Risale-i Nurlar'ın Âyet ve Hadîs Meâlleri

Ahmet.1

Well-known member
Dokuzuncu Şua

Bu Dokuzuncu Şua, 1937-43 yılları arasında Kastamonu'da te'lif edilmiştir.

ﺑِﺴْﻢِ ﺍﻟﻠّٰﻪِ ﺍﻟﺮَّﺣْﻤٰﻦِ ﺍﻟﺮَّﺣِﻴﻢِ
Rahmân ve Rahîm olan Allah'ın adıyla.

ﻓَﺴُﺒْﺤَﺎﻥَ ﺍﻟﻠّٰﻪِ ﺣِﻴﻦَ ﺗُﻤْﺴُﻮﻥَ ﻭَﺣِﻴﻦَ ﺗُﺼْﺒِﺤُﻮﻥَ ٭ ﻭَﻟَﻪُ ﺍﻟْﺤَﻤْﺪُ ﻓِﻰ ﺍﻟﺴَّﻤٰﻮَﺍﺕِ ﻭَﺍْﻟﺎَﺭْﺽِ ﻭَﻋَﺸِﻴًّﺎ ﻭَﺣِﻴﻦَ ﺗُﻈْﻬِﺮُﻭﻥَ ٭ ﻳُﺨْﺮِﺝُ ﺍﻟْﺤَﻰَّ ﻣِﻦَ ﺍﻟْﻤَﻴِّﺖِ ﻭَﻳُﺨْﺮِﺝُ ﺍﻟْﻤَﻴِّﺖَ ﻣِﻦَ ﺍﻟْﺤَﻰِّ ﻭَﻳُﺤْﻴِﻰ ﺍْﻟﺎَﺭْﺽَ ﺑَﻌْﺪَ ﻣَﻮْﺗِﻬَﺎ ﻭَﻛَﺬٰﻟِﻚَ ﺗُﺨْﺮَﺟُﻮﻥَ ٭ ﻭَﻣِﻦْ ﺍٰﻳَﺎﺗِﻪِٓ ﺍَﻥْ ﺧَﻠَﻘَﻜُﻢْ ﻣِﻦْ ﺗُﺮَﺍﺏٍ ﺛُﻢَّ ﺍِﺫَﺍ ﺍَﻧْﺘُﻢْ ﺑَﺸَﺮٌ ﺗَﻨْﺘَﺸِﺮُﻭﻥَ ٭ ﻭَ ﻣِﻦْ ﺍٰﻳَﺎﺗِﻪِٓ ﺍَﻥْ ﺧَﻠَﻖَ ﻟَﻜُﻢْ ﻣِﻦْ ﺍَﻧْﻔُﺴِﻜُﻢْ ﺍَﺯْﻭَﺍﺟًﺎ ﻟِﺘَﺴْﻜُﻨُﻮﺍ ﺍِﻟَﻴْﻬَﺎ ﻭَ ﺟَﻌَﻞَ ﺑَﻴْﻨَﻜُﻢْ ﻣَﻮَﺩَّﺓً ﻭَ ﺭَﺣْﻤَﺔً ﺍِﻥَّ ﻓِﻰ ﺫٰﻟِﻚَ َﻟﺎٰﻳَﺎﺕٍ ﻟِﻘَﻮْﻡٍ ﻳَﺘَﻔَﻜَّﺮُﻭﻥَ ٭ ﻭَﻣِﻦْ ﺍٰﻳَﺎﺗِﻪِ ﺧَﻠْﻖُ ﺍﻟﺴَّﻤٰﻮَﺍﺕِ ﻭَﺍْﻟﺎَﺭْﺽِ ﻭَﺍﺧْﺘِﻠﺎَﻑُ ﺍَﻟْﺴِﻨَﺘِﻜُﻢْ ﻭَ ﺍَﻟْﻮَﺍﻧِﻜُﻢْ ﺍِﻥَّ ﻓِﻰ ﺫٰﻟِﻚَ َﻟﺎٰﻳَﺎﺕٍ ﻟِﻠْﻌَﺎﻟِﻤِﻴﻦَ ٭ ﻭَ ﻣِﻦْ ﺍٰﻳَﺎﺗِﻪِ ﻣَﻨَﺎﻣُﻜُﻢْ ﺑِﺎﻟَّﻴْﻞِ ﻭَ ﺍﻟﻨَّﻬَﺎﺭِ ﻭَﺍﺑْﺘِﻐَٓﺎﺅُﻛُﻢْ ﻣِﻦْ ﻓَﻀْﻠِﻪِٓ ﺍِﻥَّ ﻓِﻰ ﺫٰﻟِﻚَ َﻟﺎٰﻳَﺎﺕٍ ﻟِﻘَﻮْﻡٍ ﻳَﺴْﻤَﻌُﻮﻥَ ٭ ﻭَ ﻣِﻦْ ﺍٰﻳَﺎﺗِﻪِ ﻳُﺮِﻳﻜُﻢُ ﺍﻟْﺒَﺮْﻕَ ﺧَﻮْﻓًﺎ ﻭَ ﻃَﻤَﻌًﺎ ﻭَ ﻳُﻨَﺰِّﻝُ ﻣِﻦَ ﺍﻟﺴَّﻤَٓﺎﺀِ ﻣَٓﺎﺀً ﻓَﻴُﺤْﻴِﻰ ﺑِﻪِ ﺍْﻟﺎَﺭْﺽَ ﺑَﻌْﺪَ ﻣَﻮْﺗِﻬَﺎ ﺍِﻥَّ ﻓِﻰ ﺫٰﻟِﻚَ َﻟﺎٰﻳَﺎﺕٍ ﻟِﻘَﻮْﻡٍ ﻳَﻌْﻘِﻠُﻮﻥَ ٭ ﻭَﻣِﻦْ ﺍٰﻳَﺎﺗِﻪِٓ ﺍَﻥْ ﺗَﻘُﻮﻡَ ﺍﻟﺴَّﻤَٓﺎﺀُ ﻭَﺍْﻟﺎَﺭْﺽُ ﺑِﺎَﻣْﺮِﻩِ ﺛُﻢَّ ﺍِﺫَﺍ ﺩَﻋَﺎﻛُﻢْ ﺩَﻋْﻮَﺓً ﻣِﻦَ ﺍْﻟﺎَﺭْﺽِ ﺍِﺫَٓﺍ ﺍَﻧْﺘُﻢْ ﺗَﺨْﺮُﺟُﻮﻥَ ٭ ﻭَ ﻟَﻪُ ﻣَﻦْ ﻓِﻰ ﺍﻟﺴَّﻤٰﻮَﺍﺕِ ﻭَ ﺍْﻟﺎَﺭْﺽِ ﻛُﻞٌّ ﻟَﻪُ ﻗَﺎﻧِﺘُﻮﻥَ ٭ ﻭَ ﻫُﻮَ ﺍﻟَّﺬِﻯ ﻳَﺒْﺪَﺅُ ﺍﻟْﺨَﻠْﻖَ ﺛُﻢَّ ﻳُﻌِﻴﺪُﻩُ ﻭَ ﻫُﻮَ ﺍَﻫْﻮَﻥُ ﻋَﻠَﻴْﻪِ ﻭَﻟَﻪُ ﺍﻟْﻤَﺜَﻞُ ﺍْﻟﺎَﻋْﻠٰﻰ ﻓِﻰ ﺍﻟﺴَّﻤٰﻮَﺍﺕِ ﻭَﺍْﻟﺎَﺭْﺽِ ﻭَﻫُﻮَ ﺍﻟْﻌَﺰِﻳﺰُ ﺍﻟْﺤَﻜِﻴﻢُ

Akşama erdiğinizde ve sabaha kavuştuğunuzda Allah'ı tesbih edin. Göklerde ve yerde olanların hamd ve senâsı Ona mahsustur. Gündüzün sonuna doğru ve öğle vaktine erişince de Allah'ı tesbih edip namaz kılın. Ölüden diriyi, diriden ölüyü O çıkarır. Ölümünden sonra yeryüzünü O diriltir. Siz de kabirlerinizden böyle çıkarılacaksınız. Yine Onun âyetlerindendir ki, sizi topraktan yaratmıştır; sonra siz birer insan olarak yeryüzüne yayılırsınız. Yine Onun âyetlerindendir ki, size hemcinslerinizden kendilerine ısınacağınız eşler yaratmış, aranıza muhabbet ve merhamet vermiştir. Düşünen bir topluluk için elbette bunda Allah'ın varlık ve birliğine, kudret ve rahmetine deliller vardır. Göklerin ve yerin yaratılışı ile dillerinizin ve renklerinizin, seslerinizin ve sîmâlarınızın farklılığı da yine Onun âyetlerindendir. İlim sahipleri için elbette bunda deliller vardır. Gece ve gündüzde uyumanız ve Onun lûtfundan rızık aramanız da yine Onun âyetlerindendir. Kulak veren bir topluluk için bunda elbette deliller vardır. Yine Onun âyetlerindendir ki, size korku ve ümit vermek için şimşeği gösterir; gökten bir su indirir ve ölümünden sonra yeryüzünü onunla diriltir. Akıl sahibi bir topluluk için elbette bunda deliller vardır. Yine Onun âyetlerindendir ki, gök ve yer Onun emriyle ayakta durur. Sonra O sizi bir emirle çağırdığında derhal kabirlerinizden çıkarsınız. Göklerde ve yerde kim varsa Onundur; hepsi de Ona boyun eğer. Halkı önce yaratan, sonra tekrar diriltecek olan Odur; bu ise Onun için daha kolaydır. Göklerde ve yerde tecellî eden en yüce sıfatlar Onundur. Onun kudreti herşeye galiptir; O herşeyi hikmetle yapar. (Rum Sûresi, 30:17-27)

(Şualar sh: 181)

ﻧَﺨُﻮ ﺑِﺴْﻢِ ﺍﻟﻠّٰﻪِ ﺍﻟﺮَّﺣْﻤٰﻦِ ﺍﻟﺮَّﺣِﻴﻢِ
Öyle ise: Rahmân ve Rahîm olan Allah'ın adıyla

ﻓَﺎﻧْﻈُﺮْ ﺍِﻟٰٓﻰ ﺍٰﺛَﺎﺭِ ﺭَﺣْﻤَﺖِ ﺍﻟﻠّٰﻪِ ﻛَﻴْﻒَ ﻳُﺤْﻴِﻰ ﺍْﻟﺎَﺭْﺽَ ﺑَﻌْﺪَ ﻣَﻮْﺗِﻬَﺎ ﺍِﻥَّ ﺫٰﻟِﻚَ ﻟَﻤُﺤْﻴِﻰ ﺍﻟْﻤَﻮْﺗٰﻰ ﻭَﻫُﻮَ ﻋَﻠٰﻰ ﻛُﻞِّ ﺷَﻲْﺀٍ ﻗَﺪِﻳﺮٌ
Şimdi bak Allah'ın rahmet eserlerine: Yeryüzünü ölümünün ardından nasıl diriltiyor. Bunu yapan, elbette ölüleri de öylece diriltecektir. O herşeye hakkıyla kadirdir. (Rum Sûresi, 30:50)

(Şualar sh: 184)

ﻭَ ﺑِﺮُﺳُﻠِﻪِ
Ve Resullerine..(iman ettim)

ﻭَ ﻛُﺘُﺒِﻪِ
Ve Kitaplarına..(iman ettim)

ﺍِﺫَﺍ ﺍﻟﺸَّﻤْﺲُ ﻛُﻮِّﺭَﺕْ
Güneş dürülüp toplandığında... (Tekvîr Sûresi, 81:1)

ﻳَٓﺎ ﺍَﻳُّﻬَﺎ ﺍﻟﻨَّﺎﺱُ ﺍﺗَّﻘُﻮﺍ ﺭَﺑَّﻜُﻢْ ﺍِﻥَّ ﺯَﻟْﺰَﻟَﺔَ ﺍﻟﺴَّﺎﻋَﺔِ ﺷَﻲْﺀٌ ﻋَﻈِﻴﻢٌ
Ey insanlar, Rabbinizin azabından çekinin. Kıyâmet gününün zelzelesi, muhakkak ki pek büyük birşeydir. (Hac Sûresi, 22:1)

ﺍِﺫَﺍ ﺯُﻟْﺰِﻟَﺖِ ﺍْﻟﺎَﺭْﺽُ ﺯِﻟْﺰَﺍﻟَﻬَﺎ
Ne zaman ki yer müthiş bir sarsıntıyla sarsılır. (Zilzal Sûresi, 99:1)

ﺍِﺫَﺍ ﺍﻟﺴَّﻤَٓﺎﺀُ ﺍﻧْﻔَﻄَﺮَﺕْ
Gök yarıldığı zaman. (İnfitar Sûresi, 82:1)

ﺍِﺫَﺍ ﺍﻟﺴَّﻤَٓﺎﺀُ ﺍﻧْﺸَﻘَّﺖْ
Gök yarıldığında. (İnşikak Sûresi, 84:1)

ﻋَﻢَّ ﻳَﺘَﺴَٓﺎﺀَﻟُﻮﻥَ
Onlar birbirlerine neyi sorup duruyorlar? (Nebe Sûresi, 78:1)

ﻫَﻞْ ﺍَﺗٰﻴﻚَ ﺣَﺪِﻳﺚُ ﺍﻟْﻐَﺎﺷِﻴَﺔِ
Dehşeti herşeyi kaplayan kıyâmetin haberi sana geldi mi? (Gâşiye Sûresi, 88:1)

(Şualar sh: 185)

ﺇِﻳﻤَﺎﻥِ ﺑِﺎﻟْﻴَﻮْﻡِ ﺍْﻟﺎٰﺧِﺮِ
Ahiret gününe inanmak.

(Şualar sh: 188)

ﺭَﺏُّ ﺍﻟﺴَّﻤٰﻮَﺍﺕِ ﻭَ ﺍْﻟﺎَﺭْﺽِ
Göklerin ve yerin Rabbi. (Ra'd Sûresi, 13:16)

(Şualar sh: 190)

ﻭَ ﺑِﻤَﻠٰٓﺌِﻜَﺘِﻪِ ﻭَ ﺑِﺎﻟْﻘَﺪَﺭِ ﺧَﻴْﺮِﻩِ ﻭَ ﺷَﺮِّﻩِ ﻣِﻦَ ﺍﻟﻠّٰﻪِ ﺗَﻌَﺎﻟٰﻰ
Meleklere ve kadere, hayır ve şerrin Allah Tealâ'dan geldiğine inanmak.

(Şualar sh: 193)
 

Ahmet.1

Well-known member
Onbirinci Şua - Meyve Risalesi

Meyve Risalesi 1943-44'te Denizli Hapishanesinde 10. ve11. Meseleleri de Emirdağı'nda telif edilmiştir.

ﺑِﺴْﻢِ ﺍﻟﻠّٰﻪِ ﺍﻟﺮَّﺣْﻤٰﻦِ ﺍﻟﺮَّﺣِﻴﻢِ
Rahmân ve Rahîm olan Allah'ın adıyla.

ﻓَﻠَﺒِﺚَ ﻓِﻰ ﺍﻟﺴِّﺠْﻦِ ﺑِﻀْﻊَ ﺳِﻨِﻴﻦَ
Yusuf (a.s.) daha yıllarca zindanda kaldı. (Yûsuf Sûresi, 12:42)

(Şualar sh: 208)

ﺧَﻠَﻖَ ﺍﻟﺴَّﻤٰﻮَﺍﺕِ ﻭَﺍْﻟﺎَﺭْﺽَ
Gökleri ve yeri yarattı. (En'âm Sûresi, 6:1)

ﺭَﺏُّ ﺍﻟﺴَّﻤٰﻮَﺍﺕِ ﻭَ ﺍْﻟﺎَﺭْﺽِ
Göklerin ve yerin Rabbi. (Ra'd Sûresi, 13:16)

ﻟﺎَ ﺍِﻟٰﻪَ ﺍِﻟﺎَّ ﻟﻠّٰﻪِ
Allahdan başka ilâh yoktur.

ﺳُﺒْﺤَﺎﻧَﻚَ ﻟﺎَ ﻋِﻠْﻢَ ﻟَﻨَٓﺎ ﺍِﻟﺎَّ ﻣَﺎ ﻋَﻠَّﻤْﺘَﻨَٓﺎ ﺍِﻧَّﻚَ ﺍَﻧْﺖَ ﺍﻟْﻌَﻠِﻴﻢُ ﺍﻟْﺤَﻜِﻴﻢُ
Seni her türlü noksandan tenzih ederiz, Senin bize öğrettiğinden başka bilgimiz yoktur. Sen herşeyi hakkıyla bilir, her işi hikmetle yaparsın. (Bakara Sûresi, 2:32)

(Şualar sh: 209)

ﺑِﺴْﻢِ ﺍﻟﻠّٰﻪِ ﺍﻟﺮَّﺣْﻤٰﻦِ ﺍﻟﺮَّﺣِﻴﻢِ
Rahmân ve Rahîm olan Allah'ın adıyla.

ﻭَﻣَﺎ ﺍَﻣْﺮُ ﺍﻟﺴَّﺎﻋَﺔِ ﺍِﻟﺎَّ ﻛَﻠَﻤْﺢِ ﺍﻟْﺒَﺼَﺮِ ﺍَﻭْ ﻫُﻮَ ﺍَﻗْﺮَﺏُ
Kıyâmetin gerçekleşmesi ise göz açıp kapayıncaya kadar, yahut ondan da yakındır. (Nahl Sûresi, 16:77)

ﻣَﺎ ﺧَﻠْﻘُﻜُﻢْ ﻭَﻟﺎَ ﺑَﻌْﺜُﻜُﻢْ ﺍِﻟﺎَّ ﻛَﻨَﻔْﺲٍ ﻭَﺍﺣِﺪَﺓٍ
Sizin yaratılmanız da, diriltilmeniz de, tek bir kişinin yaratılıp diriltilmesi gibidir. (Lokman Sûresi, 31:28)

ﻓَﺎﻧْﻈُﺮْ ﺍِﻟٰٓﻰ ﺍٰﺛَﺎﺭِ ﺭَﺣْﻤَﺖِ ﺍﻟﻠّٰﻪِ ﻛَﻴْﻒَ ﻳُﺤْﻴِﻰ ﺍْﻟﺎَﺭْﺽَ ﺑَﻌْﺪَ ﻣَﻮْﺗِﻬَﺎ ﺍِﻥَّ ﺫٰﻟِﻚَ ﻟَﻤُﺤْﻴِﻰ ﺍﻟْﻤَﻮْﺗٰﻰ ﻭَﻫُﻮَ ﻋَﻠٰﻰ ﻛُﻞِّ ﺷَﻲْﺀٍ ﻗَﺪِﻳﺮٌ
Şimdi bak Allah'ın rahmet eserlerine: Yeryüzünü ölümünün ardından nasıl diriltiyor. Bunu yapan, elbette ölüleri de öylece diriltecektir; O herşeye hakkıyla kàdirdir." (Rum Sûresi, 30:50)

(Şualar sh: 214)

ﻭَﻣِﻦْ ﺍٰﻳَﺎﺗِﻪِٓ ﺍَﻥْ ﺗَﻘُﻮﻡَ ﺍﻟﺴَّﻤَٓﺎﺀُ ﻭَﺍْﻟﺎَﺭْﺽُ ﺑِﺎَﻣْﺮِﻩِ ﺛُﻢَّ ﺍِﺫَﺍ ﺩَﻋَﺎﻛُﻢْ ﺩَﻋْﻮَﺓً ﻣِﻦَ ﺍْﻟﺎَﺭْﺽِ ﺍِﺫَٓﺍ ﺍَﻧْﺘُﻢْ ﺗَﺨْﺮُﺟُﻮﻥَ
Yine Onun âyetlerindendir ki, gök ve yer Onun emriyle ayakta durur. Sonra O sizi bir emirle çağırdığında derhal kabirlerinizden çıkarsınız. (Rum Sûresi, 30:25)

(Şualar sh: 215)

ﻭَ ﺍِﺫَﺍ ﺍﻟﺼُّﺤُﻒُ ﻧُﺸِﺮَﺕْ
Amel defterleri açıldığında. (Tekvîr Sûresi, 81:10)

ﻫُﻮَ ﺍْﻟﺎَﻭَّﻝُ ﻭَﺍْﻟﺎٰﺧِﺮُ ﻭَﺍﻟﻈَّﺎﻫِﺮُ ﻭَﺍﻟْﺒَﺎﻃِﻦُ
O Evveldir; O Âhirdir; O Zâhirdir; O Bâtındır (Hadîd Sûresi, 57:3)

(Şualar sh: 216)

ﺍَﻟْﺎَﻭَّﻝُ
O Evveldir.

ﻭَﺍْﻟﺎٰﺧِﺮُ
O Âhirdir.

ﻭَﺍﻟﻈَّﺎﻫِﺮُ
O Zâhirdir.

ﻭَﺍﻟْﺒَﺎﻃِﻦُ
O Bâtındır.

ﻫُﻮَ ﺍْﻟﺎٰﺧِﺮُ
O Âhirdir.

(Şualar sh: 217)

ﻫُﻮَ ﺍﻟﻈَّﺎﻫِﺮُ
O Zâhirdir.

ﻭَ ﺍِﺫَﺍ ﺍﻟﺼُّﺤُﻒُ ﻧُﺸِﺮَﺕْ
Amel defterleri açıldığında. (Tekvîr Sûresi, 81:10)

ﻫُﻮَ ﺍﻟْﺒَﺎﻃِﻦُ
O Bâtındır.

ﻫُﻮَ ﺍْﻟﺎَﻭَّﻝُ ﻭَﺍْﻟﺎٰﺧِﺮُ ﻭَﺍﻟﻈَّﺎﻫِﺮُ ﻭَﺍﻟْﺒَﺎﻃِﻦُ
O Evveldir; O Âhirdir; O Zâhirdir; O Bâtındır (Hadîd Sûresi, 57:3)

(Şualar sh: 228)

ﻭَ ﻓِﻴﻬَﺎ ﻣَﺎ ﺗَﺸْﺘَﻬِﻴﻪِ ﺍْﻟﺎَﻧْﻔُﺲُ ﻭَ ﺗَﻠَﺬُّ ﺍْﻟﺎَﻋْﻴُﻦُ
Orada canların çekeceği, gözlerin zevk alacağı herşey vardır. (Zuhruf Sûresi, 43:71)

(Şualar sh: 230)

ﺍِﻥَّ ﺍﻟﻠّٰﻪَ ﻟﺎَ ﻳَﻐْﻔِﺮُ ﺍَﻥْ ﻳُﺸْﺮَﻙَ ﺑِﻪِ
Muhakkak ki Allah, Kendisine ortak koşulmasını affetmez. (Nisâ Sûresi, 4:48)

(Şualar sh: 231)

ﺧَﺎﻟِﺪِﻳﻦَ ﻓِﻴﻬَٓﺎ ﺍَﺑَﺪًﺍ
Onlar orada ebedî olarak kalıcıdırlar. (Nisâ Sûresi, 4:169)

(Şualar sh: 232)

ﻭَﻳَﺘَﻔَﻜَّﺮُﻭﻥَ ﻓِﻰ ﺧَﻠْﻖِ ﺍﻟﺴَّﻤٰﻮَﺍﺕِ ﻭَﺍْﻟﺎَﺭْﺽِ ﺭَﺑَّﻨَﺎ ﻣَﺎ ﺧَﻠَﻘْﺖَ ﻫٰﺬَﺍ ﺑَﺎﻃِﻠﺎً ﺳُﺒْﺤَﺎﻧَﻚَ ﻓَﻘِﻨَﺎ ﻋَﺬَﺍﺏَ ﺍﻟﻨَّﺎﺭِ
Göklerin ve yerin yaratılışını tefekkür ederler. 'Bu kâinatı boş yere yaratmadın, ey Rabbimiz,' derler. 'Seni bütün noksanlardan tenzih ederiz. Sen de bizi Cehennem ateşinin azâbından koru. (Âl-i İmrân Sûresi, 3:191)

ﺭَﺑَّﻨَﺎ ﺍﺻْﺮِﻑْ ﻋَﻨَّﺎ ﻋَﺬَﺍﺏَ ﺟَﻬَﻨَّﻢَ ﺍِﻥَّ ﻋَﺬَﺍﺑَﻬَﺎ ﻛَﺎﻥَ ﻏَﺮَﺍﻣًﺎ ٭ ﺍِﻧَّﻬَﺎ ﺳَٓﺎﺀَﺕْ ﻣُﺴْﺘَﻘَﺮًّﺍ ﻭَﻣُﻘَﺎﻣًﺎ
Ey Rabbimiz Cehennem azâbını bizden uzaklaştır. Onun azâbı dâimî bir helâktır. Gerçekten de orası ne kötü bir durak, ne kötü bir konaktır! (Furkan Sûresi, 25:64-65)

ﺍَﺟِﺮْﻧَﺎ ﻣِﻦَ ﺍﻟﻨَّﺎﺭِ ٭ ﻧَﺠِّﻨَﺎ ﻣِﻦَ ﺍﻟﻨَّﺎﺭِ ٭ ﺧَﻠِّﺼْﻨَﺎ ﻣِﻦَ ﺍﻟﻨَّﺎﺭِ
Bizi ateşten koru.. Bizi ateşten kurtar.. Bizi ateşten halas eyle..

(Şualar sh: 233)

ﺧَﺴِﺮَ ﺍﻟﺪُّﻧْﻴَﺎ ﻭَ ﺍْﻟﺎٰﺧِﺮَﺓَ
O dünyada da, âhirette de ziyana uğramıştır. (Hac Sûresi, 22:11)

ﺍَﻟﻠّٰﻪُ ﺍَﻛْﺒَﺮ ٭ ﺍَﻟﻠّٰﻪُ ﺍَﻛْﺒَﺮ ٭ ﺍَﻟﻠّٰﻪُ ﺍَﻛْﺒَﺮ ٭ ﺍَﻟﻠّٰﻪُ ﺍَﻛْﺒَﺮ
Allah en büyüktür. (4 defa)

ﺭَﺏُّ ﺍْﻟﺎَﺭْﺽِ ﻭَ ﺭَﺏُّ ﺍﻟْﻌَﺎﻟَﻤِﻴﻦَ
Yerin Rabbi ve Alemlerin Rabbi.

(Şualar sh: 234)

ﺳُﺒْﺤَﺎﻥَ ﺍﻟﻠّٰﻪ
Allah her türlü kusurdan münezzehtir.

ﺍَﻟْﺤَﻤْﺪُ ﻟﻠّٰﻪِ
Hamd Allaha mahsustur.

ﻟﺎَ ﺍِﻟٰﻪَ ﺍِﻟﺎَّ ﻟﻠّٰﻪِ
Allahtan başka ilah yoktur.

ﻣَﺎ ﺧَﻠْﻘُﻜُﻢْ ﻭَﻟﺎَ ﺑَﻌْﺜُﻜُﻢْ ﺍِﻟﺎَّ ﻛَﻨَﻔْﺲٍ ﻭَﺍﺣِﺪَﺓٍ
Sizin yaratılmanız da, diriltilmeniz de, sadece tek bir kişinin yaratılıp diriltilmesi gibidir. (Lokman Sûresi, 31:28)

ﺭَﺏُّ ﺍْﻟﺎَﺭْﺽِ ﻭَ ﺭَﺏُّ ﺍﻟْﻌَﺎﻟَﻤِﻴﻦَ
Yeryüzünün Rabbi ve Alemlerin Rabbi.

(Şualar sh: 235)

ﺍَﻟﻠّٰﻪُ ﺍَﻛْﺒَﺮ
Allah en büyüktür.

ﺍَﻟْﺤَﻤْﺪُ ﻟﻠّٰﻪِ
Hamd Allaha mahsustur.

ﺳُﺒْﺤَﺎﻥَ ﺍﻟﻠّٰﻪ
Allah her türlü kusurdan münezzehtir.

(Şualar sh: 236)

ﺑِﺴْﻢِ ﺍﻟﻠّٰﻪِ
Allahın adıyla..

ﻟﺎَ ﺍِﻟٰﻪَ ﺍِﻟﺎَّ ﻟﻠّٰﻪِ
Allahtan başka ilah yoktur.

ﺳُﺒْﺤَﺎﻥَ ﺍﻟﻠّٰﻪ
Allah her türlü kusurdan münezzehtir.

ﺍَﻟْﺤَﻤْﺪُ ﻟﻠّٰﻪِ
Hamd Allaha mahsustur.

ﺍَﻟﻠّٰﻪُ ﺍَﻛْﺒَﺮ
Allah en büyüktür.

ﺍَﻟْﺤَﻤْﺪُ ﻟِﻠّٰﻪِ ﻋَﻠٰﻰ ﺍِﻧْﻌَﺎﻣِﻪِ
Verdiği nimetler üzerine Allah'a hamd olsun.

ﺳُﺒْﺤَﺎﻧَﻚَ ﻟﺎَ ﻋِﻠْﻢَ ﻟَﻨَٓﺎ ﺍِﻟﺎَّ ﻣَﺎ ﻋَﻠَّﻤْﺘَﻨَٓﺎ ﺍِﻧَّﻚَ ﺍَﻧْﺖَ ﺍﻟْﻌَﻠِﻴﻢُ ﺍﻟْﺤَﻜِﻴﻢُ
Seni her türlü noksandan tenzih ederiz, Senin bize öğrettiğinden başka bilgimiz yoktur. Sen herşeyi hakkıyla bilir, her işi hikmetle yaparsın. (Bakara Sûresi, 2:32)

(Şualar sh: 237)

ﺑِﺴْﻢِ ﺍﻟﻠّٰﻪِ ﺍﻟﺮَّﺣْﻤٰﻦِ ﺍﻟﺮَّﺣِﻴﻢِ
Rahmân ve Rahîm olan Allah'ın adıyla

ﺍٰﻣَﻦَ ﺍﻟﺮَّﺳُﻮﻝُ ﺑِﻤَٓﺎ ﺍُﻧْﺰِﻝَ ﺍِﻟَﻴْﻪِ ﻣِﻦْ ﺭَﺑِّﻪِ ﻭَﺍﻟْﻤُﺆْﻣِﻨُﻮﻥَ ﻛُﻞٌّ ﺍٰﻣَﻦَ ﺑِﺎﻟﻠّٰﻪِ ﻭَﻣَﻠٰٓﺌِﻜَﺘِﻪِ ﻭَﻛُﺘُﺒِﻪِ ﻭَﺭُﺳُﻠِﻪِ ﻟﺎَ ﻧُﻔَﺮِّﻕُ ﺑَﻴْﻦَ ﺍَﺣَﺪٍ ﻣِﻦْ ﺭُﺳُﻠِﻪِ
Peygamber, kendisine Rabbinden indirilen Kur'ân'ı tasdik edip ona îmân etti. Mü'minler de onunla beraber îmân ettiler. Onların hepsi Allah'a, meleklerine, kitaplarına ve peygamberlerine îmân etti. Onlar, 'Biz Allah'ın peygamberlerinden hiçbirini ayırmayız; birine inandığımız gibi hepsine de inanırız' diyerek îmân getirdiler. (Bakara Sûresi, 2:285)

(Şualar sh: 239)

ﻭَ ﺑِﻜُﺘُﺒِﻪِ ﻭَ ﺭُﺳُﻠِﻪِ
Kitaplarına ve peygamberlerine îmân etti.

(Şualar sh: 240)

ﺳُﺒْﺤَﺎﻥَ ﺍﻟﻠّٰﻪ ﺍَﻟْﺤَﻤْﺪُ ﻟﻠّٰﻪِ ﺍَﻟﻠّٰﻪُ ﺍَﻛْﺒَﺮ
Allah her türlü kusurdan münezzehtir. Hamd Allaha mahsustur. Allah en büyüktür.

ﺍَﺷْﻬَﺪُ ﺍَﻥْ ﻟﺎَٓ ﺍِﻟٰﻪَ ﺍِﻟﺎَّ ﺍﻟﻠّٰﻪُ
Ben şehadet ederim ki; Allahtan başka ilah yoktur.

ﻭَ ﺍَﺷْﻬَﺪُ ﺍَﻥَّ ﻣُﺤَﻤَّﺪًﺍ ﺭَﺳُﻮﻝُ ﺍﻟﻠّٰﻪِ
Ve ben şehadet ederim ki; Muhammed O'nun resulüdür.

