kardeşim o kardeş anne baba rızası uğruna herşeyi yapmış ama onlar yanaşmamışlar. Burada mesuliyet gitmiş o kardeşten
Mesuliyet bitmez, hayat boyu devam eder. Ölünce biter. İmtihan hayatımız kadarsa, hayatta olduğumuz müddetçe onların rızasını tahsil etmek mecburiyetindeyiz. Onlar her defasında aşağılamış ve azarlamışlarsa da onların imtihanıyla ilgili bir durum. Bizim imtihanımız gereği, biz üzerimize düşeni yapmakla mesulüz. Kalpleri eviren çeviren Allahtır. Allahın işini Allaha bırakmak, kendi işimizi yapmak mecburiyetindeyiz. Evlat anne babasının imtihandaki kötü gidişatını, kendine mazeret olarak kullanamaz. Çünkü onların imtihanı ayrı, evladınki ayrı..Zor bir durum, ancak en güzel baharlar, en sert kışlardan sonra gelir unutmamak lazım. Annenin en mutlu zamanı doğum sancısından sonra evladını eline aldığı andır. Dünyası çile olanın, sabretmek ve şükretmek şartıyla, ahireti gül gülistan olur. Peygamberlerin, Allah dostlarının imtihanlarına bakalım. Demek ki en güzel neticeler, en zor şartlardan sonra ortaya çıkıyor. Kardeşin çektiği hiçbir sıkıntı boşa değildir. Allah Hafizdir, hepsini muhafaza ediyor. Ne kadar sabrederse o kadar da mükafatı azim olacaktır inşaallah. Allah imtihanını kolay eylesin, amin..
Hem dünya ebedi değil, bir asır sonra ne anne ne baba ne kendisi kalır dünyada. Zahmetler bitmiş, rahmete gelmiş sıra. Rahmet elbette sabredenden yana olacaktır. Ben üzerime düşeni yapıyormuyum, gerisini mümkün mertebe tasa etmemeye gayret etsin, hayatı kabusa çevirmesin. Şeytan azapta gerek derler, mümin zindanda da olsa imanı ve teslimiyeti, tevekkülü gereği orayı saraylara çevirmesini bilendir. Kardeş meselelerin içine iyice tıkanmış görünüyor. Biraz geniş düşünmesi lazım. Meseleye hadiselerin içinde sıkışarak değil de, Allahın hikmetlerini anlamak için bakarsa, inşaallah biraz daha rahat eder. Yirmi Üçüncü Sözde tevekkül konusu var ordan aktarayım, inşaallah hepimize de ders olsun..Anne babasına da duayı esirgemesin..
[BILGI]İman hem nurdur, hem kuvvettir. Evet, hakikî imanı elde eden adam, kâinata meydan okuyabilir ve imanın kuvvetine göre, hâdisâtın tazyikatından kurtulabilir. “Tevekkeltü alâllah” der, sefine-i hayatta kemâl-i emniyetle, hâdisâtın dağlarvâri dalgaları içinde seyran eder. Bütün ağırlıklarını Kadîr-i Mutlakın yed-i kudretine emanet eder, rahatla dünyadan geçer, berzahta istirahat eder. Sonra, saadet-i ebediyeye girmek için Cennete uçabilir. Yoksa, tevekkül etmezse, dünyanın ağırlıkları, uçmasına değil, belki esfel-i sâfilîne çeker.
Demek, iman tevhidi, tevhid teslimi, teslim tevekkülü, tevekkül saadet-i dâreyni iktiza eder. Fakat yanlış anlama. Tevekkül, esbabı bütün bütün reddetmek değildir. Belki, esbabı, dest-i kudretin perdesi bilip riayet ederek; esbaba teşebbüs ise, bir nevi dua-yı fiilî telâkki ederek, müsebbebatı yalnız Cenâb-ı Haktan istemek ve neticeleri Ondan bilmek ve Ona minnettar olmaktan ibarettir.
Tevekkül eden ve etmeyenin misalleri, şu hikâyeye benzer: Vaktiyle iki adam, hem bellerine, hem başlarına ağır yükler yüklenip, büyük bir sefineye birer bilet alıp girdiler. Birisi, girer girmez yükünü gemiye bırakıp, üstünde oturup nezaret eder.
Diğeri, hem ahmak, hem mağrur olduğundan, yükünü yere bırakmıyor. Ona denildi:
“Ağır yükünü gemiye bırakıp rahat et.”
O dedi: “Yok, ben bırakmayacağım. Belki zayi olur. Ben kuvvetliyim; malımı belimde ve başımda muhafaza edeceğim.”
Yine ona denildi: “Bizi ve sizi kaldıran şu emniyetli sefine-i sultaniye daha kuvvetlidir, daha ziyade iyi muhafaza eder. Belki başın döner, yükünle beraber denize düşersin. Hem gittikçe kuvvetten düşersin. Şu bükülmüş belin, şu akılsız başın, gittikçe ağırlaşan şu yüklere takat getiremeyecek. Kaptan dahi, eğer seni bu halde görse, ya divanedir diye seni tard edecek; ya “Haindir, gemimizi itham ediyor, bizimle istihzâ ediyor. Hapsedilsin” diye emredecektir. Hem herkese maskara olursun. Çünkü, ehl-i dikkat nazarında zaafı gösteren tekebbürünle, aczi gösteren gururunla, riyayı ve zilleti gösteren tasannuunla kendini halka müdhike yaptın. Herkes sana gülüyor” denildikten sonra o biçarenin aklı başına geldi. Yükünü yere koydu, üstünde oturdu. “Oh, Allah senden razı olsun. Zahmetten, hapisten, maskaralıktan kurtuldum” dedi.
İşte, ey tevekkülsüz insan! Sen de bu adam gibi aklını başına al, tevekkül et.
Tâ bütün kâinatın dilenciliğinden ve her hadisenin karşısında titremekten ve hodfuruşluktan ve maskaralıktan ve şekavet-i uhreviyeden ve tazyikat-ı dünyeviye hapsinden kurtulasın.[/BILGI]