Etiket: iman, kader, sorumlu, tutuluyorum, yazılmış
- Bu konu 45 yanıt içerir, 15 izleyen vardır ve en son
Anonim tarafından güncellenmiştir.
-
YazarYazılar
-
6 Aralık 2010: 14:26 #782060
Anonim
Bunuda okumanızı rica ediyorum;
Mevlana-Mesnevi 1.cild
Süleyman’ın büyük divan çadırı kurulunca bütün kuşlar huzuruna geldiler. Onu kendi dilini anlar, sırrını bilir bir zat bulup huzuruna canla, başla bir bir koştular.Bütün kuşlar, cik cik ötmeyi bırakmışlar; kardeşinin seninle konuşmasından daha fasih bir surette Süleyman’la konuşmaya başlamışlardı. Aynı dili konuşma, hısımlık ve bağlılıktır. İnsan yabancılarla kalırsa mahpusa benzer.
Nice Hintli, nice Türk vardır ki dildeştirler. Nice iki Türk de vardır ki birbirlerine yabancı gibidirler. Şu halde mahremlik dili, bambaşka bir dildir. Gönül birliği dil birliğinden daha iyidir. Gönülden sözsüz, işaretsiz, yazısız yüz binlerce tercüman zuhur eder. Kuşların hepsi, bütün sırlarını, hünerlerine, bilgi ve işaretlerine ait şeyleri, Süleyman’a birer birer apaçık söylüyorlar, kendilerini bildirmek ve tanıtmak için öğünüyorlardı. Bu öğünmek kibirden, varlıktan dolayı değildi. Her kuş, onun huzuruna varsın, yakınlarından olsun diye öğünüyordu.
Bir kul, bir efendiye kul olmak dilerse hünerinden bir miktarını ona arz eder. Fakat o efendi tarafından satın alınmayı istemezse kendisini hasta, sağır, çolak ve topal gösterir. Hüthüdün hünerini arz etme sırası geldi; sanatını ve düşüncelerini bildirme nöbeti erişti.
Dedi ki; “Ey Padişah, en küçük bir hünerimi kısaca arz edeyim. Kısa söylemek daha iyidir.”
Süleyman “Söyle bakalım, o hangi hünerdir?” dedi. Hüthüt, “Gayet yükseklerde uçtuğum zaman, havadan bakınca yerin ta dibindeki suyu görürüm. O su nerededir, derinliği ne kadardır, rengi nedir, topraktan mı kaynıyor, taştan mı? Hepsini görür, bilirim.
Ey Süleyman! Ordu kurulacak yeri tayin etmek üzere beni sefere beraber götür” dedi. Süleyman da “Ey iyi yoldaş! Susuz ve uçsuz bucaksız çöllerde sen bize arkadaş ol; bu suretle su bulur, seferde yoldaşlara saka olursun” dedi.
Karga, bunu işitince hasedinden ilerleyip Süleyman’a “Hüthüt aykırı ve kötü söyledi. Padişah huzurunda söz söylemek, edebe aykırıdır. Hele yalan ve olmayacak söz olursa. Eğer onun böyle bir görüşü olsaydı bir avuç toprak altındaki tuzağı nasıl görmezdi? Nasıl olur da tuzağa tutulurdu, nasıl olur da ümitsiz bir halde kafese girerdi?” dedi.
Bunun üzerine Süleyman dedi ki: “Ey Hüthüt! Daha ilk kadehte böyle bulunman layık mı, akla sığar mı? Ayran içen! Kendini nasıl oluyor da sarhoş gösteriyor, huzurumda sonu yalan çıkacak bir söz söylüyorsun?”
Hüthüt dedi ki: “ Padişahım, Allah aşkına bu çıplak yoksul hakkında düşmanın söylediği sözü dinleme! Eğer ettiğim dava yalansa işte başımı koydum, boynumu vur! Kaza hükmünü inkar eden karga, binlerce aklı olsa yine kafirdir. Sende “kafirler” sözünden “kaf“ harfi, küfür sıfatlarından bir sıfat bulunsa kadının ferci gibi şehvet yerisin, pis pis kokarsın .
