırıp semaya ve etrafa bakar, her şeyle ünsiyet peyda eder.
Yine o şahıs, semadaki ecrama bakar; hareketlerinden dehşet değil, ünsiyet ve emniyet peyda eder ve onların o hareketlerini ibret ve hayretle tefekkür eder.
Yine o şahıs, ecram-ı ulviye ile öyle bir kesb-i muarefe eder ki, hangi bir cirme bakarsa baksın, o cirmlerden “Ey arkadaş, bizden tevahhuş etme. Hareketlerimizden korkma. Hepimiz bir Hâlıkın memurlarıyız” diye, me’nus ve emniyet verici sesleri kalben işitmeye başlar.
Hülâsa: O şahıs, evvelki vaziyetinde, vicdanındaki o dehşetli ve vahşetli ve korkunç âlâm-ı şedideden kurtulmak için, tesellilerle hissini iptal ve sarhoşlukla o halleri unutmak ister. İkinci haletinde ise, ruhunda yüksek lezzetleri ve saadetleri hisseder; kalbini ikaz, vicdanını tahrik edip ruhunu ihsas ettikçe o saadetler ziyadeleşir ve ona mânevî cennetlerin kapıları açılır.

İşârâtü’l-İ’câz, s. 33-34, (yeni tanzim, s. 52)
 

ABDULLAH4

Forum Yöneticisi
00660splash2560x1600.jpg

Evet, her kim ki, rahmetin nihayetsiz denizini bulsa,
elbette bir katre serap hükmünde olan cüz-i ihtiyârına itimad etmez;
rahmeti bırakıp, ona mürâcaat etmez.
 

ABDULLAH4

Forum Yöneticisi
iman.jpg


İlmihalden İmân dersini alan bir mâsum çocuğun, yanında ağlayan ve mâsum bir kardeşinin vefatı için vâveylâ eden diğer bir çocuğa, "Ağlama, şükreyle. Senin kardeşin meleklerle beraber Cennete gitti. Orada gezer, bizden daha iyi keyfedecek, melekler gibi uçacak, her yeri seyredebilir" deyip, feryat edenin ağlamasını tebessüme ve sevince çevirmesidir.
 

ABDULLAH4

Forum Yöneticisi
21483-fullsize.jpg



Meyelanın muzaafı olan arzu ve onun muzaafı olan iştiyak ve onun muzaafı olan
aşk-ı İlahi, onu daima marifet-i Zülcelale sevk eder.
Şu fıtrattaki incizap ve cezbe, bir hakikat-i cazibedarın cezbiyledir.

Mesnevi-i Nuriye
 

ABDULLAH4

Forum Yöneticisi
6486925-md.jpg

"Ey Rabb-i Rahîmim ve ey Hâlık-ı Kerîmim! Benim sû-i ihtiyarımla ömrüm ve gençliğim zayi olup gitti. Ve o ömür ve gençliğin meyvelerinden elimde kalan, elem verici günahlar, zillet verici elemler, dalâlet verici vesveseler kalmıştır. Ve bu ağır yük ve hastalıklı kalb ve hacâletli yüzümle kabre yakınlaşıyorum. Bilmüşahede, göre göre, gayet sür;atle, sağa ve sola inhiraf etmeyerek, ihtiyarsız bir tarzda, vefat eden ahbap ve akran ve akaribim gibi, kabir kapısına yanaşıyorum.O kabir, bu dâr-ı fâniden firâk-ı ebedî ile ebedü;l-âbâd yolunda kurulmuş, açılmış evvelki menzil ve birinci kapıdır."
 

NİSANUR

Well-known member

http://umuthuzmeleri.files.wordpress.com/2010/02/bahtiyar.jpg
http://umuthuzmeleri.files.wordpress.com/2010/02/5.jpg“İnsanın en fazla ihtiyacını tatmin eden, kalbine mukabil bir kalbin mevcut bulunmasıdır ki, her iki taraf sevgilerini, aşklarını, şevklerini mübadele etsinler ve lezaizde birbirine ortak, gam ve kederli şeylerde de yekdiğerine muavin ve yardımcı olsunlar.”
“Evet, bir işte mütehayyir kalan veya bir şeye dalarak tefekkür eden adam, velev zihnen olsun, ister ki, birisi gelsin, kendisiyle o hayreti, o tefekkürü paylaşsın.”

Risale-i Nur / Bediüzzaman
 

NİSANUR

Well-known member
2834522017_30be02a590.jpg

“Allah’ın hesabına kainata bakan adam her ne müşahede ederse ilimdir. Eğer gafletle esbab hesabına bakarsa, ilim zannettiği şey de cehil olur.”
BEDİÜZZAMAN
 

NİSANUR

Well-known member
nefes-alan-her-canlinin-zikrettigi-sensin.jpg


Pirenin midesini tanzim eden, Manzume-i Şemsiyeyi de o tanzim etmiştir.

“Vahdehu” manen der: “Allah birdir. Başka şeylere müracaat edip yorulma,
Onlara tezellül edip minnet çekme, onlara temelluk edip boyun eğme,
Onların arkasına düşüp zahmet çekme, onlardan korkup titreme.

Çünki Sultan-ı Kâinat birdir,
Her şeyin anahtarı onun yanında,
Her şeyin dizgini onun elindedir;
Her şey onun emriyle halledilir.
Onu bulsan, her matlubunu buldun;
Hadsiz minnetlerden, korkulardan kurtuldun. “

BEDİÜZZAMAN
 

ABDULLAH4

Forum Yöneticisi
28730-fullsize.jpg

"bir çocuk, küçüklüğünde kuvvetli bir ders-i imanî alamazsa, sonra pek zor ve müşkül bir tarzda İslâmiyet ve imanın erkânlarını ruhuna alabilir."
 

