ﺍَﻟﻨُّﻘْﻄَﺔُ ﺍﻟﺴَّﺎﺑِﻌَﺔُ
ﺍَﻟْﺤَﻤْﺪُ ِﻟﻠَّﻪ*ِ ﻋَﻠَﻰ ﺍﻟﻠَّﻪ*ِ ﻓَﻮُﺟُﻮﺩُ ﺍﻟْﻮَﺍﺟِﺐِ ﺍﻟْﻮُﺟُﻮﺩِ ﻧِﻌْﻤَﺔٌ ﻟَﻴْﺴَﺖْ ﻓَﻮْﻗَﻪُ ﻧِﻌْﻤَﺔٌ ﻟِﻜُﻞِّ ﺍَﺣَﺪٍ ﻭَ ﻟِﻜُﻞِّ ﻣَﻮْﺟُﻮﺩٍ.. ﻭَ ﻫَﺬِﻩِ ﺍﻟﻨِّﻌْﻤَﺔُ ﺗَﺘَﻀَﻤَّﻦُ ﺍَﻧْﻮَﺍﻉَ ﻧِﻌَﻢٍ ﻟﺎَ ﻧِﻬَﺎﻳَﺔَ ﻟَﻬَﺎ ﻭَ ﺍَﺟْﻨَﺎﺱَ ﺍِﺣْﺴَﺎﻧَﺎﺕٍ ﻟﺎَ ﻏَﺎﻳَﺔَ ﻟَﻬَﺎ ﻭَ ﺍَﺻْﻨَﺎﻑَ ﻋَﻄِﻴَّﺎﺕٍ ﻟﺎَ ﺣَﺪَّ ﻟَﻬَﺎ. ﻗَﺪْ ﺍُﺷِﻴﺮَ ﺍِﻟَﻰ ﻗِﺴْﻢٍ ﻣِﻨْﻬَﺎ ﻓِﻰ ﺍَﺟْﺰَﺍﺀِ ﴿ﺭِﺳَﺎﻟَﺔِ ﺍﻟﻨُّﻮﺭِ﴾ ﻭَ ﺑِﺎﻟْﺨَﺎﺻَّﺔِ ﻓِﻰ ﺍﻟْﻤَﻮْﻗِﻒِ ﺍﻟﺜَّﺎﻟِﺚِ ﻣِﻦَ ﺍﻟﺮِّﺳَﺎﻟَﺔِ ﺍﻟﺜَّﺎﻧِﻴَﺔِ ﻭَ ﺍﻟﺜَّﻠﺎَﺛِﻴﻦَ. ﻭَ ﻛُﻞُّ ﺍﻟﺮَّﺳَﺎﺋِﻞِ ﺍﻟْﺒَﺎﺣِﺜَﺔِ ﻋَﻦِ ﺍْﻟﺎِﻳﻤَﺎﻥِ ﺑِﺎﻟﻠَّﻪ*ِ ﻣِﻦْ ﺍَﺟْﺰَﺍﺀِ ﺭِﺳَﺎﻟَﺔِ ﺍﻟﻨُّﻮﺭِ ﺗَﻜْﺸِﻒُ ﺍﻟْﺤِﺠَﺎﺏَ ﻋَﻦْ ﻭَﺟْﻪِ ﻫَﺬِﻩِ ﺍﻟﻨِّﻌْﻤَﺔِ، ﻓَﺎِﻛْﺘِﻔَﺎﺀً ﺑِﻬَﺎ ﻧَﻘْﺘَﺼِﺮُ ﻫُﻨَﺎ ٭
ﺍَﻟْﺤَﻤْﺪُ ِﻟﻠَّﻪ*ِ ﻋَﻠَﻰ ﺭَﺣْﻤَﺎﻧِﻴَّﺘِﻪِ ﺗَﻌَﺎﻟَﻰ ﺍَﻟَّﺬِﻯ ﺗَﺘَﻀَﻤَّﻦُ ﻧِﻌَﻤًﺎ ﺑِﻌَﺪَﺩِ ﻣَﻦْ ﺗَﻌَﻠَّﻖَ ﺑِﻪِ ﺍﻟﺮَّﺣْﻤَﺔُ ﻣِﻦْ ﺫَﻭِﻯ ﺍﻟْﺤَﻴَﺎﺓِ.. ﺍِﺫْ ﻓِﻰ ﻓِﻄْﺮَﺓِ ﺍْﻟﺎِﻧْﺴَﺎﻥِ ﺑِﺴِﺮِّ ﺟَﺎﻣِﻌِﻴَّﺘِﻪِ ﻋَﻠﺎَﻗَﺎﺕٌ ﺑِﻜُﻞِّ ﺫَﻭِﻯ ﺍﻟْﺤَﻴَﺎﺓِ ﺗَﺤْﺼُﻞُ ﻟَﻪُ ﺳَﻌَﺎﺩَﺓٌ ﻣَﻌْﻨَﻮِﻳَّﺔٌ ﺑِﺴَﺒَﺐِ ﺳَﻌَﺎﺩَﺍﺗِﻬِﻢْ.. ﻭَ ﻓِﻰ ﻓِﻄْﺮَﺗِﻪِ ﺗَﺎَﺛُّﺮٌ ﺑِﺎَﻟﺎَﻣِﻬِﻢْ، ﻓَﺎﻟﻨِّﻌْﻤَﺔُ ﻋَﻠَﻴْﻬِﻢْ ﺗَﻜُﻮﻥُ ﻧَﻮْﻉَ ﻧِﻌْﻤَﺔٍ ﻟِﺬَﻟِﻚَ ﺍْﻟﺎِﻧْﺴَﺎﻥِ ٭
ﻭَ ﺍﻟْﺤَﻤْﺪُ ِﻟﻠَّﻪ*ِ ﻋَﻠَﻰ ﺭَﺣِﻴﻤِﻴَّﺘِﻪِ ﺗَﻌَﺎﻟَﻰ ﺑِﻌَﺪَﺩِ ﺍْﻟﺎَﻃْﻔَﺎﻝِ ﺍﻟْﻤُﻨْﻌَﻢِ ﻋَﻠَﻴْﻬِﻢْ ﺑِﺸَﻔَﻘَﺎﺕِ ﻭَﺍﻟِﺪَﺍﺗِﻬِﻢْ. ﺍِﺫْ ﻛَﻤَﺎ ﺍَﻥَّ ﻛُﻞَّ ﻣَﻦْ ﻟَﻪُ ﻓِﻄْﺮَﺓٌ ﺳَﻠِﻴﻤَﺔٌ ﻳَﺘَﺎَﻟَّﻢُ ﻭَ ﻳَﺘَﻮَﺟَّﻊُ ﻣِﻦْ ﺑُﻜَﺎﺀِ ﻃِﻔْﻞٍ ﺟَﺎﺋِﻊٍ ﻟﺎَ ﻭَﺍﻟِﺪَﺓَ ﻟَﻬَﺎ ﻛَﺬَﻟِﻚَ ﻳَﺘَﻨَﻌَّﻢُ ﺑِﺘَﻌَﻄُّﻒِ ﺍﻟْﻮَﺍﻟِﺪَﺍﺕِ ﻋَﻠَﻰ ﺍَﻃْﻔَﺎﻟِﻬَﺎ ٭ ...
Yedinci Nokta
Allâh'dan dolayı hamd Allâh'a mahsûstur. Vâcibü'l-Vücûdun vücûdu öyle bir ni'mettir ki, her bir ferd bir mevcûd için O'nun fevkınde bir ni'met yoktur. Bu ni'met, nihâyeti olmayan çeşit çeşit ni'metleri ve sonu olmayan ihsânât cinslerini ve hudûdu olmayan atiyyelerin sınıflarını tazammun eder.
Bunlardan bir kısmına Risâle-i Nûr eczâlarında hâssaten Otuzikinci Risâlenin Üçüncü Mevkıfında işâret edilmiştir. Allâh'a îmândan bahseden Risâle-i Nûr eczâlarının bütün risâleleri bu ni'metin yüzünden o hicâbı kaldırır. Ona iktifâ ederek burada kısa kesiyoruz.