(Şualar sh: 242)

ﺍَﻟْﺤَﻤْﺪُ ﻟِﻠّٰﻪِ ﻋَﻠَﻰ ﺍْﻟﺎِﻳﻤَﺎﻥِ ﺑِﺎﻟﻠّٰﻪِ ﻭَﻋَﻠٰﻰ ﻭَﺣْﺪَﺍﻧِﻴَّﺘِﻪِ ﻭَﻋَﻠٰﻰ ﻭُﺟُﻮﺏِ ﻭُﺟُﻮﺩِﻩِ ﻭَﻋَﻠٰﻰ ﺻِﻔَﺎﺗِﻪِ ﻭَﺍَﺳْﻤَٓﺎﺋِﻪِ ﺣَﻤْﺪًﺍ ﺑِﻌَﺪَﺩِ ﺗَﺠَﻠِّﻴَﺎﺕِ ﺍَﺳْﻤَٓﺎﺋِﻪِ ﻣِﻦَ ﺍْﻟﺎَﺯَﻝِ ﺍِﻟَﻰ ﺍْﻟﺎَﺑَﺪِ
"Allah'a iman için ve vahdâniyeti için ve vücub-u vücudu için ve sıfâtı ve esmâsı için, ezelden ebede bütün esmâsının tecelliyâtı adedince Ona hamd olsun.

(Şualar sh: 244)

ﺍَﻟﻈَّﺎﻟِﻤِﻴﻦَ ٭ ﺍَﻟﻈَّﺎﻟِﻤِﻴﻦَ
Zulmedenler.. Zulmedenler.. Zâlimler.

(Şualar sh: 246)

ﺑِﺴْﻢِ ﺍﻟﻠّٰﻪِ ﺍﻟﺮَّﺣْﻤٰﻦِ ﺍﻟﺮَّﺣِﻴﻢِ
Rahmân ve Rahîm olan Allah'ın adıyla

ﻃٰﺴٓﻢٓ
"Surelerin başlarındaki huruf-u mukattaa İlahî bir şifredir. Hâs Abdine, onlarla bazı işaret-i gaybiye veriyor. O şifrenin miftahı, O Abd-i Hâstadır, hem O'nun veresesindedir."

ﺍِﻥَّ ﺭَﺑَّﻚَ ﻟَﻬُﻮَ ﺍﻟْﻌَﺰِﻳﺰُ ﺍﻟﺮَّﺣِﻴﻢُ
Rabbin ise, şüphesiz ki, kudreti herşeye galip olan ve rahmeti herşeyi kuşatan Allah'tır. (Şuarâ Sûresi, 26:9)

ﻓَﺒِﺎَﻯِّ ﺍٰﻟﺎَٓﺀِ ﺭَﺑِّﻜُﻤَﺎ ﺗُﻜَﺬِّﺑَﺎﻥِ
Ey insanlar ve cinler, Rabbinizin nimetlerinden hangi birini inkâr edersiniz? (Rahmân Sûresi, 55:13)

ﻭَﻳْﻞٌ ﻳَﻮْﻣَﺌِﺬٍ ﻟِﻠْﻤُﻜَﺬِّﺑِﻴﻦَ
Yazıklar olsun o gün yalanlayanlara! (Mürselât Sûresi, 11:15)

ﺳُﺒْﺤَﺎﻧَﻚَ ﻳَﺎ ﻟﺎَٓ ﺍِﻟٰﻪَ ﺍِﻟﺎَّٓ ﺍَﻧْﺖَ ﺍْﻟﺎَﻣَﺎﻥُ ﺍْﻟﺎَﻣَﺎﻥُ ﺧَﻠِّﺼْﻨَﺎ ﻭَ ﺍَﺟِﺮْﻧَﺎ ﻭَ ﻧَﺠِّﻨَﺎ ﻣِﻦَ ﺍﻟﻨَّﺎﺭِ
Sen aczden ve şerikten münezzeh ve mukaddessin. Senden başka ilâh yok ki bize imdat etsin. El-aman, el-aman! Bizi azap ateşinden ve Cehennemden halâs et, kurtar ve bize necat ver.

(Şualar sh: 248)

ﺍِﻥَّ ﺍﻟﻠّٰﻪَ ﻋَﻠٰﻰ ﻛُﻞِّ ﺷَﻲْﺀٍ ﻗَﺪِﻳﺮٌ
Muhakkak ki Allah herşeye hakkıyla kàdirdir. (Bakara Sûresi, 2:20)

ﺍِﻥَّ ﺍﻟﻠّٰﻪَ ﺑِﻜُﻞِّ ﺷَﻲْﺀٍ ﻋَﻠِﻴﻢٌ
Şüphesiz ki Allah herşeyi hakkıyla bilir. (Ankebût Sûresi, 29:62)

ﻭَﻫُﻮَ ﺍﻟْﻌَﺰِﻳﺰُ ﺍﻟﺮَّﺣِﻴﻢُ
Onun kudreti herşeye galiptir; O herşeyi hikmetle yapar. (Rum Sûresi, 30:27)

ﻭَﻫُﻮَ ﺍﻟْﻌَﺰِﻳﺰُ ﺍﻟْﺤَﻜِﻴﻢُ
Onun kudreti herşeye galiptir, O çok bağışlayıcıdır. (Rum Sûresi, 30:5)

ﺭَﺏُّ ﺍﻟْﻌَﺎﻟَﻤِﻴﻦَ
Âlemlerin Rabbi.

ﺭَﺑُﻚَ ، ﺭَﺑُﻚَ
Rabbin, Rabbin.

ﺭَﺏُّ ﺍﻟْﻌَﺎﻟَﻤِﻴﻦَ
Âlemlerin Rabbi.

ﺧَﻠَﻖَ ﺍﻟﺴَّﻤٰﻮَﺍﺕِ ﻭَ ﺍْﻟﺎَﺭْﺽَ
Yeri ve göğü yaratan Odur. (Hadîd Sûresi, 51:4)

ﻳُﻮﻟِﺞُ ﺍﻟَّﻴْﻞَ ﻓِﻰ ﺍﻟﻨَّﻬَﺎﺭِ ﻭَ ﻳُﻮﻟِﺞُ ﺍﻟﻨَّﻬَﺎﺭَ ﻓِﻰ ﺍﻟَّﻴْﻞِ
O geceyi gündüze, gündüzü de geceye geçirir. (Hadîd Sûresi, 57:6)

ﻭَ ﻫُﻮَ ﻋَﻠِﻴﻢٌ ﺑِﺬَﺍﺕِ ﺍﻟﺼُّﺪُﻭﺭِ
O Allah, (Zemin ve göklerin haşmet-i hilkatinde) kalbin dahi hâtırâtını bilir idare eder"

(Şualar sh: 249)

ﻭَﻓَﻮْﻕَ ﻛُﻞِّ ﺫِﻯ ﻋِﻠْﻢٍ ﻋَﻠِﻴﻢٌ
Her bilenin üzerinde daha iyi bilen biri vardır. (Yûsuf Sûresi, 12:76)

(Şualar sh: 250)

ﺍِﻥَّ ﺍﻟَّﺬِﻳﻦَ ﺍٰﻣَﻨُﻮﺍ ﻭَﻋَﻤِﻠُﻮﺍ ﺍﻟﺼَّﺎﻟِﺤَﺎﺕِ... ﻟَﻬُﻢْ ﺟَﻨَّﺎﺕٌ ﺗَﺠْﺮِﻯ ﻣِﻦْ ﺗَﺤْﺘِﻬَﺎ ﺍْﻟﺎَﻧْﻬَﺎﺭُ
İmân eden ve güzel işler yapanlar için ise, altından ırmaklar akan Cennetler vardır. (Burûc Sûresi, 85:11)

ﺧَﺎﻟِﺪِﻳﻦَ ﻓِﻴﻬَٓﺎ ﺍَﺑَﺪًﺍ
Onlar orada ebedîdirler. (Nisâ Sûresi, 4:57)

ﺍِﻥَّ ﺍﻟْﻜَﺎﻓِﺮِﻳﻦَ
Hiç şüphesiz kâfirler... (Nisâ Sûresi, 4:101)

ﻓِﻰ ﻧَﺎﺭِ ﺟَﻬَﻨَّﻢَ
Cehennem ateşindedir. (Tevbe Sûresi, 9:35, 109)

ﻭَ ﺍﻟﻈَّﺎﻟِﻤِﻴﻦَ
Ve zâlimler... (İnsan Sûresi, 16:31)

ﻟَﻬُﻢْ ﻋَﺬَﺍﺏٌ ﺍَﻟِﻴﻢٌ
Onlar için acı bir azap vardır. (İbrahim Sûresi, 14:22)

ﺍِﺫَٓﺍ ﺍُﻟْﻘُﻮﺍ ﻓِﻴﻬَﺎ ﺳَﻤِﻌُﻮﺍ ﻟَﻬَﺎ ﺷَﻬِﻴﻘًﺎ ﻭَﻫِﻰَ ﺗَﻔُﻮﺭُ ٭ ﺗَﻜَﺎﺩُ ﺗَﻤَﻴَّﺰُ ﻣِﻦَ ﺍﻟْﻐَﻴْﻆِ
Oraya atıldıklarında Cehennemin gürleyişini işitirler ki, kaynayıp duruyor. Neredeyse o Cehennem onlara olan öfkesinden parçalanacak! (Mülk Sûresi, 61:7-8)

(Şualar sh: 251)

ﻟﺎَ ﺍِﻟٰﻪَ ﺍِﻟﺎَّ ﻟﻠّٰﻪِ ﻟﺎَ ﺍِﻟٰﻪَ ﺍِﻟﺎَّ ﻟﻠّٰﻪِ ﻟﺎَ ﺍِﻟٰﻪَ ﺍِﻟﺎَّ ﻟﻠّٰﻪِ
Allah'dan başka ilâh yoktur... Allah'dan başka ilâh yoktur... Allah'dan başka ilâh yoktur...

(Şualar sh: 252)

ﻣُﺤَﻤَّﺪٌ ﺭَﺳُﻮﻝُ ﺍﻟﻠّٰﻪِ
Muhammed (a.s.m.) Allah'ın elçisidir, Peygamberidir.

ﺍَﻟﺴَّﺒَﺐُ ﻛَﺎﻟْﻔَﺎﻋِﻞِ
Birşeye sebeb olan onu yapan gibidir.

ﻗَﺪْ ﻳُﻨْﻜِﺮُ ﺍﻟْﻤَﺮْﺀُ ﺿَﻮْﺀَ ﺍﻟﺸَّﻤْﺲِ ﻣِﻦْ ﺭَﻣَﺪٍ ٭ ﻭَ ﻳُﻨْﻜِﺮُ ﺍﻟْﻔَﻢُ ﻃَﻌْﻢَ ﺍﻟْﻤَٓﺎﺀِ ﻣِﻦْ ﺳَﻘَﻢٍ
Bazan insan, göz hastalığından dolayı güneş ışığını inkâr eder. Ağzındaki hastalıktan dolayı da suyun tadını beğenmez.

(Şualar sh: 254)

ﺳُﺒْﺤَﺎﻧَﻚَ ﻟﺎَ ﻋِﻠْﻢَ ﻟَﻨَٓﺎ ﺍِﻟﺎَّ ﻣَﺎ ﻋَﻠَّﻤْﺘَﻨَٓﺎ ﺍِﻧَّﻚَ ﺍَﻧْﺖَ ﺍﻟْﻌَﻠِﻴﻢُ ﺍﻟْﺤَﻜِﻴﻢُ
Seni her türlü noksandan tenzih ederiz, Senin bize öğrettiğinden başka bilgimiz yoktur. Sen herşeyi hakkıyla bilir, her işi hikmetle yaparsın. (Bakara Sûresi, 2:32)

(Şualar sh: 260)

ﻣَﻦْ ﺭَﺑُّﻚَ
Senin Rabbin kimdir?

ﻣَﻦْ
Kim?

ﺭَﺑُّﻚَ
Senin Rabbin.

ﻣَﻦْ ﺍٰﻣَﻦَ ﺑِﺎﻟْﻘَﺪَﺭِ ﺍَﻣِﻦَ ﻣِﻦَ ﺍﻟْﻜَﺪَﺭِ
Yani, "Kadere iman eden gamlardan kurtulur."

(Şualar sh: 262)

ﻣَٓﺎ ﺍَﺻَﺎﺑَﻚَ ﻣِﻦْ ﺣَﺴَﻨَﺔٍ ﻓَﻤِﻦَ ﺍﻟﻠّٰﻪِ ﻭَﻣَٓﺎ ﺍَﺻَﺎﺑَﻚَ ﻣِﻦْ ﺳَﻴِّﺌَﺔٍ ﻓَﻤِﻦْ ﻧَﻔْﺴِﻚَ
Sana her ne iyilik erişirse Allah'tandır. Sana her ne kötülük gelirse, o da kendi nefsindendir. (Nisâ Sûresi, 4:79)

ﺍَﻟْﺤَﻤْﺪُ ﻟِﻠّٰﻪِ ﺍَﻟْﺤَﻤْﺪُ ﻟِﻠّٰﻪِ
Hamd Allaha mahsustur.

ﺳﺒْﺤَﺎﻥَ ﻟﻠّٰﻪِ
Allah her türlü kusurdan münezzehtir.

ﺍَﻟﻠّٰﻪُ ﻧُﻮﺭُ ﺍﻟﺴَّﻤٰﻮَﺍﺕِ ﻭَﺍْﻟﺎَﺭْﺽِ
Allah göklerin ve yerin nûrudur. (Nûr Sûresi, 24:35)

(Şualar sh: 264)

ﻣَﺎﺷَﺂﺀَ ﻟﻠّٰﻪِ ﺑَﺎﺭَﻙَ ﻟﻠّٰﻪِ ﺳﺒْﺤَﺎﻥَ ﻟﻠّٰﻪِ
Allah dilemiş ve ne güzel yapmış.. Allah ne mübarek yaratmış.. Allah her türlü kusurdan münezzehtir.

ﺍَﻟْﺤَﻤْﺪُ ﻟِﻠّٰﻪِ ﻭَﺍﻟﺸُﻚْ ﻟِﻠّٰﻪِ ﺍَﻟﻠّٰﻪُ ﺍَﻛْﺒَﺮ
Hamd Allaha mahsustur.. Şükür Allaha mahsustur.. Allah en büyüktür.

(Şualar sh: 265)

ﺑَﻞْ ﻋِﺒَﺎﺩٌ ﻣُﻜْﺮَﻣُﻮﻥَ
Hayır, (onların evlât dedikleri) Allah'ın ikramda bulunduğu kullardır. (Enbiyâ Sûresi, 21:26)

ﻭَ ﻳَﻔْﻌَﻠُﻮﻥَ ﻣَﺎ ﻳُﺆْﻣَﺮُﻭﻥَ
Verilen emri yerine getirirler. (Tahrîm Sûresi, 66:6)

(Şualar sh: 266)

ﻗُﻞْ ﺍَﻋُﻮﺫُ ﺑِﺮَﺏِّ ﺍﻟْﻔَﻠَﻖِ
De ki: Sığınırım sabahın Rabbine. (Felâk Sûresi, 113:1)

ﺑِﺴْﻢِ ﺍﻟﻠّٰﻪِ ﺍﻟﺮَّﺣْﻤٰﻦِ ﺍﻟﺮَّﺣِﻴﻢِ
Rahmân ve Rahîm olan Allah'ın adıyla

ﻗُﻞْ ﺍَﻋُﻮﺫُ ﺑِﺮَﺏِّ ﺍﻟْﻔَﻠَﻖِ ٭ ﻣِﻦْ ﺷَﺮِّ ﻣَﺎ ﺧَﻠَﻖَ ٭ ﻭَﻣِﻦْ ﺷَﺮِّ ﻏَﺎﺳِﻖٍ ﺍِﺫَﺍ ﻭَﻗَﺐَ ٭ ﻭَﻣِﻦْ ﺷَﺮِّ ﺍﻟﻨَّﻔَّﺎﺛَﺎﺕِ ﻓِﻰ ﺍﻟْﻌُﻘَﺪِ ٭ ﻭَﻣِﻦْ ﺷَﺮِّ ﺣَﺎﺳِﺪٍ ﺍِﺫَﺍ ﺣَﺴَﺪَ ٭
De ki: Sığınırım sabahın Rabbine. Yarattığı şeylerin şerrinden. Karanlığı çöktüğünde gecenin şerrinden. Düğümlere üfleyen büyücülerin şerrinden. Haset ettiğinde hasetçinin şerrinden. (Felâk Sûresi, 113:1-5)

(Şualar sh: 267)

ﻗُﻞْ ﺍَﻋُﻮﺫُ ﺑِﺮَﺏِّ ﺍﻟْﻔَﻠَﻖِ
De ki: Sığınırım sabahın Rabbine. (Felâk Sûresi, 113:1)

ﻣِﻦْ ﺷَﺮِّ ﻣَﺎ ﺧَﻠَﻖَ
Yarattığı şeylerin şerrinden. (Felâk Sûresi, 113:2)

ﺍَﻟﻨَّﻔَّﺎﺛَﺎﺕِ ﻓِﻰ ﺍﻟْﻌُﻘَﺪِ
Düğümlere üfleyen büyücülerin şerrinden. (Felâk Sûresi, 113:4)


ﻭَﻣِﻦْ ﺷَﺮِّ ﺣَﺎﺳِﺪٍ ﺍِﺫَﺍ ﺣَﺴَﺪَ
Haset ettiğinde hasetçinin şerrinden. (Felâk Sûresi, 113:5)

(Şualar sh: 268)

ﻣِﻦْ ﺷَﺮِّ ﻣَﺎ ﺧَﻠَﻖَ
Yarattığı şeylerin şerrinden. (Felâk Sûresi, 113:2)

ﻣِﻦْ
Den, dan...

ﺷَﺮِّ
Şer

ﻭَﻣِﻦْ ﺷَﺮِّ ﺣَﺎﺳِﺪٍ ﺍِﺫَﺍ ﺣَﺴَﺪَ
Haset ettiğinde hasetçinin şerrinden. (Felâk Sûresi, 113:5)

ﻭَﻣِﻦْ ﺷَﺮِّ ﺍﻟﻨَّﻔَّﺎﺛَﺎﺕِ ﻓِﻰ ﺍﻟْﻌُﻘَﺪِ
Düğümlere üfleyen büyücülerin şerrinden. (Felâk Sûresi, 113:4)

ﺍَﻟﻨَّﻔَّﺎﺛَﺎﺕِ ﻓِﻰ ﺍﻟْﻌُﻘَﺪِ
Düğümlere üfleyen büyücüler.

(Şualar sh: 269)

ﻣِﻦْ ﺷَﺮِّ
..Şerrinden

ﺷَﺮِّ
Şer

ﻣِﻦْ
Den, dan..

ﻏَﺎﺳِﻖٍ ﺍِﺫَﺍ ﻭَﻗَﺐَ
Karanlığı çöktüğünde gecenin... (Felâk Sûresi, 113:3)

ﻏَﺎﺳِﻖٍ
Gece..

ﺍِﺫَﺍ ﻭَﻗَﺐَ
Karanlık çöktüğü zaman..
 

Ahmet.1

Well-known member
(Şualar sh: 270)

ﺑِﺴْﻢِ ﺍﻟﻠّٰﻪِ ﺍﻟﺮَّﺣْﻤٰﻦِ ﺍﻟﺮَّﺣِﻴﻢِ
Rahmân ve Rahîm olan Allah'ın adıyla

ﻟﺎَٓ ﺍِﻛْﺮَﺍﻩَ ﻓِﻰ ﺍﻟﺪِّﻳﻦِ ﻗَﺪْ ﺗَﺒَﻴَّﻦَ ﺍﻟﺮُّﺷْﺪُ ﻣِﻦَ ﺍﻟْﻐَﻰِّ
Dinde zorlama yoktur; doğruluk sapıklıktan, îman küfürden iyice ayrılmıştır. (Bakara Sûresi, 2:256)

ﻓَﻤَﻦْ ﻳَﻜْﻔُﺮْ ﺑِﺎﻟﻄَّﺎﻏُﻮﺕِ
Kim birer mâbud gibi kıymet verilen tâğutları reddederse... (Bakara Sûresi, 2:256)

ﻭَﻳُﺆْﻣِﻦْ ﺑِﺎﻟﻠّٰﻪِ ﻓَﻘَﺪِ ﺍﺳْﺘَﻤْﺴَﻚَ
Ve kim Allah'a îman ederse, işte o (...) yapışmıştır. (Bakara Sûresi, 2:256)

ﺑِﺎﻟْﻌُﺮْﻭَﺓِ ﺍﻟْﻮُﺛْﻘٰﻰ
Sapa sağlam bir kulpa... (Bakara Sûresi, 2:256)

ﻟﺎَ ﺍﻧْﻔِﺼَﺎﻡَ ﻟَﻬَﺎ ﻭَﺍﻟﻠّٰﻪُ ﺳَﻤِﻴﻊٌ ﻋَﻠِﻴﻢٌ
O kopmaz ve kırılmaz. Allah ise herşeyi hakkıyla işiten, herşeyi hakkıyla bilendir. (Bakara Sûresi, 2:256)

ﺍَﻟﻠّٰﻪُ ﻭَﻟِﻰُّ ﺍﻟَّﺬِﻳﻦَ ﺍٰﻣَﻨُﻮﺍ
Allah imân edenlerin dostu ve yardımcısıdır. (Bakara Sûresi, 2:257)

ﻳُﺨْﺮِﺟُﻬُﻢْ ﻣِﻦَ ﺍﻟﻈُّﻠُﻤَﺎﺕِ ﺍِﻟَﻰ ﺍﻟﻨُّﻮﺭِ
Onları inkâr karanlıklarından kurtarıp hidâyet nûruna kavuşturur. (Bakara Sûresi, 2:257)

ﻭَﺍﻟَّﺬِﻳﻦَ ﻛَﻔَﺮُٓﻭﺍ ﺍَﻭْﻟِﻴَٓﺎﺅُﻫُﻢُ ﺍﻟﻄَّﺎﻏُﻮﺕُ
İnkâr edenlerin dostu ise tâğuttur. (Bakara Sûresi, 2:257)

ﻳُﺨْﺮِﺟُﻮﻧَﻬُﻢْ ﻣِﻦَ ﺍﻟﻨُّﻮﺭِ ﺍِﻟَﻰ ﺍﻟﻈُّﻠُﻤَﺎﺕِ
Onları imân nûrundan mahrum bırakıp inkâr karanlıklarına sürüklerler. (Bakara Sûresi, 2:257)

ﺍُﻭﻟٰٓﺌِﻚَ ﺍَﺻْﺤَﺎﺏُ ﺍﻟﻨَّﺎﺭِ ﻫُﻢْ ﻓِﻴﻬَﺎ ﺧَﺎﻟِﺪُﻭﻥَ
İşte onlar Cehennem ateşinin ehlidir, orada ebediyen kalacaklardır. (Bakara Sûresi, 2:257)

(Şualar sh: 271)

ﻟﺎَٓ ﺍِﻛْﺮَﺍﻩَ ﻓِﻰ ﺍﻟﺪِّﻳﻦِ ﻗَﺪْ ﺗَﺒَﻴَّﻦَ ﺍﻟﺮُّﺷْﺪُ
Dinde zorlama yoktur; doğruluk sapıklıktan, îman küfürden iyice ayrılmıştır. (Bakara Sûresi, 2:256)

ﺧَﺎﻟِﺪُﻭﻥَ
Ebediyen kalıcıdırlar. (Bakara Sûresi, 2:257)

(Şualar sh: 272)

ﻭَﻳُﺆْﻣِﻦْ ﺑِﺎﻟﻠّٰﻪِ ﻓَﻘَﺪِ ﺍﺳْﺘَﻤْﺴَﻚَ
Ve kim Allah'a îman ederse, işte o (...) yapışmıştır. (Bakara Sûresi, 2:256)

ﺑِﺎﻟْﻌُﺮْﻭَﺓِ ﺍﻟْﻮُﺛْﻘٰﻰ
Sapa sağlam bir kulpa... (Bakara Sûresi, 2:256)

ﺍَﻟﻠّٰﻪُ ﻭَﻟِﻰُّ ﺍﻟَّﺬِﻳﻦَ ﺍٰﻣَﻨُﻮﺍ
Allah imân edenlerin dostu ve yardımcısıdır. (Bakara Sûresi, 2:257)

ﺳُﺒْﺤَﺎﻧَﻚَ ﻟﺎَ ﻋِﻠْﻢَ ﻟَﻨَٓﺎ ﺍِﻟﺎَّ ﻣَﺎ ﻋَﻠَّﻤْﺘَﻨَٓﺎ ﺍِﻧَّﻚَ ﺍَﻧْﺖَ ﺍﻟْﻌَﻠِﻴﻢُ ﺍﻟْﺤَﻜِﻴﻢُ
Seni her türlü noksandan tenzih ederiz. Senin bize öğrettiğinden başka bilgimiz yoktur. Muhakkak ki ilmi ve hikmeti herşeyi kuşatan Sensin. (Bakara Sûresi, 2:32)

ﺍِﻥَّ ﺍْﻟﺎِﻧْﺴَﺎﻥَ ﻟَﻴَﻄْﻐٰﻰ
Muhakkak ki insan azgınlaşır (Alâk Sûresi, 96:6)

(Şualar sh: 273)

ﺑِﺎﺳْﻤِﻪِ ﺳُﺒْﺤَﺎﻧَﻪُ
Her türlü noksandan uzak olan Allah'ın adıyla.

ﻭَﺍِﻥْ ﻣِﻦْ ﺷَﻲْﺀٍ ﺍِﻟﺎَّ ﻳُﺴَﺒِّﺢُ ﺑِﺤَﻤْﺪِﻩِ
Kâinatta hiçbir şey yoktur ki Allah'ı hamd ile tesbih etmesin. (İsrâ Sûresi, 11:44)

ﺍَﻟﺴَّﻠﺎَﻡُ ﻋَﻠَﻴْﻜُﻢْ ﻭَ ﺭَﺣْﻤَﺔُ ﺍﻟﻠّٰﻪِ ﻭَ ﺑَﺮَﻛَﺎﺗُﻪُ
Allahın Selamı, Rahmeti ve Bereketi üzerinize olsun

(Şualar sh: 274)

ﺑِﺎﺳْﻤِﻪِ ﺳُﺒْﺤَﺎﻧَﻪُ
Her türlü noksandan uzak olan Allah'ın adıyla.

ﻭَﺍِﻥْ ﻣِﻦْ ﺷَﻲْﺀٍ ﺍِﻟﺎَّ ﻳُﺴَﺒِّﺢُ ﺑِﺤَﻤْﺪِﻩِ
Kâinatta hiçbir şey yoktur ki Allah'ı hamd ile tesbih etmesin. (İsrâ Sûresi, 11:44)

(Şualar sh: 278)
 

Ahmet.1

Well-known member
Onikinci Şua

Denizli Hapishanesinde yazılmıştır. 1944 yılında Denizli Ağır Ceza Mahkemesinde yapılan müdafaalardır.

ﺑِﺎﺳْﻤِﻪِ ﺳُﺒْﺤَﺎﻧَﻪُ
Her türlü noksandan uzak olan Allah'ın adıyla.

(Şualar sh: 279)

ﻣَﻦْ ﺍٰﻣَﻦَ ﺑِﺎﻟْﻘَﺪَﺭِ ﺍَﻣِﻦَ ﻣِﻦَ ﺍﻟْﻜَﺪَﺭِ
Kadere iman eden keder ve üzüntülerden kurtulur.

(Şualar sh: 280)

ﺑِﺎﺳْﻤِﻪِ ﺳُﺒْﺤَﺎﻧَﻪُ
Her türlü noksandan uzak olan Allah'ın adıyla

. ﺍِﻧَّﺎ ﻟِﻠّٰﻪِ ﻭَﺍِﻧَّﺎ ﺍِﻟَﻴْﻪِ ﺭَﺍﺟِﻌُﻮﻥَ
Biz, Allah'ın kullarıyız ve yine Ona döneceğiz. (Bakara Sûresi, 2:156)

(Şualar sh: 281,82,83)

ﺑِﺎﺳْﻤِﻪِ ﺳُﺒْﺤَﺎﻧَﻪُ
Her türlü noksandan uzak olan Allah'ın adıyla.

(Şualar sh: 284)

ﻟﺎَ ﺗَﻘْﺮَﺑُﻮﺍ ﺍﻟﺼَّﻠٰﻮﺓَ
Namaza yaklaşmayın (Nisâ Sûresi, 4:43)

ﻭَ ﺍَﻧْﺘُﻢْ ﺳُﻜَﺎﺭٰﻯ
Sarhoş olduğunuz zaman (Nisâ Sûresi, 4:43)

(Şualar sh: 286)

ﺣَﺴْﺒُﻨَﺎ ﺍﻟﻠّٰﻪُ ﻭَﻧِﻌْﻢَ ﺍﻟْﻮَﻛِﻴﻞُ
Allah bize kâfidir. Ve O ne güzel vekildir. (Âl-i İmrân Sûresi, 3:173)

ﺑِﺎﺳْﻤِﻪِ ﺳُﺒْﺤَﺎﻧَﻪُ
Her türlü noksandan uzak olan Allah'ın adıyla.

(Şualar sh: 287)

ﺑِﺎﺳْﻤِﻪِ ﺳُﺒْﺤَﺎﻧَﻪُ
Her türlü noksandan uzak olan Allah'ın adıyla.

(Şualar sh: 291)

ﺣَﺴْﺒُﻨَﺎ ﺍﻟﻠّٰﻪُ ﻭَﻧِﻌْﻢَ ﺍﻟْﻮَﻛِﻴﻞُ
Bize Allah yeter. O ne güzel vekildir. (Âl-i İmrân Sûresi, 3:173)

ﺣَﺴْﺒِﻰَ ﺍﻟﻠّٰﻪُ ﻟﺎَٓ ﺍِﻟٰﻪَ ﺍِﻟﺎَّ ﻫُﻮَ ﻋَﻠَﻴْﻪِ ﺗَﻮَﻛَّﻠْﺖُ ﻭَﻫُﻮَ ﺭَﺏُّ ﺍﻟْﻌَﺮْﺵِ ﺍﻟْﻌَﻈِﻴﻢِ
Allah bana yeter. Ondan başka ibadete lâyık hiçbir ilâh yoktur. Ben Ona tevekkül ettim. Yüce Arşın Rabbi de Odur. (Tevbe Sûresi, 9:129)

(Şualar sh: 293)
 

Ahmet.1

Well-known member
[FONT=&quot]Onüçüncü Şua

Denizli Hapishanesinde yazılmıştır. 1944 yılında Üstad Hazretlerinin hapiste bulunup başka koğuşlarda kalan talebelerine yazdığı mektuplardır.

ﺑِﺎﺳْﻤِﻪِ ﺳُﺒْﺤَﺎﻧَﻪُ
Her türlü noksandan uzak olan Allah'ın adıyla.

ﻣَﻦْ ﺍٰﻣَﻦَ ﺑِﺎﻟْﻘَﺪَﺭِ ﺍَﻣِﻦَ ﻣِﻦَ ﺍﻟْﻜَﺪَﺭِ
Kadere iman eden keder ve üzüntülerden kurtulur.

ﻭَﺍﺻْﺒِﺮْ ﻟِﺤُﻜْﻢِ ﺭَﺑِّﻚَ ﻓَﺎِﻧَّﻚَ ﺑِﺎَﻋْﻴُﻨِﻨَﺎ ﻭَﺳَﺒِّﺢْ ﺑِﺤَﻤْﺪِ ﺭَﺑِّﻚَRabbinin hükmüne sabret. Muhakkak ki Sen bizim gözetimimiz altındasın. Rabbini hamd ile tesbih et. (Tûr Sûresi, 52:48)

(Şualar sh: 294)

ﺍَﻟْﺨَﻴْﺮُ ﻓِﻰ ﻣَﺎ ﺍﺧْﺘَﺎﺭَﻩُ ﺍﻟﻠّٰﻪُAllah neyi seçti ise, hayırlı olan odur.

ﺍَﻟْﺤَﻤْﺪُ ﻟِﻠّٰﻪِ ﻋَﻠٰﻰ ﻛُﻞِّ ﺣَﺎﻝٍ ﺳِﻮَﻯ ﺍﻟْﻜُﻔْﺮِ ﻭَ ﺍﻟﻀَّﻠﺎَﻝِKüfür ve dalâlet dışında her türlü halimiz için Allah'a hamd olsun.

ﻋَﺴٰٓﻰ ﺍَﻥْ ﺗَﻜْﺮَﻫُﻮﺍ ﺷَﻴْﺌًﺎ ﻭَﻫُﻮَ ﺧَﻴْﺮٌ ﻟَﻜُﻢْOlabilir ki siz bir şeyden hoşlanmazsınız; halbuki o sizin için bir hayırdır. (Bakara Sûresi, 2:216)

(Şualar sh: 296)


ﺑِﺎﺳْﻤِﻪِ ﺳُﺒْﺤَﺎﻧَﻪُHer türlü noksandan uzak olan Allah'ın adıyla.

(Şualar sh: 297)

ﺍَﺟِﺮْﻧَﺎ ﻭَﺍﺭْﺣَﻤْﻨَﺎ ﻭَﺍﺣْﻔَﻈْﻨَﺎ
Bizi kurtar. Bize merhamet et. Bizi muhafaza et.

