Sadeleştirme Analizi - Birinci Söz

Huseyni

Müdavim
Cevap: Sadeleştirme Hatalarla Dolu - Birinci Söz

Orjinal metin: Evet, bu kelime öyle mübarek bir definedir ki, senin nihayetsiz aczin ve fakrın, seni nihayetsiz kudrete, rahmete raptedip Kadîr-i Rahîmin dergâhında aczi, fakrı en makbul bir şefaatçi yapar.

Sadeleştirilmiş metin: Evet, bu kelime öyle mübarek bir definedir ki, sınırsız aczin ve fakrın ile seni sonsuz kudrete, rahmete bağlayıp Kadîr-i Rahîm'in dergâhında aczi ve fakrı en makbul bir şefaatçi yapar.



  • Koca cümlede değiştirilen iki kelime var. Bunlardan birisi "nihayetsiz" "sonsuz ve sınırsız" olmuş. "Nihayetsiz" in herkesçe bilindiği malumdur. İkinci kelime ise "rabtedip" "bağlayıp" olmuş. "acz" "fakr" "Kadîr-i Rahîm" "dergâh" ve "şefaat" ifadelerinin "nihayetsiz" kelimesinden daha yaygın olduğunu iddia edebilecek olan var mıdır ?


  • "senin nihayetsiz aczin ve fakrın, seni nihayetsiz kudrete, rahmete raptedip" "sınırsız aczin ve fakrın ile seni sonsuz kudrete, rahmete bağlayıp" şeklinde değişmiş. ""senin" orjinalinde baştayken, sadeleştirilmiş metinde daha ileriye alınarak "seni" olmuş. Yani yine gereksiz ve tamamen keyfi bir tasarruf var. Kelimelerin yerleri değiştirilip anlamı kolaylaştıracağını düşünerek sadeleştirme mi olur ? Cümlenin yapısını bozmadan "az bilinen" kelimelerin anlamını vermekten bile acizsiniz. O kadar ilminiz bile yokken, kalkıp Bediüzzaman gibi maneviyatta ve fikriyatta zirve yapmış birinin eserlerini basitleştirmeye çalışıyorsunuz. Gerçi yapamadığınız ortada. Yapabileceğiniz tek şey, bilmeyen ve ilk defa risaleleri sizden duyan kişilerin risalelere bakışını bozmak olur. Yoksa bilen bir kişi şu kitaplarınızı alıp, istifade edeyim diye okumaz. Bilmeyen dahi gerçek Risale-i Nurla kıyas ederek okusa, herhalde Onuncu Söz e gelmeye takat getiremez..
 

Huseyni

Müdavim
Cevap: Sadeleştirme Hatalarla Dolu - Birinci Söz

Orjinal metin: Evet, bu kelime ile hareket eden, o adama benzer ki, askere kaydolur, devlet namına hareket eder, hiçbir kimseden pervâsı kalmaz. Kanun namına, devlet namına der, her işi yapar, her şeye karşı dayanır.

Sadeleştirilmiş metin: Bu kelime ile hareket eden, askere kaydolup devlet adına iş gören ve hiç kimseden korkusu olmayan adama benzer. "Kanun namına, devlet namına" der, her işi yapar ve her şeye karşı dayanır.


  • "Evet, bu kelime ile hareket eden," "Bu kelime ile hareket eden," şeklinde değiştirilmiş. Orjinalindeki "Evet" muhtemelen okuyucunun anlaması zorlaşır diye kaldırılmış.


  • "o adama benzer ki, askere kaydolur, devlet namına hareket eder, hiçbir kimseden pervâsı kalmaz. " "askere kaydolup devlet adına iş gören ve hiç kimseden korkusu olmayan adama benzer." şeklinde değiştirilmiş. Cümle çoğu yerde olduğu gibi burada da ters-düz edilmiş. Daha mühimi Üstadın burada "hiçbir kimseden pervâsı kalmaz" diye vurgu yaptığı kısım, cümle ters dönünce gizlenmiş. Orjinal metinde kimseden pervası kamlayacağı vurgusu yapılırken, sadeleştirilmiş metinde korkusu olmayan adama benzediği vurgusu yapılmış. Yani adamın neye benzediği ön plana çıkmış. Halbuki cümle Allah adına hareket edenin hiçbir kimseden pervası kalmayacağını anlatıyor, yoksa o adamın korkusuz birine benzediği manası, cümlede birinci derecede murad edilmiş mana değildir. Sonra "devlet namına hareket eder," "devlet adına iş gören" şeklindeki çevirinin kime ne faydası var. "Hareket" hiç bilinmeyen bir kelime mi ki onu "iş gören" olarak çeviriyorsunuz ? Hem "hareket"in manası hangi lugatta iş gören olarak geçiyor gösterebilir misiniz ? Yoksa cümleden anladığınız manaya sadeleştirme mi diyorsunuz ? Ya sizin anlayışınızda problem varsa ? Ki problem olduğu da zaten görülüyor, o halde bu yaptığınızın mesuliyetini hiç düşünmüyor musunuz ?


  • "Kanun namına, devlet namına der, her işi yapar, her şeye karşı dayanır." " "Kanun namına, devlet namına" der, her işi yapar ve her şeye karşı dayanır." şeklinde değiştirilmiş. Cümlenin geneli muhafaza edilmekle birlikte, "ve" ilavesi konmuş. Üstad Hazretlerinin her virgülüne, noktasına bile önem verdiği düşünüldüğünde, burdaki noktalama işaretlerinin de değiştirilmesi, yine keyfi tasarruf yapıldığını gösteriyor. Hem şu cümleyi orjinal halinde koysanız anlamayacak insan mı vardır ? "Kanun namına, devlet namına der, her işi yapar, her şeye karşı dayanır." Bu cümlenin neresi anlaşılmaz ki ? Anlaşılır olduğu halde neden gereksiz ilaveler ve eksiltmeler yapılır ki ?
 

Huseyni

Müdavim
Cevap: Sadeleştirme Hatalarla Dolu - Birinci Söz

Orjinal metin: Başta demiştik: Bütün mevcudat lisan-ı hâl ile “Bismillâh” der. Öyle mi?

Sadeleştirilmiş metin: Başta demiştik ki: "Bütün varlıklar hal diliyle 'Bismillah' der." Öyle mi?


  • "Başta demiştik:" "Başta demiştik ki:" olmuş. Allahtan burdaki "başta" yı daha önce yaptıkları gibi "önce" şeklinde değiştirmemişler. Buna rağmen yinede dayanamayıp, kendi yorumlarını katmadan da duramamışlar. Yani illaki bi yeri değişecek cümlenin ki sadeleştirme olduğu belli olsun. Üstad "başta demiştik" diyor, sadeleştirenler "başta demiştik ki" diyor. Anlama bakımından ne kazandırıyor, okuyanların yorumuna bırakıyorum.


  • "Bütün mevcudat lisan-ı hâl ile “Bismillâh” der. Öyle mi?" ""Bütün varlıklar hal diliyle 'Bismillah' der." Öyle mi?" şeklinde değiştirilmiş. Şu ana kadar hiç dokunulmayan iki kısa cümle dışında, cümlenin yapısını bozmadan durabildikleri tek satır bu kısım. Tabi ekstradan tırnak içinde aldıkları kısmı saymazsak. Nasıl başka yerlerine dokunmadan durabildiler hayret gerçekten..
 

Huseyni

Müdavim
Cevap: Sadeleştirme Hatalarla Dolu - Birinci Söz

Orjinal metin: Evet. Nasıl ki, görsen, bir tek adam geldi, bütün şehir ahalisini cebren bir yere sevk etti ve cebren işlerde çalıştırdı. Yakînen bilirsin, o adam kendi namıyla, kendi kuvvetiyle hareket etmiyor. Belki o bir askerdir, devlet namına hareket eder, bir padişah kuvvetine istinad eder.

Sadeleştirilmiş metin: Evet, nasıl ki, bütün şehir ahâlisini zorla bir yere sevk eden ve çalıştıran bir adam görsen onun kendi adına, kendi kuvvetiyle hareket etmediğini, bir asker olduğunu şüphesiz bilirsin. O adam, devlet namına hareket eder ve bir padişahın kuvvetine dayanır.