Allâh-ü teâlânın rahmâniyetinden dolayı zevi'l-hayâttan rahmetin taalluk ettiği kimseler adedince ni'metleri tazammun eden, hamd Allâh'a mahsûstur. Çünki câmiiyeti sırrıyla insân fıtratında bütün zevi'l-hayâtla alâkalar vardır. Onların saâdetleri sebebiyle kendisinde ma'nevî bir saâdet hâsıl olur. Ve O'nun fıtratında, onların elemlerinden dolayı bir teessür vardır. Onlara verilen ni'met, bu insân için bir nev'î ni'met olur.
Allâh-ü teâlânın rahîmiyetinden dolayı vâlidelerinin şefkatleriyle kendilerine ni'met verilen çocuklar adedince, hamd Allâh'a mahsûstur. Çünki fıtrat-ı selîme sâhibi olan herkes, vâlidesi olmayan aç bir çocuğun ağlamasından dolayı teellüm ve teveccu' ettiği gibi, vâlidelerin çocuklarına olan taattufundan dolayı da aynen öyle tena'um eder.
Allâh-ü teâlânın hakîmiyetinden dolayı kâinâttaki bütün envâ'-ı hikmetinin dakîkaları adedince hamd Allâh'a mahsûstur. Zîrâ O'nun rahmâniyetinin cilveleriyle insânın nefsi tena'um ettiği ve rahîmiyetinin tecelliyâtıyla insânın kalbi tena'um ettiği gibi, aynen öyle de O'nun hikmetinin letâifiyle de insânın aklı telezzüz eder.
Hak teâlânın hafîziyetinden dolayı "Vâris" isminin tecelliyâtı adedince ve usûlünün ve babalarının ve sâhiblerinin zevâlinden sonra geriye kalan bütün şeyler adedince ve âhiret yurdunun mevcûdâtı adedince ve uhrevî mükâfat sebebiyle muhâfaza olunan âmâl-i beşer adedince hamd Allâh'a mahsûstur. Çünki ni'metin devâmı, ni'metin kendisinden daha büyük bir ni'mettir. Lezzetin bekâsı, lezzetin kendisinden lezzet cihetiyle daha yüksek bir lezzettir. Cennetteki devâmlılık, cennetin kendisinin fevkınde bir ni'mettir. Ve hâkezâ.
Hak teâlânın hafîziyeti, bütün kâinâttaki mevcûdât üzerine, bütün ni'metlerinden daha çok ve daha ziyâde ve daha yüksek ni'metleri tazammun eder.
Ve hâkezâ "Rahmân, Rahîm, Hakîm ve Hafîz" isimlerini sâir Esmâ-yı hüsnâ ile kıyâs et.
Hak teâlânın isimlerinden her bir isim sebebiyle hamd, nihâyetsiz bir hamd ile Allâh'a mahsûstur. Çünki onlardan her bir isimde nihâyetsiz ni'metler vardır.