Eğer kaza gözümü ve aklımı kapatmazsa ben tuzağı havada da görürüm. Fakat kaza gelince bilgi, uykuya dalar, ay kararır gün tutulur. Kazanın bu çeşit hilesi nadir midir ki? Kaza ve kaderi inkar edenin inkarı bile bil ki kaza ve kaderdendir”.
“Allemelesma” ya bey olan, her damarında yüz binlerce ilim bulunan insanlar atası, her şeyin adını, nasılsa öylece bilmiş sonunda ne olacaksa sonuna kadar da agah olmuştu. O, eşyaya ne lakap verdiyse değişmemiştir; çevik dediği tembel çıkmıştır.
Sonunda mümin olacak kimseyi önceden gördü; sonunda kafir olacak adamda ona belli oldu.
Her şeyin adını bilenden işit; “Allemelesma” remzinin sırrını duy! Bize göre her şeyin adı, görünüşe tabidir; nasıl görünüyorsa biz, ona öyle deriz. Fakat Allah’a göre iç yüzüne hakikatine tabidir.
Musa’ya göre sopasının adı asa; Yaratan yanında ise ejderha idi. Bu alemde Ömer’in adı puta tapan idi, halbuki “Elest” te onun ismi mümindi.
6 Aralık 2010: 14:40 #782061Anonim
@Abidin 224784 wrote:
Selamın Aleyküm;
Aleyküm Esselam VerRahmetullah!
Sayın Muhakk kardeş, güzel demişsiniz. Alıntı yazıdaki ilk paragrafın sordurduğu soruyu ikinci paragraf yanıtlıyor. Ancak şu var; tüm işlerin oluşların tek sahibi Yüce Allah teala dır. — İyi bilin ki, bütün işler sonunda Allah’a döner. (Şura 53) — — Canımı kudret elinde tutan Allah’a yemin ederim onun izni olmadan bir adım dahi atamayız.– Yada bir yaprak yere düşemez. — Onun izni le yaşar onun izni ile ölürüz. —
Çok güzel ifade ettiniz ancak bizde bir iki kelam edelim, aynı dilden konuşuyoruz
İmam-ı Rabbani’nin (ks) mektubatında bu konuda geniş yer verilmiş,
Bir çok farklı aykırı görüşte mezhepler vardır ki bunlardan birisi; Herşeyi Allah yapıyor, Kul’un kendi iradesi yok Allah yazdı kul oynuyor demektedir ki bu yalnıştır…Evet, Allahü Teala kaderimizi yazdı, kalem kurudu… Ancak Erzurumlu İbrahim Hakkı’nın (ks) Marifetnamesinde Allah’ın levhi mahfuza bile günde 300 küsür kez nazar ettiğini ve dilediğini değiştirdiğini okumaktayız. Kader meselesi dikkat isteyen bir mesele ve benim aslında fazla içine girmediğim bir mesele, Nitekim Peygamber efendimiz (sav) buyurmuştur; “Sizden öncekiler bu mesele yüzünden helak oldu.”
Allah muhafaza…
Biz insanın kaderinde; cinsiyetimiz, şeklimiz, rengimiz, gözümüz, hangi anadan babadan doğacağımız mevcuttur. Başımıza gelecek işler ise Kaza hükmündedir. Hani hatırlayın Hz. Ömer (ra), ordusuyla Şam’a doğru ilerlerken, orada bir salgın hastalığın çıktığının haberini alır, ordusunun yönünü değiştirir. Kendisine sorarlar; “Ya Ömer! Allah’ın kaderindenmi kaçıyorsun?”
