Otuz Üçüncü Söz - Sayfa 910
edebilirsin? Bu nihayet derecede mu’cize ve harika keyfiyeti neyle izah edebilirsin? Bu hadsiz derecede acip şu san’atları neye isnad edebilirsin? Bu yeryüzü derecesinde geniş bu pencereye hangi perde-i gafleti atıp kapatabilirsin? Senin tesadüfün nerede, tabiat dediğin ve güvendiğin şuursuz yoldaşın ve dalâlette istinadgâhın ve arkadaşın nerede? Bu işlere tesadüfün karışması yüz derece muhal değil mi? Ve şu harika işlerin binden birinin tabiata havalesi bin derece muhal olmuyor mu? Yoksa câmid, âciz tabiatın, herbir şeyin içinde o şeyden yapılan eşya adedince mânevî makine ve matbaaları mı var?
Yirmi İkinci Sözde izah edilen şu temsile bak ki: Nasıl mükemmel, muntazam, san’atlı, saray gibi bir eser, bilbedâhe, muntazam bir fiile delâlet eder. Yani, bir bina, bir dülgerliğe delâlet eder. Ve mükemmel, muntazam bir fiil, bizzarure, mükemmel bir fâile ve mahir bir ustaya, bir dülgere delâlet eder. Ve mükemmel usta ve dülger ünvanları, bilbedâhe, mükemmel bir sıfata, yani san’at melekesine delâlet eder. Ve mükemmel sıfat ve o mükemmel meleke-i san’at, bilbedâhe, mükemmel bir istidadın vücuduna delâlet eder. Ve mükemmel bir istidat ise, âli bir ruh ve yüksek bir zâtın vücuduna delâlet eder.
Öyle de, zeminin yüzünü, belki kâinatı dolduran müteceddid eserler, bilbedâhe, gayet derece-i kemâlde bulunan ef’âli gösteriyor.Ve şu nihayet derecedeki intizam ve hikmet dairesindeki ef’âl, bilbedâhe, ünvanları ve isimleri mükemmel olan bir fâili gösteriyor. Çünkü muntazam, hakîmâne fiiller fâilsiz olmadığı, kat’iyen malûm.
Ve son derece mükemmel ünvanlar, o fâilin son derece kemâldeki sıfatlarına delâlet eder. Çünkü, fenn-i sarfça, nasıl ism-i fâil masdardan yapılır. Öyle de, unvanların ve isimlerin dahi masdarları ve menşeleri, sıfatlardır.
[NOT]Dipnot-1
“Onlar, göklerin ve yerin iç yüzüne (özüne) bakmadılar mı?” A’râf Sûresi, 7:185.[/NOT]
<tbody>
</tbody>
edebilirsin? Bu nihayet derecede mu’cize ve harika keyfiyeti neyle izah edebilirsin? Bu hadsiz derecede acip şu san’atları neye isnad edebilirsin? Bu yeryüzü derecesinde geniş bu pencereye hangi perde-i gafleti atıp kapatabilirsin? Senin tesadüfün nerede, tabiat dediğin ve güvendiğin şuursuz yoldaşın ve dalâlette istinadgâhın ve arkadaşın nerede? Bu işlere tesadüfün karışması yüz derece muhal değil mi? Ve şu harika işlerin binden birinin tabiata havalesi bin derece muhal olmuyor mu? Yoksa câmid, âciz tabiatın, herbir şeyin içinde o şeyden yapılan eşya adedince mânevî makine ve matbaaları mı var?
On Sekizinci Pencere
اَوَلَمْ يَنْظُرُوا فِى مَلَكُوتِ السَّمٰوَاتِ وَاْلاَرْضِ
1
اَوَلَمْ يَنْظُرُوا فِى مَلَكُوتِ السَّمٰوَاتِ وَاْلاَرْضِ
Yirmi İkinci Sözde izah edilen şu temsile bak ki: Nasıl mükemmel, muntazam, san’atlı, saray gibi bir eser, bilbedâhe, muntazam bir fiile delâlet eder. Yani, bir bina, bir dülgerliğe delâlet eder. Ve mükemmel, muntazam bir fiil, bizzarure, mükemmel bir fâile ve mahir bir ustaya, bir dülgere delâlet eder. Ve mükemmel usta ve dülger ünvanları, bilbedâhe, mükemmel bir sıfata, yani san’at melekesine delâlet eder. Ve mükemmel sıfat ve o mükemmel meleke-i san’at, bilbedâhe, mükemmel bir istidadın vücuduna delâlet eder. Ve mükemmel bir istidat ise, âli bir ruh ve yüksek bir zâtın vücuduna delâlet eder.