Nihâyetsiz in'âmâtın hepsinden geçmişte kalanlarının tamâmına bir tercümân olan Kur'ân'dan dolayı hamd nihâyetsiz bir hamd ile Allâh'a mahsûstur.
Muhammed Aleyhissalâtü Vesselâm'dan dolayı hamd nihâyetsiz bir hamd ile Allâh'a mahsûstur. Çünki o, daha önce bu ikinci bâbda işâret ettiğimiz bütün ni'metlerin hazînelerinin bütün anahtarları içinde olan îmâna vesîledir.
Rabbi'l-Âlemînin marzıyâtı olan ve mâddî ve ma'nevî çeşit çeşit ni'metlerine bir fihriste olan İslâmiyet ni'metinden dolayı hamd, nihâyetsiz bir hamd ile Allâh'a mahsûstur.
(Osmanlıca Lem'alar sh: 681)
ﺍَﻟﻨُّﻘْﻄَﺔُ ﺍﻟﺜَّﺎﻣِﻨَﺔُ
ﺍَﻟْﺤَﻤْﺪُ ِﻟﻠَّﻪ*ِ ﺍﻟَّﺬِﻯ ﻳَﺤْﻤَﺪُ ﻟَﻪُ ﻭَ ﻳُﺜْﻨِﻰ ﻋَﻠَﻴْﻪِ ﺑِﺎِﻇْﻬَﺎﺭِ ﺍَﻭْﺻَﺎﻑِ ﺟَﻤَﺎﻟِﻪِ ﻭَ ﻛَﻤَﺎﻟِﻪِ - ﻫَﺬَﺍ ﺍﻟْﻜِﺘَﺎﺏُ ﺍﻟْﻜَﺒِﻴﺮُ ﺍﻟْﻤُﺴَﻤَّﻰ ﺑِـ ﴿ﺍﻟْﻜَﺎﺋِﻨَﺎﺕِ﴾ ﺑِﺠَﻤِﻴﻊِ ﺍَﺑْﻮَﺍﺑِﻪِ ﻭ ﻓُﺼُﻮﻟِﻬَﺎ، ﻭَ ﺑِﺠَﻤِﻴﻊِ ﺻَﺤَﺎﺋِﻔِﻪِ ﻭَ ﺳُﻄُﻮﺭِﻫَﺎ، ﻭَ ﺑِﺠَﻤِﻴﻊِ ﻛَﻠِﻤَﺎﺗِﻪِ ﻭَ ﺣُﺮُﻭﻓِﻬَﺎ ﻛُﻞٌّ ﺑِﻘَﺪَﺭِ ﻧِﺴْﺒَﺘِﻪِ ﻳَﺤْﻤَﺪُﻩُ ﺗَﻌَﺎﻟَﻰ ﻭَ ﻳُﺴَﺒِّﺤُﻪُ ﺑِﺎِﻇْﻬَﺎﺭِ ﺑَﻮَﺍﺭِﻕِ ﺍَﻭْﺻَﺎﻑِ ﺟَﻠﺎَﻝِ ﻧَﻘَّﺎﺷِﻪِ ﺍْﻟﺎَﺣَﺪِ ﺍﻟﺼَّﻤَﺪِ ﺑِﻤَﻈْﻬَﺮِﻳَّﺔِ ﻛُﻞٍّ ﺑِﻘَﺪَﺭِ ﻧِﺴْﺒَﺘِﻪِ ِﻟﺎَﺿْﻮَﺍﺀِ ﺍَﻭْﺻَﺎﻑِ ﺟَﻤَﺎﻝِ ﻛَﺎﺗِﺒِﻪِ ﺍﻟﺮَّﺣْﻤَﻦِ ﺍﻟﺮَّﺣِﻴﻢِ ٭ ﻭَ ﺑِﻤَﻈْﻬَﺮِﻳَّﺔِ ﻛُﻞٍّ ﺑِﻘَﺪَﺭِ ﻧِﺴْﺒَﺘِﻪِ ِﻟﺎَﻧْﻮَﺍﺭِ ﺍَﻭْﺻَﺎﻑِ ﻛَﻤَﺎﻝِ ﻣُﻨْﺸِﺌِﻬَﺎ ﻭَ ﻣُﻨْﺸِﺪِﻫَﺎ ﺍﻟْﻘَﺪِﻳﺮِ ﺍﻟْﻌَﻠِﻴﻢِ ﺍﻟْﻌَﺰِﻳﺰِ ﺍﻟْﺤَﻜِﻴﻢِ ٭ ﻭَ ﺑِﻤِﺮْﺍَﺗِﻴَّﺔِ ﻛُﻞٍّ ﺑِﻘَﺪَﺭِ ﻧِﺴْﺒَﺘِﻪِ ِﻟﺎَﺷِﻌَّﺔِ ﺗَﺠَﻠِّﻴَﺎﺕِ ﺍَﺳْﻤَﺎﺀِ ﻣَﻦْ ﻟَﻪُ ﺍْﻟﺎَﺳْﻤَﺎﺀُ ﺍﻟْﺤُﺴْﻨَﻰ ﺟَﻞَّ ﺟَﻠﺎَﻟُﻪُ ﻭَ ﻟﺎَ ﺍِﻟَﻪَ ﺍِﻟﺎَّ ﻫُﻮَ ٭
Sekizinci Nokta
Hamd O Allâh'a mahsûstur ki, "Kâinât" diye isimlendirilen şu kitâb-ı kebîr, O'nun evsâf-ı cemâlini ve kemâlini izhâr edecek bütün bâbları ve fasılları ile ve bütün sahîfeleri ve satırları ile ve bütün kelimeleri ve harfleri ile O'na hamd eder ve O'na senâda bulunur.