  • "Evet." "Evet," e dönüştürülmüş. Görünüşte aynı, anlamı değiştirecek birşey yok belki ama Üstad noktayı koymuş. Sadeleştirme daha kolay anlatma maksadı taşıyorsa noktayı kaldırıp virgül koymakla bunun olamayacağı kesin. Böyle ayrıntılara takılmak istemezdim ama sadeleştirme denen şeyin aslını zerre kadar muhafaza edemeyeceğini her şekliyle göstermek istiyorum. Gördüğünüz gibi sözde samimi olarak başlayan bir faaliyet, nasıl keyfiyete dönüşmüş. Manayı zorlamayan, aksine kolaylığı sağlayan virgülü noktayı kaldırmanın samimiyetle ne ilgisi var ?


  • "Nasıl ki, görsen, bir tek adam geldi, bütün şehir ahalisini cebren bir yere sevk etti ve cebren işlerde çalıştırdı. Yakînen bilirsin, o adam kendi namıyla, kendi kuvvetiyle hareket etmiyor." "nasıl ki, bütün şehir ahâlisini zorla bir yere sevk eden ve çalıştıran bir adam görsen onun kendi adına, kendi kuvvetiyle hareket etmediğini, bir asker olduğunu şüphesiz bilirsin." şeklinde değiştirilmiş. İki cümle tek cümle yapılmış. Yine cümledeki letafet ve anlam bir nebze bozulmuş. Heleki cümlenin sonundaki kısma "Yakînen bilirsin, o adam kendi namıyla, kendi kuvvetiyle hareket etmiyor." "bir adam görsen onun kendi adına, kendi kuvvetiyle hareket etmediğini, bir asker olduğunu şüphesiz bilirsin." "bir asker" nerden ve nasıl girdi çözebilen varsa buyursun söylesin..Yahu bu cümlede asker diye bir kelime geçiyor mu ? Askeri nerden çıkardın, nerden buldun..? Şimdi bu samimiyet mi keyfiyet mi ?


  • "Belki o bir askerdir, devlet namına hareket eder, bir padişah kuvvetine istinad eder." "O adam, devlet namına hareket eder ve bir padişahın kuvvetine dayanır." şeklinde değişmiş. Burda da "orjinalinde "asker" olduğu halde, sadeleştirilmiş metinde "o adam" diye değiştirilmiş. Yani "asker" olmayan cümleye "asker" sokulmuş, "asker" olan cümlede de kaldırılıp yerine "o adam" konulmuş. Buyrun başka bir keyfiyet örneği daha..Hem iki cümle kesinlikle birbirinin aynı değil. Üstadın "belki o bir askerdir" diye başlattığı kısmı sadece "o adam" diye çevirmek, resmen cümleyi imha etmektir. Sonra "devlet namına hareket eder, bir padişah kuvvetine istinad eder." "devlet namına hareket eder ve bir padişahın kuvvetine dayanır." bu cümlenin orjinalinde anlaşılmayacak tek kısım "istinad eder" kısmı olabilir. O da zaten değştirilmiş. Peki "padişah" neden "padişahın" oldu ve orjinalinde olmayan "ve" nin konulmasındaki hikmet nedir ? Samimiyet mi ? Keyfiyet mi ? Yoksa "ve" olmayınca anlaşılmadığından mı ? Hangisi ?
 

Huseyni

Müdavim
Cevap: Sadeleştirme Hatalarla Dolu - Birinci Söz

Orjinal metin: Öyle de, herşey Cenâb-ı Hakkın namına hareket eder ki, zerrecikler gibi tohumlar, çekirdekler, başlarında koca ağaçları taşıyor, dağ gibi yükleri kaldırıyorlar.

Sadeleştirilmiş metin: Aynen öyle de, her şey, Cenâb-ı Hakk'ın namına hareket eder. Zerre kadar tohumlar ve çekirdekler, başlarında koca ağaçları taşır, dağ gibi yükleri kaldırır.


  • "Öyle de, herşey Cenâb-ı Hakkın namına hareket eder ki," "Aynen öyle de, her şey, Cenâb-ı Hakk'ın namına hareket eder." şeklinde değişmiş. Burada da bir cümle iki cümle yapılmış. Cümleyi ikiye ayırmaktan daha ziyade anlam olarakta birbirinden kopuk 2 cümle halini almış. Sanki ikinci cümle birinci cümle ile alakasız gibi duruyor. Halbuki orjinalinde "ki" den sonra "zerrecikler" diye devam eden kısım, cümlenin baş tarafının neticesidir. Yani herşey Cenab-ı Hakkın namına hareket eder ki, zerrecikler, çekirdekler vs. koca ağaçları başında taşıyıp dağ gibi yükleri kaldırabiliyorlar. Cümle ayrıldığında birinci cümleye atıfta bulunulmayarak, birbirinden bağımsız iki cümle gibi değiştirilmiş. En azından ikinci cümleye Bundan dolayı diye bir giriş yapılabilirdi. Ki bu da işin amacından sapmak olurdu. Geriye tek şık kalıyor, o da aslını muhafaza etmek. Yani bu sadeleştirme işinin başka çıkar yolu yok..Hem orjinalinde cümle "öyle de," şeklinde başlarken, değiştirilmiş metinde "aynen öyle de" şeklinde başlıyor. Bir önceki cümlede "asker" nerden girdiyse cümleye, herhalde buradaki "aynen" de aynı kapıdan giriş yaptı..Bu satırda da anlaşılmayacak tek bir kelime dahi yok..O halde değiştirmekteki gaye ne ? Samimiyet mi, keyfiyet mi, kolay anlamaya hizmet mi ?


  • "zerrecikler gibi tohumlar, çekirdekler, başlarında koca ağaçları taşıyor, dağ gibi yükleri kaldırıyorlar." "Zerre kadar tohumlar ve çekirdekler, başlarında koca ağaçları taşır, dağ gibi yükleri kaldırır. " şeklinde değiştirilmiş. Cümle net olarak anlaşılmasına rağmen, yine değişime uğramış. "taşıyor" "taşır" olmuş, "kaldırıyorlar" "kaldırır" olmuş. "Zerrecikler gibi" "zerre kadar" olmuş. "Zerecikler gibi" nin anlamı nasıl "zerre kadar" olabilir ki ? "gibi" dendiğinde akla ilk gelen şey benzerliktir. Mesela "ben de senin gibiyim" dese birisi, herhalde kimse "ben de senin kadarım" şeklinde anlamaz. Dolayısıyla buradaki değişim anlamı bozan bir değişim. Hem de yapılan değişiklikler tamamen gereksiz ve cümleyi, bırakın anlatmaya yardımcı olmasına; hem yanlış anlaşılmasına, hem de anlamayı zorlaştırmasına sebeb olmuş.
 

Huseyni

Müdavim
Cevap: Sadeleştirme Hatalarla Dolu - Birinci Söz

Orjinal metin: Demek herbir ağaç “Bismillâh” der; hazine-i rahmet meyvelerinden ellerini dolduruyor, bizlere tablacılık ediyor.

Sadeleştirilmiş metin: Demek ki, her bir ağaç "Bismillah" diyerek rahmet hazinesinin meyveleriyle ellerini doldurur, bize tablacılık eder.


