1-
Ey nefsim! Yetmiş üç sene, yüzde doksan adamdan ziyade zevklerden hisseni almışsın. Daha hakkın kalmadı.
2-
Sen, ani ve fani zevklerin bekasını arıyorsun; onun için onun zevaliyle ağlamağa başlıyorsun. Kör hissiyatınla bu yanlışının tam tokadını yersin. Bir dakika gülmeye bedel, on saat ağlıyorsun.
3-
Senin başına gelen zulümler ve musibetlerin altında kaderin adaleti var. İnsanlar, senin yapmadığın bir işle sana zulüm ediyorlar. Fakat kader senin gizli hatalarına binaen, o musibet eliyle seni hem terbiye, hem hatana keffaret ediyor.
4-
Hem yüzer tecrübenle, ey sabırsız nefsim! Kat'i kanaatın gelmiş ki; zahiri musibetler altında ve neticesinde, inayet-i İlahiye'nin çok tatlı neticeleri var. (“Belki sevmediğiniz şey hakkınızda hayırlıdır.” Bakara Sûresi, 2:216.)çok kat'i bir hakikatı ders veriyor. O dersi daima hatıra getir. Hem feleğin çarkını çeviren kanun-u İlahi, senin hatırın için -o pek geniş kanun-u kaderi- değiştirilmez.
5-
(“Kadere iman eden, kederden emin olur.”Deylemi, Müsned)kudsî düsturunu kendine rehber et. Hevesli akılsız çocuklar gibi, muvakkat, ehemmiyetsiz lezzetlerin peşinde koşma. Düşün ki, fâni zevkler, sana mânevî elemler, teessüfler bırakıyor. Sıkıntılar, elemler ise, bilâkis, mânevî lezzetler ve uhrevî sevaplar veriyor. Sen divane olmazsan, muvakkat lezzeti yalnız şükür için arayabilirsin. Zaten lezzetler şükür için verilmiş. (Bediüzzaman Said Nursi - Emirdağ Lahikası 1'den)
Lügatler
Adalet
:zulüm etmemek, hak sahibine hakkını vermek, haksızları terbiye etmek Akıl
:düşünme ve anlama duyusu Ânî :
birdenbire olan Bedel:
karşılık Beka :
sonsuzluk, sonu olmamak Belki :
bilakis, aslında Bilakis
:aksine, aslında Binâen
:bu sebepten, bundan dolayı, dayanarak Çark
:dönen pervaneli tekerlek, baht, talih, tekerlekli makine Daima
:devamlı Ders
:Tenbih, tâlimat, vazife, bir şeyi öğrenmek için muallim veya o işi iyi bilen birisinden azar azar alınan vazife, akıl. Divane
:deli, aklı başında olmayan Ehemmiyet
: önem Elem :
keder, üzüntü, acı Emin olmak :
endişe duymamak Fâni :
ölümlü, gelip geçici, yok olan Felek
:dünya, âlem, talih, şans, baht, gök, bela, musibet, âfet Hak
:doğru, gerçek, hisse, pay Hakikat:
gerçek, doğru, bir şeyin gerçek mahiyeti Hata
:yanlışlık, yanılma, suç, günah Hatır
:zihin, fikir, gönül, hal, tedbir, kalb Hayır
:iyilik, güzellik Heves
:gelip geçici istek, nefsin hoşuna giden şey Hisse :
pay, nasip, kısmete düşen kısım Hissiyat :
hisler, duygular İman
:inanmak, kabul etmek İnâyet-i ilâhiye
:Allah’ın yardımı Kader :
Allah’ın ezelde her şeyi takdir edip yazması Kanaat
:helalle yetinmek, kısmetine razı olmak, aç gözlü olmamak, tatmin olmak, inanmak Kanun-u ilâhî
:Allah’ın koyduğu kanun Kanun-u kader
:Allah’ın takdiri ile tespit edilmiş kader kanunu Kat’î :
kesin, mutlak, tereddütsüz, şüphesiz Keder :
tasa, kaygı, can sıkıntısı, gam Keffaret
:suçu affettirmek, bağışlanmak için bir şeyler yapmak Kudsî :
mübarek, kutsal Lâhika :
mektup, ilave Lezzet
:tat Manevî
:manaya ait, ruhani Musibet
:bela, felaket, afet, dert Muvakkat :
geçici, devamlı olmayan Nefis :
bir kimsenin kendisi; insanı daima kötülüğe, maddî zevk ve isteklere sevk eden duygu Netice
:sonuç, son, gaye, semere, hülâsa, özet Rehber :
yol gösteren, kılavuz Sabır
:acıya ve zorluğa katlanmak Sevab
:hayır, hayırlı iş, şeriata uygun işlere verilen manevi karşılık Şükür :
Allah’a teşekkür, Allah’a karşı minnet duymak Tecrübe
:deneyim Teessüf :
kederlenmek, üzülmek Terbiye :
belli bir amaca erişecek şekilde geliştirme, olgunlaştırma Uhrevî
:ahirete yönelik, ahiret için yapılan Zahirî
:aşikar, açık, belirgin, görünüşte Zaten
:Esâsen, aslında, asıl olarak Zeval :
yok olmak, son bulmak, geçip gitme, yerinden ayrılıp gitmek, gelip geçici olmak Zevk
:Lezzet alma, hoşa gitme, tatma, manevi haz, eğlenmek Ziyade :
fazla, daha çok, fazlasıyla Zulüm
:eziyet, haksızlık, karanlıkta bırakmak