Hz. Ömer (ra) kader meselesini anlamıştır tabiki ve derki; “Allah’ın kaderinden kazasına kaçıyorum.”İşte bu misaldedir kaza ve kader kardeşim :)…
Hüthüt kuşuna biri deseki; oraya girme orda tuzak var, o bu tuzağı atlatmak için kaza hükmünce hareket edecektir… Ama bilgi uykuya daldımı, Hüthüt mutlak o tuzağa düşer…Kader insanın elinde olmayan seçme özgürlüğü bulunmayan şeylerdir. Gerisi insanın özgür iradesi ile dilediğini seçmesidir. İnsan bu bakımdan tam serbestlik ile yazılan arasında bir konumdadır. İşte bu durum yazdığım yukarıdaki paragrafa ters değildir. Çünkü Yüce Allah’ın cüz-i irade bahşettiği yaratık iyi yada kötü bir işe niyet eder. Allah subhanehu ve teala da o işi yaratır. Dilerse MANİ olan Allah (c.c.) o işe engel olur. (Örn; Hz. Muhammed (s.a.v.) efendimiz o mağaraya arkadaşıyla saklandığında örümcek ağ örmüş, kötü niyetli kişiler niyetlerine ulaşamamışlardır.) Ancak Allah (c.c.) olmasına MANİ olmadığı kötü niyete dayalı işlerde, kulunun küfür eyleminde bulunmasına da razı olmaz. Bu durumda bu dünya hayatının sınav niteliğinden dolayıdır. Sonuçta yaratılan hakkında Vaad yada Vaid hak olur.
Ayrıca Yüce Allah sonsuz bilgisiyle tüm olmuş ve olacakları bilir. Bu bakımdan da Tüm olmuş ve olacaklar Hükmü ilahidir.
Allah razı olsun…
Sadece iftira diyemeyiz. Yüce Allah yarattığıma secde edin diyerek kendi eserine yani kendi Yüce Zatına secde edilmesini dilemiştir. Yoksa Adem (a.s.)’a secde edildiğinin düşünülmesi Tevhid ilkesine aykırıdır. Yüce Allah teala Hakkı yani iyiliği emretmiş O ise bu iyilik emrine hemde Gururlanarak, Büyüklük taslayarak isyan etmiştir.
Aceleyle yazdım umarım düşündüklerimi tam açıklayıcı yazabilmişimdir. Saygılar hayırlı günler..
Aydınlattığınız için çok teşekkür ederim,
Allah sizleri daim hayırda koştursun…
Vesselam6 Aralık 2010: 14:48 #782062Anonim
Hüthüt dedi ki: “ Padişahım, Allah aşkına bu çıplak yoksul hakkında düşmanın söylediği sözü dinleme! Eğer ettiğim dava yalansa işte başımı koydum, boynumu vur! Kaza hükmünü inkar eden karga, binlerce aklı olsa yine kafirdir. Sende “kafirler” sözünden “kaf“ harfi, küfür sıfatlarından bir sıfat bulunsa kadının ferci gibi şehvet yerisin, pis pis kokarsın .
Eğer kaza gözümü ve aklımı kapatmazsa ben tuzağı havada da görürüm. Fakat kaza gelince bilgi, uykuya dalar, ay kararır gün tutulur. Kazanın bu çeşit hilesi nadir midir ki? Kaza ve kaderi inkar edenin inkarı bile bil ki kaza ve kaderdendir”.
Kader kişinin hayat çizgisidir ki Allah katında mevcuttur. Allahü Teala kişinin neler yapacağını neler isteyeceğini neler söyleyeceğini vs. hepsini ilmiyle bilmiştir, bu kişinin kaderidir.
Kişinin ezelde kaderinde başına bir saksı düşeceği yazılmışsa bu gerçekleşir, gerçekleştiğinde artık kaderin tecelli etmesiyle birlikte buna kaza deriz.
Ama bu saksının kafamıza düşmesiyle dersek ki; Allah yaptı bu işi! O zaman Allahü Teala ya bir benzetme yaparız, sınırlandırırız, işte bu tehlikelidir. Çünkü Allah birşeye benzemez, TEKtir…
Allah razı olsun.
7 Aralık 2010: 13:07 #782176Anonim
@Muhakk 224816 wrote:
Allah razı olsun…
Aydınlattığınız için çok teşekkür ederim,
Allah sizleri daim hayırda koştursun…
VesselamAmin. Allah (c.c.) sizden de razı olsun. Bende size Hayırlar dilerim..