Her birisi, Ehad ve Samed olan Nakkâşının evsâf-ı celâlinin parlaklığını izhâr ederek her birinin, Rahmân ve Rahîm olan Kâtibinin evsâf-ı cemâlinin ziyâsına kendi nisbeti mikdârınca mazhariyeti ile ve her birinin, Kadîr-i Alîm ve Azîz-i Hakîm olan münşî ve münşîdinin evsâf-ı kemâlinin envârına kendi nisbeti mikdârınca mazhariyeti ile ve her birinin, Esmâ-yı Hüsnânın sâhibi olan zâtın tecelliyât-ı esmâsının şuâ'larına kendi nisbeti mikdârınca âyinedârlığı ile kendi nisbeti mikdârınca O'na hamd eder ve O'nu tesbîh eder O'nun celâli ne yücedir ve O'ndan başka ilâh yoktur.
(Osmanlıca Lem'alar sh: 682)
ﺍَﻟﻨُّﻘْﻄَﺔُ ﺍﻟﺘَّﺎﺳِﻌَﺔُ
ﺍَﻟْﺤَﻤْﺪُ - ﻣِﻦَ ﺍﻟﻠَّﻪ*ِ ﺑِﺎﻟﻠَّﻪ*ِ ﻋَﻠَﻰ ﺍﻟﻠَّﻪ*ِ ﻟﻠَّﻪ*ِ - ﺑِﻌَﺪَﺩِ ﺿَﺮْﺏِ ﺫَﺭَّﺍﺕِ ﺍﻟْﻜَﺎﺋِﻨَﺎﺕِ ﻣِﻦْ ﺍَﻭَّﻝِ ﺍﻟﺪُّﻧْﻴَﺎ ﺍِﻟَﻰ ﺍَﺧِﺮِ ﺍﻟْﺨِﻠْﻘَﺔِ ﻓِﻰ ﻋَﺎﺷِﺮَﺍﺕِ ﺩَﻗَﺎﺋِﻖِ ﺍْﻟﺎَﺯْﻣِﻨَﺔِ ﻣِﻦَ ﺍْﻟﺎَﺯَﻝِ ﺍِﻟَﻰ ﺍْﻟﺎَﺑَﺪِ ٭
ﺍَﻟْﺤَﻤْﺪُ ﻟﻠَّﻪ*ِ ﻋَﻠَﻰ ﴿ﺍﻟْﺤَﻤْﺪُ ﻟﻠَّﻪ*ِ﴾ ﺑِﺪَﻭْﺭٍ ﺩَﺍﺋِﺮٍ ﻓِﻰ ﺗَﺴَﻠْﺴُﻞٍ ﴿٤﴾ ﻳَﺘَﺴَﻠْﺴَﻞُ ﺍِﻟَﻰ ﻣَﺎ ﻟﺎَ ﻳَﺘَﻨَﺎﻫَﻰ ٭
Devir ve teselsül, mümkünât dâiresinde muhâldirler. Çünki ikisi de nihâyetsizliği iktizâ ettiklerinden ve mümkünât dâiresi mütenâhî olduğundan mümkünât dâiresinde gayr-i mütenâhî olan yerleşmez. Fakat dâire-i vücûba tealluk eden hamd ise o gayr-i mütenâhîdir. Devir ve teselsül ile gayr-i mütenâhî bir dâireye girer yerleşir.
ﺍَﻟْﺤَﻤْﺪُ ِﻟﻠَّﻪ*ِ ﻋَﻠَﻰ ﻧِﻌْﻤَﺔِ ﺍﻟْﻘُﺮْﺍَﻥِ ﻭَ ﺍْﻟﺎِﻳﻤَﺎﻥِ ﻋَﻠَﻰَّ ﻭَ ﻋَﻠَﻰ ﺍِﺧْﻮَﺍﻧِﻰ ﺑِﻌَﺪَﺩِ ﺿَﺮْﺏِ ﺫَﺭَّﺍﺕِ ﻭُﺟُﻮﺩِﻯ ﻓِﻰ ﻋَﺎﺷِﺮَﺍﺕِ ﺩَﻗَﺎﺋِﻖِ ﻋُﻤْﺮِﻯ ﻓِﻰ ﺍﻟﺪُّﻧْﻴَﺎ ﻭَ ﺑَﻘَﺎﺋِﻰ ﻭَ ﺑَﻘَﺎﺋِﻬِﻢْ ﻓِﻰ ﺍْﻟﺎَﺧِﺮَﺓِ ٭
Dokuzuncu Nokta
O'nun celâli ne yücedir ve O'ndan başka ilâh yoktur. Dünyânın evvelinden hilkatin âhirine kadar bütün zerrât-ı kâinâtın, ezelden ebede kadar bütün zamânların dakîkalarının âşireleriyle darbı adedince hamd Allâh'dan gelir, Allâh ile olur, Allâh'dan dolayı olur Allâh'a mahsûstur.
"Elhamdülillâh"dan dolayı, sonsuza doğru teselsül eden (Hâşiye) bir teselsüldeki dâirenin devri kadar hamd Allâh'a mahsûstur.
Bana ve kardeşlerime olan Kur'ân ve îmân ni'metinden dolayı, zerrât-ı vücûdumun, dünyâdaki ömrümün dakîkalarının âşireleriyle ve âhirette benim ve kardeşlerimin bekâlarıyla darbı adedince hamd Allâh'a mahsûstur.