ﻭَ ﺑِﺎْﻟﺎٰﻳَﺔِ ﺍﻟْﻜُﺒْﺮٰﻯ ﺍَﻣِﻨِّﻰ ﻣِﻦَ ﺍﻟْﻔَﺠَﺖْ
Âyetü'l-Kübrâ hakkı için o fecet ve musibetten bana eman ver, beni emin kıl!

(Şualar sh: 298)

ﻭَ ﺗِﻠْﻚَ ﺣُﺮُﻭﻑُ ﺍﻟﻨُّﻮﺭِ ﻓَﺎﺟْﻤَﻊْ ﺧَﻮَﺍﺻَّﻬَﺎ ٭ ﻭَ ﺣَﻘِّﻖْ ﻣَﻌَﺎﻧِﻴﻬَﺎ ﺑِﻬَﺎ ﺍﻟْﺨَﻴْﺮُ ﺗُﻤِّﻤَﺖْ

"İşte, Risale-i Nur'un sözleri, hurufları ki, onlara işaretler eyledik. Sen onların hassalarını topla ve mânâlarını tahkik eyle. Bütün hayır ve saadet onlarla tamam olur" der. "Hurufların mânâlarını tahkik et" karinesiyle mânâyı ifade etmeyen hecaî harfler murad olmayıp, belki kelimeler mânâsındaki "Sözler" namıyla risaleler muraddır.

ﻟﺎَ ﻳَﻌْﻠَﻢُ ﺍﻟْﻐَﻴْﺐَ ﺍِﻟﺎَّ ﺍﻟﻠّٰﻪُ
Gaybı hakkıyla ancak Allah bilir.

ﺭَﺑَّﻨَﺎ ﻟﺎَ ﺗُﺆَﺍﺧِﺬْﻧَﺎ ﺍِﻥْ ﻧَﺴِﻴﻨَٓﺎ ﺍَﻭْ ﺍَﺧْﻄَﺎْﻧَﺎEy Rabbimiz! Unutur veya hatâya düşer de bir kusur işlersek bizi onunla hesaba çekme. (Bakara Sûresi, 2:286)

ﻭَﻣِﻦَ ﺍﻟَّﻴْﻞِ ﻓَﺴَﺒِّﺤْﻪُ
Gecenin bir kısmında Onu tesbih et. (Tûr Sûresi, 52:49)

ﺍِﺩْﺑَﺎﺭَ ﺍﻟﻨُّﺠُﻮﻡِ
Ve yıldızlar kaybolurken de (Onu tesbih et). (Tûr Sûresi, 52:49)

(Şualar sh: 302)

ﺑِﺎﺳْﻤِﻪِ ﺳُﺒْﺤَﺎﻧَﻪُ
Her türlü noksandan uzak olan Allah'ın adıyla.

(Şualar sh: 304)

ﺍِﻥَّ ﺍﻟﻠّٰﻪَ ﻳُﺪَﺍﻓِﻊُ ﻋَﻦِ ﺍﻟَّﺬِﻳﻦَ ﺍٰﻣَﻨُﻮﺍ
Muhakkak ki Allah, inananları savunacaktır. (Hac Sûresi, 22:38)

ﻳَﺴْﻌٰﻰ ﻧُﻮﺭُﻫُﻢْ ﺑَﻴْﻦَ ﺍَﻳْﺪِﻳﻬِﻢْ ﻭَﺑِﺎَﻳْﻤَﺎﻧِﻬِﻢْ
Onların nurları, önlerinde ve sağlarında koşuyor (Hadîd Sûresi, 57:12)

ﺍَﻟﻠّٰﻪُ ﺣَﻔِﻴﻆٌ ﻋَﻠَﻴْﻬِﻢْAllah onları görüp gözetmektedir. (Şûrâ Sûresi, 42:6)

ﻃُﻮﺑٰﻰ ﻟَﻬُﻢْ
Onlara müjdeler olsun! (Ra'd Sûresi, 13:29 )

ﺍٰﻣَﻨُﻮﺍ
İmân edenler.

(Şualar sh: 305)

ﺍَﻟﻠّٰﻪُ ﺣَﻔِﻴﻆٌ ﻋَﻠَﻴْﻬِﻢْ
Allah onları görüp gözetmektedir. (Şûrâ Sûresi, 42:6)

ﻃُﻮﺑٰﻰ ﻟَﻬُﻢْ
Onlara müjdeler olsun! (Ra'd Sûresi, 13:29 )

ﺭَﺑَّﻨَٓﺎ ﺍَﺗْﻤِﻢْ ﻟَﻨَﺎ ﻧُﻮﺭَﻧَﺎ ﻭَﺍﻏْﻔِﺮْﻟَﻨَﺎ
Ey Rabbimiz, nûrumuzu tamamla ve bizi bağışla. (Tahrîm Sûresi, 66:8)

ﺍِﻏْﻔِﺮْﻟَﻨَﺎ
Bizi bağışla.

ﺑِﺎﺳْﻤِﻪِ ﺳُﺒْﺤَﺎﻧَﻪُ
Her türlü noksandan uzak olan Allah'ın adıyla.

(Şualar sh: 308)

ﻭَﺧَﺴِﺮَ ﻫُﻨَﺎﻟِﻚَ ﺍﻟْﻜَﺎﻓِﺮُﻭﻥَ
İşte kâfirler o zaman hüsrâna uğramışlardır. (Mü'min Sûresi, 40:85)

ﻭَ ﺍﻟْﻌَﺼْﺮِ ٭ ﺍِﻥَّ ﺍْﻟﺎِﻧْﺴَﺎﻥَ ﻟَﻔِﻰ ﺧُﺴْﺮٍ
Yemin olsun asra. İnsan muhakkak hüsrandadır. (Asr Sûresi, 103:1-2)

(Şualar sh: 309)

ﻭَ ﺍﻟْﻌَﺼْﺮِ
Yemin olsun asra.

(Şualar sh: 312)

ﺧَﻴْﺮُ ﺍْﻟﺎُﻣُﻮﺭِ ﺍَﺣْﻤَﺰُﻫَﺎ
İşlerin en hayırlısı zorlu olanıdır. (el-Aclûnî, Keşfü'l-Hafâ: 1:55)

ﺍِﻧَّﻤَﺎ ﺍﻟْﻤُﺆْﻣِﻨُﻮﻥَ ﺍِﺧْﻮَﺓٌ
Mü'minler ancak kardeştirler. (Hucurât Sûresi, 49:10)

(Şualar sh: 314)

ﺧَﻴْﺮُ ﺍْﻟﺎُﻣُﻮﺭِ ﺍَﺣْﻤَﺰُﻫَﺎ
İşlerin en hayırlısı zorlu olanıdır. (el-Aclûnî, Keşfü'l-Hafâ: 1:55)

ﺣَﺴْﺒُﻨَﺎ ﺍﻟﻠّٰﻪُ ﻭَﻧِﻌْﻢَ ﺍﻟْﻮَﻛِﻴﻞُ
Allah bize yeter; O ne güzel vekildir. (Âl-i İmrân Sûresi, 3:173)

(Şualar sh: 320)

ﺍَﻟﺪَّﺍﻋِﻰ
Duacı, dua eden, çağıran (belli bir şahıs), duacınız.

(Şualar sh: 321)

ﺑِﺎﺳْﻤِﻪِ ﺳُﺒْﺤَﺎﻧَﻪُ
Her türlü noksandan uzak olan Allah'ın adıyla.

(Şualar sh: 322)

ﺑِﺎﺳْﻤِﻪِ ﺳُﺒْﺤَﺎﻧَﻪُ
Her türlü noksandan uzak olan Allah'ın adıyla.

ﻭَﺍِﻥْ ﻣِﻦْ ﺷَﻲْﺀٍ ﺍِﻟﺎَّ ﻳُﺴَﺒِّﺢُ ﺑِﺤَﻤْﺪِﻩِKâinatta hiçbir şey yoktur ki Allah'ı hamd ile tesbih etmesin. (İsrâ Sûresi, 11:44)

(Şualar sh: 323)

ﺍَﻟﻨَّﻈَﺮُ ﻳُﺪْﺧِﻞُ ﺍﻟْﺠَﻤَﻞَ ﺍﻟْﻘِﺪْﺭَ ﻭَ ﺍﻟﺮَّﺟُﻞَ ﺍﻟْﻘَﺒْﺮَ
Göz değmesi, deveyi kazana, adamı kabre sokar. (el-Aclûnî, Keşfü'l-Hafâ: 2:76; el-Mağribî, Câmiu'ş-Şeml: 2:49; el-Münâvî, Feyzü'l-Kadîr: Hadîs no: 5748)

ﺑِﺎﺳْﻤِﻪِ ﺳُﺒْﺤَﺎﻧَﻪُ
Her türlü noksandan uzak olan Allah'ın adıyla.

ﻭَﺍِﻥْ ﻣِﻦْ ﺷَﻲْﺀٍ ﺍِﻟﺎَّ ﻳُﺴَﺒِّﺢُ ﺑِﺤَﻤْﺪِﻩِ
Kâinatta hiçbir şey yoktur ki Allah'ı hamd ile tesbih etmesin. (İsrâ Sûresi, 11:44)

(Şualar sh: 324)

ﻋَﺴٰٓﻰ ﺍَﻥْ ﺗَﻜْﺮَﻫُﻮﺍ ﺷَﻴْﺌًﺎ ﻭَﻫُﻮَ ﺧَﻴْﺮٌ ﻟَﻜُﻢْ
Olabilir ki siz bir şeyden hoşlanmazsınız; halbuki o sizin için bir hayırdır. (Bakara Sûresi, 2:216)

ﺍَﻟْﺨَﻴْﺮُ ﻓِﻰ ﻣَﺎ ﺍﺧْﺘَﺎﺭَﻩُ ﺍﻟﻠّٰﻪُ
Hayır, Allah'ın seçtiği şeydir.

(Şualar sh: 328)

ﻭَﺍﻏْﻔِﺮْﻟَﻨَﺎ
Bizi bağışla.

ﻭَﻓِّﻖْ
Muvaffak et.

ﻃَﻠَﺒَﺔَ ﺭَﺳَٓﺎﺋِﻞِ ﺍﻟﻨُّﻮﺭِ ﺍﻟﺼَّﺎﺩِﻗِﻴﻦَ
Sâdık Risale-i Nur talebeleri.

ﺍﻟﺼَّﺎﺩِﻗِﻴﻦَ
Sâdıklar.

ﺑِﺎﺳْﻤِﻪِ ﺳُﺒْﺤَﺎﻧَﻪُ
Her türlü noksandan uzak olan Allah'ın adıyla.

ﻟِﻜُﻞِّ ﻣُﺼِﻴﺒَﺔٍ ﺍِﻧَّﺎ ﻟِﻠّٰﻪِ ﻭَﺍِﻧَّٓﺎ ﺍِﻟَﻴْﻪِ ﺭَﺍﺟِﻌُﻮﻥَ
Her türlü musîbet karşısında söylediğimiz söz şudur: "Biz Allah'ın kullarıyız; sonunda yine Ona döneceğiz. (Bakara Sûresi, 2:156)

(Şualar sh: 329)

ﻣَﻦْ ﺭَﺑُّﻚَ
"Senin rabbin kimdir?"

ﻣَﻦْ
Kim?

ﺭَﺑُّﻚَ
Senin Rabbin..

(Şualar sh: 330)

ﺑِﺎﺳْﻤِﻪِ ﺳُﺒْﺤَﺎﻧَﻪُ
Her türlü noksandan uzak olan Allah'ın adıyla.

(Şualar sh: 333)

ﺑِﺎﺳْﻤِﻪِ ﺳُﺒْﺤَﺎﻧَﻪُ
Her türlü noksandan uzak olan Allah'ın adıyla.

(Şualar sh: 335)

ﺑِﺎﺳْﻤِﻪِ ﺳُﺒْﺤَﺎﻧَﻪُ
Her türlü noksandan uzak olan Allah'ın adıyla.

(Şualar sh: 336)

ﺑِﺎﺳْﻤِﻪِ ﺳُﺒْﺤَﺎﻧَﻪُ
Her türlü noksandan uzak olan Allah'ın adıyla.

(Şualar sh: 337)

ﺑِﺎﺳْﻤِﻪِ ﺳُﺒْﺤَﺎﻧَﻪُ
Her türlü kusur ve noksandan uzak olan Allah'ın adıyla.

ﺑِﺴْﻢِ ﺍﻟﻠّٰﻪِ ﺍﻟﺮَّﺣْﻤٰﻦِ ﺍﻟﺮَّﺣِﻴﻢِ
Rahmân ve Rahîm olan Allah'ın adıyla

ﻳَﺎ ﻣَﻌْﺸَﺮَ ﺍﻟْﺠِﻦِّ ﻭَﺍْﻟﺎِﻧْﺲِ ﺍَﻟَﻢْ ﻳَﺎْﺗِﻜُﻢْ ﺭُﺳُﻞٌ ﻣِﻨْﻜُﻢْ
Ey cinler ve insanlar topluluğu! Size, sizin içinizden seçilmiş peygamberler gelmedi mi? (En'âm Sûresi, 6:130)

(Şualar sh: 338)

ﺑِﺎﺳْﻤِﻪِ ﺳُﺒْﺤَﺎﻧَﻪُ
Her türlü kusur ve noksandan uzak olan Allah'ın adıyla.

ﻟِﻜُﻞِّ ﻣُﺼِﻴﺒَﺔٍ ﺍِﻧَّﺎ ﻟِﻠّٰﻪِ ﻭَﺍِﻧَّٓﺎ ﺍِﻟَﻴْﻪِ ﺭَﺍﺟِﻌُﻮﻥَ
Her türlü musîbet karşısında söylediğimiz söz şudur: Biz Allah'ın kullarıyız; sonunda yine Ona döneceğiz. (Bakara Sûresi, 2:156)

ﺑِﺎﺳْﻤِﻪِ ﺳُﺒْﺤَﺎﻧَﻪُ
Her türlü kusur ve noksandan uzak olan Allah'ın adıyla.

ﺍَﻟْﺨَﻴْﺮُ ﻓِﻰ ﻣَﺎ ﺍﺧْﺘَﺎﺭَﻩُ ﺍﻟﻠّٰﻪُ
Allah neyi seçti ise, hayırlı olan odur.

(Şualar sh: 339)

ﺍَﻟﺼَّﺒْﺮُ ﻣِﻔْﺘَﺎﺡُ ﺍﻟْﻔَﺮَﺝِ ﻭَﺍﻟﺴُّﺮُﻭﺭِ
Sabır, ferahlık ve genişliğin anahtarıdır. (Münâvî, Feyzü'l-Kadîr, 6:298, Aclûnî, Keşfü'l-Hafâ, 2:21)

ﺑِﺎﺳْﻤِﻪِ ﺳُﺒْﺤَﺎﻧَﻪُ
Her türlü kusur ve noksandan uzak olan Allah'ın adıyla.

ﺍَﻭَﻣَﻦْ ﻛَﺎﻥَ ﻣَﻴْﺘًﺎ ﻓَﺎَﺣْﻴَﻴْﻨَﺎﻩُ ﻭَﺟَﻌَﻠْﻨَﺎ ﻟَﻪُ ﻧُﻮﺭًﺍ ﻳَﻤْﺸِﻰ ﺑِﻪِ ﻓِﻰ ﺍﻟﻨَّﺎﺱِ
Ölü iken îmân ile diriltip nûra kavuşturduğumuz ve halk içinde o nûr ile doğru yolda yürüyen kimse... (En'âm Sûresi, 6:122)

ﻣَﻴْﺘًﺎ
Ölü iken

(Şualar sh: 340)

ﺍِﻥَّ ﺣِﺰْﺏَ ﺍﻟﻠّٰﻪِ ﻫُﻢُ ﺍﻟْﻐَﺎﻟِﺒُﻮﻥَ
Allah'a tâbi olan topluluk, gerçek galiplerin tâ kendisidir. (Mâide Sûresi, 5:56)

(Şualar sh: 341)

ﺑِﺎﺳْﻤِﻪِ ﺳُﺒْﺤَﺎﻧَﻪُ
Her türlü kusur ve noksandan uzak olan Allah'ın adıyla.

(Şualar sh: 344)

ﺑِﺎﺳْﻤِﻪِ ﺳُﺒْﺤَﺎﻧَﻪُ
Her türlü kusur ve noksandan uzak olan Allah'ın adıyla.

(Şualar sh: 345)

ﻭَ ﻛُﻞُّ ﺍﻟﻨَّﺎﺱِ ﻣَﺠْﻨُﻮﻥٌ ﻭَ ﻟٰﻜِﻦْ ﻋَﻠٰﻰ ﻗَﺪَﺭِ ﺍﻟْﻬَﻮٰﻯ ﺍِﺧْﺘَﻠَﻒَ ﺍﻟْﺠُﻨُﻮﻥُ
Herkes delidir. Fakat boş şeylerle meşgul olma nisbetinde delilik derecesi farklılık arz eder.

(Şualar sh: 347)
[/FONT]
 
Son düzenleme:

Ahmet.1

Well-known member
Ondördüncü Şua

Afyon Ağır Ceza Mahkemesi Müdafaaları ve Bediüzzaman Hazretlerinin hapishanede talebelerine yadığı mektuplar. (1948-1949)

(Şualar sh: 348)

ﺣَﺴْﺒُﻨَﺎ ﺍﻟﻠّٰﻪُ ﻭَﻧِﻌْﻢَ ﺍﻟْﻮَﻛِﻴﻞُ
Allah bize yeter; O ne güzel vekildir. (Âl-i İmrân Sûresi, 3:173)

ﺣَﺴْﺒِﻰَ ﺍﻟﻠّٰﻪُ ﻟﺎَٓ ﺍِﻟٰﻪَ ﺍِﻟﺎَّ ﻫُﻮَ ﻋَﻠَﻴْﻪِ ﺗَﻮَﻛَّﻠْﺖُ ﻭَﻫُﻮَ ﺭَﺏُّ ﺍﻟْﻌَﺮْﺵِ ﺍﻟْﻌَﻈِﻴﻢِ
Allah bana yeter. Ondan başka ibâdete lâyık hiçbir ilâh yoktur. Ben Ona tevekkül ettim. Yüce Arşın Rabbi de Odur. (Tevbe Sûresi, 9:129)

ﺑِﺴْﻢِ ﺍﻟﻠّٰﻪِ ﺍﻟﺮَّﺣْﻤٰﻦِ ﺍﻟﺮَّﺣِﻴﻢِ
Rahmân ve Rahîm olan Allah'ın adıyla..

ﻭَ ﺑِﻪِ ﻧَﺴْﺘَﻌِﻴﻦُ
Onunla yardım isteriz..

(Şualar sh: 353)

ﻭَﻟﺎَ ﺗَﺰِﺭُ ﻭَﺍﺯِﺭَﺓٌ ﻭِﺯْﺭَ ﺍُﺧْﺮٰﻯ
Hiçbir günahkâr başkasının günahını yüklenmez. (Fâtır Sûresi, 35:18)

(Şualar sh: 364)

ﺣَﺴْﺒُﻨَﺎ ﺍﻟﻠّٰﻪُ ﻭَﻧِﻌْﻢَ ﺍﻟْﻮَﻛِﻴﻞُ
Allah bize yeter; O ne güzel vekildir. (Âl-i İmrân Sûresi, 3:173)

(Şualar sh: 368)

ﺣَﺴْﺒُﻨَﺎ ﺍﻟﻠّٰﻪُ ﻭَﻧِﻌْﻢَ ﺍﻟْﻮَﻛِﻴﻞُ
Allah bize yeter; O ne güzel vekildir. (Âl-i İmrân Sûresi, 3:173)

ﺑِﺎﺳْﻤِﻪِ ﺳُﺒْﺤَﺎﻧَﻪُ
Her türlü noksandan uzak olan Allah'ın adıyla.

(Şualar sh: 370)

ﺣَﺴْﺒِﻰَ ﺍﻟﻠّٰﻪُ ﻟﺎَٓ ﺍِﻟٰﻪَ ﺍِﻟﺎَّ ﻫُﻮَ ﻋَﻠَﻴْﻪِ ﺗَﻮَﻛَّﻠْﺖُ ﻭَﻫُﻮَ ﺭَﺏُّ ﺍﻟْﻌَﺮْﺵِ ﺍﻟْﻌَﻈِﻴﻢِ
Allah bana yeter. Ondan başka ibâdete lâyık hiçbir ilâh yoktur. Ben Ona tevekkül ettim. Yüce Arşın Rabbi de Odur. (Tevbe Sûresi, 9:129)

(Şualar sh: 371)

ﺍَﻋُﻮﺫُ ﺑِﺎﻟﻠّٰﻪِ ﻣِﻦَ ﺍﻟﺸَّﻴْﻄَﺎﻥِ ﻭَﺍﻟﺴِّﻴَﺎﺳَﺔِ
Şeytanın ve siyasetin şerrinden Allah'a sığınırım.

(Şualar sh: 375)


ﺣَﺴْﺒُﻨَﺎ ﺍﻟﻠّٰﻪُ ﻭَﻧِﻌْﻢَ ﺍﻟْﻮَﻛِﻴﻞُ
Allah bize yeter; O ne güzel vekildir. (Âl-i İmrân Sûresi, 3:173)

(Şualar sh: 378)


ﺣَﺴْﺒُﻨَﺎ ﺍﻟﻠّٰﻪُ ﻭَﻧِﻌْﻢَ ﺍﻟْﻮَﻛِﻴﻞُ
Allah bize yeter; O ne güzel vekildir. (Âl-i İmrân Sûresi, 3:173)

(Şualar sh: 380)


ﺍِﻧَّﻤَﺎ ﺍﻟْﻤُﺆْﻣِﻨُﻮﻥَ ﺍِﺧْﻮَﺓٌ
Mü'minler ancak kardeştirler. (Hucurât Sûresi, 49:10)

(Şualar sh: 388)

ﻟِﻜُﻞِّ ﻣُﺼِﻴﺒَﺔٍ ﺍِﻧَّﺎ ﻟِﻠّٰﻪِ ﻭَﺍِﻧَّٓﺎ ﺍِﻟَﻴْﻪِ ﺭَﺍﺟِﻌُﻮﻥَ
Her türlü musîbet karşısında söylediğimiz söz şudur: Biz Allah'ın kullarıyız; sonunda yine Ona döneceğiz. (Bakara Sûresi, 2:156)

(Şualar sh: 389)

ﻓَـِﻠﺎُﻣِّﻪِ ﺍﻟﺴُّﺪُﺱُ
(O zaman) annesinin hakkı altıda birdir. (Nisâ Sûresi, 4:11)

ﻓَﻠِﻠﺬَّﻛَﺮِ ﻣِﺜْﻞُ ﺣَﻆِّ ﺍْﻟﺎُﻧْﺜَﻴَﻴْﻦِ
(Eğer vârisler hem erkek, hem de kız kardeşler ise,) erkeğe iki kız hissesi vardır. (Nisâ Sûresi, 4:176)

(Şualar sh: 392)

ﺑِﺎﺳْﻤِﻪِ ﺳُﺒْﺤَﺎﻧَﻪُ
Her türlü noksandan uzak olan Allah'ın adıyla.

(Şualar sh: 396)

ﺣَﺴْﺒُﻨَﺎ ﺍﻟﻠّٰﻪُ ﻭَﻧِﻌْﻢَ ﺍﻟْﻮَﻛِﻴﻞُ
Allah bize yeter; O ne güzel vekildir. (Âl-i İmrân Sûresi, 3:173)

ﻧِﻌْﻢَ ﺍﻟْﻤَﻮْﻟٰﻰ ﻭَ ﻧِﻌْﻢَ ﺍﻟﻨَّﺼِﻴﺮُ
O ne güzel dost ve O ne güzel yardımcıdır. (Enfâl Sûresi, 8:40; Hac Sûresi, 22:78)

ﺍَﻟْﺤَﻤْﺪُ ﻟِﻠّٰﻪِ ﺭَﺏِّ ﺍْﻟﻌَﺎﻟَﻤِﻴﻦَ
Ezelden ebede her türlü hamd ve övgü, şükür ve minnet, âlemlerin Rabbi olan Allah'a mahsustur. (Fâtiha Sûresi, 1:2)

(Şualar sh: 398)

ﻓَﺎِﻥْ ﺗَﻮَﻟَّﻮْﺍ ﻓَﻘُﻞْ ﺣَﺴْﺒِﻰَ ﺍﻟﻠّٰﻪُ ﻟﺎَٓ ﺍِﻟٰﻪَ ﺍِﻟﺎَّ ﻫُﻮَ ﻋَﻠَﻴْﻪِ ﺗَﻮَﻛَّﻠْﺖُ ﻭَﻫُﻮَ ﺭَﺏُّ ﺍﻟْﻌَﺮْﺵِ ﺍﻟْﻌَﻈِﻴﻢِ
Ey Peygamber, eğer insanlar senden yüz çevirirse, sen, de ki: 'Allah bana yeter. Ondan başka ibâdete lâyık hiçbir ilâh yoktur. Ben Ona tevekkül ettim. Yüce Arşın Rabbi de Odur. (Tevbe Sûresi, 9:129)

(Şualar sh: 399)

ﺍَﺣَﻞَّ ﺍﻟﻠّٰﻪُ ﺍﻟْﺒَﻴْﻊَ ﻭَﺣَﺮَّﻡَ ﺍﻟﺮِّﺑَﻮﺍ
Allah alışverişi helâl, fâizi ise haram kıldı. (Bakara Sûresi, 2:275)

(Şualar sh: 400)

ﺑِﺎﺳْﻤِﻪِ ﺳُﺒْﺤَﺎﻧَﻪُ
Her türlü noksandan uzak olan Allah'ın adıyla.

(Şualar sh: 401)

ﻟَﻦْ ﺗَﺰَﺍﻝَ ﺍﻟْﺨِﻠﺎَﻓَﺔُ ﻓِﻰ ﻭِﻟْﺪِ ﻋَﻤِّﻰ ﺻِﻨْﻮِ ﺍَﺑِﻰ ﺍﻟْﻌَﺒَّﺎﺱِ ﺣَﺘّٰﻰ ﻳُﺴَﻠِّﻤُﻬَٓﺎ ﺍِﻟَﻰ ﺍﻟﺪَّﺟَّﺎﻝِ
Yani, "Uzun zaman hilâfet-i Abbâsiye devam edecek, sonra o saltanat Deccal eline geçecek" (Kenzü'l-Ummal, 14:271)

(Şualar sh: 414)

ﻭَ ﻋَﻠٰٓﻰ ﺍٰﻟِﻪِ ﻭَ ﺻَﺤْﺒِﻪِ
Onun âilesine ve ashabına selâm olsun.

ﻳَٓﺎ ﺍَﻳُّﻬَﺎ ﺍﻟْﻤُﺰَّﻣِّﻞُ
Ey elbisesine bürünen! (Müzzemmil Sûresi, 1)

(Şualar sh: 418)

ﺍَﻟﻠّٰﻪُ ﺍَﻛْﺒَﺮ
Allah en büyüktür.

(Şualar sh: 419)

ﺍَﻟْﻌُﻠَﻤَٓﺎﺀُ ﻭَﺭَﺛَﺔُ ﺍْﻟﺎَﻧْﺒِﻴَٓﺎﺀِ
Alimler peygamberlerin mirasçılarıdırlar. (Buhari, İlim: 10; Ebû Dâvud, İlim: 1; İbn-i Mâce, Mukaddime: 17; Dârimî, Mukaddime: 32; Müsned: 5:196)

ﺗَﺨَﻠَّﻘُﻮﺍ ﺑِﺎَﺧْﻠﺎَﻕِ ﺭَﺳُﻮﻝِ ﺍﻟﻠّٰﻪِ
Resûlüllah'ın ahlâkıyla ahlâklanınız.

(Şualar sh: 420)


ﻟﺎَ ﻣَﻬْﺪِﻯ ﺍِﻟﺎَّ ﻋِﻴﺴٰﻰ
İsa'dan (a.s.) başka mehdi yoktur. (el-Berzenci, el-İşâa' fi Eşrâti's-Sâa': s.112)

(Şualar sh: 421)

ﺍِﻥَّ ﺍﻟْﺨِﻠﺎَﻓَﺔَ ﺑَﻌْﺪِﻯ ﺛَﻠﺎَﺛُﻮﻥَ ﺳَﻨَﺔً
Benden sonra hilâfet otuz sene devam edecektir. (Müsned, 5:220, 221, 213; Ebû Davud, Sünnet: 8; Tirmizi, Fiten: 48)

(Şualar sh: 424)

ﺗَﻜَﺎﺩُ ﺗَﻤَﻴَّﺰُ ﻣِﻦَ ﺍﻟْﻐَﻴْﻆِ
"Cehennem ehl-i küfre öyle hiddet eder ki, parçalanmak derecesine gelir"

ﻭَ ﻋَﻠٰٓﻰ ﺍٰﻟِﻪِ
Onun ehl-i beytine de (salât ve selâm olsun.)

(Şualar sh: 430)

ﺍَﻋُﻮﺫُ ﺑِﺎﻟﻠّٰﻪِ ﻣِﻦَ ﺍﻟﺸَّﻴْﻄَﺎﻥِ ﻭَﺍﻟﺴِّﻴَﺎﺳَﺔِ
Şeytanın ve siyasetin şerrinden Allah'a sığınırım.

(Şualar sh: 431)

ﺑِﺎﺳْﻤِﻪِ ﺳُﺒْﺤَﺎﻧَﻪُ
Her türlü noksandan uzak olan Allah'ın adıyla.

ﺍِﻥَّ ﺍﻟْﺨِﻠﺎَﻓَﺔَ ﺑَﻌْﺪِﻯ ﺛَﻠﺎَﺛُﻮﻥَ ﺳَﻨَﺔً ﺛُﻢَّ ﺗَﻜُﻮﻥُ ﻣُﻠْﻜًﺎ ﻋَﻀُﻮﺿًﺎ ﻭَﻓَﺴَﺎﺩًﺍ ﻭَﺟَﺒَﺮُﻭﺗًﺎ
Benden sonra hilâfet otuz sene sürecek, ondan sonra da ısırıcı saltanat şeklini alacak; sonra ceberût ve fesâd-ı ümmet meydan alacak. (Müsned, 5:220, 221, 4:213; Kadı Iyâz, eş-Şifâ, 1:340)

(Şualar sh: 433)

ﺍَﻟْﺤَﻤْﺪُ ﻟِﻠّٰﻪِ ﻫٰﺬَﺍ ﻣِﻦْ ﻓَﻀْﻞِ ﺭَﺑِّﻰ
Allah'a hamd olsun ki, bu Rabbimin bir ihsânıdır.

(Şualar sh: 441)

ﺍِﻧَّﺎ ﻓَﺘَﺤْﻨَﺎﻟَﻚَ ﻓَﺘْﺤًﺎ ﻣُﺒِﻴﻨًﺎ
Biz sana ap açık bir fetih yolu açtık. (Fetih Sûresi, 48:1)

ﻭَ ﻳَﻨْﺼُﺮَﻙَ ﺍﻟﻠّٰﻪُ ﻧَﺼْﺮًﺍ ﻋَﺰِﻳﺰًﺍ
Ve Allah sana pek şerefli bir zaferle yardım etsin. (Fetih Sûresi, 48:3)

(Şualar sh: 446)

ﺑِﺎﺳْﻤِﻪِ ﺳُﺒْﺤَﺎﻧَﻪُ
Her türlü noksandan uzak olan Allah'ın adıyla.