  • "Demek herbir ağaç “Bismillâh” der;" "Demek ki, her bir ağaç "Bismillah" diyerek" şeklinde değiştirilmiş. "Demek" "Demek ki," olmuş. "der" "diyerek olmuş. "hazine-i rahmet meyvelerinden ellerini dolduruyor,bizlere tablacılık ediyor.""rahmet hazinesinin meyveleriyle ellerini doldurur, bize tablacılık eder." şeklinde değiştirilmiş. "hazine-i rahmet" ters çevrilerek "rahmet hazinesi" yapılmış. "meyvelerinden" "meyveleriyle" olmuş. "dolduruyor" "doldurur" olmuş. "bizlere" "bize" olmuş. "tablacılık ediyor" "tablacılık eder" olmuş. Ve yine tamamen keyfi ve hiçbir şekilde anlamaya yardımcı olmayacak bir biçimde değişiklikler yapılmış. "hazine-i rahmet" haricinde cümlede anlaşılmayacak tek bir kelime dahi yok. Hatta o dahi anlaşılabilir. Zaten bu kısmı anlaşılsın diye yaptıkları şey sadece o kısmı ters çevirmek. O kadarını okuyucu kendi düşünerekte anlayabilir. Yani bu durumda cümlenin yapısını bozmayı gerektirecek en ufak bir mazeret yok. Buna rağmen cümlenin hemen hemen bütün kelimelerinin katledildiğini görüyoruz. Yani şöyle düşünebiliriz. İlkokula yeni başlayan bir öğrenciye "Ali topu at" diye cümle öğretmeye çalışan bir öğretmenin, bu metodunu faydalı bulmayıp, "yok hocam o cümle öyle kurulmaz, "Ali o yuvarlak şeyi fırlat" demeniz gerekiyor" kabilinden saçma sapan bir çeviri olmuş.


  • Birinci Sözü sadeleştirilmişinden ilk okuduğumda, çok fazla hatanın çıkacağını düşünmüyordum. Çünkü orjinaline bakmadan okuduğunuzda çok bariz bildiğiniz kısımlar haricinde, fazla değişiklik yok gibi görünüyor. Ama alın satır satır mihenge vurun, her cümlesinde, her satırında ve hatta hemen hemen her kelimesinde o kadar bariz hatalar göreceksiniz ki, bu kadar ağır bir vebali halen umursamadan kaldırabildiklerine hayret etmemek mümkün değil.
 

Huseyni

Müdavim
Cevap: Sadeleştirme Hatalarla Dolu - Birinci Söz

Orjinal metin: Herbir bostan “Bismillâh” der, matbaha-i kudretten bir kazan olur ki, çeşit çeşit pek çok muhtelif leziz taamlar, içinde beraber pişiriliyor.

Sadeleştirilmiş metin: Her bir bostan "Bismillah" der, içinde çeşit çeşit pek çok leziz yiyeceğin beraber pişirildiği, Cenâb-ı Hakk'ın kudret mutfağından bir kazan haline gelir.



  • Cümle yine ters-düz edilerek manası ve letafeti bozulmuş. Orjinal cümlede "çeşit çeşit pek çok muhtelif leziz taamlar, içinde beraber pişiriliyor." vurgusu yapılırken, sadeleştirilmiş metinde "kazan" a vurgu yapılıyor. "Kazan" mana olarak daha ön plana çıkarılmış. Yani "dünyada böyle bir kazan var" anlamı daha hakim sadeleştirilmiş metinde. Orjinalinde ise, her bir bostanın Bismillah demekle, matbaha-i kudretin bir kazanı hükmünde olduğu ve bu kazanın içinde çeşit çeşit, leziz nimetlerin, yiyeceklerin beraber pişirildiği vurgusu yapılıyor. Yani Allahın adıyla hareket eden toprak, bir madde olduğu halde, ondan binbir çeşit yiyecekler, nimetler çıkıyor. Allahın birşeyden herşeyi yapmak kanunu bu misalle gösteriliyor. Sadeleştirenler ise, Allahın bu kanunundan ziyade Allahın kudret mutfağında böyle bir kazanın olduğu, yani toprağın olduğunu anlatıyor. Dolayısıyla zihin, birşeyden herşeyin yapılmasına değil, birşeyden herşey yapılan toprağın mahiyetine kayıyor. Tevhid dersi, eşyanın mahiyeti dersine dönüşüyor.

 

Huseyni

Müdavim
Cevap: Sadeleştirme Hatalarla Dolu - Birinci Söz

Orjinal metin: Herbir inek, deve, koyun, keçi gibi mübarek hayvanlar “Bismillâh” der, rahmet feyzinden birer süt çeşmesi olur. Bizlere Rezzak namına en latîf, en nazif, âb-ı hayat gibi bir gıdayı takdim ediyorlar.

Sadeleştirilmiş metin: İnek, deve, koyun, keçi gibi mübarek hayvanlardan her biri "Bismillah" diyerek rahmetin feyzinden birer süt çeşmesi olur. Bize hoş, temiz, âbıhayat gibi bir gıdayı Rezzak namına takdim eder.


  • "Herbir inek, deve, koyun, keçi gibi mübarek hayvanlar “Bismillâh” der, rahmet feyzinden birer süt çeşmesi olur." "İnek, deve, koyun, keçi gibi mübarek hayvanlardan her biri "Bismillah" diyerek rahmetin feyzinden birer süt çeşmesi olur." şeklinde değiştirilmiş. Orjinal cümlenin başındaki "herbir", sadeleştirilmiş metinde cümlenin ortalarına alınarak, "herbiri" olmuş. "hayvanlar" "hayvanlardan" şekline girmiş. "Bismillâh der," ""Bismillah" diyerek" yapılmış. "rahmet feyzinden" "rahmetin feyzinden" yapılmış. Cümleyi okuduğunuzda çok düşük bir ihtimal "feyz" kelimesi anlaşılmayabilir. Onunda zaten değiştirilmediğini görüyoruz. O halde hiçbir kelimesinin manasını vermediğiniz bir cümleyi, neden kelimelerin yerlerini değiştirerek katlettiniz ?


  • "Bizlere Rezzak namına en latîf, en nazif, âb-ı hayat gibi bir gıdayı takdim ediyorlar." "Bize hoş, temiz, âbıhayat gibi bir gıdayı Rezzak namına takdim eder." Bu cümlede de keyfi değişikliklerin yapıldığını görüyoruz. Cümlede anlaşılamayacak muhtemel kelimeler: "Rezzak", "lâtif" "nazif", "âb-ı hayat" ve "takdim" olabilir. Bu kelimelerden sadece "lâtif" "nazif" in değştiğini görüyoruz. "Rezzak", "âb-ı hayat" ve "takdim" olduğu gibi muhafaza edilmiş. Ancak buna rağmen yani bilinemeyecek bir iki kelimenin anlamı verilmesine rağmen, cümleyi yinede bozmadan duramamışlar. "Bizlere" "bize" olmuş. Üstadın "en lâtif, en nazif" diye vurgu yaptığı kısımdaki "en" ler kaldırılıp, mana sıradanlaştırılmış. Sonra "takdim ediyorlar" "takdim eder" halini alarak bir darbe daha vurulmuş cümleye. Sonra cümlede yine ters-düz yapılarak, mana zayıflatılmış.
 

Huseyni

Müdavim
Cevap: Sadeleştirme Hatalarla Dolu - Birinci Söz

Orjinal metin: Herbir nebat ve ağaç ve otların ipek gibi yumuşak kök ve damarları “Bismillâh” der, sert taş ve toprağı deler, geçer. “Allah namına, Rahmân namına” der; herşey ona musahhar olur.

Sadeleştirilmiş metin: Her bir bitkinin, ağacın, otun ipek gibi yumuşak kök ve damarları, "Bismillah" diyerek sert taş ve toprağı deler geçer. "Allah namına, Rahman namına" der, her şey ona itaat eder.


  • "Herbir nebat ve ağaç ve otların ipek gibi yumuşak kök ve damarları “Bismillâh” der, sert taş ve toprağı deler, geçer." "Her bir bitkinin, ağacın, otun ipek gibi yumuşak kök ve damarları, "Bismillah" diyerek sert taş ve toprağı deler geçer." şeklinde değiştirilmiş. Anlaşılmayacak tek kelime bir ihtimal "nebat" olabilir. Ona da lugattan bakılsa cümle çok rahat bir şekilde anlaşılabilir. İlminde bir kıymeti var. Hiç zahmete girmeden rahmet arayanlar kusura bakmasınlar, sadeleştirilmiş metinlerle de hiçbir yere varamazlar. "Ben sadeleştirilmiş eseri okudum ve uçtum" diyen varsa buyursun görelim nasıl uçmuş, bize de öğretsin.."Nebat" kelimesinin manası verilmesine rağmen, yine cümleyi sağından solundan kırpmadan, keyfi değişikliklerle bozmadan duramamışlar. Orjinalinde "nebat ve ağaç ve otların" kısmı sadeleştirilince "her bir bitkinin, ağacın, otun" şeklini almış.