7 Aralık 2010: 14:31 #782207Anonim
Takvimlerde mesela 3 yıl sonra güneşin şu şu günde şu saatte tutulacağı yazar, şimdi sorarım size takvimde yazdığı için mi güneş tutuluyor yoksa güneş tutulacağı için mi takvime öyle yazmışlar?
Harika bir örnek olmuş bu:D
4 Nisan 2011: 01:30 #788497Anonim
@Elânur~ 225209 wrote:
Harika bir örnek olmuş bu:D
Allah razı olsun kardeşim, okuduğunuz için..
28 Ocak 2012: 01:53 #801873Anonim
evet bu dünyada yaptıklarımızdan sorulacağız bizim nasılsa allah öyle yazmış deyip günah işlememiz olmaz tabikide ama allahın bize lutfetmiş biçmiş yapacaklarımızı bildiği bir hayat olmuş olmuyor mu sonuçtta allahın yazdığından gayrısını yapamayız hiçbirşeye gücümüz yetmez.beni öyle yarattığı için cennete yada cehenneme gitmiyormuyum cennete yada cehenneme gidecekleri zaten biliyor ne sonuça varacağınıda biliyor nasıl yol çizeceğimizide biliyor bizim allah biliyor nasılsa olacağına varır dememizde olmaz tabiki ama benim dediğim doğru değilmi allah herşeyi biliyor ve onun taksimi değil mi.imtihan bunu idrak edip iyi ameller işleyip kuranın peygamberin izinden gitmeye çalışmamız gerekir .allahın kudreti taktiridir yinede sonuç.bu dünyada ben günah işledim ama işlemek istemezdim allahım senin taktirindi diyemem tabiki çünkü bu dünyaya boşuna gelmedik ozaman bu dünyaya getirmeden direk cennete yada cehenneme yerleştirirdi insanları tabiki.herşey allahtan yinede.siz bu konuda ne düşünüyorsunuz.
28 Ocak 2012: 05:32 #801875Anonim
Allah’ın herşeyi biliyor olması bizim üzerimizden sorumlulukları kaldırmaz. Çünkü biz bilmiyoruz başımızdan geçecekleri, akıbetimizi. Biz bilmediğimiz içinde nizama uygun hareket etmek gerekiyor. Biz kesin olarak akıbetimizi biliyor olsa idik, o zaman diyebilirdik zaten böyle yazılmış benim bir günahım yok diye belki. Hem Allah öyle yaratmış biz öyle yaşıyoruz değil. Allahın ilmi bizim irademize taalluk etmiş. Bizim irademizi ne yönde kullanacağımızı ezelde bildiği için öyle yaratmış.Hem ezel denince birşeyin başlangıcı gibi düşünmemek gerekiyor. Biz zaman içindeyiz, Allah ise zamandan ve mekandan münezzeh. O yüzden Onun hakkında önce veya sonra gibi ifadeleri kullanmak doğru olmaz. Zamanın içinde olan biziz. Ezel başlangıç veyahut taaa önceden gibi manalara gelmiyor. Yani herşey önceden programlanmış gibi düşünemeyiz kaderi. Mesela bizi yüksekten izleyen biri yürüdüğümüz yolun başını, gidişatını, sonunu net olarak görüyor ve diyor ki bu şu şekilde gidicek. Ama biz yolun içinde olduğumuzdan her yeri bir anda göremiyoruz. Gördüğümüz kadar alanda doğru olanı yapmak bizim görevimiz.
Hem kader mevzusu imanın rükünlerindendir. Tek başına düşünüldüğünde kafa karıştırabilir. Zihnimizin algılayamadığı noktalarda teslimiyet daha makul. Hem imanın rükünleri birbirine bağlıdır. Birinin ispatı diğerinin de hak olduğuna delildir. İmanın her bir rüknü diğerlerine de delildir aynı zamanda. Mesela ahiret varsa Allah vardır, meleklerde vardır. Peygamberlerde vardır hakeza. Ya da Allahın varlığının ispatı diğer iman rükünlerinin de ispatını sabit kılar. Ve bilhassa kader mevzusunda çelişkiye düştüğümüz durumlarda Allahın adaletini akla getirmemiz çok faydalı olacaktır. Allah cc. Adildir, kullarına zulmetmez.