NİSANUR

Well-known member
360352082_cc9e1302ca.jpg

Adâvet etmek istersen, kalbindeki adâvete adâvet et, onun ref’ine çalış. Hem en ziyade sana zarar veren nefs-i emmârene ve hevâ-i nefsine adâvet et, ıslahına çalış. O muzır nefsin hatırı için mü’minlere adâvet etme. Eğer düşmanlık etmek istersen, kâfirler, zındıklar çoktur; onlara adâvet et. Evet, nasıl ki muhabbet sıfatı muhabbete lâyıktır. Öyle de, adâvet hasleti, herşeyden evvel kendisi adâvete lâyıktır.
Eğer hasmını mağlûp etmek istersen, fenalığına karşı iyilikle mukabele et. Çünkü, eğer fenalıkla mukabele edersen, husumet tezayüd eder. Zâhiren mağlûp bile olsa, kalben kin bağlar, adâveti idame eder. Eğer iyilikle mukabele etsen, nedâmet eder, sana dost olur.
Mektubat / Yirmi İkinci Mektup
 

NİSANUR

Well-known member
dua-tevekkul-istigfar-tevbe-s.jpg


Ey insan!


Senin elinde gayet zaif, fakat seyyiatta ve tahribatta eli gayet uzun ve hasenatta eli gayet kısa,
cüz-i ihtiyari namında bir iraden var.


O iradenin bir eline duayı ver ki, silsile-i hasenatın bir meyvesi olan Cennet’e eli yetişsin ve bir
çiçeği olan saadet-i ebediyeye eli uzansın.


Diğer eline istiğfarı ver ki, onun eli seyyiattan kısalsın ve o şecere-i mel’unenin bir meyvesi
olan zakkum-u Cehennem’e yetişmesin.


Demek, dua ve tevekkül, meyelan-ı hayra büyük bir kuvvet verdiği gibi, istiğfar ve tevbe dahi,
meyelan-ı şerri keser, tecavüzatını kırar.
 

ABDULLAH4

Forum Yöneticisi
15133-fullsize.jpg

"arzın evvel-i hilkatine bakıyoruz ki, mâyi haline gelen bir madde-i seyyâleden taş, ve taştan toprak halk edilmiş. Mâyi kalsaydı, kabil-i süknâ olmazdı. O mâyi taş olduktan sonra demir gibi sert olsaydı, kabil-i istifade olmazdı. Elbette buna bu vaziyeti veren, yerin sekenelerinin hâcetlerini gören bir Sâni-i Hakîmin hikmetidir"
 

ABDULLAH4

Forum Yöneticisi
24197-fullsize.jpg

"Bana, 'Sen şuna buna niçin sataştın?' diyorlar.
Farkında değilim; karşımda müthiş bir yangın var.
Alevleri göklere yükseliyor, içinde evladım yanıyor, îmanım tutuşmuş yanıyor.

O yangını söndürmeye, îmanımı kurtarmaya koşuyorum.
 

NİSANUR

Well-known member
allahof51.jpg

İman hem nurdur hem kuvvettir.
Hakiki imânı elde eden adam kâinata meydan okuyabilir.
(Bediüzzaman)
***
Yirminci Mektup
Kat’iyen bil ki: Hilkatin en yüksek gayesi ve fıtratın en yüce neticesi Îman-ı Billahtır. Ve insaniyetin en âlî mertebesi ve beşeriyetin en büyük makamı, Îman-ı Billah içindeki Marifetullahtır. Cinn ve insin en parlak saadeti ve en tatlı nimeti, o Marifetullah içindeki Muhabbetullahtır. Ve ruh-u beşer için en hâlis sürur ve kalb-i insan için en safi sevinç, o Muhabbetullah içindeki lezzet-i ruhaniyedir. Evet bütün hakikî saadet ve hâlis sürur ve şirin nimet ve safi lezzet elbette Marifetullah ve Muhabbetullahtadır. Onlar, onsuz olamaz. Cenab-ı Hakk’ı tanıyan ve seven, nihayetsiz saadete, nimete, envâra, esrâra; ya bilkuvve veya bilfiil mazhardır. Onu hakikî tanımayan, sevmeyen; nihayetsiz şekavete, âlâma ve evhama mânen ve maddeten mübtela olur. Evet şu perişan dünyada, âvâre nev’-i beşer içinde, semeresiz bir hayatta; sahipsiz, hâmîsiz bir surette; âciz, miskin bir insan, bütün dünyanın sultanı da olsa kaç para eder. İşte bu âvâre nev’-i beşer içinde, bu perişan fâni dünyada; insan, sahibini tanımazsa, mâlikini bulmazsa, ne kadar bîçare sergerdan olduğunu herkes anlar. Eğer sahibini bulsa, mâlikini tanısa, o vakit rahmetine iltica eder, kudretine istinad eder. O vahşetgâh dünya, bir tenezzühgâha döner ve bir ticaretgâh olur.
Mektubât
 

NİSANUR

Well-known member
1.jpg

Her bir şefkat sahibi, başkasını mesrur etmekten memnun olur.
***
Evet, mü’min, kardeşini sever ve sevmeli.
Fakat fenalığı için yalnız acır. Tahakkümle değil, belki lütufla ıslahına çalışır.


Bediüzzaman Said Nursi
 
Üst