(Şualar sh: 451)


ﻟِﻜُﻞِّ ﻣُﺼِﻴﺒَﺔٍ ﺍِﻧَّﺎ ﻟِﻠّٰﻪِ ﻭَﺍِﻧَّٓﺎ ﺍِﻟَﻴْﻪِ ﺭَﺍﺟِﻌُﻮﻥَ
Biz her türlü musîbet karşısında şöyle deriz: Biz Allah'ın kullarıyız; sonunda yine Ona döneceğiz. (Bakara Sûresi, 2:156)

(Şualar sh: 454)

ﺣَﺴْﺒُﻨَﺎ ﺍﻟﻠّٰﻪُ ﻭَﻧِﻌْﻢَ ﺍﻟْﻮَﻛِﻴﻞُ
Allah bize yeter; O ne güzel vekildir. (Âl-i İmrân Sûresi, 3:173)

(Şualar sh: 461)
 

Ahmet.1

Well-known member
Onaltıncı Mektub

ﺑِﺴْﻢِ ﺍﻟﻠّٰﻪِ ﺍﻟﺮَّﺣْﻤٰﻦِ ﺍﻟﺮَّﺣِﻴﻢِ

Rahmân ve Rahîm olan Allah'ın adıyla

ﺍَﻟَّﺬِﻳﻦَ ﻗَﺎﻝَ ﻟَﻬُﻢُ ﺍﻟﻨَّﺎﺱُ ﺍِﻥَّ ﺍﻟﻨَّﺎﺱَ ﻗَﺪْ ﺟَﻤَﻌُﻮﺍ ﻟَﻜُﻢْ ﻓَﺎﺧْﺸَﻮْﻫُﻢْ ﻓَﺰَﺍﺩَﻫُﻢْ ﺍِﻳﻤَﺎﻧًﺎ ﻭَ ﻗَﺎﻟُﻮﺍ ﺣَﺴْﺒُﻨَﺎ ﺍﻟﻠّٰﻪُ ﻭَﻧِﻌْﻢَ ﺍﻟْﻮَﻛِﻴﻞُ
Onlar öyle kimselerdir ki, insanlar onlara 'Düşman size karşı büyük bir kuvvet topladı; onlardan korkun' dedikleri zaman onların imanı ziyadeleşti ve 'Allah bize yeter; O ne güzel vekildir' dediler. (Âl-i İmrân Sûresi, 3:173)

ﻓَﻘُﻮﻟﺎَ ﻟَﻪُ ﻗَﻮْﻟﺎً ﻟَﻴِّﻨًﺎ
Ona yumuşak bir dille söz söyleyin. (Tâhâ Sûresi, 20:44)

(Şualar sh: 462)

ﺍِﻧَّﻤَﺎ ﺍﻟْﺤِﻴﻠَﺔُ ﻓِﻰ ﺗَﺮْﻙِ ﺍﻟْﺤِﻴَﻞِ
Gerçek hile, hilesizliktedir.

(Şualar sh: 464)

ﺍَﻟْﺎِﺳْﻠﺎَﻣِﻴَّﺔُ ﺟَﺒَّﺖِ ﺍﻟْﻌَﺼَﺒِﻴَّﺔَ ﺍﻟْﺠَﺎﻫِﻠِﻴَّﺔَ

"İslâm, cahiliyetten kalma kabilecilik ve menfî ırkçılık gütmeyi ortadan kaldırmıştır. (Keşf-ül Hafa, 1:127). Bu ibare, İslâmiyet öncesi câhiliye âdetlerine dönmekten men eden hadislerden iktibas edilmiştir. Bu mevzuda bir çok hadis-i şerif rivayet edilmiştir. Bunlardan birisi şöyledir: "İslâm dini, kendinden önceki bâtıl olan fiil, hareket, âdet ve inanışları keser, kaldırır." Buharî, Ahkâm: 4, İmâra: 36, 31; Ebû Dâvud, Sünnet: 5; Tirmizî, Cihâd: 28, İlim: 16, Nesâî, Bey'a: 26; İbni Mâce, Cihad: 39; Müsned, 4:69, 70, 199, 204, 205, 5:381, 6:402, 403)

(Şualar sh: 465)

ﻭَﺍُﻓَﻮِّﺽُ ﺍَﻣْﺮِٓﻯ ﺍِﻟَﻰ ﺍﻟﻠّٰﻪِ ﺍِﻥَّ ﺍﻟﻠّٰﻪَ ﺑَﺼِﻴﺮٌ ﺑِﺎﻟْﻌِﺒَﺎﺩِ
Ben işimi Allah'a havale ediyorum. Muhakkak ki Allah kullarını hakkıyla görür. (Mü'min Sûresi, 40:44)

(Şualar sh: 467)

ﻭَ ﺍَﻣَّﺎ ﺑِﻨِﻌْﻤَﺔِ ﺭَﺑِّﻚَ ﻓَﺤَﺪِّﺙْ
Rabbinin nimetini yâd et. (Duhâ Sûresi, 93:11)

ﺗَﻮَﻛَّﻠْﻨَﺎ ﻋَﻠَﻰ ﺍﻟﻠّٰﻪِ
Allah'a tevekkül ettik. (Şualar sh: 469)

ﺗَﻮَﻛَّﻠْﺖُ ﻋَﻠَﻰ ﺍﻟﻠّٰﻪِ
Allah'a tevekkül ettim (Hûd Sûresi, 11:56)

ﻭَﻣَٓﺎ ﺍُﺑَﺮِّﺉُ ﻧَﻔْﺴِﻰ ﺍِﻥَّ ﺍﻟﻨَّﻔْﺲَ َﻟﺎَﻣَّﺎﺭَﺓٌ ﺑِﺎﻟﺴُّٓﻮﺀِ
Ben nefsimi temize çıkarmam. Çünkü nefis daima kötülüğe sevk eder. (Yûsuf Sûresi, 12:53)

(Şualar sh: 472)

ﻟﺎَ ﻳُﻜَﻠِّﻒُ ﺍﻟﻠّٰﻪُ ﻧَﻔْﺴًﺎ ﺍِﻟﺎَّ ﻭُﺳْﻌَﻬَﺎ
Allah kimseye gücünden fazlasını yüklemez. (Bakara Sûresi, 2:286)

(Şualar sh: 473)
 

Ahmet.1

Well-known member
Onaltıncı Mektub'un Zeyli

ﺑِﺎﺳْﻤِﻪِ ﺳُﺒْﺤَﺎﻧَﻪُ
Her türlü noksandan uzak olan Allah'ın adıyla.

ﻭَﺍِﻥْ ﻣِﻦْ ﺷَﻲْﺀٍ ﺍِﻟﺎَّ ﻳُﺴَﺒِّﺢُ ﺑِﺤَﻤْﺪِﻩِ
Hiçbir şey yoktur ki Allah'ı hamd ile tesbih etmesin. (İsrâ Sûresi, 17:44)

(Şualar sh: 475)

ﻟﺎَ ﺍِﻟٰﻪَ ﺍِﻟﺎَّ ﻟﻠّٰﻪِ
Allah'tan başka hiçbir ilâh yoktur.

(Şualar sh: 476)

ﻣَٓﺎﺀُ ﺍﻟْﺤَﻴَﺎﺓِ ﺑِﺬِﻟَّﺔٍ ﻛَﺠَﻬَﻨَّﻢَ ٭ ﻭَ ﺟَﻬَﻨَّﻢُ ﺑِﺎﻟْﻌِﺰِّ ﻓَﺨْﺮُ ﻣَﻨْﺰِﻟِﻰ
Zilletle ele geçen âb-ı hayat, tıpkı Cehennem gibidir. İzzetle Cehennem ise, medar-ı iftihar bir menzilim olur. Dîvânü Antera, (Takdim ve şerh: Mecîd Tarrâd), 135

(Şualar sh: 477)

ﺣَﺴْﺒُﻨَﺎ ﺍﻟﻠّٰﻪُ ﻭَﻧِﻌْﻢَ ﺍﻟْﻮَﻛِﻴﻞُ
Allah bize yeter; O ne güzel vekildir. (Âl-i İmrân Sûresi, 3:173)

ﻧِﻌْﻢَ ﺍﻟْﻤَﻮْﻟٰﻰ ﻭَﻧِﻌْﻢَ ﺍﻟﻨَّﺼِﻴﺮُ
O ne güzel dost ve ne güzel yardımcıdır! (Enfâl Sûresi, 8:40; Hac Sûresi, 22:78)

ﺍَﻟْﺒَﺎﻗِﻰ ﻫُﻮَ ﺍﻟْﺒَﺎﻗِﻰ
Bâkî olan sadece Odur.

(Şualar sh: 479)

ﺑِﺎﺳْﻤِﻪِ ﺳُﺒْﺤَﺎﻧَﻪُ
Her türlü noksan sıfatlardan yüce olan Allah'ın adıyla.

(Şualar sh: 481)

ﻋَﺴٰٓﻰ ﺍَﻥْ ﺗَﻜْﺮَﻫُﻮﺍ ﺷَﻴْﺌًﺎ ﻭَﻫُﻮَ ﺧَﻴْﺮٌ ﻟَﻜُﻢْ
Olabilir ki siz bir şeyden hoşlanmazsınız; halbuki o sizin için bir hayırdır. (Bakara Sûresi, 2:216)

(Şualar sh: 482)

ﺧَﻴْﺮُ ﺍْﻟﺎُﻣُﻮﺭِ ﺍَﺣْﻤَﺰُﻫَ
İşlerin en hayırlısı zorlu olanıdır. (el-Aclûnî, Keşfü'l-Hafâ: 1:55)

(Şualar sh: 485)

ﺳِﺮًّ ﺗَﻨَﻮَﺭَﺕْ
Gizliden gizliye nurlanır.

ﺑِﺎﺳْﻤِﻪِ ﺳُﺒْﺤَﺎﻧَﻪُ
Her türlü noksan sıfatlardan yüce olan Allah'ın adıyla.

(Şualar sh: 486)

ﺍِﻥَّ ﻣَﻊَ ﺍﻟْﻌُﺴْﺮِ ﻳُﺴْﺮًﺍ
Muhakkak ki zorlukla beraber bir kolaylık vardır. (İnşirah Sûresi, 94:6)

(Şualar sh: 488,9,91,92,93,94)


ﺑِﺎﺳْﻤِﻪِ ﺳُﺒْﺤَﺎﻧَﻪُ
Her türlü noksan sıfatlardan yüce olan Allah'ın adıyla.

(Şualar sh: 495)

ﻣَﻦْ ﺍٰﻣَﻦَ ﺑِﺎﻟْﻘَﺪَﺭِ ﺍَﻣِﻦَ ﻣِﻦَ ﺍﻟْﻜَﺪَﺭِ
Kadere iman eden, kederden emin olur. (ed-Deylemî, el-Müsned 1:113; el-Müsâvî, Feyzu'l-Kadîr 3:187; Ali el-Müttakî, Kenzü'l-Ummâl 1:106)

(Şualar sh: 496)

ﺍَﻋُﻮﺫُ ﺑِﺎﻟﻠّٰﻪِ ﻣِﻦَ ﺍﻟﺸَّﻴْﻄَﺎﻥِ ﻭَﺍﻟﺴِّﻴَﺎﺳَﺔِ
Şeytanın ve siyasetin şerrinden Allah'a sığınırım.

(Şualar sh: 498,99)

ﺑِﺎﺳْﻤِﻪِ ﺳُﺒْﺤَﺎﻧَﻪُ
Her türlü noksan sıfatlardan yüce olan Allah'ın adıyla.

(Şualar sh: 502,3)


ﺑِﺎﺳْﻤِﻪِ ﺳُﺒْﺤَﺎﻧَﻪُ
Her türlü noksan sıfatlardan yüce olan Allah'ın adıyla.

ﺍَﻟْﺨَﻴْﺮُ ﻓِﻰ ﻣَﺎ ﺍﺧْﺘَﺎﺭَﻩُ ﺍﻟﻠّٰﻪُ
Allah neyi seçti ise, hayırlı olan odur.

(Şualar sh: 505)

ﺑِﺎﺳْﻤِﻪِ ﺳُﺒْﺤَﺎﻧَﻪُ
Her türlü noksan sıfatlardan yüce olan Allah'ın adıyla.

ﺍَﻟﺴَّﻠﺎَﻡُ ﻋَﻠَﻴْﻜُﻢْ ﻭَ ﺭَﺣْﻤَﺔُ ﺍﻟﻠّٰﻪِ ﻭَ ﺑَﺮَﻛَﺎﺗُﻪُ ﺍَﺑَﺪًﺍ ﺩَٓﺍﺋِﻤًﺎ ﺳَﻠَّﻤَﻜُﻢُ ﺍﻟﻠّٰﻪُ ﻓِﻰ ﺍﻟﺪَّﺍﺭَﻳْﻦِ
Allah'ın selâmı, rahmeti ve bereketi; sonsuza kadar sürekli üzerinize olsun. Allah size iki dünyada da selâmet versin.

(Şualar sh: 506)

ﺑِﺎﺳْﻤِﻪِ ﺳُﺒْﺤَﺎﻧَﻪُ
Her türlü noksan sıfatlardan yüce olan Allah'ın adıyla.

ﻟَﻦْ ﺗَﺰَﺍﻝَ ﺍﻟْﺨِﻠﺎَﻓَﺔُ ﻓِﻰ ﻭِﻟْﺪِ ﻋَﻤِّﻰ ﺻِﻨْﻮِ ﺍَﺑِﻰ ﺍﻟْﻌَﺒَّﺎﺱِ ﺣَﺘّٰﻰ ﻳُﺴَﻠِّﻤُﻮﻫَﺎ ﺍِﻟَﻰ ﺍﻟﺪَّﺟَّﺎﻝ

Yani: "Benim amcam, pederimin kardeşi Abbas'ın veledinde Hilafet-i İslâmiye devam edecek. Tâ Deccal'a, o hilafeti teslim edinceye kadar. Yani saltanat-ı hilafet Deccal'ın muhrib eline geçecek."

(Şualar sh: 507)

ﺑِﺎﺳْﻤِﻪِ ﺳُﺒْﺤَﺎﻧَﻪُ
Her türlü noksan sıfatlardan yüce olan Allah'ın adıyla.

ﻭَ ﺿُﺮِﺑَﺖْ ﻋَﻠَﻴْﻬِﻢُ ﺍﻟﺬِّﻟَّﺔُ ﻭَﺍﻟْﻤَﺴْﻜَﻨَﺔُ
Onların üzerine bir zillet ve yoksulluk damgası vuruldu. (Bakara Sûresi, 2:61)

(Şualar sh: 508)

ﺑِﺎﺳْﻤِﻪِ ﺳُﺒْﺤَﺎﻧَﻪُ
Her türlü noksan sıfatlardan yüce olan Allah'ın adıyla.

ﻭَﺍِﻥْ ﻣِﻦْ ﺷَﻲْﺀٍ ﺍِﻟﺎَّ ﻳُﺴَﺒِّﺢُ ﺑِﺤَﻤْﺪِﻩِ
Hiçbir şey yoktur ki Allah'ı hamd ile tesbih etmesin. (İsrâ Sûresi, 17:44)

ﺍَﻟﺴَّﻠﺎَﻡُ ﻋَﻠَﻴْﻜُﻢْ ﻭَ ﺭَﺣْﻤَﺔُ ﺍﻟﻠّٰﻪِ ﻭَ ﺑَﺮَﻛَﺎﺗُﻪُ ﺍَﺑَﺪًﺍ ﺩَﺍﺋِﻤًﺎ
Allah'ın selâmı, rahmeti ve bereketi; sonsuza kadar sürekli üzerinize olsun.

ﺍَﻟْﺨَﻴْﺮُ ﻓِﻰ ﻣَﺎ ﺍﺧْﺘَﺎﺭَﻩُ ﺍﻟﻠّٰﻪُ
Allah neyi seçti ise, hayırlı olan odur.

(Şualar sh: 509)


ﺑِﺎﺳْﻤِﻪِ ﺳُﺒْﺤَﺎﻧَﻪُ
Her türlü noksan sıfatlardan yüce olan Allah'ın adıyla.

ﻭَﺍِﻥْ ﻣِﻦْ ﺷَﻲْﺀٍ ﺍِﻟﺎَّ ﻳُﺴَﺒِّﺢُ ﺑِﺤَﻤْﺪِﻩِ
Hiçbir şey yoktur ki Allah'ı hamd ile tesbih etmesin. (İsrâ Sûresi, 17:44)

ﻣَﻦْ ﺍٰﻣَﻦَ ﺑِﺎﻟْﻘَﺪَﺭِ ﺍَﻣِﻦَ ﻣِﻦَ ﺍﻟْﻜَﺪَﺭِ
"Kadere iman eden gam ve hüzünden emin olur"

ﺧُﺬُﻭﺍ ﻣِﻦْ ﻛُﻞِّ ﺷَﻲْﺀٍ ﺍَﺣْﺴَﻨَﻪُ
"Herşeyin güzel cihetine bakınız"

ﺍَﻟَّﺬِﻳﻦَ ﻳَﺴْﺘَﻤِﻌُﻮﻥَ ﺍﻟْﻘَﻮْﻝَ ﻓَﻴَﺘَّﺒِﻌُﻮﻥَ ﺍَﺣْﺴَﻨَﻪُ ﺍُﻭﻟٰٓﺌِﻚَ ﺍﻟَّﺬِﻳﻦَ ﻫَﺪٰﻳﻬُﻢُ ﺍﻟﻠّٰﻪُ ﻭَ ﺍُﻭﻟٰٓﺌِﻚَ ﻫُﻢْ ﺍُﻭﻟُﻮﺍ ﺍْﻟﺎَﻟْﺒَﺎﺏِ
Kısacık bir meali: "Sözleri dinleyip en güzeline tâbi' olup fenasına bakmayanlar, hidayet-i İlahiyeye mazhar akıl sahibi onlardır."

(Şualar sh: 513,4,5,6,7,8)

ﺑِﺎﺳْﻤِﻪِ ﺳُﺒْﺤَﺎﻧَﻪُ
Her türlü noksan sıfatlardan yüce olan Allah'ın adıyla.

(Şualar sh: 519)

ﺑِﺎﺳْﻤِﻪِ ﺳُﺒْﺤَﺎﻧَﻪُ
Her türlü noksan sıfatlardan yüce olan Allah'ın adıyla.

ﺑِﺤَﻖِّ ﺗَﺒَﺎﺭَﻙَ ﺛُﻢَّ ﻧُﻮﻥٍ ﻭَ ﺳَٓﺎﺋِﻞٍ
Tebareke, Nûn ve Sail (Mearic)surelerinin hakkı için...

ﺛُﻢَّ ﻧُﻮﻥْ
Sonra Nûn (Sûresi)

ﻥٓ ﻭَﺍﻟْﻘَﻠَﻢِ ﻭَﻣَﺎ ﻳَﺴْﻄُﺮُﻭﻥَ
Nûn. Kaleme ve yazdıklarına yemin olsun. (Kalem Sûresi: 1)

ﻭَﺍﻟﺬَّﺍﺭِﻳَﺎﺕِ
Tozdurup savuranlara yemin olsun. (Zâriyat Sûresi: 1)

(Şualar sh: 520)

ﺑِﺎﺳْﻤِﻪِ ﺳُﺒْﺤَﺎﻧَﻪُ
Her türlü noksan sıfatlardan yüce olan Allah'ın adıyla.

ﺍَﻟْﺨَﻴْﺮُ ﻓِﻰ ﻣَﺎ ﺍﺧْﺘَﺎﺭَﻩُ ﺍﻟﻠّٰﻪُ
Allah neyi seçti ise, hayırlı olan odur.

(Şualar sh: 521,22,23,26,27)


ﺑِﺎﺳْﻤِﻪِ ﺳُﺒْﺤَﺎﻧَﻪُ
Her türlü noksan sıfatlardan yüce olan Allah'ın adıyla.

(Şualar sh: 529)

ﻗُﻞْ ﻫُﻮَ ﺍﻟﻠّٰﻪُ ﺍَﺣَﺪٌ
De ki, O Allah birdir. (İhlâs Sûresi, 112:1)

ﻟﺎَٓ ﺍِﻟٰﻪَ ﺍِﻟﺎَّ ﻫُﻮَ
Ondan başka ilâh yoktur.

ﻫُﻮَ
O (Allah)...

ﺑِﺎﺳْﻤِﻪِ ﺳُﺒْﺤَﺎﻧَﻪُ
Her türlü noksan sıfatlardan yüce olan Allah'ın adıyla.

(Şualar sh: 530,31,32,33,34,35,37,38,)


ﺑِﺎﺳْﻤِﻪِ ﺳُﺒْﺤَﺎﻧَﻪُ
Her türlü noksan sıfatlardan yüce olan Allah'ın adıyla.

ﺍَﻟْﺒَﺎﻗِﻰ ﻫُﻮَ ﺍﻟْﺒَﺎﻗِﻰ
Bâkî olan sadece Odur.

(Şualar sh: 539)

ﺑِﺎﺳْﻤِﻪِ ﺳُﺒْﺤَﺎﻧَﻪُ
Her türlü noksan sıfatlardan yüce olan Allah'ın adıyla.

(Şualar sh: 556)

ﺣَﺴْﺒِﻰَ ﺍﻟﻠّٰﻪُ ﻟﺎَٓ ﺍِﻟٰﻪَ ﺍِﻟﺎَّ ﻫُﻮَ ﻋَﻠَﻴْﻪِ ﺗَﻮَﻛَّﻠْﺖُ ﻭَﻫُﻮَ ﺭَﺏُّ ﺍﻟْﻌَﺮْﺵِ ﺍﻟْﻌَﻈِﻴﻢِ
Allah bana yeter. Ondan başka ibâdete lâyık hiçbir ilâh yoktur. Ben Ona tevekkül ettim. Yüce Arşın Rabbi de Odur. (Tevbe Sûresi, 9:129)

ﺣَﺴْﺒُﻨَﺎ ﺍﻟﻠّٰﻪُ ﻭَﻧِﻌْﻢَ ﺍﻟْﻮَﻛِﻴﻞُ
Allah bize yeter; O ne güzel vekildir. (Âl-i İmrân Sûresi, 3:173)

(Şualar sh: 578)
 

Ahmet.1

Well-known member
Beşinci Şua


Aslı 1908 yılında yazılmıştır. 1918 ve 1928 de yeniden düzenlenmiştir. Beşinci Şua'nın verdiği haberlerin tümünün tahakkuk etmesi üzerine 1938 yılında en son halini alarak neşredilmiştir.


ﺑِﺴْﻢِ ﺍﻟﻠّٰﻪِ ﺍﻟﺮَّﺣْﻤٰﻦِ ﺍﻟﺮَّﺣِﻴﻢِ
Rahmân ve Rahîm olan Allah'ın adıyla

ﻓَﻘَﺪْ ﺟَٓﺎﺀَ ﺍَﺷْﺮَﺍﻃُﻬَﺎ
Onun alâmetleri gelmiştir. (Muhammed Sûresi, 41:18)

ﻭَﻣَﺎ ﻳَﻌْﻠَﻢُ ﺗَﺎْﻭِﻳﻠَﻪُٓ ﺍِﻟﺎَّ ﺍﻟﻠّٰﻪُ ﻭَ ﺍﻟﺮَّﺍﺳِﺨُﻮﻥَ ﻓِﻰ ﺍﻟْﻌِﻠْﻢِ
Halbuki o âyetlerin tefsirini Allah'tan ve ilimde derinlik ve istikamet sahibi olanlardan başkası bilemez. (Âl-i İmrân Sûresi, 3:7)

ﺍٰﻣَﻨَّﺎ ﺑِﻪِ ﻛُﻞٌّ ﻣِﻦْ ﻋِﻨْﺪِ ﺭَﺑِّﻨَﺎ
Biz buna inandık. Muhkem âyetler de, müteşâbih âyetler de, hepsi Rabbimizin katından indirilmiştir. (Âl-i İmrân Sûresi, 3:7)

(Şualar sh: 581)

ﻟﺎَ ﻳَﻌْﻠَﻢُ ﺍﻟْﻐَﻴْﺐَ ﺍِﻟﺎَّ ﺍﻟﻠّٰﻪُ
Gaybı ancak Allah bilir.

(Şualar sh: 583)

ﺑِﺴْﻢِ ﺍﻟﻠّٰﻪِ ﺍﻟﺮَّﺣْﻤٰﻦِ ﺍﻟﺮَّﺣِﻴﻢِ
Rahmân ve Rahîm olan Allah'ın adıyla

ﺍَﻟْﻌِﻠْﻢُ ﻋِﻨْﺪَ ﺍﻟﻠّٰﻪِ
Gerçek bilgi ancak Allah katındadır. (Mülk Sûresi, 61:26)

(Şualar sh: 584)


ﻟﺎَ ﻳَﻌْﻠَﻢُ ﺍﻟْﻐَﻴْﺐَ ﺍِﻟﺎَّ ﺍﻟﻠّٰﻪُ
Gaybı ancak Allah bilir.

ﻣِﻦْ ﻓِﺘْﻨَﺔِ ﺍﻟﺪَّﺟَّﺎﻝِ ﻭَ ﻣِﻦْ ﻓِﺘْﻨَﺔِ ﺍٰﺧِﺮِ ﺍﻟﺰَّﻣَﺎﻥِ
Deccalin fitnesinden ve âhirzaman fitnesinden (Sana sığınıyoruz ya Rabbî!) Buharî, Daavât: 31,39,44,45; Müslim Mesâcid, 121; Müsned, 6:139)

(Şualar sh: 585,6,8,9)

ﻟﺎَ ﻳَﻌْﻠَﻢُ ﺍﻟْﻐَﻴْﺐَ ﺍِﻟﺎَّ ﺍﻟﻠّٰﻪُ
Gaybı ancak Allah bilir.

ﻓِﻰ ﻳَﻮْﻡٍ ﻛَﺎﻥَ ﻣِﻘْﺪَﺍﺭُﻩُٓ ﺍَﻟْﻒَ ﺳَﻨَﺔٍ
Sizin gününüzle bin sene kadar uzun olan kıyâmet gününde... (Secde Sûresi, 32:5)

(Şualar sh: 591)


ﻟﺎَ ﻳَﻌْﻠَﻢُ ﺍﻟْﻐَﻴْﺐَ ﺍِﻟﺎَّ ﺍﻟﻠّٰﻪُ
Gaybı sadece Allah bilir.

(Şualar sh: 592)

ﺍِﻟﺎَّ ﺩَٓﺍﺑَّﺔُ ﺍْﻟﺎَﺭْﺽِ ﺗَﺎْﻛُﻞُ ﻣِﻨْﺴَﺎَﺗَﻪُ
Ancak asâsını kemirmekte olan bir ağaç kurdu. (Sebe Sûresi, 34:14)

ﺭَﺑَّﻨَﺎ ﻟﺎَ ﺗُﺆَﺍﺧِﺬْﻧَﺎ ﺍِﻥْ ﻧَﺴِﻴﻨَٓﺎ ﺍَﻭْ ﺍَﺧْﻄَﺎْﻧَﺎ
Ey Rabbimiz! Unutur veya hataya düşer de bir kusur işlersek, bizi onunla hesaba çekme. (Bakara Sûresi, 2:286)

ﺳُﺒْﺤَﺎﻧَﻚَ ﻟﺎَ ﻋِﻠْﻢَ ﻟَﻨَٓﺎ ﺍِﻟﺎَّ ﻣَﺎ ﻋَﻠَّﻤْﺘَﻨَٓﺎ ﺍِﻧَّﻚَ ﺍَﻧْﺖَ ﺍﻟْﻌَﻠِﻴﻢُ ﺍﻟْﺤَﻜِﻴﻢُ
Seni her türlü noksandan tenzih ederiz. Senin bize öğrettiğinden başka bilgimiz yoktur. Sen herşeyi hakkıyla bilir, her işi hikmetle yaparsın. (Bakara Sûresi, 2:32)

(Şualar sh: 593)

ﻣِﻦْ ﻓِﺘْﻨَﺔِ ﺍﻟْﻤَﺴِﻴﺢِ ﺍﻟﺪَّﺟَّﺎﻝِ ﻣِﻦْ ﻓِﺘْﻨَﺔِ ﺍﻟْﻤَﺴِﻴﺢِ ﺍﻟﺪَّﺟَّﺎﻝِ
Mesih Deccalın şerrinden ... Mesih Deccalın şerrinden. (Buhârî, Ezan: 149; Cenâiz: 88; Tirmizî, Dua: 10, 16, 132; Müsned: 2:185, 186, 414, 416.)

ﻭَﺍﻟْﻌِﻠْﻢُ ﻋِﻨْﺪَ ﺍﻟﻠّٰﻪِ
Gerçek bilgi ancak Allah katındadır. (Mülk Sûresi, 61:26)

(Şualar sh: 596)

ﻭَ ﺍﻟﺘِّﻴﻦِ ﻭَ ﺍﻟﺰَّﻳْﺘُﻮﻥِ
Yemin olsun incire ve zeytine. (Tîn Sûresi, 95:1)

ﺍِﻗْﺮَﺍْ ﺑِﺎﺳْﻢِ ﺭَﺑِّﻚَ
Rabbinin ismiyle oku. (Alâk Sûresi, 96:1)

ﺍِﻥَّ ﺍْﻟﺎِﻧْﺴَﺎﻥَ ﻟَﻴَﻄْﻐٰﻰ
Muhakkak ki insan azgınlaşır. (Alâk Sûresi, 96:6)

ﻟﺎَ ﻳَﻌْﻠَﻢُ ﺍﻟْﻐَﻴْﺐَ ﺍِﻟﺎَّ ﺍﻟﻠّٰﻪُ
Gaybı ancak Allah bilir.

ﻭَﺍﻟﻠّٰﻪُ ﺍَﻋْﻠَﻢُ ﺑِﺎﻟﺼَّﻮَﺍﺏِ ٭ ﻟﺎَ ﻳَﻌْﻠَﻢُ ﺍﻟْﻐَﻴْﺐَ ﺍِﻟﺎَّ ﺍﻟﻠّٰﻪُ
Doğrusunu Allah daha iyi bilir.. Gaybı ancak Allah bilir.

(Şualar sh: 597)
 

Ahmet.1

Well-known member
Onbeşinci Şua - El-Hüccet-üz Zehra Risalesi

Bu Onbeşinci Şua 1949 yılında Afyon Hapishanesinde te'lif edilmiştir. Te'lifine 1926 da başlanan Risale-i Nur Külliyatının enson te'lif edilen risalesidir.

ﺑِﺴْﻢِ ﺍﻟﻠّٰﻪِ ﺍﻟﺮَّﺣْﻤٰﻦِ ﺍﻟﺮَّﺣِﻴﻢِ
Rahmân ve Rahîm olan Allah'ın adıyla.

ﻭَ ﺑِﻪِ ﻧَﺴْﺘَﻌِﻴﻦُ
Ve Ondan yardım diliyoruz.

(Şualar sh: 598)

ﻟﺎَٓ ﺍِﻟٰﻪَ ﺍِﻟﺎَّ ﺍﻟﻠّٰﻪُ ﻭَﺣْﺪَﻩُ ﻟﺎَٓ ﺷَﺮِﻳﻚَ ﻟَﻪُ ﻟَﻪُ ﺍﻟْﻤُﻠْﻚُ ﻭَ ﻟَﻪُ ﺍﻟْﺤَﻤْﺪُ ﻳُﺤْﻴِﻰ ﻭَ ﻳُﻤِﻴﺖُ ﻭَ ﻫُﻮَ ﺣَﻰٌّ ﻟﺎَ ﻳَﻤُﻮﺕُ ﺑِﻴَﺪِﻩِ ﺍﻟْﺨَﻴْﺮُ ﻭَ ﻫُﻮَ ﻋَﻠٰﻰ ﻛُﻞِّ ﺷَﻲْﺀٍ ﻗَﺪِﻳﺮٌ ﻭَ ﺍِﻟَﻴْﻪِ ﺍﻟْﻤَﺼِﻴﺮُ

Allah'tan başka ibadete lâyık hiçbir ilâh yoktur. Onun hiçbir şeriki yoktur. Mülk umumen Onundur. Hamd ve senâ, medih ve minnet Ona mahsustur. Hayatı veren ve hayatı rızık ile devam ettiren Odur. Ölümü veren de Odur. O kendisine asla ölüm ârız olmayan Hayy-ı Ezelîdir. Bütün hayır Onun elindedir. O her şeye hakkıyla kadirdir. Herşeyin ve herkesin dönüşü de Onadır. (Buharî, Ezân: 155; Teheccüd: 21; Müslim, Zikir: 28, 30, 74, 75, 76; Tirmizî, Mevâkıt: 108; Hac: 104; Nesâî, Sehiv: 83-86; İbni Mâce, Dua: 10, 14, 16; Ebû Dâvud, Menâsik: 56; Dârîmî, Salât: 88, 90; Muvatta', Hac: 121, 243; Kur'an: 20, 22; Müsned, 1:47; 2:5; 3:320; 4:4; 5:191)

ﻟﺎَٓ ﺍِﻟٰﻪَ ﺍِﻟﺎَّ ﺍﻟﻠّٰﻪُ
Allah'tan başka ibadete lâyık hiçbir ilâh yoktur.

ﻭَ ﺑِﺎْﻟﺎٰﻳَﺔِ ﺍﻟْﻜُﺒْﺮٰﻯ ﺍَﻣِﻨِّﻰ ﻣِﻦَ ﺍﻟْﻔَﺠَﺖْ
Ey Mevlâm! Âyetü'l-Kübrâ hürmetine, beni tüm sıkıntılardan kurtar.

(Şualar sh: 599)

ﻭَﺣْﺪَﻩُ
O birdir.

ﻟﺎَٓ ﺷَﺮِﻳﻚَ ﻟَﻪُ
Onun hiçbir şeriki yoktur.