  • “Allah namına, Rahmân namına” der; herşey ona musahhar olur." "Allah namına, Rahman namına" der, her şey ona itaat eder." şeklinde değiştirilmiş. Şükür Allaha cc. ki, bir kelimenin değiştirilmesinden ve birkaç noktalamanın keyfi olarak değiştirilmesinden başka zayiat yok.


  • Bu kadar bir eseri tahrif etmenizde, samimiyet göremiyorum açıkçası. Allah cc. akıl fikir versin size..Ashab-ı Bedir kardeşimin önceki mesajlardan birinde söylediği gibi, Türklerle anlaşmaya çalışan İngiliz turistleri gibisiniz. Cümleleriniz "sen var beni anlamak, gitmek ben" gibi kurulan cümlelere benziyor aynen. Yaptığınız değişikliklerin makul olan hiçbir tarafı yok. Zerre kadar da bu işe vakıf değilsiniz. Olsaydınız Allah cc. muvaffakiyet verir, bu kadar yerin dibine geçirmezdi. Şu yazdıklarınızı okuyun da oturup halinize ağlayın. Ağlayacak vicdanınız yoksa komedi diye gülün en azından. Samimi olan bir ilkokul talebesi bile bu hataları yapmaz. En azından bilinmeyen kelimelerin manasını verir, gerisini oynamaz. Siz anlaşılan cümleyi de, anlaşılmayan cümleyi de bozmakla hangi samimiyetten bahsediyorsunuz ? Çok rahat anlaşılan bir cümleyi, tersine çevirip başka bir anlam çıkartmaya ne hakkınız var ? Kelimelerin şeklini şemalini beğenmeyip, bir tarafından kırpıp, diğer tarafına ek yapmakla bir fayda mı sağladığınızı düşünüyorsunuz ? Hadi Lem'alar da böyle hatalar yaptınız ve eleştiriler aldınız, Sözlere gelince de mi aklınız başınıza gelmedi, aynı hataları devam ettirdiniz ? Bu nasıl samimiyet ? Bu nasıl hizmet ?
 

Huseyni

Müdavim
Cevap: Sadeleştirme Hatalarla Dolu - Birinci Söz

Hüseyin abi Lugat sadece pencere açmaktır. Nitekim lugatta anlamı verilen bir çok kelimeyi Risale-i Nurda okuduğumuzda o anlamları çok zayıf verdiğini hakikatte daha kuvvetli manalar ve anlamlar çıktığını görebilmekteyiz. Bu nedenle Lugat sadece pencere açmaktadır. Hakika mana ve anlamlar Risale-i Nurları kendi aleminde okumakla intişar etmekdedir. Bu sadeleştirme işine giren zavallılar maalesef hiç kendi alemlerinde okumamışlar.


Bu arada mesajlarınızı takip ediyoruz..

Elbette söyledikleriniz doğru şeyler. Zaten bu yüzden de her defasında ne olursa olsun, sadeleştirmenin aslını ifade edemeyeceğini söylemeye çalışıyoruz. Ola ki öyle bir bahaneye sığınmış olsalar dahi haklı olamazlar zaten. Çünkü bu kelimeler lugatta geçiyor, risale üzerinde değiştirilmiyor. Aynı manayı ifade eder düşüncesi kesin olsaydı, zaten şimdiye kadar bu iş meşrulaşırdı. Hem öyle manalar vardır ki yerine hangi kelimeyi koyarsanız koyun, aslındaki tadı da vermez, istifadeyi de vermez. Hatta bazı düşünceler, sözle ve yazıyla ifade edilemez. Üstad Hazretleri r.a. olsun diğer büyük İslam Alimleri olsun, maneviyatta o kadar ilerlemişler ki, onların yazıya döktükleri sözlerin manevi zenginliği, bütün insanların istifadesinı, o eserlerden farklı farklı ulvi manalar çıkarmasını netice veriyor.

Üstad Hazretlerinin On Yedinci Lem'adaki şu kısım bile sadeleştirmenin ne kadar manasız olduğunu ve verimsiz olduğunu gösteriyor.

[TAVSIYE]Sana ışıklanan bir nuru tutmak için elini uzatma. Belki gaflet esbabından tecerrüd et, onlara müteveccih ol, dur. Çünkü, ben müşahede ettim ki, marifetullahın şahitleri, burhanları üç çeşittir:

Bir kısmı su gibidir. Görünür, hissedilir, lâkin parmaklarla tutulmaz. Bu kısımda hayalâttan tecerrüd etmek, külliyetle ona dalmak gerektir. Tenkit parmaklarıyla tecessüs edilmez; edilse akar, kaçar. O âb-ı hayat, parmağı mekân ittihaz etmez.

İkinci kısım, hava gibidir. Hissedilir, fakat ne görünür, ne de tutulur. Ona karşı sen, yüzün, ağzın, ruhunla o rahmet nesîmine karşı teveccüh et, kendini mukabil tut. Tenkit elini uzatma, tutamazsın. Ruhunla teneffüs et. Tereddüt eliyle baksan, tenkitle el atsan, o yürür, gider. Senin elini mesken ittihaz etmez, ona razı olmaz.

Üçüncü kısım ise, nur gibidir. Görünür, fakat ne hissedilir, ne de tutulur. Öyleyse, sen kalbinin gözüyle, ruhunun nazarıyla kendini ona mukabil tut ve gözünü ona tevcih et, bekle. Belki kendi kendine gelir. Çünkü nur, elle tutulmaz, parmaklarla avlanmaz. Belki o nur ancak basiret nuruyla avlanır. Eğer haris ve maddî elini uzatsan ve maddî mizanlarla tartsan, sönmese de gizlenir. Çünkü öyle nur, maddîde hapse razı olmadığı gibi, kayda giremez, kesîfi kendine mâlik ve seyyid kabul etmez.[/TAVSIYE]

Risale-i Nur sadeleştirilerek değil, ihlasla okuyarak, hazmederek, ilminden amelle istifade ederek anlaşılır. Onun, kelimelerini değiştirerek anlaşılacağını sananlar, adına ne derlerse desinler, ister samimiyet, ister hizmet, nuru maddiyata hapsetmeye çalıştıklarının farkında bile değiller. Mizanları maddi; değiştirdikleri eser ise maneviyata hitap ediyor. Sanıyorlar ki biz bunları sadeleştirip, daha geniş kitleye hitap edeceğiz, onu dünyaya tanıtacağız. Hurdacı tartısıyla inci tartılıp satıldığı nerde görülmüş ? Kim inanır böyle bir insanın inciyi doğru tarttığına ?
 

Huseyni

Müdavim
Cevap: Sadeleştirme Hatalarla Dolu - Birinci Söz

Orjinal metin: Evet, havada dalların intişarı ve meyve vermesi gibi, o sert taş ve topraktaki köklerin kemâl-i suhuletle intişar etmesi ve yeraltında yemiş vermesi, hem şiddet-i hararete karşı aylarca nâzik, yeşil yaprakların yaş kalması, tabiiyyunun ağzına şiddetle tokat vuruyor, kör olası gözüne parmağını sokuyor ve diyor ki:

Sadeleştirilmiş metin: Evet, dalların havada büyümesi ve meyve vermesi gibi, o sert taş ve toprağın altındaki köklerin kolayca yayılması ve yer altında yemiş vermesi, hem o nazik, yeşil yaprakların, sıcaklığın şiddetine karşı aylarca yaş kalması da her şeyi tabiata bağlayanların ağzına şiddetli bir tokat vuruyor. Kör olası gözlerine parmağını sokuyor ve diyor ki:



  • "Evet, havada dalların intişarı ve meyve vermesi gibi," "Evet, dalların havada büyümesi ve meyve vermesi gibi," şeklinde değiştirilmiş. Bu kısacı kısımda anlaşılmayan tek kısım "intişar" kelimesi. Bununda çevrildiğini görüyoruz. Ancak ne hikmetse manasıyla hiç alakası olmayan bir şekilde değiştirilmiş bu kelime. "İntişar" kelimesi:"Yayılmak, dağılmak; üremek." gibi anlamlara geliyor. Görüldüğü gibi bu kelimenin "büyümek" diye bir manası yok. İnsan zahmet eder de bi lugata bakar. Bu kısımda başka anlaşılmayan hiçbir kelime olmadığı halde, sırf bişeyleri değiştirmiş olalım maksadıylamıdır bilinmez, "havada dalların" diye geçen kısım "dalların havada" şeklinde değiştirilmiş. Vardır bunun da ilimde bir karşılığı elbet..