(Osmanlıca Lem'alar sh: 684, yeniyazı sh: 285)
ﺍَﻟْﺤَﻤْﺪُ ِﻟﻠَّﻪ*ِ ﻋَﻠَﻰ ﺍﻟﻠَّﻪ*ِ ﻓَﻮُﺟُﻮﺩُ ﺍﻟْﻮَﺍﺟِﺐِ ﺍﻟْﻮُﺟُﻮﺩِ ﻧِﻌْﻤَﺔٌ ﻟَﻴْﺴَﺖْ ﻓَﻮْﻗَﻪُ ﻧِﻌْﻤَﺔٌ ﻟِﻜُﻞِّ ﺍَﺣَﺪٍ ﻭَ ﻟِﻜُﻞِّ ﻣَﻮْﺟُﻮﺩٍ.. ﻭَ ﻫَﺬِﻩِ ﺍﻟﻨِّﻌْﻤَﺔُ ﺗَﺘَﻀَﻤَّﻦُ ﺍَﻧْﻮَﺍﻉَ ﻧِﻌَﻢٍ ﻟﺎَ ﻧِﻬَﺎﻳَﺔَ ﻟَﻬَﺎ ﻭَ ﺍَﺟْﻨَﺎﺱَ ﺍِﺣْﺴَﺎﻧَﺎﺕٍ ﻟﺎَ ﻏَﺎﻳَﺔَ ﻟَﻬَﺎ ﻭَ ﺍَﺻْﻨَﺎﻑَ ﻋَﻄِﻴَّﺎﺕٍ ﻟﺎَ ﺣَﺪَّ ﻟَﻬَﺎ. ﻗَﺪْ ﺍُﺷِﻴﺮَ ﺍِﻟَﻰ ﻗِﺴْﻢٍ ﻣِﻨْﻬَﺎ ﻓِﻰ ﺍَﺟْﺰَﺍﺀِ ﴿ﺭِﺳَﺎﻟَﺔِ ﺍﻟﻨُّﻮﺭِ﴾ ﻭَ ﺑِﺎﻟْﺨَﺎﺻَّﺔِ ﻓِﻰ ﺍﻟْﻤَﻮْﻗِﻒِ ﺍﻟﺜَّﺎﻟِﺚِ ﻣِﻦَ ﺍﻟﺮِّﺳَﺎﻟَﺔِ ﺍﻟﺜَّﺎﻧِﻴَﺔِ ﻭَ ﺍﻟﺜَّﻠﺎَﺛِﻴﻦَ. ﻭَ ﻛُﻞُّ ﺍﻟﺮَّﺳَﺎﺋِﻞِ ﺍﻟْﺒَﺎﺣِﺜَﺔِ ﻋَﻦِ ﺍْﻟﺎِﻳﻤَﺎﻥِ ﺑِﺎﻟﻠَّﻪ*ِ ﻣِﻦْ ﺍَﺟْﺰَﺍﺀِ ﺭِﺳَﺎﻟَﺔِ ﺍﻟﻨُّﻮﺭِ ﺗَﻜْﺸِﻒُ ﺍﻟْﺤِﺠَﺎﺏَ ﻋَﻦْ ﻭَﺟْﻪِ ﻫَﺬِﻩِ ﺍﻟﻨِّﻌْﻤَﺔِ، ﻓَﺎِﻛْﺘِﻔَﺎﺀً ﺑِﻬَﺎ ﻧَﻘْﺘَﺼِﺮُ ﻫُﻨَﺎ ٭
ﺍَﻟْﺤَﻤْﺪُ ِﻟﻠَّﻪ*ِ ﻋَﻠَﻰ ﺭَﺣْﻤَﺎﻧِﻴَّﺘِﻪِ ﺗَﻌَﺎﻟَﻰ ﺍَﻟَّﺬِﻯ ﺗَﺘَﻀَﻤَّﻦُ ﻧِﻌَﻤًﺎ ﺑِﻌَﺪَﺩِ ﻣَﻦْ ﺗَﻌَﻠَّﻖَ ﺑِﻪِ ﺍﻟﺮَّﺣْﻤَﺔُ ﻣِﻦْ ﺫَﻭِﻯ ﺍﻟْﺤَﻴَﺎﺓِ.. ﺍِﺫْ ﻓِﻰ ﻓِﻄْﺮَﺓِ ﺍْﻟﺎِﻧْﺴَﺎﻥِ ﺑِﺴِﺮِّ ﺟَﺎﻣِﻌِﻴَّﺘِﻪِ ﻋَﻠﺎَﻗَﺎﺕٌ ﺑِﻜُﻞِّ ﺫَﻭِﻯ ﺍﻟْﺤَﻴَﺎﺓِ ﺗَﺤْﺼُﻞُ ﻟَﻪُ ﺳَﻌَﺎﺩَﺓٌ ﻣَﻌْﻨَﻮِﻳَّﺔٌ ﺑِﺴَﺒَﺐِ ﺳَﻌَﺎﺩَﺍﺗِﻬِﻢْ.. ﻭَ ﻓِﻰ ﻓِﻄْﺮَﺗِﻪِ ﺗَﺎَﺛُّﺮٌ ﺑِﺎَﻟﺎَﻣِﻬِﻢْ، ﻓَﺎﻟﻨِّﻌْﻤَﺔُ ﻋَﻠَﻴْﻬِﻢْ ﺗَﻜُﻮﻥُ ﻧَﻮْﻉَ ﻧِﻌْﻤَﺔٍ ﻟِﺬَﻟِﻚَ ﺍْﻟﺎِﻧْﺴَﺎﻥِ ٭
ﻭَ ﺍﻟْﺤَﻤْﺪُ ِﻟﻠَّﻪ*ِ ﻋَﻠَﻰ ﺭَﺣِﻴﻤِﻴَّﺘِﻪِ ﺗَﻌَﺎﻟَﻰ ﺑِﻌَﺪَﺩِ ﺍْﻟﺎَﻃْﻔَﺎﻝِ ﺍﻟْﻤُﻨْﻌَﻢِ ﻋَﻠَﻴْﻬِﻢْ ﺑِﺸَﻔَﻘَﺎﺕِ ﻭَﺍﻟِﺪَﺍﺗِﻬِﻢْ. ﺍِﺫْ ﻛَﻤَﺎ ﺍَﻥَّ ﻛُﻞَّ ﻣَﻦْ ﻟَﻪُ ﻓِﻄْﺮَﺓٌ ﺳَﻠِﻴﻤَﺔٌ ﻳَﺘَﺎَﻟَّﻢُ ﻭَ ﻳَﺘَﻮَﺟَّﻊُ ﻣِﻦْ ﺑُﻜَﺎﺀِ ﻃِﻔْﻞٍ ﺟَﺎﺋِﻊٍ ﻟﺎَ ﻭَﺍﻟِﺪَﺓَ ﻟَﻬَﺎ ﻛَﺬَﻟِﻚَ ﻳَﺘَﻨَﻌَّﻢُ ﺑِﺘَﻌَﻄُّﻒِ ﺍﻟْﻮَﺍﻟِﺪَﺍﺕِ ﻋَﻠَﻰ ﺍَﻃْﻔَﺎﻟِﻬَﺎ ٭ ...
Yedinci Nokta
Allâh'dan dolayı hamd Allâh'a mahsûstur. Vâcibü'l-Vücûdun vücûdu öyle bir ni'mettir ki, her bir ferd bir mevcûd için O'nun fevkınde bir ni'met yoktur. Bu ni'met, nihâyeti olmayan çeşit çeşit ni'metleri ve sonu olmayan ihsânât cinslerini ve hudûdu olmayan atiyyelerin sınıflarını tazammun eder.
Bunlardan bir kısmına Risâle-i Nûr eczâlarında hâssaten Otuzikinci Risâlenin Üçüncü Mevkıfında işâret edilmiştir. Allâh'a îmândan bahseden Risâle-i Nûr eczâlarının bütün risâleleri bu ni'metin yüzünden o hicâbı kaldırır. Ona iktifâ ederek burada kısa kesiyoruz.