Son olarak kader risalesini okumanızı tavsiye ederim. Yirmi Altıncı Söz
28 Ocak 2012: 18:02 #801895Anonim
yirmi altıncı sözü günümüz türkçesiyle daha açıklamalı bir şekilde nerden bulabilir çok güzel açıklanmış kader konusu zaman ağır bir konu daha net anlaşılması için günümüz türkçesiyle açıklanmışı yok mu.
28 Ocak 2012: 19:39 #801896Anonim
Sevgili paradiseee kardeşim,
Allah’ ın yapacaklarımızı bilmesi ayrıdır, o fiilleri bize kendi takdir edip zorla yaptırması ayrıdır. Eğer biz Allah ın bize biçtiği rolu oynuyor olsaydık, o zaman imtihan olmazdı. Hem hiç mantıklı geliyor mu, bana size içki kumar günahlar yazılsın sonra da sen bunları işledin gir cehenneme densin.. Bu zaten mantık dışıdır. Allah a böyle bir şey isnat etmekten Allah a sığınırım.. Doğuyu yanlışı seçme, istediğini yapma hakkımız olduğu için sorumlulukları da bize aittir. Allah, bize verdiği kısıtlı dünya hayatı yani imtihan süresi içinde bizleri serbest bırakmıştır. Hür ve özgür irade vermiştir ki dediğim gibi sorumluluk da bundan kaynaklanmaktadır. Kararı biz veriyorsak sonucuna da biz katlanıyoruz.
Zaten Allah ın bize biçtiği rolu oynama düşüncesi, islamın temeli ile ters düşmektedir. Eğer bizler, bize yazılan hayatları oynuyor olsaydık, o zaman Kuran ve peygamber gönderip yanlış yolda gitmeyin doğru yola gelin çağrısının ne anlamı kalırdı? Bu doğru yol çağrısı da gösteriyorki insan seçimlerinde fiillerinde özgürdür, fiilleri kendisi için önceden belirlenmemiştir, yalnızca üstün kudret sahibi olan Allah kullarının ne fiiller işleyeceğini bilmektedir. Tıpkı iyi bir futbol yorumcusunun maçın seyrine göre neticenin ne olacağını kestirebilmesi gibi tabi burdaki fark Allah u tealanın bilgisi kesindir. İlk yazımda verdiğim örneği tekrarlıyorum:
Takvimlerde mesela 3 yıl sonra güneşin şu şu günde şu saatte tutulacağı yazar, şimdi sorarım size takvimde yazdığı için mi güneş tutuluyor yoksa güneş tutulacağı için mi takvime öyle yazmışlar?
Güneş takvime yazıldı diye tutulmuyor yani bize içki yalan faiz günahları yazıldı diye onları işlemiyoruz..Biz onları işleyeceğimiz için yazılmışlar. Yani o kitabın asıl yazarı biziz..
Güneş zaten tutulacak fakat akıl sahibi insan bunu hesaplayıp biliyor ve olmadan önce haber veriyor. Yani Allah kulunun ne fiiller işleyeceğini biliyor ve önceden bunu kader kitabına işliyor.. Olmadan önce bilmesi O nun kudretini gösteriyor.Başka bir örnek,
siz bir tepeye epey uzaktan bakıyorsunuz. Tepenin üstünden de tren rayı geçiyor. bir de baktınızki tepenin hem sağından hem solundan iki tren aynı rayın üstünde tepenin zirvesine doğru hızla ilerliyorlar fakat tepeyi tırmandıkları için karşıdan gelen treni göremiyorlar. Ancak siz uzaktan baktığınız için iki treni de görüyorsunuz ve tepenin zirvesine vardıkları anda birbirleri ile karşılaşıp çarpışacaklarını anlıyorsunuz. Ve bu olayın olmasına trenlerin hızına göre 10 dakika var. siz bu tren çarpışmasını daha gerçekleşmeden önce bir deftere yazdınız ve bekliyorsunuz. 10 dakika geçti ve trenler birbirlerine öngördüğünüz şekilde tepenin tam zirvesinde çarpıştılar..