  • "o sert taş ve topraktaki köklerin kemâl-i suhuletle intişar etmesi ve yeraltında yemiş vermesi," "o sert taş ve toprağın altındaki köklerin kolayca yayılması ve yer altında yemiş vermesi," şeklinde değiştirilmiş. Bu kısımda anlaşılamayacak kadar bize yabancı olacak, "kemâl-i suhulet" ve "intişar" var. "İntişar" burada manalarından biri olan "yayılmak" la değiştirilmiş. Aynı cümlenin gerisindeki "intişar" "büyümek" diye çevrilirken, devamındaki "intişar" "yayılmak" ile çevriliyor. "Azami dikkat ve titizlik" diye önsöze yazdıkları söz aklıma geldi. Sizce burda nasıl bir dikkat, daha doğrusu azami dikkat var ? İki defa aynı cümlede geçen bir kelime nasıl oluyor da birinde hiç alakası olmayan bir kelime ile, diğerinde manalarından biri olan bir kelime ile ifade ediliyor ? Bu yapılan "azami dikkatsizlik" ya da "bozmak için azami gayret" değildir de nedir ? Sonra "kemâl-i suhulet" nasıl olur da "kolayca" olur ? Hiç akıl, fikir olmasa, sözlükten baksalar şu kelimelerin manalarına yine öyle bir mana çıkaramazlardı. "kemal" "Olgunluk, mükemmellik, eksiksizlik, tamlık." gibi manalara geliyor. "Suhulet" "kolaylık" anlamındadır. Cümlenin içinde geçen manasına göre "kemâl" in karşılığı "mükemmellik ya da tamlık" olabilir. Buna göre "kemâl-i suhuletle" nin manası "mükemmel bir kolaylıkla" ya da "tam bir kolaylıkla" olabilir. "Tam bir kolaylıkla" ile "kolayca" kelimesi aynı mı ? Bu ifade eksik ve cılız kalmıyor mu orjinali karşısında ? Sonra orjinalinde "topraktaki köklerin" "toprağın altındaki köklerin" şeklinde çevrilmiş. Yahu hiç mi insafınız yok. "topraktaki köklerin" neresi anlaşılmaz ki "toprağın altındaki köklerin" diye değiştiriyorsunuz onu. Bari anlamını vermediğiniz kelimeleri olsun muhafaza etseydiniz olmaz mıydı ? Bu kadar mı bu eserlerden intikam alma derdindesiniz ? Hem "topraktaki köklerin" demekle maksat gayet net bir şekilde anlaşılıyor. Altını üstünü karıştırmaya ne gerek var ? "Bardakta su var" ı beğenmeyip, "bardağın içinde su var" demekle aynı şey bu yaptığınız..Şimdi siz ve sizin destekçileriniz hariç, kim buna çıkıpta samimiyet diyebilir ? Hizmet diyebilir ?


  • "hem şiddet-i hararete karşı aylarca nâzik, yeşil yaprakların yaş kalması," "hem o nazik, yeşil yaprakların, sıcaklığın şiddetine karşı aylarca yaş kalması da" şeklinde çevrilmiş. Bilinmeyen tek bir kelime dahi yok bu kısımda. Burada günlük hayatta en az kullanılan, bir ihtimal "hararet" olabilir. Buna rağmen herkesin bildiği bir kelimedir. Dolayısıyla şurayı anlamayacak kimse yoktur. Hal böyleyken cümleyi keyfi olarak ters-düz etmek ve sonuna da "da" eklemek, ancak ve ancak hedeflediği kitlenin aklıyla sorunu olduğunu düşünenlerin ve cehaletin ürünü olabilir..


  • "tabiiyyunun ağzına şiddetle tokat vuruyor, kör olası gözüne parmağını sokuyor ve diyor ki:" "her şeyi tabiata bağlayanların ağzına şiddetli bir tokat vuruyor. Kör olası gözlerine parmağını sokuyor ve diyor ki:" şeklinde değiştirilmiş. Burda da sadece ve sadece "tabiiyyun" kelimesinin dilimizde çok bilinen bir kelime olmadığını söyleyebiliriz..O halde sadeleştirme mantığına göre bu kelimenin manası verildiğinde, cümle anlaşılır olacaktır. Fakat gel gör ki, bu kısım baştan aşağı katledilmiş. Ve bahsettiğimiz "tabiiyyun" kelimesi saçma sapan bir manaya çevrilmiş. Bu kelimenin "tabiatçılar, materyalistler, tabiata tapanlar" gibi karşılıkları vardır. Risale-i Nur da bunların hakkında sıkça derslere rastlanabilir. Yirmi Üçüncü Lem'a baştan sona bu mesele ile alakadardır. Lem'aları sadeleştirmeselerdi, herkes o dersten, tabiatı da, tabiiyyunu da anlayabilirdi. Burda ise bu kelimenin manası "her şeyi tabiata bağlayanların" şeklinde çevrilmiş. Şimdi kendimi bu kitabı okuyan biri olarak düşündüğümde maalesef bu mananın içinden çıkamıyorum. Her şey tabiata nasıl bağlanır ? Bi kere bağlamak neyi anlatıyor ? Googleye yazdım, "tabiata bağlamak" diye birşey göremedim. Tabiatperest, materyalist şeklinde çevrilse bir nebze manaya yardımcı olunabilirdi. Çünkü en azından bunların googlede karşılıkları mevcut.. Sonra "ağzına şiddetle tokat vuruyor," "ağzına şiddetli bir tokat vuruyor." olmuş. "ağız" "şiddet" "bir" "tokat" "vurmak" bunlardan bir tanesini bilmeyen insan var mıdır ? Zaten ki hiçbirinin manası verilmemiş normal olarak..Peki öyleyse neden saçma sapan ekler yapıyosun be kardeşim..? Neden ters-düz ediyorsun her tarafını cümlenin ? Orjinalindekini anlamayan adam, sizin çevirdiğiniz saçmalığımı anlıyacak ? Yoksa sizin işiniz sadeleştirme adı altında, saçmalamak ve sinsice o cümlelerdeki tesiri kırmak mıdır ? Yazık sizin aklınıza..Hem Üstad "vuruyor" dan sonra virgül koymuş, bitirmemiş, devam etmiş. Siz burda cümleyi noktalamakla, devamındaki kısmı ayrı bir cümle yapmakla, manaya hizmet ettiğinizi mi sanıyorsunuz ?


  • "kör olası gözüne parmağını sokuyor ve diyor ki:" Kör olası gözlerine parmağını sokuyor ve diyor ki:" şeklinde değiştirilmiş. Dünyada Türkçe bilen kime sorarsanız sorun "göz" hiç bir zaman "gözler" manasına gelmez. Edebiyattan en kadar yoksun olduğunuzun farkında mısınız ? Hem burda Üstad tabiatın gözünden bahsederken çok ince bir mesaj da veriyor. Şöyle ki; tabiata tapanların, tabiatperestlerin Allah inancı olmadığından, sadece dünyaya nazar ettiklerinden, onların o bakış tarzını, muhtemeldir ki bir "göz" le ifade etmiştir. Hatta Deccal için tek gözlü denir. Manası maddi olsa herkes onu bilir, görür, farkeder. Burda da mecazi bir mana kullanılmış olmalı ki, Deccal tek gözlüdür, ahireti görmez, sadece dünyaya nazar eder..Şimdi sizin yaptığınıza ne demek gerekiyor bu durumda ? Gözünüzü dünya hırsı mı bürüdü ki sadece işin maddi kısmına bakar oldunuz ? "Göz" ü "gözler" e çevirmekle kastınız, maksadınız ne ? Hem aklen hiç makul bir iş mi bu ? Allah'tan devamındaki "parmağını" parmaklarını" yapmamışsınız..Lutfetmişsiniz..
 