Öyle de, zeminin yüzünü, belki kâinatı dolduran müteceddid eserler, bilbedâhe, gayet derece-i kemâlde bulunan ef’âli gösteriyor.Ve şu nihayet derecedeki intizam ve hikmet dairesindeki ef’âl, bilbedâhe, ünvanları ve isimleri mükemmel olan bir fâili gösteriyor. Çünkü muntazam, hakîmâne fiiller fâilsiz olmadığı, kat’iyen malûm.
Ve son derece mükemmel ünvanlar, o fâilin son derece kemâldeki sıfatlarına delâlet eder. Çünkü, fenn-i sarfça, nasıl ism-i fâil masdardan yapılır. Öyle de, unvanların ve isimlerin dahi masdarları ve menşeleri, sıfatlardır.
[NOT]Dipnot-1
“Onlar, göklerin ve yerin iç yüzüne (özüne) bakmadılar mı?” A’râf Sûresi, 7:185.[/NOT]
acip: şaşırtıcı, hayret verici | bilbedâhe: ap açık bir şekilde |
bizzarure: zorunlu olarak | câmid: cansız |
dalâlet: hak yoldan sapkınlık, inançsızlık (bk. ḍ-l-l) | delâlet: delil olma, işaret etme |
derece-i kemâl: mükemmellik derecesi (bk. k-m-l) | dülger: yapı ustası |
dülgerlik: yapı ustalığı | ef’âl: fiiller (bk. f-a-l) |
eşya: şeyler, varlıklar | fenn-i sarf: gramer ilmi, dilbilgisi |
fâil: işi yapan (bk. f-a-l) | hadsiz: sonsuz |
hakîmâne: hikmetli bir şekilde (bk. ḥ-k-m) | hikmet: herşeyin belirli gayelere yönelik olarak, mânâlı, faydalı ve tam yerli yerinde olması (bk. ḥ-k-m) |
intizam: düzenlilik (bk. n-ẓ-m) | ism-i fâil: gramerde bir işi yapan kimse için kullanılan kip (bk. s-m-v; f-a-l) |
isnad: dayandırma (bk. s-n-d) | istidad: kabiliyet, yetenek (bk. a-d-d) |
istinadgâh: dayanak, sığınak (bk. s-n-d) | izah: açıklama |
kat’iyen: kesinlikle | kemâl: kusursuzluk, mükemmellik (bk. k-m-l) |
keyfiyet: durum, özellik | kâinat: evren, yaratılmış herşey (bk. k-v-n) |
mahir: maharetli, becerikli | malûm: bilinen (bk. a-l-m) |
masdar: fiillerin asıl kökü | meleke: kabiliyet, beceri (bk. m-l-k) |
meleke-i san’at: san’at kabiliyeti, becerisi (bk. ṣ-n-a) | menşe: kaynak |
muhal: imkansız | muntazam: düzenli (bk. n-ẓ-m) |
mu’cize: bir benzerini yapma konusunda başkalarını âciz bırakan olağanüstü şey (bk. a-c-z) | müteceddid: yenilenen, tazelenen |
perde-i gaflet: gaflet, umursamazlık ve duyarsızlık perdesi (bk. ğ-f-l) | tabiat: doğa, canlı cansız bütün varlıklar, maddî âlem (bk. ṭ-b-a) |
temsil: kıyaslama tarzında benzetme, analoji (bk. m-s̱-l) | vücud: varlık (bk. v-c-d) |
zemin: yer | âciz: güçsüz (bk. a-c-z) |
âli: yüce | şuursuz: bilinçsiz, idraksiz (bk. ş-a-r) |
<tbody>
</tbody>