Şimdi siz deftere trenler çarpışacak yazdığınız için mi o trenler çarpıştı?
Yoksa siz zaten olacak bir olayı olmadan önce anlayıp yazıya mı döktünüz.. İşte bizim insan olarak ilmimiz 10 dakika öncesine yetti, tam çarpışma noktasını da aşağı yukarı tespit edebildik.. Allah ise o kadar üstün kudret sahibidir ki bu satırları bile size yazacağımı, sizin de bu saniyede bunları okuyacağınıza kadar herşeyi bilir ve daha olmadan milyon yıllar önce yazmıştır..
Onun yazdığı ile bizim yaşadığımızın aynı oluşu da Onun bilgisinin doğruluğunun ispatı gücünün bir göstergesi olacaktır.
28 Ocak 2012: 21:36 #801898Anonim
Yani Allah kulunun ne fiiller işleyeceğini biliyor ve önceden bunu kader kitabına işliyor.. Olmadan önce bilmesi O nun kudretini gösteriyor.
bizim o fiilleri işlememizi bilmesi,yazması ve bütün bunları allahın bilmesi elbette yaptıklarımızın sorumluluklarından bizi men edemez imtihan ediliyoruz çünkü.bize o işleyeceğimiz fillerin yapma yetisini iyi insan olma gibi aslında bizim cüzi irademizle belli oluyormuş ya aslında külli irade daha üstünmüş amenna allahın dilediği olur çünkü.allah bize nasıl olmamızı bu cüzi iradeyi kullanarak oluyoruz allah herşeyi biliyorken onun takdir ettiği oluyorken olanlar bizim böyle olmamızı istediğimiz içinmi yoksa onun öyle takdir ettiği içinmi oluyor.başımıza gelecekleri ve o cüzi iradeyi nasıl kullanacağımızı ne olacağını biliyor ve aslında bizi öyle yarattığı için ve bizde cüzi irademizle öyle olduğumuz için bize takdiri midir.28 Ocak 2012: 22:14 #801902Anonim
Kardeşim anladığım kaderle ilgili kafanıza takılan hususlar var. Bu konuda size Mehmet Kırkıncı’nın KADER NEDİR ? isimli kitabını okumanızı tavsiye ederim. Çok güzel temsillerle konuyu akla yaklaştırmış ve çok akıcı bir üsluba sahip..
29 Ocak 2012: 18:34 #801928Anonim
@paradiseee 301510 wrote:
allah bize nasıl olmamızı bu cüzi iradeyi kullanarak oluyoruz allah herşeyi biliyorken onun takdir ettiği oluyorken olanlar bizim böyle olmamızı istediğimiz içinmi yoksa onun öyle takdir ettiği içinmi oluyor.başımıza gelecekleri ve o cüzi iradeyi nasıl kullanacağımızı ne olacağını biliyor ve aslında bizi öyle yarattığı için ve bizde cüzi irademizle öyle olduğumuz için bize takdiri midir.
O öyle takdir ettiği için biz öyle yapmıyoruz. O bizim gidişatımızı, tercihlerimizi vs. sonsuz ilmiyle bildiği için geçmişimizi, henüz yaşadığımız anı ve gelecek olayları o şekilde takdir etmiş. Efendimiz aleyhissalatü vesselam miracta levhi mahfuzda kalem sesleri duyduğunu söylüyor. Yani kader defterinin o anda yazılıyor olduğundan bahsediyor. Yanlış hatırlıyorsam düzeltin. Daha öncede dediğim gibi biz zaman konusunda hata yapıyoruz. Ezeli yaşadığımız zamanın öncesi gibi algılıyoruz. Halbuki ezel ve ebed önce veya sonra demek değildir. Biz zamanın içinde iken, Rabbimiz bizi zaman ve mekanın dışından terbiye ediyor.