ﻗُﻞْ ﻟَﻮْ ﻛَﺎﻥَ ﻣَﻌَﻪُٓ ﺍٰﻟِﻬَﺔٌ ﻛَﻤَﺎ ﻳَﻘُﻮﻟُﻮﻥَ ﺍِﺫًﺍ ﻟﺎَﺑْﺘَﻐَﻮْﺍ ﺍِﻟٰﻰ ﺫِﻯ ﺍﻟْﻌَﺮْﺵِ ﺳَﺒِﻴﻠﺎً
De ki: Eğer onların dedikleri gibi, Allah ile beraber başka ilâhlar da bulunsaydı, Arşın sahibi olan Allah'a üstün gelmek için elbette bir yol ararlardı. (İsrâ Sûresi, 11:42)

(Şualar sh: 600)

ﻟَﻪُ ﺍﻟْﻤُﻠْﻚُ
Mülk umumen Onundur.

ﻭَ ﻟَﻪُ ﺍﻟْﺤَﻤْﺪُ
Hamd ve senâ, medih ve minnet Ona mahsustur.

(Şualar sh: 601)

ﻳُﺤْﻴِﻰ
Hayatı veren O'dur.

ﻭَ ﻳُﻤِﻴﺖُ
Ölümü veren de Odur.

(Şualar sh: 602)

ﻭَ ﻫُﻮَ ﺣَﻰٌّ ﻟﺎَ ﻳَﻤُﻮﺕُ
O, kendisine asla ölüm ârız olmayan Hayy-ı Ezelîdir.

(Şualar sh: 603)

ﺑِﻴَﺪِﻩِ ﺍﻟْﺨَﻴْﺮُ
Bütün hayırlar Onun elindedir.

ﺑِﻴَﺪِﻩِ ﻣَﻘَﺎﻟِﻴﺪُ ﻛُﻞِّ ﺷَﻲْﺀٍ
"Herşeyin anahtarı Onun elindedir"

(Şualar sh: 604)

ﺗَﻜَﺎﺩُ ﺗَﻤَﻴَّﺰُ ﻣِﻦَ ﺍﻟْﻐَﻴْﻆِ
Neredeyse öfkeden parçalanacak! (Mülk Sûresi, 67:8)

(Şualar sh: 605)

ﻭَ ﻫُﻮَ ﻋَﻠٰﻰ ﻛُﻞِّ ﺷَﻲْﺀٍ ﻗَﺪِﻳﺮٌ
O herşeye hakkıyla kadirdir. (Hûd Sûresi, 11:4; Rum Sûresi, 30:50; Şûrâ Sûresi, 42:9; Mülk Sûresi, 61:1)

(Şualar sh: 606)

ﻭَ ﺍِﻟَﻴْﻪِ ﺍﻟْﻤَﺼِﻴﺮُ
Ve dönüş O'nadır.

(Şualar sh: 607)


ﺳُﺒْﺤَﺎﻧَﻚَ ﻟﺎَ ﻋِﻠْﻢَ ﻟَﻨَٓﺎ ﺍِﻟﺎَّ ﻣَﺎ ﻋَﻠَّﻤْﺘَﻨَٓﺎ ﺍِﻧَّﻚَ ﺍَﻧْﺖَ ﺍﻟْﻌَﻠِﻴﻢُ ﺍﻟْﺤَﻜِﻴﻢُ
Seni her türlü noksandan tenzih ederiz. Senin bize öğrettiğinden başka bilgimiz yoktur. Sen herşeyi hakkıyla bilir, her işi hikmetle yaparsın. (Bakara Sûresi, 2:32)

(Şualar sh: 608)
 

Ahmet.1

Well-known member
ﺑِﺴْﻢِ ﺍﻟﻠّٰﻪِ ﺍﻟﺮَّﺣْﻤٰﻦِ ﺍﻟﺮَّﺣِﻴﻢِ
Rahmân ve Rahîm olan Allah'ın adıyla.

ﺍَﻟْﺤَﻤْﺪُ ﻟِﻠّٰﻪِ
Hamd, Allah'a mahsustur. (Fâtiha Sûresi, 1:2)

ﺑِﺴْﻢِ ﺍﻟﻠّٰﻪِ ﺍﻟﺮَّﺣْﻤٰﻦِ ﺍﻟﺮَّﺣِﻴﻢِ
Rahmân ve Rahîm olan Allah'ın adıyla.

ﺍَﻟْﺤَﻤْﺪُ ﻟِﻠّٰﻪِ ﺭَﺏِّ ﺍﻟْﻌَﺎﻟَﻤِﻴﻦَ ...ﺍﻟﺦ
Hamd, Âlemlerin Rabbi olan Allah'a mahsustur. (Fâtiha Sûresi, 1:2)

ﺍَﻟْﺤَﻤْﺪُ ﻟِﻠّٰﻪِ
Hamd, Allah'a mahsustur. (Fâtiha Sûresi, 1:2)

(Şualar sh: 609)

ﺭَﺏِّ ﺍﻟْﻌَﺎﻟَﻤِﻴﻦَ
Âlemlerin Rabbi. (Fâtiha Sûresi, 1:2)

ﺍَﻟﺮَّﺣْﻤٰﻦِ ﺍﻟﺮَّﺣِﻴﻢِ
O Rahmândır; Rahimdir. (Fâtiha Sûresi, 1:3)

(Şualar sh: 611)

ﺍَﻟْﺤَﻤْﺪُ ﻟِﻠّٰﻪِ ﺭَﺏِّ ﺍﻟْﻌَﺎﻟَﻤِﻴﻦَ ٭ ﺍﻟﺮَّﺣْﻤٰﻦِ ﺍﻟﺮَّﺣِﻴﻢِ ٭ ﻣَﺎﻟِﻚِ ﻳَﻮْﻡِ ﺍﻟﺪِّﻳﻦِ
Ezelden ebede her türlü hamd ve övgü, şükür ve minnet, Âlemlerin Rabbi olan Allah'a mahsustur. O Rahmândır; rahmeti bütün varlıkları kuşatır ve bütün yaratıklarının her türlü rızkını merhametle yetiştirir. O hesap gününün sahibidir. (Fâtiha Sûresi, 1:2-4)

ﻣَﺎﻟِﻚِ ﻳَﻮْﻡِ ﺍﻟﺪِّﻳﻦِ
O hesap gününün sahibidir. (Fâtiha Sûresi, 1:4)

ﻭَ ﺍِﻟَﻴْﻪِ ﺍﻟْﻤَﺼِﻴﺮُ
Herkesin dönüşü Onun huzurunadır. (Mâide Sûresi, 5:18)

(Şualar sh: 612)

ﻳَﻮْﻡِ ﺍﻟﺪِّﻳﻦِ
O hesap günü... (Fâtiha Sûresi, 1:4)

ﺍِﻳَّﺎﻙَ ﻧَﻌْﺒُﺪُ ﻭَﺍِﻳَّﺎﻙَ ﻧَﺴْﺘَﻌِﻴﻦُ
Ancak Sana kulluk eder, ancak Senden yardım isteriz. (Fâtiha Sûresi, 1:5)

ﺍَﻟْﻴَﻮْﻡَ ﻧُﻨَﺠِّﻴﻚَ ﺑِﺒَﺪَﻧِﻚَ
Bugün senin cesedini kurtaracağız. (Yûnus Sûresi, 10:92)

ﻧَﻌْﺒُﺪُ ﻧَﺴْﺘَﻌِﻴﻦُ
İbadet ediyoruz, istiane ediyoruz, yardım diliyoruz.

ﺍَﻋْﺒُﺪُ ﺍَﺳْﺘَﻌِﻴﻦُ
"Ben ibadet ve istiane ederim."

(Şualar sh: 613)

ﺍِﻳَّﺎﻙَ ﻧَﻌْﺒُﺪُ ﻭَﺍِﻳَّﺎﻙَ ﻧَﺴْﺘَﻌِﻴﻦُ
Ancak Sana kulluk eder, ancak Senden yardım isteriz. (Fâtiha Sûresi, 1:5)

ﺍِﻫْﺪِﻧَﺎ
Bizi (doğru yola) ilet. (Fâtiha Sûresi, 1:6)

(Şualar sh: 614)

ﺍِﻳَّﺎﻙَ ﻧَﻌْﺒُﺪُ ﻭَﺍِﻳَّﺎﻙَ ﻧَﺴْﺘَﻌِﻴﻦُ
Ancak Sana kulluk eder, ancak Senden yardım isteriz. (Fâtiha Sûresi, 1:5)

ﻧَﻌْﺒُﺪُ
İbadet ederiz.

(Şualar sh: 615)


ﻧَﺴْﺘَﻌِﻴﻦُ
Yardım isteriz.

ﺍِﻳَّﺎﻙَ ﻧَﺴْﺘَﻌِﻴﻦُ
Ancak Senden yardım isteriz. (Fâtiha Sûresi, 1:5)

ﺍِﻫْﺪِﻧَﺎ ﺍﻟﺼِّﺮَﺍﻁَ ﺍﻟْﻤُﺴْﺘَﻘِﻴﻢَ
Bizi doğru yola ilet. (Fâtiha Sûresi: 1:6)

(Şualar sh: 616)

ﺍِﻫْﺪِﻧَﺎ ﺍﻟﺼِّﺮَﺍﻁَ ﺍﻟْﻤُﺴْﺘَﻘِﻴﻢَ
Bizi doğru yola ilet. (Fâtiha Sûresi: 1:6)

ﺻِﺮَﺍﻁَ ﺍﻟَّﺬِﻳﻦَ ﺍَﻧْﻌَﻤْﺖَ ﻋَﻠَﻴْﻬِﻢْ
Kendilerine nimet ve ihsanda bulunduğun peygamberlerinin ve onlara tâbi olan sâlih kullarının yoluna ilet. (Fâtiha Sûresi, 1:7)

ﻋَﻠَﻴْﻬِﻢْ
Üzerlerine

ﻣِﻦَ ﺍﻟﻨَّﺒِﻴِّﻴﻦَ ﻭَﺍﻟﺼِّﺪِّﻳﻘِﻴﻦَ ﻭَﺍﻟﺸُّﻬَﺪَٓﺍﺀِ ﻭَﺍﻟﺼَّﺎﻟِﺤِﻴﻦَ
Peygamberler, sıddıklar, şehidler ve sâlih kimseler... (Nisâ Sûresi, 4:69)

ﺍَﻟﻨَّﺒﻴِّﻴﻦَ
Peygamberler

(Şualar sh: 617)

ﻭَﺍﻟﺼِّﺪِّﻳﻘِﻴﻦَ
Sıddıklar.

ﻭَﺍﻟﺸُّﻬَﺪَٓﺍﺀِ
Şehidler.

ﻏَﻴْﺮِ ﺍﻟْﻤَﻐْﻀُﻮﺏِ ﻋَﻠَﻴْﻬِﻢْ ﻭَﻟﺎَ ﺍﻟﻀَّٓﺎﻟِّﻴﻦَ
Gazabına uğrayanların ve sapıtmış olanların yoluna değil. (Fâtiha Sûresi, 1:7)

(Şualar sh: 618)

ﺍَﻟَّﺬِﻳﻦَ ﺍَﻧْﻌَﻤْﺖَ ﻋَﻠَﻴْﻬِﻢْ ٭ ﻏَﻴْﺮِ ﺍﻟْﻤَﻐْﻀُﻮﺏِ ﻋَﻠَﻴْﻬِﻢْ ﻭَﻟﺎَ ﺍﻟﻀَّٓﺎﻟِّﻴﻦَ
Kendilerine nimet ve ihsanda bulunduğun peygamberlerinin ve onlara tâbi olan sâlih kullarının yoluna ilet -gazabına uğrayanların ve sapıtmış olanların yoluna değil. (Fâtiha Sûresi, 1:7)

ﺍٰﻣِﻴﻦَ
Ey Rabbimiz! Duamızı kabul buyur!

ﻧَﻌْﺒُﺪُ ﻧَﺴْﺘَﻌِﻴﻦُ
İbadet ediyoruz... Yardım diliyoruz...

(Şualar sh: 619)

ﺍَﻟْﺤَﻤْﺪُ ﻟِﻠّٰﻪِ ﺭَﺏِّ ﺍﻟْﻌَﺎﻟَﻤِﻴﻦَ
Ezelden ebede her türlü hamd ve övgü, şükür ve minnet, Âlemlerin Rabbi olan Allah'a mahsustur. (Fâtiha Sûresi, 1:2)

ﺳُﺒْﺤَﺎﻧَﻚَ ﻟﺎَ ﻋِﻠْﻢَ ﻟَﻨَٓﺎ ﺍِﻟﺎَّ ﻣَﺎ ﻋَﻠَّﻤْﺘَﻨَٓﺎ ﺍِﻧَّﻚَ ﺍَﻧْﺖَ ﺍﻟْﻌَﻠِﻴﻢُ ﺍﻟْﺤَﻜِﻴﻢُ
Seni her türlü noksandan tenzih ederiz. Senin bize öğrettiğinden başka bilgimiz yoktur. Sen herşeyi hakkıyla bilir, her işi hikmetle yaparsın. (Bakara Sûresi, 2:32)

(Şualar sh: 620)
 

Ahmet.1

Well-known member
ﺑِﺴْﻢِ ﺍﻟﻠّٰﻪِ ﺍﻟﺮَّﺣْﻤٰﻦِ ﺍﻟﺮَّﺣِﻴﻢِ
Rahmân ve Rahîm olan Allah'ın adıyla.

ﻭَ ﺑِﻪِ ﻧَﺴْﺘَﻌِﻴﻦُ
Ve Ondan yardım diliyoruz.

ﺍَﺷْﻬَﺪُ ﺍَﻥْ ﻟﺎَٓ ﺍِﻟٰﻪَ ﺍِﻟﺎَّ ﺍﻟﻠّٰﻪُ
Allah'tan başka hiçbir ilâhın olmadığına şehadet ederim.

ﻭَ ﺍَﺷْﻬَﺪُ ﺍَﻥَّ ﻣُﺤَﻤَّﺪًﺍ ﺭَﺳُﻮﻝُ ﺍﻟﻠّٰﻪِ
Ve Muhammed'in (a.s.m.) Allah'ın Resûlü olduğuna şehadet ederim.

ﻫُﻮَ ﺍﻟَّﺬِٓﻯ ﺍَﺭْﺳَﻞَ ﺭَﺳُﻮﻟَﻪُ ﺑِﺎﻟْﻬُﺪٰﻯ ﻭَﺩِﻳﻦِ ﺍﻟْﺤَﻖِّ ﻟِﻴُﻈْﻬِﺮَﻩُ ﻋَﻠَﻰ ﺍﻟﺪِّﻳﻦِ ﻛُﻠِّﻪِ ﻭَ ﻛَﻔٰﻰ ﺑِﺎﻟﻠّٰﻪِ ﺷَﻬِﻴﺪًﺍ ٭ ﻣُﺤَﻤَّﺪٌ ﺭَﺳُﻮﻝُ ﺍﻟﻠّٰﻪِ ﻭَﺍﻟَّﺬِﻳﻦَ ﻣَﻌَﻪُٓ ﺍَﺷِﺪَّٓﺍﺀُ ﻋَﻠَﻰ ﺍﻟْﻜُﻔَّﺎﺭِ ﺭُﺣَﻤَٓﺎﺀُ ﺑَﻴْﻨَﻬُﻢْ ...ﺍﻟﺦ
Bütün dinlere üstün kılmak üzere Resulünü hidâyet ve hak din ile gönderen Odur. Buna şâhit olarak Allah yeter. Muhammed Allah'ın Resulüdür. Onunla beraber olanlar da kâfirlere karşı şiddetli, kendi aralarında ise pek merhametlidirler. (Fetih Sûresi, 48:28-29)

ﻣُﺤَﻤَّﺪٌ ﺭَﺳُﻮﻝُ ﺍﻟﻠّٰﻪِ
Muhammed (a.s.m.) Allah'ın Resulüdür. (Fetih Sûresi, 48:29)

(Şualar sh: 621)

ﻟَﻮْﻟﺎَﻙَ ﻟَﻮْﻟﺎَﻙَ ﻟَﻤَﺎ ﺧَﻠَﻘْﺖُ ﺍْﻟﺎَﻓْﻠﺎَﻙَ
Eğer sen olmasaydın kâinatı yaratmazdım. (Hadîs-i Kudsî, Keşfü'l-Hafâ, 2:164; Ayrıca el-Hâkim'in el-Müstedrek'inde bu mânâyı teyit eden şu sahih hadis naklediliyor: "Peygamber Efendimiz buyurdu: Allah İsâ'ya (a.s.) şöyle vahyetti, 'Ey İsâ, Muhammed'e iman et. Ümmetine de emret ki onlardan ona ulaşanlar da iman etsinler. Muhammed olmasaydı Âdem'i yaratmazdım. Muhammed olmasaydı Cennet ve Cehennemi yaratmazdım. Su üzerinde Arşı yarattığımda arş çırpındı. Üzerine Lâ ilâhe İllallah Muhammedun Resûlullah yazdım, sakinleşti." (el-Hâkim, el-Müstedrek, 2:615) Ayrıca bk. et-Taberâni, El-Mu'cemü'l-Evsât, 6:314; et-Taberânî, El-Mu'cemü's-Sağîr, 2:182; El-Hallâl, es-Sünne, 1:237; el-Beyhakî, Delâilü'n-Nübüvve, 5:489.)

ﺍَﻟﺴَّﺒَﺐُ ﻛَﺎﻟْﻔَﺎﻋِﻞِ
Bir şeye sebep olan, onu işleyen gibidir. ["Hayrın yolunu gösteren, onu işleyen gibidir" (Feyzü'l- Kadîr, c.3, s. 531, hadîs no: 4250; Keşfü'l-Hafâ, c. 1, s. 399.) hadîsinden alınan bir ölçü.]

(Şualar sh: 622)

ﻣُﺤَﻤَّﺪٌ ﺭَﺳُﻮﻝُ ﺍﻟﻠّٰﻪِ ﺻَﺎﺩِﻕُ ﺍﻟْﻮَﻋْﺪِ ﺍْﻟﺎَﻣِﻴﻦِ ﺑِﺸَﻬَﺎﺩَﺓِ ﻇُﻬُﻮﺭِﻩِ ﺩَﻓْﻌَﺔً ﻣَﻊَ ﺍُﻣِّﻴَّﺘِﻪِ ﺑِﺎَﻛْﻤَﻞِ ﺩِﻳﻦٍ ﻭَ ﺍِﺳْﻠﺎَﻣِﻴَّﺔٍ ﻭَ ﺷَﺮِﻳﻌَﺔٍ ﻭَ ﺑِﺎَﻗْﻮٰﻯ ﺍِﻳﻤَﺎﻥٍ ﻭَ ﺍِﻋْﺘِﻘَﺎﺩٍ ﻭَ ﻋِﺒَﺎﺩَﺓٍ ﻭَ ﺑِﺎَﻋْﻠٰﻰ ﺩَﻋْﻮَﺓٍ ﻭَ ﻣُﻨَﺎﺟَﺎﺓٍ ﻭَ ﺩَﻋَﻮَﺍﺕٍ ﻭَ ﺑِﺎَﻋَﻢِّ ﺗَﺒْﻠِﻴﻎٍ ﻭَ ﺍَﺗَﻢِّ ﻣَﺘَﺎﻧَﺔٍ ﺧَﺎﺭِﻗَﺎﺕٍ ﻣُﺜْﻤِﺮَﺍﺕٍ ﻟﺎَ ﻣِﺜْﻞَ ﻟَﻬَﺎ

Ümmîliğiyle beraber en ekmel bir din ve İslâmiyet ve şeriatla ve en kavî bir iman ve itikad ve ibadetle ve en yüksek bir dâvet ve münacat ve duâ ile ve en eamm bir tebliğ ve misli görülmemiş harika ve müsmir, en etemm bir metanetle def'aten zuhurunun şehadetiyle, Muhammed Allah'ın resulüdür ve Sâdıku'l-Va'di'l-Emîndir.

(Şualar sh: 623)

ﺍَﻟﺴَّﻠﺎَﻡُ ﻋَﻠَﻴْﻚَ ﺍَﻳُّﻬَﺎ ﺍﻟﻨَّﺒِﻰُّ ﻭَ ﺭَﺣْﻤَﺔُ ﺍﻟﻠّٰﻪِ ﻭَ ﺑَﺮَﻛَﺎﺗُﻪُ
Ey Peygamber, Allah'ın selâmı, rahmeti ve bereketi üzerine olsun.

ﺍَﻟﺴَّﻠﺎَﻡُ ﻋَﻠَﻴْﻚَ ﺍَﻳُّﻬَﺎ ﺍﻟﻨَّﺒِﻰُّ
Ey Peygamber, Allah'ın selâmı üzerine olsun.

ﻭَ ﺑِﺸَﻬَﺎﺩَﺓِ ﺟَﻤِﻴﻊِ ﺣَﻘَٓﺎﺋِﻖِ ﺍْﻟﺎِﻳﻤَﺎﻥِ ﻋَﻠٰﻰ ﺗَﺼْﺪِﻳﻘِﻪِ
"İmanın altı rükünlerinin hakikatleri ve tahakkukları ve hakkaniyetleri, Muhammed'in (a.s.m.) risaletine ve hakkaniyetine kat'î şehadet eder."

ﻭَ ﺑِﺸَﻬَﺎﺩَﺓِ ﺫَﺍﺗِﻪِ ﻋَﻠَﻴْﻪِ ﺍﻟﺼَّﻠﺎَﺓُ ﻭَ ﺍﻟﺴَّﻠﺎَﻡُ ﺑِﺎٰﻟﺎَﻑِ ﻣُﻌْﺠِﺰَﺍﺗِﻪِ ﻭَ ﻛَﻤَﺎﻟﺎَﺗِﻪِ ﻭَ ﻋُﻠُﻮِّ ﺍَﺧْﻠﺎَﻗِﻪِ
"O zât (a.s.m.) güneş gibi kendi kendine delildir. Binler mu'cizat ve kemâlât ve yüksek, güzel ahlâkıyla risaletine ve sadıkıyetine pek kuvvetli şehadet eder."

(Şualar sh: 624)

ﻭَ ﺍﻧْﺸَﻖَّ ﺍﻟْﻘَﻤَﺮُ
Ay yarıldı. (Kamer Sûresi, 54:1)

ﻭَﻣَﺎ ﺭَﻣَﻴْﺖَ ﺍِﺫْ ﺭَﻣَﻴْﺖَ ﻭَﻟٰﻜِﻦَّ ﺍﻟﻠّٰﻪَ ﺭَﻣٰﻰ
Attığın zaman sen atmadın, ancak Allah attı. (Enfâl Sûresi, 8:17)

ﻭَ ﺑِﺸَﻬَﺎﺩَﺓِ ﺍﻟْﻘُﺮْﺍٰﻥِ ﺑِﻤَﺎ ﻟﺎَ ﻳُﺤَﺪُّ ﻣِﻦْ ﺣَﻘَٓﺎﺋِﻘِﻪِ ﻭَ ﺑَﺮَﺍﻫِﻴﻨِﻪِ
Had ve hesaba gelmeyen hakikat ve burhanlarıyla beraber Kur'ân'ın şehadetiyle...

(Şualar sh: 625)

ﻭَ ﺑِﺸَﻬَﺎﺩَﺓِ ﺍﻟْﺠَﻮْﺷَﻦِ ﺑِﻘُﺪْﺳِﻴَّﺔِ ﺍِﺷَﺎﺭَﺍﺗِﻪِ ﻭَ ﺭَﺳَٓﺎﺋِﻞِ ﺍﻟﻨُّﻮﺭِ ﺑِﻘُﻮَّﺓِ ﺩَﻟﺎَٓﺋِﻠِﻪِ ﻭَ ﺍﻟْﻤَﺎﺿِﻰ ﺑِﺘَﻮَﺍﺗُﺮِ ﺍِﺭْﻫَﺎﺻَﺎﺗِﻪِ ﻭَ ﺍْﻟﺎِﺳْﺘِﻘْﺒَﺎﻝِ ﺑِﺘَﺼْﺪِﻳﻖِ ﺍٰﻟﺎَﻑِ ﺣَﺎﺩِﺛَﺎﺗِﻪِ
İşaretlerinin kudsiyetiyle Cevşen'in, delillerinin kuvvetiyle Risale-i Nur'un, tevatür kuvvetindeki irhasatlarıyla mâzinin, binler hâdise ve mu'cizesini tasdikiyle istikbalin şehadetiyle.

(Şualar sh: 626)

ﻭَ ﺑِﺸَﻬَﺎﺩَﺓِ ﺍْﻟﺎٰﻝِ ﺑِﻘُﻮَّﺓِ ﻳَﻘِﻴﻨِﻴَّﺎﺗِﻬِﻢْ ﻓِﻰ ﺗَﺼْﺪِﻳﻘِﻪِ ﺑِﺪَﺭَﺟَﺔِ ﺣَﻖِّ ﺍﻟْﻴَﻘِﻴﻦِ ﻭَ ﺍْﻟﺎَﺻْﺤَﺎﺏِ ﺑِﻜَﻤَﺎﻝِ ﺍِﻳﻤَﺎﻧِﻬِﻢْ ﻓِﻰ ﺗَﺼْﺪِﻳﻘِﻪِ ﺑِﺪَﺭَﺟَﺔِ ﻋَﻴْﻦِ ﺍﻟْﻴَﻘِﻴﻦِ ﻭَ ﺍْﻟﺎَﺻْﻔِﻴَٓﺎﺀِ ﺑِﻘُﻮَّﺓِ ﺗَﺤْﻘِﻴﻘَﺎﺗِﻬِﻢْ ﻓِﻰ ﺗَﺼْﺪِﻳﻘِﻪِ ﺑِﺪَﺭَﺟَﺔِ ﻋِﻠْﻢِ ﺍﻟْﻴَﻘِﻴﻦِ ﻭَ ﺍْﻟﺎَﻗْﻄَﺎﺏِ ﺑِﺘَﻄَﺎﺑُﻘِﻬِﻢْ ﻋَﻠٰﻰ ﺭِﺳَﺎﻟَﺘِﻪِ ﺑِﺎﻟْﻜَﺸْﻒِ ﻭَ ﺍﻟْﻤُﺸَﺎﻫَﺪَﺍﺕِ ﺑِﺎﻟْﻴَﻘِﻴﻦِ

Kuvvetli yakînleriyle ve onu hakkalyakîn derecesinde tasdikleriyle Ehl-i Beytinin, kemâl-i imanları ve aynelyakîn derecesinde onu tasdikleriyle Ashabının, kuvvetli tahkikatları ve ilmelyakîn derecesinde onu tasdikleriyle asfiyanın, kat'î keşfiyat ve müşahedatlarıyla onun risaletinde ittifak eden aktâbın şehadetiyle...

(Şualar sh: 627)

ﻋُﻠَﻤَٓﺎﺀُ ﺍُﻣَّﺘِﻰ ﻛَﺎَﻧْﺒِﻴَٓﺎﺀِ ﺑَﻨِٓﻰ ﺍِﺳْﺮَٓﺍﺋِﻴﻞَ
Ümmetimin alimleri, İsrâiloğullarının peygamberleri gibidir. (Aclûnî, Keşfü'l-Hafâ: 2:64; Tecrîd-i Sarîh Tercemesi: 1:107 (Diyanet İşleri Yayınları))

(Şualar sh: 628)

ﻭَ ﺑِﺸَﻬَﺎﺩَﺓِ ﺍْﻟﺎَﺯْﻣِﻨَﺔِ ﺍﻟْﻤَﺎﺿِﻴَّﺔِ ﺑِﺘَﻮَﺍﺗُﺮِ ﺑَﺸَﺎﺭَﺍﺕِ ﺍﻟْﻜَﻮَﺍﻫِﻦِ ﻭَ ﺍﻟْﻬَﻮَﺍﺗِﻒِ ﻭَ ﺍﻟْﻌُﺮَﻓَٓﺎﺀِ ﻓِﻰ ﺍْﻟﺎَﺩْﻭَﺍﺭِ ﺍﻟﺴَّﺎﻟِﻔِﻴﻦَ ﻭَ ﺑِﻤُﺸَﺎﻫَﺪَﺓِ ﺑَﺸَﺎﺭَﺍﺕِ ﺍﻟﺮُّﺳُﻞِ ﻭَ ﺍْﻟﺎَﻧْﺒِﻴَٓﺎﺀِ ﻭَ ﺑِﺸَﻬَﺎﺩَﺗِﻬِﻢْ ﻭَ ﺑَﺸَﺎﺭَﺗِﻬِﻢْ ﻋَﻠَﻴْﻬِﻢُ ﺍﻟﺴَّﻠﺎَﻡُ ﺑِﺮِﺳَﺎﻟَﺔِ ﻣُﺤَﻤَّﺪٍ ﻋَﻠَﻴْﻪِ ﺍﻟﺼَّﻠﺎَﺓُ ﻭَ ﺍﻟﺴَّﻠﺎَﻡُ ﻓِﻰ ﺍﻟْﻜُﺘُﺐِ ﺍﻟْﻤُﻘَﺪَّﺳَﺔِ
Geçmiş asırlardaki kâhinler ve hâtifler ve âriflerden tevatürle nakledilen müjdelerin, semâvî kitaplarda müşahede edilen sair nebî ve resullerin müjdelerinin, ve o peygamberlerin (aleyhimüsselâm), mukaddes kitaplarda Muhammed Aleyhissalâtü Vesselâma şehadet edip onun geleceğini tebşir etmelerinin şehadetiyle...

(Şualar sh: 629)

ﻭَ ﺑِﺸَﻬَﺎﺩَﺓِ ﺍﻟْﻜَٓﺎﺋِﻨَﺎﺕِ ﺑِﻐَﺎﻳَﺎﺗِﻬَﺎ ﻭَ ﺑِﺎﻟْﻤَﻘَﺎﺻِﺪِ ﺍْﻟﺎِﻟٰﻬِﻴَّﺔِ ﻓِﻴﻬَﺎ ﻋَﻠَﻰ ﺍﻟﺮِّﺳَﺎﻟَﺔِ ﺍﻟْﻤُﺤَﻤَّﺪِﻳَّﺔِ ﺍﻟْﺠَﺎﻣِﻌَﺔِ ﺑِﺴَﺒَﺐِ ﺗَﻮَﻗُّﻒِ ﺣُﺼُﻮﻝِ ﻏَﺎﻳَﺎﺕِ ﺍﻟْﻜَٓﺎﺋِﻨَﺎﺕِ ﻭَ ﺍﻟْﻤَﻘَﺎﺻِﺪِ ﺍْﻟﺎِﻟٰﻬِﻴَّﺔِ ﻣِﻨْﻬَﺎ ﻭَ ﺗَﻘَﺮُّﺭِ ﻗِﻴْﻤَﺘِﻬَﺎ ﻭَ ﻭَﻇَٓﺎﺋِﻔِﻬَﺎ ﻭَ ﺗَﺒَﺎﺭُﺯِ ﺣُﺴْﻨِﻬَﺎ ﻭَ ﻛَﻤَﺎﻟِﻬَﺎ ﻭَ ﺗَﺤَﻘُّﻖِ ﺣِﻜَﻢِ ﺣَﻘَٓﺎﺋِﻘِﻬَﺎ ﻋَﻠَﻰ ﺍﻟﺮِّﺳَﺎﻟَﺔِ ﺍْﻟﺎِﻧْﺴَﺎﻧِﻴَّﺔِ ﻟﺎَﺳِﻴَّﻤَﺎ ﻋَﻠَﻰ ﺍﻟﺮِّﺳَﺎﻟَﺔِ ﺍﻟْﻤُﺤَﻤَّﺪِﻳَّﺔِ ﺍِﺫْ ﻫِﻰَ ﺍﻟْﻤُﻈْﻬِﺮَﺓُ ﻭَ ﺍﻟْﻤَﺪَﺍﺭُ ﺍْﻟﺎَﺗَﻢُّ ﻟَﻬَﺎ ﻭَ ﻟَﻮْﻟﺎَﻫَﺎ ﻟَﺼَﺎﺭَﺕْ ﻫٰﺬِﻩِ ﺍﻟْﻜَٓﺎﺋِﻨَﺎﺕُ ﺍﻟْﻤُﻜَﻤَّﻠَﺔُ ﻭَ ﺍﻟْﻜِﺘَﺎﺏُ ﺍﻟْﻜَﺒِﻴﺮُ ﺫُﻭ ﺍﻟْﻤَﻌَﺎﻧِﻰ ﺍﻟﺴَّﺮْﻣَﺪِﻳَّﺔِ ﻫَﺒَٓﺎﺀً ﻣَﻨْﺜُﻮﺭًﺍ ﻣُﺘَﻄَﺎﻳِﺮَﺓَ ﺍﻟْﻤَﻌَﺎﻧِﻰ ﻣُﺘَﺴَﺎﻗِﻄَﺔَ ﺍﻟْﻜَﻤَﺎﻟﺎَﺕِ ﻭَ ﻫُﻮَ ﻣُﺤَﺎﻝٌ ﻣِﻦْ ﻭُﺟُﻮﻩٍ ﻭَ ﺟِﻬَﺎﺕٍ

Kâinatın, gayeleri ve onda tezahür eden makàsıd-ı İlâhiye ile onun hakkaniyetine şehadetiyle. Çünkü kâinatın yaratılışındaki gayeler ve makàsıd-ı İlâhiye, kıymetini bulup vazifelerini yerine getirmesi, hüsün ve kemâlinin ortaya çıkması ve hakikatlerindeki hikmetlerin tahakkuk etmesi, insanlar içinde peygamberlerin gönderilmesine, bilhassa risalet-i Muhammediyeye mütevakkıftır. Zira bütün bunları en zahir şekilde gösteren ve bu gayelerin en etemm medarı olan, O'dur. Eğer risalet-i Muhammediye olmasaydı, bu mükemmel kâinat ve bu sermedî mânâlar sahibi kitab-ı kebir, hebâen mensur gidecek, mânâsız kalacak ve kemâlâtı sukut edecekti ki, bu da pek çok cihetlerden muhaldir.