Allâh-ü teâlânın rahmâniyetinden dolayı zevi'l-hayâttan rahmetin taalluk ettiği kimseler adedince ni'metleri tazammun eden, hamd Allâh'a mahsûstur. Çünki câmiiyeti sırrıyla insân fıtratında bütün zevi'l-hayâtla alâkalar vardır. Onların saâdetleri sebebiyle kendisinde ma'nevî bir saâdet hâsıl olur. Ve O'nun fıtratında, onların elemlerinden dolayı bir teessür vardır. Onlara verilen ni'met, bu insân için bir nev'î ni'met olur.
Allâh-ü teâlânın rahîmiyetinden dolayı vâlidelerinin şefkatleriyle kendilerine ni'met verilen çocuklar adedince, hamd Allâh'a mahsûstur. Çünki fıtrat-ı selîme sâhibi olan herkes, vâlidesi olmayan aç bir çocuğun ağlamasından dolayı teellüm ve teveccu' ettiği gibi, vâlidelerin çocuklarına olan taattufundan dolayı da aynen öyle tena'um eder.
Allâh-ü teâlânın hakîmiyetinden dolayı kâinâttaki bütün envâ'-ı hikmetinin dakîkaları adedince hamd Allâh'a mahsûstur. Zîrâ O'nun rahmâniyetinin cilveleriyle insânın nefsi tena'um ettiği ve rahîmiyetinin tecelliyâtıyla insânın kalbi tena'um ettiği gibi, aynen öyle de O'nun hikmetinin letâifiyle de insânın aklı telezzüz eder.
Hak teâlânın hafîziyetinden dolayı "Vâris" isminin tecelliyâtı adedince ve usûlünün ve babalarının ve sâhiblerinin zevâlinden sonra geriye kalan bütün şeyler adedince ve âhiret yurdunun mevcûdâtı adedince ve uhrevî mükâfat sebebiyle muhâfaza olunan âmâl-i beşer adedince hamd Allâh'a mahsûstur. Çünki ni'metin devâmı, ni'metin kendisinden daha büyük bir ni'mettir. Lezzetin bekâsı, lezzetin kendisinden lezzet cihetiyle daha yüksek bir lezzettir. Cennetteki devâmlılık, cennetin kendisinin fevkınde bir ni'mettir. Ve hâkezâ.
Hak teâlânın hafîziyeti, bütün kâinâttaki mevcûdât üzerine, bütün ni'metlerinden daha çok ve daha ziyâde ve daha yüksek ni'metleri tazammun eder.
Ve hâkezâ "Rahmân, Rahîm, Hakîm ve Hafîz" isimlerini sâir Esmâ-yı hüsnâ ile kıyâs et.
Hak teâlânın isimlerinden her bir isim sebebiyle hamd, nihâyetsiz bir hamd ile Allâh'a mahsûstur. Çünki onlardan her bir isimde nihâyetsiz ni'metler vardır.