Verdiğim linkin hemen alt tarafında o konu ile ilgili sorulmuş bir nevi o risalenin açıklaması hükmünde olan cevaplar var. Oradan zihninize takılan meseleleri daha iyi anlayacağınızı ümit ediyorum. Bir de risaleleri anlamak başta güç gelebilir ancak okumaya devam etmenizi öneririm. Bugün kader mevzusunu açıklayanlarda o eserden istifadelerini bizlere sunuyorlar. Başkalarının anladıkları bizler için sadece bir basamak olmalı. Eserin orjinalinden anlamaya çalışmanız manevi açıdan istifadeli olacaktır inşaallah.
29 Ocak 2012: 18:39 #801929Anonim
Kader, ilim nev’indendir. İlim, malûma tâbidir. Yani, nasıl olacak, öyle taallûk ediyor. Yoksa, malûm, ilme tâbi değil. Yani, ilim desâtiri, malûmu, haricî vücut noktasında idare etmek için esas değil. Çünkü, malûmun zâtı ve vücud-u haricîsi, iradeye bakar ve kudrete istinad eder.
[NOT]Hem ezel, mazi silsilesinin bir ucu değil ki, eşyanın vücudunda esas tutulup ona göre bir mecburiyet tasavvur edilsin. Belki ezel, mazi ve hal ve istikbali birden tutar, yüksekten bakar bir âyine-misaldir. Öyle ise, daire-i mümkinat içinde uzanıp giden zamanın mazi tarafında bir uç tahayyül edip, ona “ezel” deyip, o ezel ilmine, eşyanın tertiple girmesini ve kendisini onun haricinde tevehhüm etmesi, ona göre muhakeme etmek hakikat değildir.
Şu sırrın keşfi için şu misale bak: Senin elinde bir âyine bulunsa, sağ tarafındaki mesafe mazi, sol tarafındaki mesafe müstakbel farz edilse, o âyine yalnız mukabilini tutar. Sonra o iki tarafı bir tertiple tutar, çoğunu tutamaz. O âyine ne kadar aşağı ise, o kadar az görür. Fakat o âyine ile yükseğe çıktıkça, o âyinenin mukabil dairesi genişlenir. Git gide, bütün iki taraf mesafeyi birden, bir anda tutar. İşte, şu âyine, şu vaziyette, onun irtisamında, o mesafelerde cereyan eden hâlât birbirine mukaddem, muahhar, muvafık, muhalif denilmez.
İşte, kader, ilm-i ezelîden olduğu için; ilm-i ezelî, hadisin tabiriyle, manzar-ı âlâdan, ezelden ebede kadar herşey, olmuş ve olacak, birden tutar, ihata eder bir makam-ı âlâdadır. Biz ve muhakemâtımız onun haricinde olamaz ki, mazi mesafesinde bir âyine tarzında olsun.
Yirmi Altıncı Söz’den[/NOT]
7 Nisan 2012: 08:34 #801710Anonim
@Muhakk 224749 wrote:
Allah razı olsun, bunları okurken aklıma Mesnevi’den (Mevlana’nın (ks)) bir hikaye geldi.
Selamun aleyküm;
Mesneviyi okumaya başladım. Padişah ve halayık ile Dudu kuşuyla bakkalın öyküsünü okudum. Çok güzelmiş yahu keşke daha önce okumaya başlasaydım. Üzerinde düşünmek lazım ama sanrırım Padişah ve halayık hikayesinde kendi kültür töresini-geleneğini kast ediyor. Yani padişah şeyh oluyor Hekim de Pir oluyor. Zaten dudu kuşunu anlatırken Hekim diye Habib diyor. Zaten pirlerin piri habibullah değil mi ?Sanırım Hz. Mevlana üstün zekalı-yetenekli bir insanmış. Şekspir veya Bethofen gibi yani yetenekli. Mesnevi çok güzelmiş vakit buldukça arada hep okuyacam inşaallah.
-
YazarYazılar
- Bu konuyu yanıtlamak için giriş yapmış olmalısınız.