(Şualar sh: 630)

ﺍَﺷْﻬَﺪُ ﺍَﻥْ ﻟﺎَٓ ﺍِﻟٰﻪَ ﺍِﻟﺎَّ ﺍﻟﻠّٰﻪُ

(Şualar sh: 631)

ﻧَﺸْﻬَﺪُ ﺍَﻥَّ ﻣُﺤَﻤَّﺪًﺍ ﺭَﺳُﻮﻝُ ﺍﻟﻠّٰﻪِ
Muhammed'in (a.s.m.) Allah'ın resulü olduğuna şehadet ederiz.

ﻭَ ﺑِﺸَﻬَﺎﺩَﺓِ ﺻَﺎﺣِﺐِ ﺍﻟْﻜَٓﺎﺋِﻨَﺎﺕِ ﻭَ ﺧَﻠﺎَّﻗِﻬَﺎ ﻭَ ﻣُﺘَﺼَﺮِّﻓِﻬَﺎ ﻋَﻠَﻰ ﺍﻟﺮِّﺳَﺎﻟَﺔِ ﺍﻟْﻤُﺤَﻤَّﺪِﻳَّﺔِ ﺑِﺎَﻓْﻌَﺎﻝِ ﺭَﺣْﻤَﺎﻧِﻴَّﺘِﻪِ ﻭَ ﺑِﺎِﺟْﺮَٓﺍﺍٰﺕِ ﺭُﺑُﻮﺑِﻴَّﺘِﻪِ ﻛَﻔِﻌْﻞِ ﺍﻟﺮَّﺣْﻤَﺎﻧِﻴَّﺔِ ﺑِﺎِﻧْﺰَﺍﻝِ ﺍﻟْﻘُﺮْﺍٰﻥِ ﺍﻟْﻤُﻌْﺠِﺰِ ﺍﻟْﺒَﻴَﺎﻥِ ﻋَﻠَﻴْﻪِ ﻭَ ﺑِﺎِﻇْﻬَﺎﺭِ ﺍَﻧْﻮَﺍﻉِ ﺍﻟْﻤُﻌْﺠِﺰَﺍﺕِ ﻋَﻠٰﻰ ﻳَﺪَﻳْﻪِ ﻭَ ﺑِﺘَﻮْﻓِﻴﻘِﻪِ ﻭَ ﺣِﻤَﺎﻳَﺘِﻪِ ﻓِﻰ ﻛُﻞِّ ﺣَﺎﻟﺎَﺗِﻪِ ﻭَ ﺑِﺎِﺩَﺍﻣَﺔِ ﺩِﻳﻨِﻪِ ﺑِﻜُﻞِّ ﺣَﻘَٓﺎﺋِﻘِﻪِ ﻭَ ﺑِﺎِﻋْﻠﺎَٓﺀِ ﻣَﻘَﺎﻡِ ﺣُﺮْﻣَﺘِﻪِ ﻭَ ﺷَﺮَﻓِﻪِ ﻭَ ﺍِﻛْﺮَﺍﻣِﻪِ ﻋَﻠٰﻰ ﺟَﻤِﻴﻊِ ﺍﻟْﻤَﺨْﻠُﻮﻗَﺎﺕِ ﺑِﺎﻟْﻤُﺸَﺎﻫَﺪَﺓِ ﻭَ ﺍﻟْﻌَﻴﺎَﻥِ ﻭَ ﻛَﻔِﻌْﻞِ ﺭُﺑُﻮﺑِﻴَّﺘِﻪِ ﺑِﺠَﻌْﻞِ ﺭِﺳَﺎﻟَﺘِﻪِ ﺷَﻤْﺴًﺎ ﻣَﻌْﻨَﻮِﻳَّﺔً ﻟِﻜَٓﺎﺋِﻨَﺎﺗِﻪِ ﻭَ ﺑِﺠَﻌْﻞِ ﺩِﻳﻨِﻪِ ﻓِﻬْﺮِﺳْﺘَﺔَ ﻛَﻤَﺎﻟﺎَﺕِ ﻋِﺒَﺎﺩِﻩِ ﻭَ ﺑِﺠَﻌْﻞِ ﺣَﻘِﻴﻘَﺘِﻪِ ﻣِﺮْﺍٰﺓً ﺟَﺎﻣِﻌَﺔً ﻟِﺘَﺠَﻠِّﻴَﺎﺕِ ﺍُﻟُﻮﻫِﻴَّﺘِﻪِ ﻭَ ﺑِﺘَﻮْﻇِﻴﻔِﻪِ ﺑِﻮَﻇَٓﺎﺋِﻒَ ﺿَﺮُﻭﺭِﻳَّﺔٍ ﻟﺎَﺯِﻣَﺔٍ ﻟِﻮُﺟُﻮﺩِ ﺍﻟْﻤَﺨْﻠُﻮﻗَﺎﺕِ ﻓِﻰ ﻫٰﺬِﻩِ ﺍﻟْﻜَٓﺎﺋِﻨَﺎﺕِ ﻛَﻠُﺰُﻭﻡِ ﺍﻟﺮَّﺣْﻤَﺔِ ﻭَ ﺍﻟْﺤِﻜْﻤَﺔِ ﻭَ ﺍﻟْﻌَﺪَﺍﻟَﺔِ ﻭَ ﻛَﻀَﺮُﻭﺭَﺓِ ﻟُﺰُﻭﻡِ ﺍﻟْﻐِﺬَٓﺍﺀِ ﻭَ ﺍﻟْﻤَٓﺎﺀِ ﻭَ ﺍﻟْﻬَﻮَٓﺍﺀِ ﻭَ ﺍﻟﻀِّﻴَٓﺎﺀِ

Kâinat Sahibi ve Hâlıkı ve Mutasarrıfının, Rahmâniyet ef'âli ve Rububiyet icraatıyla, risalet-i Muhammediyeye şehadeti. Meselâ Kur'ân-ı Mu'cizü'l-Beyanı ona indirmek ve Onun elinde envâ-ı mu'cizatı izhar etmek ve her türlü halinde Onu himaye ve muvaffak ederek Onun dinini bütün hakikatleriyle beraber idame ettirmek ve Onun makam-ı hürmet ve şerefini yüceltmek ve Ona bilmüşahede bütün mahlûkatın üzerinde makam vermek gibi Rahmâniyet fiilleri ve Onun risaletini kâinatına mânevi bir güneş yapmak ve Onun dinini, kullarının kemâlâtına bir fihriste yapmak ve Onun hakikatini, ulûhiyetinin tecelliyatına câmi bir ayna yapmak ve bu kâinatta mahlûkatın vücudu için rahmet ve hikmet ve adaletin lüzumu ve gıda ve su ve hava ve ışığın zarureti derecesinde zarurî vazifelerle Onu tavzif etmek gibi rububiyet fiilleriyle, bu Kâinat Sahibi, Onun hakkaniyetine şehadet eder.

(Şualar sh: 633)

ﺍَﺷْﻬَﺪُ ﺍَﻥْ ﻟﺎَٓ ﺍِﻟٰﻪَ ﺍِﻟﺎَّ ﺍﻟﻠّٰﻪُ
Allah'tan başka ilâh olmadığına şehadet ederim.

ﺍَﻟﺴَّﻠﺎَﻡُ ﻋَﻠَﻴْﻚَ ﺍَﻳُّﻬَﺎ ﺍﻟﻨَّﺒِﻰُّ ﻭَ ﺭَﺣْﻤَﺔُ ﺍﻟﻠّٰﻪِ ﻭَ ﺑَﺮَﻛَﺎﺗُﻪُ
"Ey Peygamber, Allah'ın selâmı, rahmeti ve bereketi üzerine olsun."

(Şualar sh: 634)

ﺍَﺷْﻬَﺪُ ﺍَﻥَّ ﻣُﺤَﻤَّﺪًﺍ ﺭَﺳُﻮﻝُ ﺍﻟﻠّٰﻪِ
Muhammed'in (a.s.m.) Allah'ın resulü olduğuna şehadet ederim.

ﺍَﻟﻠّٰﻬُﻢَّ ﺻَﻞِّ ﻭَ ﺳَﻠِّﻢْ ﻋَﻠَﻴْﻪِ ﻭَ ﻋَﻠٰٓﻰ ﺍٰﻟِﻪِ ﻭَ ﺻَﺤْﺒِﻪِ ﺑِﻌَﺪَﺩِ ﺣُﺮُﻭﻑِ ﺍﻟْﻘُﺮْﺍٰﻥِ ﺍﻟْﻤَﻘْﺮُﻭﺋَﺔِ ﻭَ ﺍﻟْﻤَﻜْﺘُﻮﺑَﺔِ ﺍٰﻣِﻴﻦَ
Allahım, Ona ve âl ve ashabına, okunan ve yazılan bütün Kur'ân harfleri adedince salât ve selâm et.

ﺳُﺒْﺤَﺎﻧَﻚَ ﻟﺎَ ﻋِﻠْﻢَ ﻟَﻨَٓﺎ ﺍِﻟﺎَّ ﻣَﺎ ﻋَﻠَّﻤْﺘَﻨَٓﺎ ﺍِﻧَّﻚَ ﺍَﻧْﺖَ ﺍﻟْﻌَﻠِﻴﻢُ ﺍﻟْﺤَﻜِﻴﻢُ
Seni her türlü noksandan tenzih ederiz. Senin bize öğrettiğinden başka bilgimiz yoktur. Sen herşeyi hakkıyla bilir, her işi hikmetle yaparsın. (Bakara Sûresi, 2:32)

(Şualar sh: 635)
 

Ahmet.1

Well-known member
Elhüccetüzzehra'nın İkinci Makamı

ﺑِﺴْﻢِ ﺍﻟﻠّٰﻪِ ﺍﻟﺮَّﺣْﻤٰﻦِ ﺍﻟﺮَّﺣِﻴﻢِ


Rahmân ve Rahîm olan Allah'ın adıyla.

ﻭَ ﺑِﻪِ ﻧَﺴْﺘَﻌِﻴﻦُ

Ve Ondan yardım diliyoruz.

ﺍَﻟﻠّٰﻪُ ﻧُﻮﺭُ ﺍﻟﺴَّﻤٰﻮَﺍﺕِ ﻭَﺍْﻟﺎَﺭْﺽِ ﻣَﺜَﻞُ ﻧُﻮﺭِﻩِ ﻛَﻤِﺸْﻜَﺎﺓٍ ﻓِﻴﻬَﺎ ﻣِﺼْﺒَﺎﺡٌ ﺍَﻟْﻤِﺼْﺒَﺎﺡُ ﻓِﻰ ﺯُﺟَﺎﺟَﺔٍ ﺍَﻟﺰُّﺟَﺎﺟَﺔُ ﻛَﺎَﻧَّﻬَﺎ ﻛَﻮْﻛَﺐٌ ﺩُﺭِّﻯٌّ ﻳُﻮﻗَﺪُ ﻣِﻦْ ﺷَﺠَﺮَﺓٍ ﻣُﺒَﺎﺭَﻛَﺔٍ

Allah göklerin ve yerin nûrudur. Onun nûrunun misâli, bir lâmba yuvası gibidir ki, onda bir kandil vardır. Kandil de cam fânus içindedir. Cam fânus ise, inci gibi parlayan bir yıldıza benzer ki, mübârek bir ağacın (yakıtından) tutuşturulmuştur. (Nûr Sûresi, 24:35)

ﺍَﻭْ ﻛَﻈُﻠُﻤَﺎﺕٍ ﻓِﻰ ﺑَﺤْﺮٍ ﻟُﺠِّﻰٍّ ﻳَﻐْﺸٰﻴﻪُ ﻣَﻮْﺝٌ ﻣِﻦْ ﻓَﻮْﻗِﻪِ ﻣَﻮْﺝٌ


Yahut onların amelleri, derin bir denizin karanlıklarına benzer ki, o denizi üst üste dalgalar kaplamıştır. (Nûr Sûresi, 24:40)

(Şualar sh: 636)

ﻏَﻴْﺮِ ﺍﻟْﻤَﻐْﻀُﻮﺏِ ﻋَﻠَﻴْﻬِﻢْ ﻭَﻟﺎَ ﺍﻟﻀَّٓﺎﻟِّﻴﻦَ


Gazabına uğrayanların ve sapıtmış olanların yoluna değil. (Fâtiha Sûresi, 1:7)

ﺍَﻭْ ﻛَﻈُﻠُﻤَﺎﺕٍ ﻓِﻰ ﺑَﺤْﺮٍ ﻟُﺠِّﻰٍّ

(Yahut onların amelleri,) derin bir denizin karanlıklarına benzer. (Nûr Sûresi, 24:40)

(Şualar sh: 637)

ﺍَﻟَّﺬِﻳﻦَ ﺍَﻧْﻌَﻤْﺖَ ﻋَﻠَﻴْﻬِﻢْ

Kendilerine nimet ve ihsanda bulunduğun peygamberlerinin ve onlara tâbi olan sâlih kullarının yoluna ilet. (Fâtiha Sûresi, 1:7)

ﺭَﺏُّ ﺍﻟﺴَّﻤٰﻮَﺍﺕِ ﻭَ ﺍْﻟﺎَﺭْﺽِ

Göklerin ve yerin Rabbi. (Ra'd Sûresi, 13:16)

ﻫُﻮَ ﺍﻟَّﺬِﻯ ﺟَﻌَﻞَ ﻟَﻜُﻢُ ﺍْﻟﺎَﺭْﺽَ ﺫَﻟُﻮﻟﺎً ﻓَﺎﻣْﺸُﻮﺍ ﻓِﻰ ﻣَﻨَﺎﻛِﺒِﻬَﺎ ﻭَ ﻛُﻠُﻮﺍ ﻣِﻦْ ﺭِﺯْﻗِﻪِ

Üzerinde gezin ve Allah'ın verdiği rızıktan yiyin diye, yeryüzünü sizin emrinize veren Odur. (Mülk Sûresi, 61:15)

ﺍَﻟﻠّٰﻪُ ﻧُﻮﺭُ ﺍﻟﺴَّﻤٰﻮَﺍﺕِ ﻭَﺍْﻟﺎَﺭْﺽِ

Allah göklerin ve yerin nurudur. (Nûr Sûresi, 24:35)

ﺍَﻟْﺤَﻤْﺪُ ﻟِﻠّٰﻪِ ﺭَﺏِّ ﺍﻟْﻌَﺎﻟَﻤِﻴﻦَ


Ezelden ebede her türlü hamd ve övgü, şükür ve minnet, Âlemlerin Rabbi olan Allah'a mahsustur. (Fâtiha Sûresi, 1:2)

ﺍَﻟَّﺬِﻳﻦَ ﺍَﻧْﻌَﻤْﺖَ ﻋَﻠَﻴْﻬِﻢْ

Kendilerine nimet ve ihsanda bulunduğun peygamberlerinin ve onlara tâbi olan sâlih kullarının yoluna ilet. (Fâtiha Sûresi, 1:7)

(Şualar sh: 638)

ﺍَﻟَّﺬِﻳﻦَ ﺍَﻧْﻌَﻤْﺖَ ﻋَﻠَﻴْﻬِﻢْ

Kendilerine nimet ve ihsanda bulunduğun peygamberlerinin ve onlara tâbi olan sâlih kullarının yoluna ilet. (Fâtiha Sûresi, 1:7)

ﺍَﻟﻠّٰﻪُ ﻧُﻮﺭُ ﺍﻟﺴَّﻤٰﻮَﺍﺕِ ﻭَﺍْﻟﺎَﺭْﺽِ

Allah göklerin ve yerin nurudur. (Nûr Sûresi, 24:35)

ﻣَﺎ ﻣِﻦْ ﺩَٓﺍﺑَّﺔٍ ﺍِﻟﺎَّ ﻫُﻮَ ﺍٰﺧِﺬٌ ﺑِﻨَﺎﺻِﻴَﺘِﻬَﺎ

Hiçbir canlı yoktur ki, Allah onu alnından tutup kudretine boyun eğdirmiş olmasın. (Hûd Sûresi, 11:56)

ﻭَﻛَﺎَﻳِّﻦْ ﻣِﻦْ ﺩَٓﺍﺑَّﺔٍ ﻟﺎَ ﺗَﺤْﻤِﻞُ ﺭِﺯْﻗَﻬَﺎ ﺍَﻟﻠّٰﻪُ ﻳَﺮْﺯُﻗُﻬَﺎ ﻭَﺍِﻳَّﺎﻛُﻢْ

Yeryüzünde yürüyen ve kendi rızkını yüklenemeyen nice canlının ve sizin rızkınızı Allah verir. (Ankebût Sûresi, 29:60)

ﻭَﻟَﻘَﺪْ ﻛَﺮَّﻣْﻨَﺎ ﺑَﻨِٓﻰ ﺍٰﺩَﻡَ

And olsun ki Biz Âdemoğullarına ikramda bulunduk. (İsrâ Sûresi, 11:70)

ﺍِﻥَّ ﺍْﻟﺎَﺑْﺮَﺍﺭَ ﻟَﻔِﻰ ﻧَﻌِﻴﻢٍ

İhlâs ile kulluk edenler, nimetlerle dolu Cennet içindedir. (İnfitar Sûresi, 82:13)

ﺍَﻟْﺤَﻤْﺪُ ﻟِﻠّٰﻪِ ﺭَﺏِّ ﺍﻟْﻌَﺎﻟَﻤِﻴﻦَ


Ezelden ebede her türlü hamd ve övgü, şükür ve minnet, Âlemlerin Rabbi olan Allah'a mahsustur. (Fâtiha Sûresi, 1:2)

ﻣَﻐْﻀُﻮﺏِ ﺿَﺎﻟِّﻴﻦَ

Gazaba uğrayanlar... sapıtmış olanlar. (Fâtiha Sûresi, 1:7)

(Şualar sh: 639)

ﺧَﻠِﻖُ ﺍﻟﺴَّﻤٰﻮَﺍﺕِ ﻭَﺍْﻟﺎَﺭْﺽِ

Gökleri ve yeri yaratan. (En'âm Sûresi, 6:1)

ﻣَﺴَﺨِّﺮُ ﺍﻟﺸَّﻤْﺲِ ﻭَﺍﻟْﻘَﻤَﺮِ

Ay'ı ve Güneş'i itaat ettiren!

ﺭَﺏُّ ﺍﻟْﻌَﺎﻟَﻤِﻴﻦَ

Alemlerin Rabbi.

ﺍَﻟﻠّٰﻪُ ﻧُﻮﺭُ ﺍﻟﺴَّﻤٰﻮَﺍﺕِ ﻭَﺍْﻟﺎَﺭْﺽِ

Allah göklerin ve yerin nûrudur. (Nûr Sûresi, 24:35)

ﻭَﻟَﻘَﺪْ ﺯَﻳَّﻨَّﺎ ﺍﻟﺴَّﻤَﺎﺀَ ﺍﻟﺪُّﻧْﻴَﺎ ﺑِﻤَﺼَﺎﺑِﻴﺢَ

And olsun ki yakın göğü Biz kandillerle süsledik. (Mülk Sûresi, 67:5)

ﺍَﻓَﻠَﻢْ ﻳَﻨْﻈُﺮُٓﻭﺍ ﺍِﻟَﻰ ﺍﻟﺴَّﻤَٓﺎﺀِ ﻓَﻮْﻗَﻬُﻢْ ﻛَﻴْﻒَ ﺑَﻨَﻴْﻨَﺎﻫَﺎ ﻭَﺯَﻳَّﻨَّﺎﻫَﺎ

Üstlerindeki göğe bakmazlar mı, onu nasıl binâ edip süsledik. (Kâf Sûresi, 50:6)

ﺛُﻢَّ ﺍﺳْﺘَﻮٰٓﻯ ﺍِﻟَﻰ ﺍﻟﺴَّﻤَٓﺎﺀِ ﻓَﺴَﻮّٰﻳﻬُﻦَّ ﺳَﺒْﻊَ ﺳَﻤٰﻮَﺍﺕٍ

Bundan başka semâya da iradesini yöneltti ve gökleri yedi tabaka olarak tanzim etti. (Bakara Sûresi, 2:29)

ﺍَﻟَّﺬِﻳﻦَ ﺍَﻧْﻌَﻤْﺖَ ﻋَﻠَﻴْﻬِﻢْ

Kendilerine nimet ve ihsanda bulunduğun peygamberlerinin ve onlara tâbi olan sâlih kullarının yoluna ilet. (Fâtiha Sûresi, 1:7)

ﺍَﻭْ ﻛَﻈُﻠُﻤَﺎﺕٍ ﻓِﻰ ﺑَﺤْﺮٍ ﻟُﺠِّﻰٍّ


Yahut onların amelleri, derin bir denizin karanlıklarına benzer. (Nûr Sûresi, 24:40)

(Şualar sh: 640)
 

Ahmet.1

Well-known member
ﺑِﺴْﻢِ ﺍﻟﻠّٰﻪِ ﺍﻟﺮَّﺣْﻤٰﻦِ ﺍﻟﺮَّﺣِﻴﻢِ
Rahmân ve Rahîm olan Allah'ın adıyla.


ﻭَ ﻗُﻞِ ﺍﻟْﺤَﻤْﺪُ ﻟِﻠّٰﻪِ ﺍﻟَّﺬِﻯ ﻟَﻢْ ﻳَﺘَّﺨِﺬْ ﻭَﻟَﺪًﺍ ﻭَ ﻟَﻢْ ﻳَﻜُﻦْ ﻟَﻪُ ﺷَﺮِﻳﻚٌ ﻓِﻰ ﺍﻟْﻤُﻠْﻚِ ﻭَ ﻟَﻢْ ﻳَﻜُﻦْ ﻟَﻪُ ﻭَﻟِﻰٌّ ﻣِﻦَ ﺍﻟﺬُّﻝِّ ﻭَ ﻛَﺒِّﺮْﻩُ ﺗَﻜْﺒِﻴﺮًﺍ


De ki: Hamd olsun o Allah'a ki evlât edinmekten münezzehtir, mülkünde ortağı bulunmaz ve hiçbir şeyden de âciz değildir ki yardımcıya ihtiyacı olsun. Ve hürmet ve tâzim ile Onun yüceliğini an. (İsrâ Sûresi, 11:111)


ﺍَﻟﻠّٰﻪُ ﺍَﻛْﺒَﺮُ ﻣِﻦْ ﻛُﻞِّ ﺷَﻲْﺀٍ ﻗُﺪْﺭَﺓً ﻭَ ﻋِﻠْﻤًﺎ ﺍِﺫْ ﻫُﻮَ ﺍﻟْﻌَﻠِﻴﻢُ ﺑِﻜُﻞِّ ﺷَﻲْﺀٍ ﺑِﻌِﻠْﻢٍ ﻣُﺤِﻴﻂٍ ﻟﺎَﺯِﻡٍ ﺫَﺍﺗِﻰٍّ ﻟﻠِﺬَّﺍﺕِ ﻳَﻠْﺰُﻡُ ﺍْﻟﺎَﺷْﻴَٓﺎﺀَ ﻟﺎَ ﻳُﻤْﻜِﻦُ ﺍَﻥْ ﻳَﻨْﻔَﻚَّ ﻋَﻨْﻪُ ﺷَﻲْﺀٌ ﺑِﺴِﺮِّ ﺍﻟْﺤُﻀُﻮﺭِ ﻭَ ﺍﻟﺸُّﻬُﻮﺩِ ﻭَ ﺍْﻟﺎِﺣَﺎﻃَﺔِ ﺍﻟﻨُّﻮﺭَﺍﻧِﻴَّﺔِ ﻭَ ﺑِﺴِﺮِّ ﺍِﺳْﺘِﻠْﺰَﺍﻡِ ﺍﻟْﻮُﺟُﻮﺩِ ﻟِﻠْﻌُﻤُﻮﻣِﻴَّﺔِ ﻭَ ﺍِﺣَﺎﻃَﺔِ ﻧُﻮﺭِ ﺍﻟْﻌِﻠْﻢِ ﺑِﻌَﺎﻟَﻢِ ﺍﻟْﻮُﺟُﻮﺩِ ٭


Allah, ilim ve kudretiyle herşeyden büyüktür. Zira O, Zâtının lâzımı olan muhit ilmiyle herşeyi her şe'niyle bilir. Öyle bir ilmin herşeye taallûku lâzımdır ve hiçbir şeyin Ondan gizlenmesi mümkün değildir. Çünkü huzur ve şuhud ve nuranî ihata vardır; vücut malumiyeti istilzam eder ve nur-u ilmin bütün âlem-i vücuda ihatası vardır.


ﻧَﻌَﻢْ ﻓَﺎْﻟﺎِﻧْﺘِﻈَﺎﻣَﺎﺕُ ﺍﻟْﻤَﻮْﺯُﻭﻧَﺔُ ﻭَ ﺍْﻟﺎِﺗِّﺰَﺍﻧَﺎﺕُ ﺍﻟْﻤَﻨْﻈُﻮﻣَﺔُ ﻭَ ﺍﻟْﺤِﻜَﻢُ ﺍﻟْﻘَﺼْﺪِﻳَّﺔُ ﺍﻟْﻌَﺎﻣَّﺔُ ﻭَ ﺍﻟْﻌِﻨَﺎﻳَﺎﺕُ ﺍﻟْﻤَﺨْﺼُﻮﺻَﺔُ ﺍﻟﺸَّﺎﻣِﻠَﺔُ ﻭَ ﺍْﻟﺎَﻗْﻀِﻴَّﺔُ ﺍﻟْﻤُﻨْﺘَﻈَﻤَﺔُ ﻭَ ﺍْﻟﺎَﻗْﺪَﺍﺭُ ﺍﻟْﻤُﺜْﻤِﺮَﺓُ ﻭَ ﺍْﻟﺎٰﺟَﺎﻝُ ﺍﻟْﻤُﻌَﻴَّﻨَﺔُ ﻭَ ﺍْﻟﺎَﺭْﺯَﺍﻕُ ﺍﻟْﻤُﻘَﻨَّﻨَﺔُ ﻭَ ﺍْﻟﺎِﺗِّﻘَﺎﻧَﺎﺕُ ﺍﻟْﻤُﻔَﻨَّﻨَﺔُ ﻭَ ﺍْﻟﺎِﻫْﺘِﻤَﺎﻣَﺎﺕُ ﺍﻟْﻤُﺰَﻳَّﻨَﺔُ ﻭَ ﻏَﺎﻳَﺔُ ﻛَﻤَﺎﻝِ ﺍْﻟﺎِﻧْﺘِﻈَﺎﻡِ ﺍْﻟﺎِﻧْﺴِﺠَﺎﻡِ ﺍْﻟﺎِﺗِّﺴَﺎﻕِ ﺍْﻟﺎِﺗِّﻘَﺎﻥِ ﺍْﻟﺎِﺗِّﺰَﺍﻥِ ﺍْﻟﺎِﻣْﺘِﻴَﺎﺯِ ﺍﻟْﻤُﻄْﻠَﻘَﺎﺕِ ﻓِﻰ ﻛَﻤَﺎﻝِ ﺍﻟﺴُّﻬُﻮﻟَﺔِ ﺍﻟْﻤُﻄْﻠَﻘَﺔِ ﺩَٓﺍﻟﺎَّﺕٌ ﻋَﻠٰﻰ ﺍِﺣَﺎﻃَﺔِ ﻋِﻠْﻢِ ﻋَﻠﺎَّﻡِ ﺍﻟْﻐُﻴُﻮﺏِ ﺑِﻜُﻞِّ ﺷَﻲْﺀٍ ٭ ﺍَﻟﺎَ ﻳَﻌْﻠَﻢُ ﻣَﻦْ ﺧَﻠَﻖَ ﻭَ ﻫُﻮَ ﺍﻟﻠَّﻄِﻴﻒُ ﺍﻟْﺨَﺒِﻴﺮُ ٭ ﻓَﻨِﺴْﺒَﺔُ ﺩَﻟﺎَﻟَﺔِ ﺣُﺴْﻦِ ﺻَﻨْﻌَﺔِ ﺍْﻟﺎِﻧْﺴَﺎﻥِ ﻋَﻠٰﻰ ﺷُﻌُﻮﺭِ ﺍْﻟﺎِﻧْﺴَﺎﻥِ ﺍِﻟٰﻰ ﻧِﺴْﺒَﺔِ ﺩَﻟﺎَﻟَﺔِ ﺣُﺴْﻦِ ﺧِﻠْﻘَﺔِ ﺍْﻟﺎِﻧْﺴَﺎﻥِ ﻋَﻠٰﻰ ﻋِﻠْﻢِ ﺧَﺎﻟِﻖِ ﺍْﻟﺎِﻧْﺴَﺎﻥِ ﻛَﻨِﺴْﺒَﺔِ ﻟُﻤَﻴْﻌَﺔِ ﺯُﺟَﻴْﺠَﺔِ ﺍﻟﺬُّﺑَﻴْﺒَﺔِ ﻓِﻰ ﺍﻟﻠَّﻴْﻠَﺔِ ﺍﻟﺪَّﻫْﻤَٓﺎﺀِ ﺍِﻟٰﻰ ﺷَﻌْﺸَﻌَﺔِ ﺍﻟﺸَّﻤْﺲِ ﻓِﻰ ﺭَﺍﺑِﻌَﺔِ ﺍﻟﻨَّﻬَﺎﺭِ


Evet, mevcudatta müşahede edilen mizanlı intizamlar


Ve nizamlı ittizanlar,


Kasdî hikmet-i âmme


Ve mahsus inâyât-ı şâmile,


Muntazam kazâlar ve müsmir kaderler,


Muayyen eceller ve mukannen erzaklar,


Düsturlarının sağlamlığıyla kâinattaki fenleri netice veren itkanat ve herşeyi süslendiren ihtimamat ile,


Suhulet-i mutlaka içindeki kemâl-i intizam ve insicam ve ittisak ve ittikan ve ittizan ve imtiyaz-ı mutlaka, herşeyi bilen bir Allâmü'l-Guyûbun ihata-i ilmiyesine delâlet eder.


"Yaratan bilmez olur mu? Onun ilmi herşeyin inceliklerine nüfuz eder ve O herşeyden hakkıyla haberdardır" (Mülk Sûresi, 61:14) İnsanın hüsn-ü san'atının onun şuuruna delâletiyle, hilkat-i insanın ilm-i Hâlıka delâleti arasındaki nisbet, karanlık gecedeki yıldız böceğinin ışıkçığının, günün ortasında yeryüzünde parlayan güneşin şâşaasına nisbeti gibidir.


ﻭَ ﻟِﻠّٰﻪِ ﺍﻟْﻤَﺜَﻞُ ﺍْﻟﺎَﻋْﻠٰﻰ ﻛَﻠُﺰُﻭﻡِ ﺍﻟﻀِّﻴَﺎﺀِ ﺍﻟْﻤُﺤِﻴﻂِ ﻟﻠِﺸَّﻤْﺲِ


En yüce meseller Allaha aittir.. Kuşatıcı ışığın, güneşe lüzumu gibi...


(Şualar sh: 641)


ﺍَﻟﺘَّﺤِﻴَّﺎﺕُ ﺍَﻟْﻤُﺒَﺎﺭَﻛَﺎﺕُ ﺍَﻟﺼَّﻠَﻮَﺍﺕُ ﺍَﻟﻄَّﻴِّﺒَﺎﺕُ ﻟِﻠّٰﻪِ


Bütün tahiyyeler, bütün mübarekler, bütün salevât ve duâlar ve bütün kelimat-ı tayyibe Allah'a mahsustur. (Buhari, Ezân: 148, 150, el-Amel Fi's-Salât: 4, İsti'zân: 3, 28, Da'avât: 16, Tevhîd: 5; Müslim, Salât: 56, 60, 62; Ebû Dâvud, Salât: 118; Tirmizî, Salât: 100, Nikâh: 17)


(Şualar sh: 642)


ﺍَﻟﺘَّﺤِﻴَّﺎﺕُ ﺍَﻟْﻤُﺒَﺎﺭَﻛَﺎﺕُ ﺍَﻟﺼَّﻠَﻮَﺍﺕُ ﺍَﻟﻄَّﻴِّﺒَﺎﺕُ ﻟِﻠّٰﻪِ


Bütün tahiyyeler, bütün mübarekler, bütün salevât ve duâlar ve bütün kelimat-ı tayyibe Allah'a mahsustur. (Nesâî, Tatbîk: 23, Sehv: 41, 43-45, 56, 100-104; İbn-i Mâce, İkâme: 24; Nikâh: 19; Dârimî, Salât: 84, 92; Muvatta', Nidâ': 53, 55; Müsned, 1:292, 376, 382... 4:409)


ﺍَﻟﺘَّﺤِﻴَّﺎﺕُ ﻟِﻠّٰﻪِ


"Sâni-i Zülcelâlini, hayatlarının lisan-ı halleriyle, ins ve cin ve melek olan zîşuurların kàl dilleri gibi tahiyyelerle alkışlar ve tebriklerle ﺍَﻟﺘَّﺤِﻴَّﺎﺕُ ﻟِﻠّٰﻪِ derler. Ve hayatlarının fiyatını, doğrudan doğruya bütün mahlûkatı bütün ahvâliyle bilen Hâlıklarına ubudiyetkârâne takdim ediyorlar."