Huseyni

Müdavim
Cevap: Sadeleştirme Hatalarla Dolu - Birinci Söz

Orjinal metin: En güvendiğin salâbet ve hararet dahi emir tahtında hareket ediyorlar ki, o ipek gibi yumuşak damarlar, birer Asâ-yı Mûsâ (a.s.) gibi [SUP][SUP]1[/SUP] [/SUP] فَقُلْناَ اضْرِبْ بِعَصَاكَ الْحَجَرَ emrine imtisal ederek taşları şak eder.


Sadeleştirilmiş metin: "En güvendiğin sertlik ve sıcaklık bile bir emirle hareket ediyor ve o ipek misali yumuşak damarlar, Hazreti Musa'nın (aleyhisselam) asâsı gibi, فَقُلْناَ اضْرِبْ بِعَصَاكَ الْحَجَرَ emrine uyarak taşları yarıyor.




  • "En güvendiğin salâbet ve hararet dahi emir tahtında hareket ediyorlar ki," "En güvendiğin sertlik ve sıcaklık bile bir emirle hareket ediyor" şeklinde değiştirilmiş. En başta şunu söyleyim ki, orjinal metnin sonundaki "ki" her zaman için uyuyan insanı uykudan kaldırmak, manaya dikkati çekmek, dinleyicinin ya da okuyucunun gafletini dağıtmak gibi sebeblerden kullanılır. Cümle bir nebze uzun olduğundan, bu ek cümleye hem letafet kazandırıyor, hem de okuyucuyu uyandırma vazifesini üstlenmiş diyebiliriz. Başka hikmetleri de olabilir. Şimdi burdaki "ki" yi sadeleştirilmiş metinde kaldırarak bu cümle anlatılabilir mi ? Ya da çyle diyelim, "ki" eki nin olması cümlenin anlaşılmamasına zerre kadar etki edebilir mi ? Değill engel olmak, anlaşılmasına kuvvet verir. Bu durumda sadece bu "ki" ekinin bile kaldırılması, cümlenin daha zor anlaşılmasını netice vermiştir..Sonra "salabet" çok bilinen bir kelime değildir. Zaten "sertlik" olarak değiştirilmiş. Gerçi sadece "sertlik" değil, aynı zamanda "sağlamlık" ı da ifade eder. Hatta kullanıldığı cümleye göre başka manalara da gelmesi muhtemeldir. Bu hemen hemen her kelime için de böyledir. Bir yerde "a" manasına gelen kelime, başka bir cümlede "b" manasına da gelebilir. Her ne ise; hadi bu kelimenin manasını verdiniz..hemen "salabet"in devamındaki "hararet"ten ne istediniz ? "Hararet"i bilmeyen insan mı var yahu ? Hatta bir ortam gerildiğinde, "sıcaklık bi milyon" diyen kimseye rastlayamazsınız..Ama "hararet bir milyon diyene çok rastlanır" Sonra havalar az bi ısınıp, bunaltıcı olmaya başladığı vakit, bu kelimeyi hemen hemen herkes kullanır ve manasını da bilir..He derseniz ki "biz ilkokul çocuklarına da hitap edeceğiz" Hiç endişe etmeyin onlar için. Çünkü onlara bir iki defa nasıl anlayacaklarını anlatsanız, hiç böyle aslından çok uzak bir eseri okumaya ve böyle bir esere müracaat etmeye gerek duymazlar. Sonra "hararet"in hemen arkasından gelen "dahi" yi "bile" diye çevirmekte nasıl bir fayda düşündünüz. Yahu ilkokulda öğreniyor çocuk "dahi" nin ne olduğunu. Öğretmen bir cümlede "de" ekinin "dahi" "bile" manalarına geldiğini daha ilkokulun ilk sınıflarında öğretiyor zaten. Bunun değiştirilmesi, düpedüz keyfiyetin tezahürüdür. Aslında bu yaptığınız daha çok manaları içeriyor da, dilim varmıyor söylemeye..Sonra "emir tahtında hareket ediyorlar ki," "bir emirle hareket ediyor" şeklinde değiştirilmiş. Burdaki "taht" ı hiç çevirmeseniz de, "emir" kelimesini okuyan, bu kısmı anlar. Hadi çevirdiniz, "taht" ın burdaki karşılığı "emir" e ilave ettiğiniz "le" mi ? Yani "emir tahtında" demek "emirle" mi demektir ? Yoksa "emir altında" mıdır ? "Emirle" ile "Emir altında olmak" aynı şey midir ? Hem "emir tahtında" yani "emir altında" dendiği zaman akla ilk gelen şey, emir altında olanın, kimin emrinin altında olduğudur. Yani zihinleri tevhide çeviren bir ifadedir. "Emirle" dendiğinde ise akla ilk gelen mana, emrin ne olduğudur..Düşünün, tefekkür edin...Yine Üstad bu kısmın sonunda "hareket ediyorlar ki," dediği halde ve bunun anlaşılmayacak tek bir harfi bile olmadığı halde, "hareket ediyor" şeklinde değiştirilmiş. "ediyorlar" çokluğu anlatırken, "ediyor" aynı manayı vermez.


  • "o ipek gibi yumuşak damarlar, birer Asâ-yı Mûsâ (a.s.) gibi" "ve o ipek misali yumuşak damarlar, Hazreti Musa'nın (aleyhisselam) asâsı gibi," şeklinde değiştirilmiş. Bu kısmın başına "ve" ilave edilerek başlanmış. Gereksiz, manaya katkısı olmayan, fazladan bir "ve"..Sonra "o ipek gibi" kısmı "o ipek misali" olmuş. Siz bana bu eserlerden okumak isteyen ve "anlamıyorum" diyen ve "gibi" nin manasını bilmeyen insanların listesini yapın, ben ömrümü o kişilere "gibi" nin manasını öğretmeye hazırım şimdiden..Sonraki kısımda "yumuşak damarlar" aynen muhafaza edilmiş. Aslında "gibi" yi çeviren kişinin bu kısmı da çevirmesi lazım. Mesela "yumuşak" yerine "esnek" filan konabilirdi.."gibi"yi anlamayan "yumuşak" ı ne bilsin, "damar" ı ne bilsin ? Sonra "birer Asâ-yı Mûsâ (a.s.) gibi" kısmı "Hazreti Musa'nın (aleyhisselam) asâsı gibi," şeklinde çevrilerek bu kısmın manası da zayi edilmiş Baştaki "birer" tamamen kaldırılmış. Mana yine değişmiş. Orjinal cümlede ipek gibi yumuşak damarların Hazret-i Musa nın asasına benzediği vurgusu varken, sadeleştirilmiş metinde bu mana değişiyor ve daha çok Hazreti Musanın asası önplana çıkıyor. Dikkatle okuyanlar ne demek istediğimi anlayacaktır. Sonra orjinalindeki "(a.s.)" "aleyhisselam" olarak değiştirilmiş. "(a.s.)" yi bilmeyen de var demek ki.


  • [SUP][SUP]"1[/SUP] [/SUP] فَقُلْناَ اضْرِبْ بِعَصَاكَ الْحَجَرَ emrine imtisal ederek taşları şak eder." "فَقُلْناَ اضْرِبْ بِعَصَاكَ الْحَجَرَ emrine uyarak taşları yarıyor." şeklinde değiştirilmiş. "İmtisal" ve "şak eder" kısımlarının manaları verilmiş Ancak yine keyfi bir tasarruf görüyoruz ki "şak eder" "yarar, böler" manalarına gelir. Hangi edebiyatçıya sorarsanız sorun hiçbir zaman "yarıyor, bölüyor" gibi manallara gelmez. Yani orjinalinde geniş zaman fiili kullanılmış, siz kalkıp bunu şimdiki zaman fiili ile anlatıyorsunuz..Yoksa kitabın altına sadece isminizi yazdınız da, hiç edebiyat , lugat görmemiş kişilere mi emanet ettiniz bu işi ?
 