Nihâyetsiz in'âmâtın hepsinden geçmişte kalanlarının tamâmına bir tercümân olan Kur'ân'dan dolayı hamd nihâyetsiz bir hamd ile Allâh'a mahsûstur.
Muhammed Aleyhissalâtü Vesselâm'dan dolayı hamd nihâyetsiz bir hamd ile Allâh'a mahsûstur. Çünki o, daha önce bu ikinci bâbda işâret ettiğimiz bütün ni'metlerin hazînelerinin bütün anahtarları içinde olan îmâna vesîledir.
Rabbi'l-Âlemînin marzıyâtı olan ve mâddî ve ma'nevî çeşit çeşit ni'metlerine bir fihriste olan İslâmiyet ni'metinden dolayı hamd, nihâyetsiz bir hamd ile Allâh'a mahsûstur.
(Osmanlıca Lem'alar sh: 681)
ﺍَﻟﻨُّﻘْﻄَﺔُ ﺍﻟﺜَّﺎﻣِﻨَﺔُ
ﺍَﻟْﺤَﻤْﺪُ ِﻟﻠَّﻪ*ِ ﺍﻟَّﺬِﻯ ﻳَﺤْﻤَﺪُ ﻟَﻪُ ﻭَ ﻳُﺜْﻨِﻰ ﻋَﻠَﻴْﻪِ ﺑِﺎِﻇْﻬَﺎﺭِ ﺍَﻭْﺻَﺎﻑِ ﺟَﻤَﺎﻟِﻪِ ﻭَ ﻛَﻤَﺎﻟِﻪِ - ﻫَﺬَﺍ ﺍﻟْﻜِﺘَﺎﺏُ ﺍﻟْﻜَﺒِﻴﺮُ ﺍﻟْﻤُﺴَﻤَّﻰ ﺑِـ ﴿ﺍﻟْﻜَﺎﺋِﻨَﺎﺕِ﴾ ﺑِﺠَﻤِﻴﻊِ ﺍَﺑْﻮَﺍﺑِﻪِ ﻭ ﻓُﺼُﻮﻟِﻬَﺎ، ﻭَ ﺑِﺠَﻤِﻴﻊِ ﺻَﺤَﺎﺋِﻔِﻪِ ﻭَ ﺳُﻄُﻮﺭِﻫَﺎ، ﻭَ ﺑِﺠَﻤِﻴﻊِ ﻛَﻠِﻤَﺎﺗِﻪِ ﻭَ ﺣُﺮُﻭﻓِﻬَﺎ ﻛُﻞٌّ ﺑِﻘَﺪَﺭِ ﻧِﺴْﺒَﺘِﻪِ ﻳَﺤْﻤَﺪُﻩُ ﺗَﻌَﺎﻟَﻰ ﻭَ ﻳُﺴَﺒِّﺤُﻪُ ﺑِﺎِﻇْﻬَﺎﺭِ ﺑَﻮَﺍﺭِﻕِ ﺍَﻭْﺻَﺎﻑِ ﺟَﻠﺎَﻝِ ﻧَﻘَّﺎﺷِﻪِ ﺍْﻟﺎَﺣَﺪِ ﺍﻟﺼَّﻤَﺪِ ﺑِﻤَﻈْﻬَﺮِﻳَّﺔِ ﻛُﻞٍّ ﺑِﻘَﺪَﺭِ ﻧِﺴْﺒَﺘِﻪِ ِﻟﺎَﺿْﻮَﺍﺀِ ﺍَﻭْﺻَﺎﻑِ ﺟَﻤَﺎﻝِ ﻛَﺎﺗِﺒِﻪِ ﺍﻟﺮَّﺣْﻤَﻦِ ﺍﻟﺮَّﺣِﻴﻢِ ٭ ﻭَ ﺑِﻤَﻈْﻬَﺮِﻳَّﺔِ ﻛُﻞٍّ ﺑِﻘَﺪَﺭِ ﻧِﺴْﺒَﺘِﻪِ ِﻟﺎَﻧْﻮَﺍﺭِ ﺍَﻭْﺻَﺎﻑِ ﻛَﻤَﺎﻝِ ﻣُﻨْﺸِﺌِﻬَﺎ ﻭَ ﻣُﻨْﺸِﺪِﻫَﺎ ﺍﻟْﻘَﺪِﻳﺮِ ﺍﻟْﻌَﻠِﻴﻢِ ﺍﻟْﻌَﺰِﻳﺰِ ﺍﻟْﺤَﻜِﻴﻢِ ٭ ﻭَ ﺑِﻤِﺮْﺍَﺗِﻴَّﺔِ ﻛُﻞٍّ ﺑِﻘَﺪَﺭِ ﻧِﺴْﺒَﺘِﻪِ ِﻟﺎَﺷِﻌَّﺔِ ﺗَﺠَﻠِّﻴَﺎﺕِ ﺍَﺳْﻤَﺎﺀِ ﻣَﻦْ ﻟَﻪُ ﺍْﻟﺎَﺳْﻤَﺎﺀُ ﺍﻟْﺤُﺴْﻨَﻰ ﺟَﻞَّ ﺟَﻠﺎَﻟُﻪُ ﻭَ ﻟﺎَ ﺍِﻟَﻪَ ﺍِﻟﺎَّ ﻫُﻮَ ٭
Sekizinci Nokta
Hamd O Allâh'a mahsûstur ki, "Kâinât" diye isimlendirilen şu kitâb-ı kebîr, O'nun evsâf-ı cemâlini ve kemâlini izhâr edecek bütün bâbları ve fasılları ile ve bütün sahîfeleri ve satırları ile ve bütün kelimeleri ve harfleri ile O'na hamd eder ve O'na senâda bulunur.