(Şualar sh: 643)


ﺍَﻟْﻤُﺒَﺎﺭَﻛَﺎﺕُ


"Mübareklerin ve görenlere "Bârekâllah" dedirtenlerin ve ﺍَﻟْﻤُﺒَﺎﺭَﻛَﺎﺕُ nün geniş âlemine girip bütün zîruhun mâsum, mübarek yavrularını ve bütün zihayatın mukadderat ve programlarının kutucukları olan tohum ve çekirdekleri başta olarak o mübarekât âlemi.."


(Şualar sh: 644)


ﺍَﻟﺼَّﻠَﻮَﺍﺕُ


Zîruh âleminin bütün salevât ve ubudiyetlerini Ona takdim ve tahsis eder mânâsıyla, Mi'rac-ı Ekberde Muhammed Aleyhissalâtü Vesselâm ve mi'rac-ı asgar olan namazlarda onun ümmeti,


ﺍَﻟﺼَّﻠَﻮَﺍﺕُ ﺍَﻟﻄَّﻴِّﺒَﺎﺕُ ﻟِﻠّٰﻪِ der.


(Şualar sh: 645)
 
Son düzenleme:

Ahmet.1

Well-known member
ﺍَﻟﻄَّﻴِّﺒَﺎﺕُ ﻟِﻠّٰﻪِ

"Ehl-i mârifet ve iman ve küllî şuur sahibi olan ins ve cin ve melek ve ruhânîlerin, kâinatı güzel tayyibeleri ve haseneleri ve ubudiyetleriyle güzelleştiren ve güzellerin âlemine bakan ve sermedî Cemîl-i Mutlakın hadsiz cemâl ve güzelliklerini ve kâinatı süslendiren isimlerinin daimî güzelliklerini tam bilen ve aşk ve şevkle küllî ubûdiyetler ile mukabele eden ve parlak iman ve geniş marifetler ve medh ü senaların revâih-i tayyibe ve hoş kokularıyla Hâlıklarına karşı o hadsiz tayyibatlar mânâsı..."

(Şualar sh: 646)

ﻓَﺎْﻟﺎِﻧْﺘِﻈَﺎﻣَﺎﺕُ ﺍﻟْﻤَﻮْﺯُﻭﻧَﺔُ

"Yani, bütün mahlûkatta müşahede edilen ölçülü düzgünlük, mizanlı intizam, ihatalı bir ilme şehadet eder."

ﻭَﺍْﻟﺎِﺗِّﺰَﺍﻧَﺎﺕُ ﺍﻟْﻤَﻨْﻈُﻮﻣَﺔُ

"Yani, bütün kâinattaki masnuâtta, cüz'î-küllî, seyyarattan tâ kandaki küreyvât-ı hamrâ ve beyzâya kadar herşeyde gayet düzgün bir ölçü, mütenasip bir mizan bulunması, bedahetle muhît bir ilme delâlet ve kat'î şehadet eder."

(Şualar sh: 647)

ﻭَﺍﻟْﺤِﻜَﻢُ ﺍﻟْﻘَﺼْﺪِﻳَّﺔُ ﺍﻟْﻌَٓﺎﻣَّﺔُ


Yani, bütün kâinattaki hallâkıyet ve faaliyette ve tebeddülât ve ihyâ ve tavzifat ve terhisatta bütün masnuâtın herbiri ve herbir taifenin tesadüf imkânı olmayan öyle kastî ve bilerek takılan hikmetleri ve faideleri ve vazifeleri var. Ve görüyoruz ki, ihâtalı bir ilmi bulunmayan, hiçbir cihette, hiçbirisine icad noktasında sahip çıkamaz.

ﻭَﺍﻟْﻌِﻨَﺎﻳَﺎﺕُ ﺍﻟْﻤَﺨْﺼُﻮﺻَﺔُ ﺍﻟﺸَّﺎﻣِﻠَﺔُ

Yani, bütün zîhayat, zîşuur âleminde, her nev'e ve her ferde, hususî ve ona münasip ve umuma şâmil inayetler, şefkatler, himayetler, bedahet derecesinde ihatalı bir ilme delâlet ve o inayetlere mazhar olanları ve ihtiyaçlarını bilen bir Alîm-i İnayetkârın vücub-u vücuduna hadsiz şehadetler eder, demektir.

(Şualar sh: 648)

ﻭَﺍْﻟﺎَﻗْﻀِﻴَّﺔُ ﺍﻟْﻤُﻨْﺘَﻈَﻤَﺔُ ﻭَﺍْﻟﺎَﻗْﺪَﺍﺭُ ﺍﻟْﻤُﺜْﻤِﺮَﺓُ

"Yani, herşeyin, hususan nebatat ve eşcar ve hayvanat ve insanların şekilleri ve miktarları, ilm-i ezelînin iki nev'i olan kaza ve kaderin düsturlarıyla san'atkârâne biçilmiş ve herbirinin kàmetine göre tam münasip dikilmiş, mükemmel giydirilmiş, gayet muntazam birer hikmetli şekil verilmiş. Onlar, herbiri ve beraber, bir nihayetsiz ilme delâlet ve bir Sâni-i Alîme, adetlerince şehadet ederler demektir."

(Şualar sh: 649)

ﻭَﺍْﻟﺎٰﺟَﺎﻝُ ﺍﻟْﻤُﻌَﻴَّﻨَﺔُ ﻭَﺍْﻟﺎَﺭْﺯَﺍﻕُ ﺍﻟْﻤُﻘَﻨَّﻨَﺔُ


"Yani: Ehemmiyetli bir hikmet için, zahir nazarda mübhem ve gayr-ı muayyen tevehhüm edilen eceller ve rızıklar, ibham perdesi altında kaza ve kader-i ezelînin defterinde mukadderat-ı hayatiye sahifesinde her zîhayatın eceli mukadder ve muayyendir; tekaddüm, teahhur etmez. Ve her zîruhun rızkı tayin ve tahsis edilip kaza ve kader levhasında yazıldığına hadsiz deliller var."

(Şualar sh: 650)

ﻭَﺍْﻟﺎِﺗِّﻘَﺎﻧَﺎﺕُ ﺍﻟْﻤُﻔَﻨَّﻨَﺔُ ﻭَﺍْﻟﺎِﻫْﺘِﻤَﺎﻣَﺎﺕُ ﺍﻟْﻤُﺰَﻳَّﻨَﺔُ

"Yani: Her masnuda, hususan bahar mevsiminde zemin yüzünde sermedî bir hüsn ü cemalin cilvelerini gösteren bütün güzel mahluklar, ezcümle çiçekler, meyveler ve kuşçuklar ve sinekler ve bilhassa yaldızlı ve yıldızlı kuşçukların hilkatlerinde ve suretlerinde ve cihazatlarında öyle mu'cizane bir meharet ve dikkat ve hârika bir san'at, bir ittikan, bir mükemmeliyet ve san'atkârlarının mu'cizatlı hünerlerini gösteren ayrı ayrı, çeşit çeşit tarzlarda şekiller, makinecikler.."

ﻭَﺍْﻟﺎِﻫْﺘِﻤَﺎﻣَﺎﺕُ ﺍﻟْﻤُﺰَﻳَّﻨَﺔُ

"O güzel masnu'larda o derece bir şirin süslemek ve tatlı bir zînet ve cazibedar bir cemal-i san'at.."

(Şualar sh: 651)

ﻭَﻏَﺎﻳَﺔُ ﻛَﻤَﺎﻝِ ﺍْﻟﺎِﻧْﺘِﻈَﺎﻡِ ﺍْﻟﺎِﺗِّﺰَﺍﻥِ ﺍْﻟﺎِﻣْﺘِﻴَﺎﺯِ ﺍﻟْﻤُﻄْﻠَﻘَﺎﺕِ ﻓِﻰ ﺍﻟﺴُّﻬُﻮﻟَﺔِ ﺍﻟْﻤُﻄْﻠَﻘَﺔِ ﻭَﺧَﻠْﻖُ ﺍْﻟﺎَﺷْﻴَٓﺎﺀِ ﻓِﻰ ﺍﻟْﻜَﺜْﺮَﺓِ ﺍﻟْﻤُﻄْﻠَﻘَﺔِ ﻣَﻊَ ﺍْﻟﺎِﺗِّﻘَﺎﻥِ ﺍﻟْﻤُﻄْﻠَﻖِ ﻭَﻓِﻰ ﺍﻟﺴُّﺮْﻋَﺔِ ﺍﻟْﻤُﻄْﻠَﻘَﺔِ ﻣَﻊَ ﺍْﻟﺎِﺗِّﺰَﺍﻥِ ﺍﻟْﻤُﻄْﻠَﻖِ ﻭَﻓِﻰ ﺍﻟْﻮُﺳْﻌَﺔِ ﺍﻟْﻤُﻄْﻠَﻘَﺔِ ﻣَﻊَ ﻛَﻤَﺎﻝِ ﺣُﺴْﻦِ ﺍﻟﺼَّﻨْﻌَﺔِ ﻭَﻓِﻰ ﺍﻟْﺒُﻌْﺪَﺓِ ﺍﻟْﻤُﻄْﻠَﻘَﺔِ ﻣَﻊَ ﺍْﻟﺎِﺗِّﻔَﺎﻕِ ﺍﻟْﻤُﻄْﻠَﻖِ ﻭَﻓِﻰ ﺍﻟْﺨِﻠْﻄَﺔِ ﺍﻟْﻤُﻄْﻠَﻘَﺔِ ﻣَﻊَ ﺍْﻟﺎِﻣْﺘِﻴَﺎﺯِ ﺍﻟْﻤُﻄْﻠَﻖِ


"Evvelâ: Bütün zeminde görüyoruz; tam bilmekten ve meharetten gelen gayet sühulet ve kolaylıkla acib zîhayat makineler, def'aten ve bir kısmı bir dakikada düzgün, ölçülü, emsalinden farikalı yapılmaları, nihayetsiz bir ilme delalet ve san'attaki meharet-i ilmiyeden gelen sühulet ve kolaylık derecesinde o ilmin kemaline şehadet eder.

Sâniyen: Gayet kesret ve çokluk içinde şaşırmadan gayet derecede san'atlı, mükemmel icadlar, nihayetsiz bir kudret içinde hadsiz bir ilme delalet ve Alîm ve Kadîr-i Mutlak'a hadsiz şehadet eder.

Sâlisen: Sür'at-i mutlaka ve gayet çabuk yapılmakla beraber, gayet derecede mizanlı, ölçülü icadları; hadsiz bir ilme delalet ve adedlerince bir Alîm-i Mutlak ve Kadîr-i Mutlak'a şehadet ederler.

Râbian: Gayet geniş bütün zemin yüzünde hadsiz zîhayatların vüs'at-i mutlaka ile beraber gayet san'atkârane, süslü, kemal-i hüsn-ü san'at ile yapılmaları hiç şaşırmayan, herşeyi beraber gören, bir şeyi bir şeye mani' olmayan bir ihatalı ilme delalet ve bir Alîm-i Küll-i Şey ve Kadîr-i Mutlak'ın masnu'ları olduklarına herbiri ve beraber şehadet ederler.

Hâmisen: Bu'd-u mutlak ve birbirinden gayet uzak bir nevin efradı; biri şarkta, biri garbda, biri şimalde, biri cenubda, aynı zamanda, aynı tarzda birbirinin misli ve birbirinden teşahhusça imtiyazlı bir surette vücuda gelmeleri ancak bir Alîm-i Mutlak ve Kadîr-i Mutlak'ın kâinatı idare eden hadsiz kudreti ve bütün mevcudatı ahvaliyle ihata eden nihayetsiz ilmiyle olabilmesi cihetiyle, muhit bir ilme delalet ve bir Allâm-ül Guyûb'a hadsiz şehadet ederler.

Sâdisen: İhtilat-ı mutlakla beraber hiç şaşırmadan ve karıştırmadan herbirisi tam bir imtiyaz ve alâmet-i farika ile o karışık emsalinde ve karanlık yerlerde, meselâ toprak altındaki tohumlar gibi şaşıran vaziyetlerde o çok kalabalıklı zîhayat makinelerin her birisinin hiçbir cihazatını noksan bırakmayarak mu'cizatlı bir surette yaratılmaları, güneş gibi ilm-i ezelîye delalet ve gündüz gibi Kadîr-i Mutlak ve Alîm-i Mutlak'ın hallakıyetine, rububiyetine şehadet ederler."

(Şualar sh: 652)

ﺍَﻟﻠّٰﻪُ ﺍَﻛْﺒَﺮُ ﻣِﻦْ ﻛُﻞِّ ﺷَﻲْﺀٍ ﻗُﺪْﺭَﺓً ﻭَﻋِﻠْﻤًﺎ ﺍِﺫْ ﻫُﻮَ ﺍﻟْﻤُﺮِﻳﺪُ ﻟِﻜُﻞِّ ﺷَﻲْﺀٍ ﻣَﺎﺷَٓﺎﺀَ ﺍﻟﻠّٰﻪُ ﻛَﺎﻥَ ﻭَﻣَﺎ ﻟَﻢْ ﻳَﺸَﺎْ ﻟَﻢْ ﻳَﻜُﻦْ ﺍِﺫْ ﺗَﻨْﻈِﻴﻢُ ﺍِﻳﺠَﺎﺩِ ﺍﻟْﻤَﺼْﻨُﻮﻋَﺎﺕِ ﺫَﺍﺗًﺎ ﻭَﺻِﻔَﺔً ﻭَﻣَﺎﻫِﻴَّﺔً ﻭَﻫُﻮِﻳَّﺔً ﻣِﻦْ ﺑَﻴْﻦِ ﺍْﻟﺎِﻣْﻜَﺎﻧَﺎﺕِ ﺍﻟْﻐَﻴْﺮِ ﺍﻟْﻤَﺤْﺪُﻭﺩَﺓِ ﻭَﺍﻟﻄُّﺮُﻕِ ﺍﻟْﻌَﻘِﻴﻤَﺔِ ﻭَﺍْﻟﺎِﺣْﺘِﻤَﺎﻟﺎَﺕِ ﺍﻟْﻤُﺸَﻮَّﺷَﺔِ ﻭَﺳُﻴُﻮﻝِ ﺍﻟْﻌَﻨَﺎﺻِﺮِ ﺍﻟْﻤُﺘَﺸَﺎﻛِﺴَﺔِ ﻭَﺍْﻟﺎَﻣْﺜَﺎﻝِ ﺍﻟْﻤُﺘَﺸَﺎﺑِﻬَﺔِ ﺑِﻬٰﺬَﺍ ﺍﻟﻨِّﻈَﺎﻡِ ﺍْﻟﺎَﺩَﻕِّ ﺍْﻟﺎَﺭَﻕِّ ﻭَﺗَﻮْﺯِﻳﻨُﻬَﺎ ﺑِﻬٰﺬَﺍ ﺍﻟْﻤِﻴﺰَﺍﻥِ ﺍﻟْﺤَﺴَّﺎﺱِ ﺍﻟْﺠَﺴَّﺎﺱِ ﻭَﺗَﻤْﻴِﻴﺰُﻫَﺎ ﺑِﻬٰﺬِﻩِ ﺍﻟﺘَّﻌَﻴُّﻨَﺎﺕِ ﺍﻟْﻤُﺰَﻳَّﻨَﺔِ ﺍﻟْﻤُﻨْﺘَﻈَﻤَﺔِ ﻭَﺧَﻠْﻖُ ﺍﻟْﻤُﺨْﺘَﻠِﻔَﺎﺕِ ﺍﻟْﻤُﻨْﺘَﻈَﻤَﺎﺕِ ﺍﻟْﺤَﻴَﻮِﻳَّﺔِ ﻣِﻦَ ﺍﻟْﺒَﺴِﻴﻂِ ﺍﻟْﺠَﺎﻣِﺪِ ﺍﻟْﻤَﻴِّﺖِ ﻛَﺎْﻟﺎِﻧْﺴَﺎﻥِ ﺑِﺠِﻬَﺎﺯَﺍﺗِﻪِ ﻣِﻦَ ﺍﻟﻨُّﻄْﻔَﺔِ ﻭَﺍﻟﻄَّﻴْﺮِ ﺑِﺠَﻮَﺍﺭِﺣِﻪِ ﻣِﻦَ ﺍﻟْﺒَﻴْﻀَﺔِ ﻭَﺍﻟﺸَّﺠَﺮَﺓِ ﺑِﺎَﻋْﻀَﺎﺋِﻬَﺎ ﻣِﻦَ ﺍﻟﻨُّﻮَﺍﺓِ ﻭَﺍﻟْﺤَﺒَّﺔِ ﺗَﺪُﻝُّ ﻋَﻠٰﻰ ﺍَﻥَّ ﻛُﻞَّ ﺷَﻲْﺀٍ ﺑِﺎِﺭَﺍﺩَﺗِﻪِ ﺗَﻌَﺎﻟٰﻰ ﻭَﺍِﺧْﺘِﻴَﺎﺭِﻩِ ﻭَﻗَﺼْﺪِﻩِ ﻭَﻣَﺸِﻴﺌَﺘِﻪِ ﺳُﺒْﺤَﺎﻧَﻪُ ﻛَﻤَﺎ ﺍَﻥَّ ﺗَﻮَﺍﻓُﻖَ ﺍْﻟﺎَﺷْﻴَٓﺎﺀِ ﻓِﻰ ﺍَﺳَﺎﺳَﺎﺕِ ﺍْﻟﺎَﻋْﻀَﺎﺀِ ﺍﻟﻨَّﻮْﻋِﻴَّﺔِ ﻭَﺍﻟْﺠِﻨْﺴِﻴَّﺔِ ﻳَﺪُﻝُّ ﻋَﻠٰﻰ ﺍَﻥَّ ﺻَﺎﻧِﻊَ ﺗِﻠْﻚَ ﺍْﻟﺎَﻓْﺮَﺍﺩِ ﻭَﺍﺣِﺪٌ ﺍَﺣَﺪٌ ﻛَﺬٰﻟِﻚَ ﺍَﻥَّ ﺗَﻤَﺎﻳُﺰَﻫَﺎ ﺑِﺎﻟﺘَّﺸَﺨُّﺼَﺎﺕِ ﺍﻟْﻤُﺘَﻤَﺎﻳِﺰَﺍﺕِ ﻭَﺍﻟﺘَّﻌَﻴُّﻨَﺎﺕِ ﺍﻟْﻤُﻨْﺘَﻈَﻤَﺔِ ﻳَﺪُﻝُّ ﻋَﻠٰﻰ ﺍَﻥَّ ﺫٰﻟِﻚَ ﺍﻟﺼَّﺎﻧِﻊَ ﺍﻟْﻮَﺍﺣِﺪَ ﺍْﻟﺎَﺣَﺪَ ﻓَﺎﻋِﻞٌ ﻣُﺨْﺘَﺎﺭٌ ﻳَﻔْﻌَﻞُ ﻣَﺎ ﻳَﺸَٓﺎﺀُ ﻭَﻳَﺤْﻜُﻢُ ﻣَﺎ ﻳُﺮِﻳﺪُ

(Şualar sh: 653)

"Yani, herşey onun irade ve meşietiyle olur. İstediği olur, istemediği olmaz. Her ne isterse yapar. İstemezse, hiçbir şey olmaz. Bir hüccet şudur: Görüyoruz ki, bu masnuatın herbiri muayyen zâtı, mahsus sıfatı, ayrı hususî mahiyeti, mümtaz farikalı sureti, hadsiz imkânat ve başka tarzlarda olabilir, teşvişçi ihtimalat içinde, neticesiz çok yollarda ve sel gibi akan ve karıştıran ve birbirine zıd unsurların müdahaleleri içinde ve sehiv ve iltibasa sebebiyet veren ve birbirine benzeyen emsalleri içinde bu karmakarışık hallere karşı, o herbir masnuu ince, tam, düzgün bir nizam altına almak ve hassas, cessas, mükemmel bir ölçü ve mizanla her uzvunu ve cihazını tartmak, takmak ve yüzüne süslü, düzgün bir sîma, bir teşahhus vermek ve birbirine muhalif a'zalarını basit, camid, ölü bir maddeden zîhayat olarak gayet san'atlı yaratmak.. meselâ insanı ayrı ayrı yüz cihazatı ile bir katre sudan icad etmek ve kuşu pekçok âlât ve muhtelif cihazlarıyla bir basit yumurtadan inşa edip mu'cizatlı suret giydirmek ve ağacı dal, budak ve mütenevvi a'za ve eczasıyla basit, camid "karbon, azot, müvellidülmâ, müvellidülhumuza"dan terekküb eden bir küçük çekirdekten çıkarmak, muntazam, meyveli bir şekil giydirmek, elbette ve elbette bedahetle, şübhesiz kat'iyyetle vücub ve zaruret ve lüzum derecesinde isbat eder ki; o herbir masnua bütün zerrat ve eczasıyla ve suret ve mahiyetiyle bir Kadîr-i Mutlak'ın irade ve meşietiyle ve ihtiyar ve kasdıyla o mahsus, mükemmel vaziyet veriliyor. Ve herşeye şamil bir iradenin taht-ı hükmündedir. Ve bu tek masnuun bu şübhesiz tarzda irade-i İlahiyeye delaleti gösteriyor ki, bütün masnuat hadsiz, nihayetsiz ve güneş ve gündüz gibi zahir bir kat'iyyette, her şeye şamil irade-i İlahiyeye, adedlerince şehadetler ve bir Kadîr-i Mürîd'in vücub-u vücuduna hadsiz hüccetlerdir.

Hem ilm-i İlahînin sâbıkan mezkûr bütün delilleri, aynen iradenin dahi delilleridir. Çünki, ikisi kudretle beraber iş görüyorlar. Biri birisiz olmaz. Herbir nev'in ve cinsin efradı, a'za-i nev'iye ve cinsiyede tevafukları nasıl delalet eder ki Sâni'leri birdir, vâhiddir, ehaddir.. öyle de: Yüzlerinin sîmaları hikmetli bir tarzda birbirinden farikalı ve ayrı olması kat'î delalet eder ki: O Sâni'-i Vâhid-i Ehad, bir fâil-i muhtardır. İrade ve ihtiyar ve meşiet ve kasd ile herşeyi yaratır."

(Şualar sh: 654)

ﺍَﻟﻠّٰﻪُ ﺍَﻛْﺒَﺮُ ﻣِﻦْ ﻛُﻞِّ ﺷَﻲْﺀٍ ﻗُﺪْﺭَﺓً ﻭَ ﻋِﻠْﻤًﺎ ﺍِﺫْ ﻫُﻮَ ﺍﻟْﻘَﺪِﻳﺮُ ﻋَﻠٰﻰ ﻛُﻞِّ ﺷَﻲْﺀٍ ﺑِﻘُﺪْﺭَﺓٍ ﻣُﻄْﻠَﻘَﺔٍ ﻣُﺤِﻴﻄَﺔٍ ﺿَﺮُﻭﺭِﻳَّﺔٍ ﻧَﺎﺷِﺌَﺔٍ ﻟﺎَﺯِﻣَﺔٍ ﺫَﺍﺗِﻴَّﺔٍ ﻟِﻠﺬَّﺍﺕِ ﺍْﻟﺎَﻗْﺪَﺳِﻴَّﺔِ ﻓَﻤُﺤَﺎﻝٌ ﺗَﺪَﺍﺧُﻞُ ﺿِﺪِّﻫَﺎ ﻓَﻠﺎَ ﻣَﺮَﺍﺗِﺐَ ﻓِﻴﻬَﺎ ﻓَﺘَﺘَﺴَﺎﻭٰﻯ ﺑِﺎﻟﻨِّﺴْﺒَﺔِ ﺍِﻟَﻴْﻬَﺎ ﺍﻟﺬَّﺭَّﺍﺕُ ﻭَ ﺍﻟﻨُّﺠُﻮﻡُ ﻭَ ﺍﻟْﺠُﺰْﺀُ ﻭَ ﺍﻟْﻜُﻞُّ ﻭَ ﺍﻟْﺠُﺰْﺋِﻰُّ ﻭَ ﺍﻟْﻜُﻠِّﻰُّ ﻭَ ﺍﻟﻨُّﻮَﺍﺓُ ﻭَ ﺍﻟﺸَّﺠَﺮُ ﻭَ ﺍﻟْﻌَﺎﻟَﻢُ ﻭَ ﺍْﻟﺎِﻧْﺴَﺎﻥُ ﺑِﺴِﺮِّ ﻣُﺸَﺎﻫَﺪَﺓِ ﻏَﺎﻳَﺔِ ﻛَﻤَﺎﻝِ ﺍْﻟﺎِﻧْﺘِﻈَﺎﻡِ ﺍْﻟﺎِﺗِّﺰَﺍﻥِ ﺍْﻟﺎِﻣْﺘِﻴَﺎﺯِ ﺍْﻟﺎِﺗِّﻘَﺎﻥِ ﺍﻟْﻤُﻄْﻠَﻘَﺎﺕِ ﻣَﻊَ ﺍﻟﺴُّﻬُﻮﻟَﺔِ ﻓِﻰ ﺍﻟْﻜَﺜْﺮَﺓِ ﻭَ ﺍﻟﺴُّﺮْﻋَﺔِ ﻭَ ﺍﻟْﺨِﻠْﻄَﺔِ ﺍﻟْﻤُﻄْﻠَﻘَﺔِ ﻭَ ﺑِﺴِﺮِّ ﺍﻟﻨُّﻮﺭَﺍﻧِﻴَّﺔِ ﻭَ ﺍﻟﺸَّﻔَّﺎﻓِﻴَّﺔِ ﻭَ ﺍﻟْﻤُﻘَﺎﺑَﻠَﺔِ ﻭَ ﺍﻟْﻤُﻮَﺍﺯَﻧَﺔِ ﻭَ ﺍْﻟﺎِﻧْﺘِﻈَﺎﻡِ ﻭَ ﺍْﻟﺎِﻣْﺘِﺜَﺎﻝِ ﻭَ ﺑِﺴِﺮِّ ﺍِﻣْﺪَﺍﺩِ ﺍﻟْﻮَﺍﺣِﺪِﻳَّﺔِ ﻭَ ﻳُﺴْﺮِ ﺍﻟْﻮَﺣْﺪَﺓِ ﻭَ ﺗَﺠَﻠِّﻰ ﺍْﻟﺎَﺣَﺪِﻳَّﺔِ ﻭَ ﺑِﺴِﺮِّ ﺍﻟْﻮُﺟُﻮﺏِ ﻭَ ﺍﻟﺘَّﺠَﺮُّﺩِ ﻭَ ﻣُﺒَﺎﻳَﻨَﺔِ ﺍﻟْﻤَﺎﻫِﻴَّﺔِ ﻭَ ﺑِﺴِﺮِّ ﻋَﺪَﻡِ ﺍﻟﺘَّﻘَﻴُّﺪِ ﻭَ ﻋَﺪَﻡِ ﺍﻟﺘَّﺤَﻴُّﺰِ ﻭَ ﻋَﺪَﻡِ ﺍﻟﺘَّﺠَﺰِّﻯ ﻭَ ﺑِﺴِﺮِّ ﺍِﻧْﻘِﻠﺎَﺏِ ﺍﻟْﻌَﻮَﺍﺋِﻖِ ﻭَ ﺍﻟْﻤَﻮَﺍﻧِﻊِ ﺍِﻟٰﻰ ﺣُﻜْﻢِ ﺍﻟْﻮَﺳَٓﺎﺋِﻞِ ﺍﻟْﻤُﺴَﻬِّﻠﺎَﺕِ ﻭَ ﺑِﺴِﺮِّ ﺍَﻥَّ ﺍﻟﺬَّﺭَّﺓَ ﻭَ ﺍﻟْﺠُﺰْﺀَ ﻭَ ﺍﻟْﺠُﺰْﺋِﻰَّ ﻭَ ﺍﻟﻨُّﻮَﺍﺓَ ﻭَ ﺍْﻟﺎِﻧْﺴَﺎﻥَ ﻟَﻴْﺴَﺖْ ﺑِﺎَﻗَﻞَّ ﺻَﻨْﻌَﺔً ﻭَ ﺟَﺰَﺍﻟَﺔً ﻣِﻦَ ﺍﻟﻨَّﺠْﻢِ ﻭَ ﺍﻟْﻜُﻞِّ ﻭَ ﺍﻟْﻜُﻠِّﻰِّ ﻭَ ﺍﻟﺸَّﺠَﺮِ ﻭَ ﺍﻟْﻌَﺎﻟَﻢِ ﻓَﺨَﺎﻟِﻘُﻬَﺎ ﻫُﻮَ ﺧَﺎﻟِﻖُ ﻫٰﺬِﻩِ ﺑِﺎﻟْﺤَﺪْﺱِ ﺍﻟﺸُّﻬُﻮﺩِﻯِّ ﻭَ ﺑِﺴِﺮِّ ﺍَﻥَّ ﺍﻟْﻤُﺤَﺎﻁَ ﻭَ ﺍﻟْﺠُﺰْﺋِﻴَّﺎﺕِ ﻛَﺎْﻟﺎَﻣْﺜِﻠَﺔِ ﺍﻟْﻤَﻜْﺘُﻮﺑَﺔِ ﺍﻟْﻤُﺼَﻐَّﺮَﺓِ ﺍَﻭْ ﻛَﺎﻟﻨُّﻘَﻂِ ﺍﻟْﻤَﺤْﻠُﻮﺑَﺔِ ﺍﻟْﻤُﻌَﺼَّﺮَﺓِ ﻓَﻠﺎَ ﺑُﺪَّ ﺍَﻥْ ﻳَﻜُﻮﻥَ ﺍﻟْﻤُﺤِﻴﻂُ ﻭَ ﺍﻟْﻜُﻠِّﻴَّﺎﺕُ ﻓِﻰ ﻗَﺒْﻀَﺔِ ﺧَﺎﻟِﻖِ ﺍﻟْﻤُﺤَﺎﻁِ ﻭَ ﺍﻟْﺠُﺰْﺋِﻴَّﺎﺕِ ﻟِﻴُﺪْﺭِﺝَ ﻣِﺜَﺎﻟَﻬَﺎ ﻓِﻴﻬَﺎ ﺑِﻤَﻮَﺍﺯِﻳﻦِ ﻋِﻠْﻤِﻪِ ﺍَﻭْ ﻳُﻌَﺼِّﺮَﻫَﺎ ﻣِﻨْﻬَﺎ ﺑِﺪَﺳَﺎﺗِﻴﺮِ ﺣِﻜْﻤَﺘِﻪِ ﻭَ ﺑِﺴِﺮِّ ﻛَﻤَﺎ ﺍَﻥَّ ﻗُﺮْﺍٰﻥَ ﺍﻟْﻌِﺰَّﺓَ ﺍﻟْﻤَﻜْﺘُﻮﺏَ ﻋَﻠَﻰ ﺍﻟﺬَّﺭَّﺓِ ﺍﻟْﻤُﺴَﻤَّﺎﺓِ ﺑِﺎﻟْﺠَﻮْﻫَﺮِ ﺍﻟْﻔَﺮْﺩِ ﺑِﺬَﺭَّﺍﺕِ ﺍْﻟﺎَﺛِﻴﺮِ ﻟَﻴْﺲَ ﺑِﺎَﻗَﻞَّ ﺟَﺰَﺍﻟَﺔً ﻭَ ﺧَﺎﺭِﻗِﻴَّﺔَ ﺻَﻨْﻌَﺔٍ ﻣِﻦْ ﻗُﺮْﺍٰﻥِ ﺍﻟْﻌَﻈَﻤَﺔِ ﺍﻟْﻤَﻜْﺘُﻮﺏِ ﻋَﻠٰﻰ ﺻَﺤِﻴﻔَﺔِ ﺍﻟﺴَّﻤَٓﺎﺀِ ﺑِﻤِﺪَﺍﺩِ ﺍﻟﻨُّﺠُﻮﻡِ ﻭَ ﺍﻟﺸُّﻤُﻮﺱِ ﻛَﺬٰﻟِﻚَ ﺍَﻥَّ ﻭَﺭْﺩَ ﺍﻟﺰُّﻫْﺮَﺓِ ﻟَﻴْﺴَﺖْ ﺑِﺎَﻗَﻞَّ ﺟَﺰَﺍﻟَﺔً ﻭَ ﺻَﻨْﻌَﺔً ﻣِﻦْ ﺩُﺭِّﻯِّ ﻧَﺠْﻢِ ﺍﻟﺰُّﻫْﺮَﺓِ ﻭَ ﻟﺎَ ﺍﻟﻨَّﻤْﻠَﺔُ ﻣِﻦَ ﺍﻟْﻔِﻴﻠَﺔِ ﻭَ ﻟﺎَ ﺍﻟْﻤِﻜْﺮُﻭﺏُ ﻣِﻦَ ﺍﻟْﻜَﺮْﻛَﺪَﺍﻥِ ﻭَ ﻟﺎَ ﺍﻟﻨَّﺤْﻠَﺔُ ﻣِﻦَ ﺍﻟﻨَّﺨْﻠَﺔِ ﺑِﺎﻟﻨِّﺴْﺒَﺔِ ﺍِﻟٰﻰ ﻗُﺪْﺭَﺓِ ﺧَﺎﻟِﻖِ ﺍﻟْﻜَٓﺎﺋِﻨَﺎﺕِ ﻓَﻜَﻤَٓﺎ ﺍَﻥَّ ﻏَﺎﻳَﺔَ ﻛَﻤَﺎﻝِ ﺍﻟﺴُّﺮْﻋَﺔِ ﻭَ ﺍﻟﺴُّﻬُﻮﻟَﺔِ ﻓِﻰ ﺍِﻳﺠَﺎﺩِ ﺍْﻟﺎَﺷْﻴَٓﺎﺀِ ﺍَﻭْﻗَﻌَﺖْ ﺍَﻫْﻞَ ﺍﻟﻀَّﻠﺎَﻟَﺔِ ﻓِﻰ ﺍِﻟْﺘِﺒَﺎﺱِ ﺍﻟﺘَّﺸْﻜِﻴﻞِ ﺑِﺎﻟﺘَّﺸَﻜُّﻞِ ﺍﻟْﻤُﺴْﺘَﻠْﺰِﻡِ ﻟِﻤُﺤَﺎﻟﺎَﺕٍ ﻏَﻴْﺮِ ﻣَﺤْﺪُﻭﺩَﺓٍ ﺗَﻤُﺠُّﻬَﺎ ﺍْﻟﺎَﻭْﻫَﺎﻡُ ﻛَﺬٰﻟِﻚَ ﺍَﺛْﺒَﺘَﺖْ ِﻟﺎَﻫْﻞِ ﺍﻟْﻬِﺪَﺍﻳَﺔِ ﺗَﺴَﺎﻭِﻯَ ﺍﻟﻨُّﺠُﻮﻡِ ﻣَﻊَ ﺍﻟﺬَّﺭَّﺍﺕِ ﺑِﺎﻟﻨِّﺴْﺒَﺔِ ﺍِﻟٰﻰ ﻗُﺪْﺭَﺓِ ﺧَﺎﻟِﻖِ ﺍﻟْﻜَٓﺎﺋِﻨَﺎﺕِ ﺟَﻞَّ ﺟَﻠﺎَﻟُﻪُ ﻭَ ﻟﺎَٓ ﺍِﻟٰﻪَ ِﺍﻟﺎَّ ﻫُﻮَ ﺍﻟﻠّٰﻪُ ﺍَﻛْﺒَﺮُ