Huseyni

Müdavim
Cevap: Sadeleştirme Hatalarla Dolu - Birinci Söz

Orjinal metin: Ve o sigara kâğıdı gibi ince, nâzenin yapraklar, birer âzâ-yı İbrahim (a.s.) gibi, ateş saçan hararete karşı [SUP][SUP]2[/SUP] [/SUP] يَا نَارُ كُونِى بَرْداً وَسَلاَماً âyetini okuyorlar.Arapça metnin meali: : “(Biz ateşe şöyle ferman ettik: ) ‘Ey ateş, serin ve selâmetli ol.” Enbiyâ Sûresi, 21:69.

Sadeleştirilmiş metin: O sigara kâğıdı gibi ince, nazenin yapraklar ise Hazreti İbrahim'in (aleyhisselam) azaları gibi, ateş saçan sıcaklığa karşı
يَا نَارُ كُونِي بَرْدًا وَسَلَامًا عَلَى إِبْرَاهِيمَ ayetini okuyor."


Arapça metnin meali: “(Biz ateşe şöyle ferman ettik: ) ‘Ey ateş, İbrahim'e karşı serin ve selâmetli ol.” Enbiyâ Sûresi, 21:69.


  • "Ve o sigara kâğıdı gibi ince, nâzenin yapraklar," "O sigara kâğıdı gibi ince, nazenin yapraklar ise" şeklinde çevrilmiş. Çok fazla kullanmadığımız "nazenin" haricinde anlaşılmayan bir kelime yok. O kelime de "nazik" kelimesini hem suretiyle, hem de o kısımda geçen diğer kelimelerin yardımıyla hatıra getiriyor. Zaten bu kelime çevrilmemiş. Buna rağmen, baştaki "ve" uçurulmuş, yok edilmiş. "Ve" nin eksiltilmesiyle cümle gerideki cümleden bağımsız gibi bir hal almış. Sonra "yapraklar" ın sonuna "ise" ilave edilmiş. Herhalde ""ve" yi eksilttik, bari yerine bişey koyalımda eksik kalmasın" diye düşündüler..
  • "birer âzâ-yı İbrahim (a.s.) gibi, ateş saçan hararete karşı [SUP][SUP]2[/SUP] [/SUP] يَا نَارُ كُونِى بَرْداً وَسَلاَماً âyetini okuyorlar." "Hazreti İbrahim'in (aleyhisselam) azaları gibi, ateş saçan sıcaklığa karşı يَا نَارُ كُونِي بَرْدًا وَسَلَامًا عَلَى إِبْرَاهِيمَ ayetini okuyor." şeklinde değiştirilmiş. "âzâ-yı İbrahim (a.s.) gibi," "Hazreti İbrahim'in (aleyhisselam) azaları gibi," olmuş.Orjinalinde olmayan Hazreti" cümle anlaşılmaz düşüncesiyle ilave edilmiş. "âzâ" kelime olarak aynı şekilde durmasına rağmen, yeri değiştirildiğinde anlaşılması murad edilmiş. Yani "âzâ-yı İbrahim (a.s.)" denince anlaşılmayan kısım ne hikmetse "Hazreti İbrahim'in (aleyhisselam) azaları" denince anlaşılıyor. Hem Üstadın sadece (a.s.) olarak verdiği kısmı beğenmeyip, (aleyhisselam) yapmışlar. Orjinal cümlede malum yaprakların her birinin âzâ -yı İbrahim (a.s.) gibi şiddetli hararete karşı, ayetin ‘Ey ateş, serin ve selâmetli ol.' kısmını lisan-ı halleriyle okudukları vurgusu varken, sadeleştirilmiş metinde ayete yapılan "ala İbrahim" ilavesi, dikkati "yaprakların" üzerinden çekip, Hazret-i İbrahim (a.s.) üzerine yoğunlaştırıyor. Yine orjinalindeki "birer" herhalde anlamayı zorlaştıran birşeydi ki kaldırılmış. Halbuki şu kısımda anlaşılmayan hiçbirşey yok ve aslını muhafaza etmekte de hiçbir zorluk yok. "Hararet" gibi çok bilinen kelime bile "sıcaklık" olmuş. Sonra "âyetini okuyorlar" "ayetini okuyor" denmekle cümleye bir darbe daha vurulmuş. "Okuyorlar" "okuyor" ile aynı şey mi ?
 

Huseyni

Müdavim
Cevap: Sadeleştirme Hatalarla Dolu - Birinci Söz

Orjinal metin: Madem her şey mânen “Bismillâh” der; Allah namına, Allah’ın nimetlerini getirip bizlere veriyorlar.

Sadeleştirilmiş metin: Madem her şey mânen "Bismillah" der, Allah'ın nimetlerini O'nun namına getirip bize verir.



  • Cümlenin ilk kısmı muhafaza edilmekle birlikte, ikinci kısmı tamamen lüzumsuz yere bozulmuş ve mana kısmen de olsa zayi edilmiş. Cümlenin tamamına baktığımızda anlaşılmayacak tek bir kelime göremiyoruz. Bütün kelimeler ve tamamen anlaşılır şekilde. O halde cümleyi bozanların ne mazeretleri olabilir bilemiyorum. Şu cümlenin anlaşılmayacağı nasıl düşünülebilir ? Bunu anlamayan okuyucu neyi anlayabilir ? Bunu anlamayanın kitap okumasına ne gerek var ? Dahası belki anlaşılmaz diye oynadığınız kısmı ne kadar anlatabilmişsiniz, daha doğrusu anlatabilmiş misiniz ? Orjinal metinde "Allah namına, Allah’ın nimetlerini getirip bizlere veriyorlar." "Allah'ın nimetlerini O'nun namına getirip bize verir." şeklinde çevrilmekle daha mı açıklayıcı olmuş, yoksa manayı körelten bir değişim mi olmuş ? "Allah" lafzının yerine "O" zamirini koymakla cümleyi anlaşılır hale mi getirmiş oldunuz ? "Allah namına, Allah’ın nimetlerini" "Allah'ın nimetlerini O'nun namına " şeklinde ters çevirmekle marifet mi işlediniz ? Hem hangisi daha hoş okunuyor ve daha anlaşılır ? Sonra "getirip bizlere veriyorlar." "getirip bize verir." aynı mı ? "bizlere" yi "bize", "veriyorlar" ı "veriyor" yapmanın ne anlamı, ne faydası, manaya ne katkısı var ? Burda anlaşılmayan kelime mi var ki, onları hiç alakası olmayan şekilde değiştiriyorsunuz ? Üstadın çoğul kullandığı ifadeler ve şimdiki zamanla ifade ettiği kısımlar size ve okuyucuya ne zararı var ?
 

Huseyni

Müdavim
Cevap: Sadeleştirme Hatalarla Dolu - Birinci Söz

Orjinal metin: Biz dahi “Bismillâh” demeliyiz.

Sadeleştirilmiş metin: Biz de "Bismillah" demeliyiz.


  • Yine bir önceki cümle gibi tamamen net bir şekilde anlaşılmasına rağmen, buradaki "dahi" yi kaldırıp yerine "de" koymak, ancak kıskançlığın alameti olabilir. Aynı zamanda okuyucuyu aptal yerine koymak ve "biz dahi" yi anlamayacak kadar akılsız yerine koymaktır. Sizin Risalelere, Üstada ve varislerine, talebelerine saygınız olmadığı gibi, okuyucunuza dahi saygınız yok.
 

Huseyni

Müdavim
Cevap: Sadeleştirme Hatalarla Dolu - Birinci Söz

Orjinal metin: Allah namına vermeliyiz, Allah namına almalıyız.

Sadeleştirilmiş metin: Allah adına vermeli, Allah adına almalıyız.


  • Aynen önceki cümleler gibi tamamen net bir şekilde anlaşılan cümle. Buna rağmen yine bozulmuş, yine bozulmuş. İki tane "namına" "adına" olmuş. Tamamen lüzumsuz bir değişiklik ki, zaten bir sonraki cümlede geçen "namına" olduğu gibi muhafaza edilmiş. Yani bu cümlede "anlaşılmaz" diye çevirilen "namına", devamındaki cümlede "anlaşılır" olduğu düşünülerek muhafaza edilmiş. Sonra "vermeliyiz" "vermeli" olmuş.
 