Her birisi, Ehad ve Samed olan Nakkâşının evsâf-ı celâlinin parlaklığını izhâr ederek her birinin, Rahmân ve Rahîm olan Kâtibinin evsâf-ı cemâlinin ziyâsına kendi nisbeti mikdârınca mazhariyeti ile ve her birinin, Kadîr-i Alîm ve Azîz-i Hakîm olan münşî ve münşîdinin evsâf-ı kemâlinin envârına kendi nisbeti mikdârınca mazhariyeti ile ve her birinin, Esmâ-yı Hüsnânın sâhibi olan zâtın tecelliyât-ı esmâsının şuâ'larına kendi nisbeti mikdârınca âyinedârlığı ile kendi nisbeti mikdârınca O'na hamd eder ve O'nu tesbîh eder O'nun celâli ne yücedir ve O'ndan başka ilâh yoktur.
(Osmanlıca Lem'alar sh: 682)
ﺍَﻟﻨُّﻘْﻄَﺔُ ﺍﻟﺘَّﺎﺳِﻌَﺔُ
ﺍَﻟْﺤَﻤْﺪُ - ﻣِﻦَ ﺍﻟﻠَّﻪ*ِ ﺑِﺎﻟﻠَّﻪ*ِ ﻋَﻠَﻰ ﺍﻟﻠَّﻪ*ِ ﻟﻠَّﻪ*ِ - ﺑِﻌَﺪَﺩِ ﺿَﺮْﺏِ ﺫَﺭَّﺍﺕِ ﺍﻟْﻜَﺎﺋِﻨَﺎﺕِ ﻣِﻦْ ﺍَﻭَّﻝِ ﺍﻟﺪُّﻧْﻴَﺎ ﺍِﻟَﻰ ﺍَﺧِﺮِ ﺍﻟْﺨِﻠْﻘَﺔِ ﻓِﻰ ﻋَﺎﺷِﺮَﺍﺕِ ﺩَﻗَﺎﺋِﻖِ ﺍْﻟﺎَﺯْﻣِﻨَﺔِ ﻣِﻦَ ﺍْﻟﺎَﺯَﻝِ ﺍِﻟَﻰ ﺍْﻟﺎَﺑَﺪِ ٭
ﺍَﻟْﺤَﻤْﺪُ ﻟﻠَّﻪ*ِ ﻋَﻠَﻰ ﴿ﺍﻟْﺤَﻤْﺪُ ﻟﻠَّﻪ*ِ﴾ ﺑِﺪَﻭْﺭٍ ﺩَﺍﺋِﺮٍ ﻓِﻰ ﺗَﺴَﻠْﺴُﻞٍ ﴿٤﴾ ﻳَﺘَﺴَﻠْﺴَﻞُ ﺍِﻟَﻰ ﻣَﺎ ﻟﺎَ ﻳَﺘَﻨَﺎﻫَﻰ ٭
Devir ve teselsül, mümkünât dâiresinde muhâldirler. Çünki ikisi de nihâyetsizliği iktizâ ettiklerinden ve mümkünât dâiresi mütenâhî olduğundan mümkünât dâiresinde gayr-i mütenâhî olan yerleşmez. Fakat dâire-i vücûba tealluk eden hamd ise o gayr-i mütenâhîdir. Devir ve teselsül ile gayr-i mütenâhî bir dâireye girer yerleşir.
ﺍَﻟْﺤَﻤْﺪُ ِﻟﻠَّﻪ*ِ ﻋَﻠَﻰ ﻧِﻌْﻤَﺔِ ﺍﻟْﻘُﺮْﺍَﻥِ ﻭَ ﺍْﻟﺎِﻳﻤَﺎﻥِ ﻋَﻠَﻰَّ ﻭَ ﻋَﻠَﻰ ﺍِﺧْﻮَﺍﻧِﻰ ﺑِﻌَﺪَﺩِ ﺿَﺮْﺏِ ﺫَﺭَّﺍﺕِ ﻭُﺟُﻮﺩِﻯ ﻓِﻰ ﻋَﺎﺷِﺮَﺍﺕِ ﺩَﻗَﺎﺋِﻖِ ﻋُﻤْﺮِﻯ ﻓِﻰ ﺍﻟﺪُّﻧْﻴَﺎ ﻭَ ﺑَﻘَﺎﺋِﻰ ﻭَ ﺑَﻘَﺎﺋِﻬِﻢْ ﻓِﻰ ﺍْﻟﺎَﺧِﺮَﺓِ ٭
Dokuzuncu Nokta
O'nun celâli ne yücedir ve O'ndan başka ilâh yoktur. Dünyânın evvelinden hilkatin âhirine kadar bütün zerrât-ı kâinâtın, ezelden ebede kadar bütün zamânların dakîkalarının âşireleriyle darbı adedince hamd Allâh'dan gelir, Allâh ile olur, Allâh'dan dolayı olur Allâh'a mahsûstur.
"Elhamdülillâh"dan dolayı, sonsuza doğru teselsül eden (Hâşiye) bir teselsüldeki dâirenin devri kadar hamd Allâh'a mahsûstur.
Bana ve kardeşlerime olan Kur'ân ve îmân ni'metinden dolayı, zerrât-ı vücûdumun, dünyâdaki ömrümün dakîkalarının âşireleriyle ve âhirette benim ve kardeşlerimin bekâlarıyla darbı adedince hamd Allâh'a mahsûstur.
(Osmanlıca Lem'alar sh: 684, yeniyazı sh: 285)