(Şualar sh: 656)

ﻣَﺎ ﺧَﻠْﻘُﻜُﻢْ ﻭَﻟﺎَ ﺑَﻌْﺜُﻜُﻢْ ﺍِﻟﺎَّ ﻛَﻨَﻔْﺲٍ ﻭَﺍﺣِﺪَﺓٍ

Sizin yaratılmanız da, diriltilmeniz de, tek bir kişinin yaratılıp diriltilmesi gibidir. (Lokman Sûresi, 31:28)

(Şualar sh: 657)

ﺍِﺫْ ﻫُﻮَ ﺍﻟْﻘَﺪِﻳﺮُ ﻋَﻠٰﻰ ﻛُﻞِّ ﺷَﻲْﺀٍ ﺑِﻘُﺪْﺭَﺓٍ ﻣُﻄْﻠَﻘَﺔٍ ﻣُﺤِﻴﻄَﺔٍ ﺿَﺮُﻭﺭِﻳَّﺔٍ ﻧَﺎﺷِﺌَﺔٍ ﻟﺎَﺯِﻣَﺔٍ ﺫَﺍﺗِﻴَّﺔٍ ﻟِﻠﺬَّﺍﺕِ ﺍْﻟﺎَﻗْﺪَﺳِﻴَّﺔِ ﻓَﻤُﺤَﺎﻝٌ ﺗَﺪَﺍﺧُﻞُ ﺿِﺪِّﻫَﺎ ﻓَﻠﺎَ ﻣَﺮَﺍﺗِﺐَ ﻓِﻴﻬَﺎ ﻓَﺘَﺘَﺴَﺎﻭٰﻯ ﺑِﺎﻟﻨِّﺴْﺒَﺔِ ﺍِﻟَﻴْﻬَﺎ ﺍﻟﺬَّﺭَّﺍﺕُ ﻭَ ﺍﻟﻨُّﺠُﻮﻡُ ﻭَ ﺍﻟْﺠُﺰْﺀُ ﻭَ ﺍﻟْﻜُﻞُّ ﻭَ ﺍﻟْﺠُﺰْﺋِﻰُّ ﻭَ ﺍﻟْﻜُﻠِّﻰُّ ﻭَ ﺍﻟﻨُّﻮَﺍﺓُ ﻭَ ﺍﻟﺸَّﺠَﺮُ ﻭَ ﺍﻟْﻌَﺎﻟَﻢُ ﻭَ ﺍْﻟﺎِﻧْﺴَﺎﻥُ

"Yani, herşeye kadîr öyle bir kudreti var ki, bütün eşyayı ihata etmiş ve Zât-ı Vâcibü'l-Vücuda lüzum-u zâtî ile fenn-i mantık tabirince "zaruriyet-i nâşie" ile lâzımdır, vâciptir, infikâki muhâldir, imkânı yoktur.

Madem böyle bir lüzumla böyle bir kudret Zât-ı Akdestedir; elbette onun zıddı olan acz hiçbir cihetle içine giremez, Zât-ı Kadîre ârız olamaz.

Madem birşeyde mertebelerin bulunması, onun zıddı içine girmesiyledir. Meselâ, hararetin derece ve mertebeleri, soğuğun girmesi ve güzelliğin ise çirkinliğin müdahalesiyle olması ve bu zâtî kudrete zıt olan acz, ona yanaşması, hiçbir cihetle imkânı yok. Elbette, o kudret-i mutlakada mertebeler bulunmaz.

Madem mertebeler onda bulunmaz; elbette o kudrete nisbeten yıldızlar, zerreler müsâvi ve cüz ve küll ve bir fert ve bütün nevi o kudrete karşı farkları yoktur. Ve bir çekirdek ve koca ağacı ve kâinat ve insan ve bir nefsi diriltmesi ve haşirde bütün zîruhların ihyâsı, o kudrete nisbeten müsâvidirler ve kolaydır. Büyük-küçük, az-çok farkı yoktur.

Bu hakikate kat'î şahit, hilkat-ı eşyada gördüğümüz kemâl-i san'at, nizam, mîzan, temyiz, kesret, sür'at-i mutlakada suhulet-i mutlaka ve tam kolaylıktır."

(Şualar sh: 658)

ﺑِﺴِﺮِّ ﻣُﺸَﺎﻫَﺪَﺓِ ﻏَﺎﻳَﺔِ ﻛَﻤَﺎﻝِ ﺍْﻟﺎِﻧْﺘِﻈَﺎﻡِ ﺍْﻟﺎِﺗِّﺰَﺍﻥِ ﺍْﻟﺎِﻣْﺘِﻴَﺎﺯِ ﺍْﻟﺎِﺗِّﻘَﺎﻥِ ﺍﻟْﻤُﻄْﻠَﻘَﺎﺕِ ﻣَﻊَ ﺍﻟﺴُّﻬُﻮﻟَﺔِ ﺍﻟْﻤُﻄْﻠَﻘَﺔِ ﻓِﻰ ﺍﻟْﻜَﺜْﺮَﺓِ ﻭَ ﺍﻟﺴُّﺮْﻋَﺔِ ﻭَ ﺍﻟْﺨِﻠْﻄَﺔِ

meâli, bu mezkûr hakikattir."
 

Ahmet.1

Well-known member
İkinci Basamak:

ﻭَ ﺑِﺴِﺮِّ ﺍﻟﻨُّﻮﺭَﺍﻧِﻴَّﺔِ ﻭَ ﺍﻟﺸَّﻔَّﺎﻓِﻴَّﺔِ ﻭَ ﺍﻟْﻤُﻘَﺎﺑَﻠَﺔِ ﻭَ ﺍﻟْﻤُﻮَﺍﺯَﻧَﺔِ ﻭَ ﺍْﻟﺎِﻧْﺘِﻈَﺎﻡِ ﻭَ ﺍْﻟﺎِﻣْﺘِﺜَﺎﻝِ

"Evet, nasıl ki "nuraniyet" cihetiyle güneşin ziyası ve aksi, kudret-i Rabbâniye ile deniz yüzüne ve bütün kabarcıklarına girmesi, birtek cam parçasına girmesi gibi kolaydır, ikisi müsâvidir. Öyle de, Zât-ı Nuru'l-Envârın nuranî kudreti dahi gökleri, yıldızları yaratması, döndürmesi, sineklerin, zerrelerin icadı ve döndürmesi gibi Ona kolaydır, ağır gelmez.

Hem nasıl ki "şeffâfiyet" hassasıyla birtek âyinecikte ve bir gözbebeğinde güneşin misalî sureti kudret-i İlâhiye ile bulunur; aynı kolaylıkla bütün parlak şeylere ve katrelere ve şeffaf zerreciklere ve deniz yüzlerine o aksi ve ışığı emr-i İlâhî ile verilir. Aynen öyle de, masnuatın melekûtiyet ve mahiyet yüzleri şeffaf ve parlak olmasından, kudret-i mutlakanın cilvesi, tesiri, birtek nefsin icadında bulunması kolaylığı derecesinde bütün hayvanatı yaratır. Az-çok, büyük-küçük fark yok.

Hem nasıl ki dağları tartacak derecede gayet büyük ve tam hassas bir teraziye iki müsavî ceviz konulsa, bir küçük çekirdek bir cevize ilâve edilse, terazinin bir gözü dağ başına, bir gözü de derin dereye indirmesi kolaylığı derecesinde, o iki ceviz yerine iki müsâvi dağ mîzanın iki gözüne konulsa, birisine bir ceviz ilâvesiyle bir dağı göklere kaldırır, bir dağı derelere indirir. Aynen öyle de, ilm-i kelâmın tâbirince, "imkân, müsâviyü't-tarafeyndir." Yani, vâcip ve mümteni olmayan, belki mümkün ve muhtemel olan şeylerin vücut ve ademleri, bir sebep bulunmazsa müsavidir, farkları yoktur. Bu "imkân ve müsavat"ta az-çok, büyük-küçük birdirler.

İşte, mahlûkat, mümkündürler. Ve imkân dairesinde vücut ve ademleri müsâvi olmasından, Vâcibü'l-Vücudun hadsiz kudret-i ezeliyesi birtek mümküne vücut vermesi kolaylığında bütün mümkünatın vücudu, ademin "muvazene"sini bozar, herşeye lâyık bir vücudu giydirir. Ve vazifesi bitmişse, zâhirî vücut libasını çıkarıyor, suretâ ademe, belki daire-i ilimdeki mânevî vücuda gönderir. Demek eşya, Kadîr-i Mutlaka verilse, bahar bir çiçek kadar, bütün insanların haşirde ihyaları bir nefs kadar kolay olur. Eğer esbaba isnad edilse, bir çiçek bir bahar kadar ve bir sinek bütün hayvanat kadar müşkülâtlı olur.

Hem nasıl ki, "intizam" sırrıyla bir koca sefine veya tayyareyi bir parmağı düğmesine dokunmakla harekete getirmesi, bir saatin zembereğine anahtarla parmak dokunmasıyla harekete girmesi derecesinde kolay ve rahattır. Aynen öyle de, ilm-i ezelînin düsturlarıyla ve hikmet-i sermediyenin kanunlarıyla ve irade-i Rabbâniyenin küllî cilveleri ve muayyen usulleriyle herşeye küllî ve cüz'î, büyük-küçük, az-çok bir mânevî kalıp, bir hususi miktar, bir hâlis hudut verildiğinden, tam intizam-ı ilmî ve irade kanunu içindedirler. Elbette Kadîr-i Mutlak hadsiz kudretiyle manzume-i şemsiyeyi çevirmesi ve arz sefinesini medâr-ı senevîsinde gezdirmesi, bir cesette kanı ve kandaki küreyvât-ı hamrâ ve beyzâyı ve o küreciklerdeki zerreleri nizamlı, hikmetli çevirmesi derecesinde suhuletli ve kolaydır ki, bir insanı kâinat sisteminde, harika cihazlarıyla, bir katre sudan, birden, zahmetsiz yaratır. Demek o ezelî ve hadsiz kudrete isnad edilse, bu kâinatın icadı, bir insanın icadı kadar suhulet peydâ eder, kolay olur. Eğer Ona verilmezse, birtek insanı acip cihazları ve duygularıyla yaratmak, kâinat kadar müşkülâtlı olur.

Hem nasıl ki, "itaat ve imtisal ve emir dinlemek" sırrıyla, bir kumandan bir arş emriyle bir neferi hücuma sevk ettiği gibi, aynı emirle koca bir mutî orduyu dahi kolayca hücuma tahrik eder. Aynen öyle de irade-i İlâhî kanunlarına kemâl-i itaate ve tekvînî emr-i Rabbânînin işaretine emirber nefer ve emir kulu misillü fıtrî meyil ve şevk içinde ve ilm-i ezelî ve hikmetin tayin ettikleri hatt-ı hareket düsturları dairesinde ve ordu neferlerinden bin derece ziyade itaatli ve emir dinler ve emir kulu hükmünde olan masnuat, hususan zîhayatlardan birtek ferdi, "Ademden haydi vücuda çık, vazife başına gir" diye emr-i Rabbânî ile ve ilmin tayin ettiği tarzda ve iradenin tahsis eylediği surette, kudret ona mahsus bir vücut giydirip, elini tutup meydana çıkarmak kolaylığında, bahardaki zîhayatın ordusunu aynı kuvvet ve kudretle icad eder, vazifeler verir. Demek herşey o kudrete isnad edilse, bütün zerrat ordusunun ve yıldızlar fırkalarının icadı, bir zerre, birtek yıldız kadar kolay ve suhuletli olur. Eğer esbaba isnad edilse, bir zîhayatın gözbebeğinde ve dimağındaki zerrenin acip vazifelerini yerine getirecek bir kàbiliyetle yaratılması, hayvanat ordusu kadar müşkülâtlı ve zahmetli olur.

(Şualar sh: 660)
 

Ahmet.1

Well-known member
Üçüncü basamak

ﻭَﺑِﺴِﺮِّ ﺍِﻣْﺪَﺍﺩِ ﺍﻟْﻮَﺍﺣِﺪِﻳَّﺔِ ﻭَ ﻳُﺴْﺮِ ﺍﻟْﻮَﺣْﺪَﺓِ ﻭَ ﺗَﺠَﻠِّﻰ ﺍْﻟﺎَﺣَﺪِﻳَّﺔِ

dir. Kısacık işaretlerle meâline bakacağız.

Yani, nasıl ki bir padişah ve kumandan-ı âzam, hâkimiyetinin vâhidiyeti ve bütün raiyeti yalnız onun emirlerine göre hareketi cihetiyle, o hâkim-i âzam, koca memleketi ve büyük milleti idare etmesi, bir köy ehlini idare etmek kadar kolay olur. Çünkü, hükümde vâhidiyet itibariyle, efrad-ı millet aynen asker neferatı gibi teshilâta vesile olup, kolayca emirler, kanunlar tatbik edilir. Eğer muhtelif hâkimlere bırakılsa, çok keşmekeşe düşmesiyle beraber, birtek köyün, belki bir hanenin o memleket kadar idaresi müşkül olur. Hem o itaatli millet, birtek kumandana bağlanması haysiyetiyle, herbir ferd-i nefer gibi, o kumandanın kuvvetine ve cihazat depolarına ve ordusuna dayandığı bir kuvvetle bir şahı esir edebilir, bin derece şahsî kuvvetinden ziyade iş görebilir. Onun o padişaha intisabı hadsiz bir kuvveti ve iktidarı olup pek büyük işler yapar. Eğer o intisap kesilse, o büyük kuvvet gider, kendi bileğindeki cüz'î kuvvetiyle ve belindeki az cephane ve fişekleri miktarınca iş görebilir. Yoksa, intisap kuvvetine dayanan mezkûr askerin gördüğü bütün işler ondan istenilse, bileğinde bir ordu kuvveti ve belinde padişahın cephaneler ambarı bulunmak gerektir.

Aynen öyle de, Sultan-ı Ezel ve Ebed, Sâni-i Kadîr, vâhidiyet-i saltanat ve hâkimiyet-i mutlaka cihetiyle, kâinatı bir şehir kolaylığında ve bir baharı bir bahçe suhuletinde ve haşirde bütün ölmüşleri ihyâ etmek, o bahçe ağaçlarının yaprak, çiçek meyvelerini, gelen baharda yaratmak kolaylığında yapar. Ve kolayca bir sineği koca kartal kuşu sisteminde yaratır. Ve suhuletle bir insanı bir küçük kâinat hükmüne getirir. Eğer esbaba verilse, bir mikrop bin gergedan, bir meyve bir büyük ağaç kadar müşkülâtlı olur. Ve belki zîhayatın bedeninde acip vazifeleri gören herbir zerreye herşeyi görecek bir göz ve herşeyi bilecek bir ilim verilmek lâzımdır ki, o ince ve mükemmel vazife-i hayatiyeyi yapabilsin.

Hem vahdette yüsr ve suhulet ve kolaylık o dereceye gelir. Nasıl ki, bir ordu teçhizatı bir tek elden, birtek fabrikadan gelmesiyle, birtek neferin teçhizat-ı askeriyesi gibi kolaylaşır. Eğer ayrı ayrı eller karışsa ve muhtelif cihazat herbiri başka fabrikadan alınsa, o vakit birtek nefer teçhizatı, kemiyet noktasında bin müşkülâtla tedarik edilebilir, müteaddit âmir ve zâbitler karıştığı cihetiyle bin nefer kadar suûbet peydâ eder. Hem bin neferin idaresi ve kumandanlığı birtek zâbite verilse, bir cihette bir nefer kadar kolay olur, eğer on zâbite veya neferlere bırakılsa, pek karışık ve müşkül düşer. Aynen öyle de, herşey Vâhid-i Ehade verilse, birtek şey gibi kolay olur. Eğer esbaba isnad edilse, birtek zîhayat, zemin kadar müşkül, belki imkânsız olur. Demek vahdette kolaylık, vücub ve lüzum derecesine gelir. Ve kesretli eller karışmakta suûbet, imkânsızlık derecesine düşer.

Risale-i Nur Mektubat'ında denildiği gibi, eğer gece-gündüzdeki tebeddülâtı ve yıldızların harekâtı ve senedeki güz, kış, bahar, yaz gibi mevsimlerin tahavvülâtı birtek Müdebbire ve Âmire bırakılsa; o Kumandan-ı Âzam, bir neferi olan küre-i arza emreder ki: "Kalk, dön, gez." O da, o iltifat ve emrin neş'e ve sevincinden meczup Mevlevî gibi iki hareketiyle yevmî ve senevî tahavvülâta ve yıldızların zâhirî ve hayalî hareketlerine gayet kolayca bir vesile olup vahdetteki tam suhulet ve gayet kolaylığı gösterir. Eğer o tek Âmire değil, belki esbaba ve yıldızların keyiflerine bırakılsa ve arza "Sen dur, gezme" denilse, o halde, arzdan binler derece büyük binler yıldızlar ve güneşler, her gece ve her sene milyonlar ve milyarlar senelik mesafeleri kesmek ve gezmekle mevsimler ve gece gündüz gibi o vaziyet-i arziye ve semaviye husul bulabilir ve imkânsızlık ve muhaliyet derecesinde müşkül ve suûbetli düşer...

Üçüncü Basamaktaki ﻭَﺗَﺠَﻠِّﻰ ﺍْﻟﺎَﺣَﺪِﻳَّﺔِ kelimesi, pek büyük ve çok ince ve derin ve gayet geniş bir hakikate işaret eder. Onun izah ve ispatını Risale-i Nur'a havale edip, gayet kısa bir temsil ile birtek nüktesini beyan edeceğiz.

Evet, nasıl ki güneş, ziyasıyla umum zemini ışıklandırıp vâhidiyete bir misal olduğu gibi, âyine gibi mukàbilindeki her şeffaf şeyde timsali ve aksi ve yedi renkli ziyasıyla ve zâtının suretiyle bulunup ehadiyete dahi bir misal teşkil eder. Eğer güneşin ilmi ve kudreti ve ihtiyarı olsaydı ve cam parçalarının ve içinde güneşçikler görünen katrelerin ve kabarcıkların kàbiliyetleri bulunsaydı, irade-i İlâhiyenin kanunuyla herbirisinde ve yanında timsaliyle ve sıfatlarıyla tam bir güneş bulunup, sair yerlerde bulunması onun tasarrufatına hiç noksan vermeyerek kudret-i Rabbâniyenin emriyle, tesiriyle, hükmüyle pek büyük zuhurata sebep olarak, ehadiyetteki fevkalâde kolaylık ve suhuleti gösterir. Aynen öyle de, Sâni-i Zülcelâl, vâhidiyet itibarıyla bütün eşyayı ihata eden ilim ve iradesi ve kudretiyle bakar ve hâzır ve nâzır olduğu gibi, ehadiyet cihetiyle ve tecellîsiyle herşeyin, hususan zîhayatın yanında isimleri ve sıfatlarıyla bulunur ki, kolayca, bir anda sineği kartal sisteminde, bir insanı küçük bir kâinat sisteminde icad eder. Ve zîhayatı öyle mu'cizatlı bir şekilde yaratır ki, eğer bütün esbab toplansa, bir bülbülü, bir sineği yapamazlar. Ve bir bülbülü yaratan, bütün kuşları yaratan olabilir. Ve bir insanı halk eden ancak kâinatı icad eden Zâttır.

(Şualar sh: 662)
 

Ahmet.1

Well-known member
DÖRDÜNCÜ VE BEŞİNCİ BASAMAK

ﻭَ ﺑِﺴِﺮِّ ﺍﻟْﻮُﺟُﻮﺏِ ﻭَ ﺍﻟﺘَّﺠَﺮُّﺩِ ﻭَ ﻣُﺒَﺎﻳَﻨَﺔِ ﺍﻟْﻤَﺎﻫِﻴَّﺔِ ﻭَ ﺑِﺴِﺮِّ ﻋَﺪَﻡِ ﺍﻟﺘَّﻘَﻴُّﺪِ ﻭَ ﻋَﺪَﻡِ ﺍﻟﺘَّﺤَﻴُّﺰِ ﻭَ ﻋَﺪَﻡِ ﺍﻟﺘَّﺠَﺰِّﻯ

Bu iki basamağın hakikatini umuma ifade etmek çok müşkül olmasından, yalnız kısacık bir iki nüktesi ve muhtasar meâli beyan edilecek. Yani, vücut mertebelerinin en kuvvetli ve sarsılmaz olan vücub mertebesinde ve ezelî ve ebedî derecesinde bir vücut sahibi ve maddiyattan münezzeh ve mücerred ve bütün mahiyetlere mübayin bir mahiyet-i mukaddeseyi taşıyan bir Kadîr-i Mutlakın kudretine nisbeten, yıldızlar zerreler gibi ve haşir bir bahar misillü ve haşirde bütün insanları diriltmesi bir nefsin ihyâsı derecesinde kolaydır. Çünkü vücut tabakalarından kuvvetli bir nev'in bir tırnağı, hafif bir tabakanın bir dağını eline alır, çevirir. Meselâ, kuvvetli vücud-u haricîden bir âyine ve kuvve-i hafıza, zayıf ve hafif olan vücud-u misalî ve mânevîden yüz dağı ve bin kitabı içine alırlar ve çevirebilirler. İşte vücud-u misâlî ne derece kuvvetçe vücud-u haricîden aşağı ise, mümkünatın hâdis ve ârızî vücutları dahi ezelî, sermedî, vâcip bir vücuttan binler derece daha aşağı ve hafiftir ki, o mukaddes vücut, bir zerre tecellîsiyle, mümkünatın bir âlemini çevirir. Maatteessüf şimdilik semli hastalık gibi üç ehemmiyetli sebep müsaade etmediklerinden, bu pek uzun hakikati ve nüktelerini Risale-i Nur'a ve başka zamana havale ederiz.

(Şualar sh: 663)



ALTINCI BASAMAK

ﻭَ ﺑِﺴِﺮِّ ﺍِﻧْﻘِﻠﺎَﺏِ ﺍﻟْﻌَﻮَﺍﺋِﻖِ ﻭَ ﺍﻟْﻤَﻮَﺍﻧِﻊِ ﺍِﻟٰﻰ ﺣُﻜْﻢِ ﺍﻟْﻮَﺳَٓﺎﺋِﻞِ ﺍﻟْﻤُﺴَﻬِّﻠﺎَﺕِ

Yani, nasıl ki fennin tabirince ukde-i hayatiye namında bir cilve-i irade-i İlâhiyenin ve emr-i tekvînînin bir kanunuyla ve o emir ve iradenin teveccühleriyle koca bir ağacın şuursuz dal ve sert budakları, meyvelerine ve yaprak ve çiçeklerine zembereği ve midesi hükmündeki o ukde-i hayatiyeden onlara gidecek lüzumlu maddeler ve erzaklara avâik ve mevâni ve sed olmazlar, belki teshilâta vesile oluyorlar. Aynen öyle de, kâinat ve bütün mahlûkatın icadında bütün mâniler bir cilve-i irade ve teveccüh-ü emr-i Rabbânîye karşı mümânaatı bırakıp kolaylığa âlet olmasından, kudret-i sermediye, o tek ağacı icad kolaylığında, kâinatı ve zemindeki enva-ı mahlûkatı icad eder, hiçbirşey Ona ağır gelmez. Eğer bütün icadlar o kudrete verilmezse, o vakit o tek ağacın inşa ve idaresi, bütün ağaçlar, belki zeminin icadı ve idaresi kadar müşkül olacak. Çünkü o zaman herşey mâni ve sed olur. O halde bütün esbab toplansa, bir ağacın emirden, iradeden gelen ukde-i hayatiye midesinden, zembereğinden intizamla meyve, yaprak, dal ve budaklara lâzım erzak ve cihazatı gönderemezler. İllâ ki, ağacın herbir cüz'üne, hattâ herbir zerresine bütün ağacı ve eczasını ve zerrâtını görecek ve bilecek ve yardım edecek bir göz, bir ihâtalı ilim, bir harika kudret ve fevkalâde muavenet verilsin.

İşte, bu beş adet basamaklardan çık, bak. Küfür ve şirkte ne derece müşkilât, belki muhâlât bulunduğunu ve ne kadar akıldan, mantıktan uzak ve mümteni olduğunu, imanda ve Kur'ân yolunda ne kadar suhulet ve vücub derecesinde kolaylık ve ne kadar mâkul ve makbul ve lüzum derecesinde kat'î ve rahat bir hak ve hakikat bulunduğunu gör, bil.

ﺍَﻟْﺤَﻤْﺪُ ﻟِﻠّٰﻪِ ﻋَﻠَﻰ ﻧِﻌْﻤَﺔِ ﺍْﻟﺎِﻳﻤَﺎﻥِ de.

Rahatsızlık ve sıkıntılar, bu ehemmiyetli basamağın bâki kısmını tehire sebep oldular.

(Şualar sh: 664)

ﺍَﻟْﺤَﻤْﺪُ ﻟِﻠّٰﻪِ ﻋَﻠَﻰ ﻧِﻌْﻤَﺔِ ﺍْﻟﺎِﻳﻤَﺎﻥِ

İmân nimeti için Allah'a hamdolsun.
 

Ahmet.1

Well-known member
"YEDİNCİ BASAMAK

ﻭَ ﺑِﺴِﺮِّ ﺍَﻥَّ ﺍﻟﺬَّﺭَّﺓَ ﻭَ ﺍﻟْﺠُﺰْﺀَ ﻭَ ﺍﻟْﺠُﺰْﺋِﻰَّ ﻭَ ﺍﻟﻨُّﻮَﺍﺓَ ﻭَ ﺍْﻟﺎِﻧْﺴَﺎﻥَ ﻟَﻴْﺴَﺖْ ﺑِﺎَﻗَﻞَّ ﺻَﻨْﻌَﺔً ﻭَ ﺟَﺰَﺍﻟَﺔً ﻣِﻦَ ﺍﻟﻨَّﺠْﻢِ ﻭَ ﺍﻟْﻜُﻞِّ ﻭَ ﺍﻟْﻜُﻠِّﻰِّ ﻭَ ﺍﻟﺸَّﺠَﺮِ ﻭَ ﺍﻟْﻌَﺎﻟَﻢِ

Bir ihtar: Bu dokuz basamakların hakikatlerinin esası ve madeni ve güneşi Sûre-i İhlâs'tan

ﻗُﻞْ ﻫُﻮَ ﺍﻟﻠّٰﻪُ ﺍَﺣَﺪٌ ٭ ﺍَﻟﻠّٰﻪُ ﺍﻟﺼَّﻤَﺪُ

âyetleridir. Sırr-ı ehadiyet ve samediyet cilvesinden gelen lem'alara kısa işaretlerdir. Bu yedincinin meâline bir iki nükte ile gayet muhtasar bakıp tafsilini Risale-i Nur'a havale ederiz.

Yani, göz ve beyindeki acip vazifeleri gören bir zerre, bir yıldızdan; ve bir cüz, küll mecmuundan; meselâ dimağ ve göz, insanın tamamından; ve cüz'î bir fert, hüsn-ü sanatça ve garabet-i hilkatça umum bir neviden; ve bir insan, acip cihazlarıyla küllî cins hayvandan; ve bir fihriste ve program ve kuvve-i hafıza hükmünde olan bir çekirdek, mükemmel masnuiyeti ve mahzeniyetçe koca ağacından; ve bir küçük kâinat olan bir insan, kemâl-i hilkati ve cemiyetli harika cihazlarının binler acip vazifeleri görecek bir tarzda mahlûkiyeti kâinattan aşağı değiller.

Demek zerreyi icad eden, yıldızın icadından âciz kalamaz. Ve lisan gibi bir uzvu halk eden, elbette insanı kolayca halk eder. Ve birtek insanı böyle mükemmel yaratan, herhalde bütün hayvanatı kemâl-i suhuletle yaratabilecek ve gözümüz önünde yaratıyor. Ve çekirdeği bir liste, bir fihriste, bir defter-i kavânin-i emriye, bir ukde-i hayatiye mahiyetinde yaratan, elbette bütün ağaçların Hâlıkı olabilir. Ve âlemin bir nevi mânevî çekirdeği ve cemiyetli meyvesi olan insanı halk edip bütün esmâ-i İlâhiyeye mazhar ve âyine ve bütün kâinatla alâkadar ve zeminin halifesi yapan Zâtın, elbette ve elbette öyle bir kudreti var ki, koca kâinatı, insan icadının kolaylığı ve suhuleti derecesinde halk edip tanzim eder. Öyle ise, zerrenin ve cüz ve cüz'î ve çekirdek ve bir insanın Hâlıkı, Sânii, Rabbi kim ise, elbette, bedahetle yıldızların ve nevilerin ve küll ve külliyatların ve ağaçların ve bütün kâinatın Hâlıkı, Sânii, Rabbi aynen Odur. Başka olması muhal ve mümtenidir."

ﻗُﻞْ ﻫُﻮَ ﺍﻟﻠّٰﻪُ ﺍَﺣَﺪٌ ٭ ﺍَﻟﻠّٰﻪُ ﺍﻟﺼَّﻤَﺪُ

De ki: O Allah birdir. O Allah'tır, Sameddir; herşey Ona muhtaç olduğu halde O hiçbir şeye muhtaç değildir. (İhlâs Sûresi, 112:1-2)

(Şualar sh: 665)
 
Üst