Huseyni

Müdavim
Cevap: Sadeleştirme Hatalarla Dolu - Birinci Söz

Orjinal metin: SUAL: Tablacı hükmünde olan insanlara bir fiyat veriyoruz. Acaba asıl mal sahibi olan Allah ne fiyat istiyor?

Sadeleştirilmiş metin: Soru: Tablacı hükmündeki insanlara bir fiyat veriyoruz. Acaba asıl mal sahibi Cenâb-ı Hak bizden karşılık olarak ne istiyor?



  • Bu iki cümlede anlaşılmayan tek bir kelime yok görüldüğü gibi. Buna rağmen keyfi değişiklikler yapılmış. Mesela baştaki "SUAL" hemen herkesin malumu olan bir kelime olduğu halde, "Soru" olarak değiştirilmiş. Burda sadeleştirmeden ziyade, bilineni de unutturma gayreti görüyoruz. Yoksa bilinen bir şeyi başka bilinen bir manaya çevirmekte ne hikmet olabilir ? Sonra "Tablacı hükmünde olan insanlara bir fiyat veriyoruz." "Tablacı hükmündeki insanlara bir fiyat veriyoruz." şeklinde çevrilmiş. Hiçbir fark yok gibi görünüyor ama maalesef var. Bu işe el atan şahıs manası bu kadar açık ve net olan bu cümleninde genleriyle oynamadan duramamış. "hükmünde olan" "hükmündeki" şeklinde değiştirilmiş. Daha önce belirtmiştim. Bu şahısların "olan" la bir derdi var diye. Şu ana kadar 2 adet "olan" uçurulmuş. "hükmünde olan" ı "hükmündeki" ile değiştirmekte herhalde müellifini kıskanmaktan kaynaklanan bir durum.


  • "Acaba asıl mal sahibi olan Allah ne fiyat istiyor?" "Acaba asıl mal sahibi Cenâb-ı Hak bizden karşılık olarak ne istiyor?" şeklinde değiştirilmiş. Bir önceki cümlede olduğu gibi "olan" bu cümlede de kaldırılmış. Sonra "Allah" lafzı yerine "Cenâb-ı Hak" koyulmuş. Orjinalinde olmayan "bizden" ilave edilmiş. Sonra bir önceki cümlede olduğu gibi muhafaza edilen "fiyat" hemen devamındaki bu cümlede "karşılık" olarak değiştirilmiş. "Fiyat" ın bu manaya geldiğini anlamamak için herhalde akılsız olmak gerek. Çünkü hem gerideki cümle, hem bundan sonraki cümle ve hem de bu cümle "fiyat" ın ne manaya geldiğini anlamak için kafi geliyor. Yani şurada yapılan değişiklikler, eksiltmeler ve ilaveler o kadar lüzumsuz, o kadar saçma ki hiçbir şekilde bu yapılan işte, samimi niyet arama ihtimali bırakmıyor.
 

Huseyni

Müdavim
Cevap: Sadeleştirme Hatalarla Dolu - Birinci Söz

Orjinal metin: ELCEVAP: Evet, o Mün’im-i Hakikî, bizden o kıymettar nimetlere, mallara bedel istediği fiyat ise üç şeydir: Biri zikir, biri şükür, biri fikirdir.

Sadeleştirilmiş metin: Cevap: Evet, nimetlerin asıl sahibi Allah, o kıymetli nimetlere, mallara karşılık üç şey istiyor: Zikir, şükür ve fikir.



  • "ELCEVAP: Evet, o Mün’im-i Hakikî," "Cevap: Evet, nimetlerin asıl sahibi Allah," şeklinde değiştirilmiş. Gerideki cümlenin sual olduğunu anlayan herkes, devamındaki "elcevap" ın cevap olduğunu anlayacaktır. Hatta "suali anlamazlar" diye "soru" şeklinde çevirdikten sonra, buradaki "elcevap" ın cevap olduğunu anlamamak için, akıldan mahrum olmak gerektir. Yani "cevap" "elcevap" değişikliği tamamen lüzumsuz bir değişikliktir. Lüzumsuzluktan öte tahrif etmenin adıdır. Cümlede bize yabancı olan tek kısım "Mün'im-i Hakikî" dir. Onun haricinde anlaşılmayan tek kelime yoktur. Buna rağmen yine cümlenin hemen her yeri keyfi bir şekilde oynanmıştır. Ayrıca "Mün'im-i Hakikî" en basit manada "gerçek nimet verici Allah" demektir. "Mün'im" "nimet veren" demektir. "Nimetlerin sahibi" demek değildir. "Sahip olmak"la "vermek" tamamen ayrı manalardır. Sonra "bizden o kıymettar nimetlere," "o kıymetli nimetlere," şeklinde çevrilmiş. "bizden" uçurulmakla, "kıymettar" "kıymetli" yapılmakla tamamen tahrifat ve keyfi tasarrufat yapılmıştır. Hem yapı olarakta "bizden o kıymettar nimetlere," ifadesi "o kıymetli nimetlere," ifadesine göre daha latif durmaktadır. Hem "bizden" zamiriyle okuyucuya, istenen şeylerin muhatabının, kendisi olduğunu ihtar ediyor. Yani "nimeti size veriyorum, şükrü de sizden istiyorum" manasını ihtar ediyor. Sadeleştirilmiş metinde bu ihtar "o kıymetli nimetlere" şeklinde çevrilmekle tamamen kaybolmuş. Sonra "mallara bedel istediği fiyat ise üç şeydir:" "mallara karşılık üç şey istiyor:" şeklinde çevrilmiş. Yine tamamen gereksiz ve keyfi tasarrufat, tahrifat yapılmış. "bedel" in manasının "karşılık" olduğunu bilmeyen insan, kusura bakmayın, sizin cehaletle dolu kitaplarınızı almayı da aklına getiremez. Hem "istediği fiyat ise üç şeydir:" "üç şey istiyor:" gibi çok kısır bir manaya çevrilmiş. Hem yapı bozulmuş, hem "fiyat" uçurulmuş.


  • "Biri zikir, biri şükür, biri fikirdir." "Zikir, şükür ve fikir." Tamamen keyfen katledilmiş bir cümle daha..Manayı çok etkileyip etkilememesi de mühim değil. Sonuçta aynı şeyi anlatan anlaşılır bir cümle varken, değiştirmenin sebebi nedir ? Hem daha latif olan aslını lüzumsuz yere bozma sebebi nedir ? Asıl cümlenin yanında "zikir, şükür ve fikir." kıyasa tabi tutmak gerekirse, inciyle çakıl taşının farkı gibidir..Biri daha hayattar ve canlı bir cümle iken; diğeri soluk, sönük ve kof bir ifadedir.
 

Huseyni

Müdavim
Cevap: Sadeleştirme Hatalarla Dolu - Birinci Söz

Orjinal metin: Başta “Bismillâh” zikirdir.

Sadeleştirilmiş metin: Başta "Bismillah", zikirdir.



  • Bir virgül haricinde orjinali muhafaza edilmiş. Aynen muhafaza edilen nadir cümlelerden biri..
 

Huseyni

Müdavim
Cevap: Sadeleştirme Hatalarla Dolu - Birinci Söz

Orjinal metin: Âhirde “Elhamdülillâh” şükürdür.

Sadeleştirilmiş metin: Sonda "Elhamdülillah", şükürdür.



  • Sadece "âhirde" "sonda" olarak değiştirilmiş. Üç cümleyi beraber düşündüğümüzde, cümle başlarındaki "başta" "ortada" yı okuyan kişi, bu cümlenin başındaki "âhirde" nin "sonda" olduğunu anlayabilir ve bilmediği bir kelimeyi daha öğrenmiş olur. Zaten Risale-i Nur'un bir özelliği de budur. Bilinmeyen kelimeleri cümle aralarına serpiştirip, bilinen kelimelerden mana öğretme özelliğini haizdir. Düzenli ve samimane okuyan herkes bunu bilir.
 
Üst