Sadeleştirme Analizi - Birinci Söz

Huseyni

Müdavim
Cevap: Sadeleştirme Hatalarla Dolu - Birinci Söz

Orjinal metin: Ortada, bu kıymettar harika-i san’at olan nimetler Ehad, Samed’in mucize-i kudreti ve hediye-i rahmeti olduğunu düşünmek ve derk etmek fikirdir.

Sadeleştirilmiş metin:
Ortada bu kıymetli, sanat harikası nimetlerin, Ehad ve Samed bir Zât'ın kudretinin mucizesi ve rahmetinin hediyesi olduğunu düşünmek ve anlamak ise fikirdir.


  • "Ortada, bu kıymettar harika-i san’at olan nimetler" "Ortada bu kıymetli, sanat harikası nimetlerin, şeklinde değiştirilmiş. Cümlenin tamamında genel olarak, anlaşılması zor olan kısımlar değiştirilmeyip, tersinden yazmakla kolayca anlaşılması murad edilmiş. Mesela "mucize-i kudreti" "kudretinin mucizesi", "hediye-i rahmeti" "rahmetinin hediyesi" "harika-i san'at" "sanat harikası" şeklinde değiştirilmiş. Kelimelerin manaları bilindikten sonra, bunları tersine çevirmeseniz de anlaşılabilir. Kelimelerin manaları bilinmediğinden böyle çevrilmişse, manası bilinmeyen kısmı ters çevirmenin hiç bir faydası olmayacaktır. Az bilinen ya da bilinmeyen kısımlardan hiç biri anlam olarak değiştirilmemesine rağmen, alıntı olan kısmın her tarafında oynamalar yapılmış. "kıymettar" "kıymetli", "harika-i san'at" "sanat harikası" olmuş. Orjinalindeki "olan" burada da kaldırılmış. "Nimetler" "nimetlerin" yapılmış.


  • "Ehad, Samed’in mucize-i kudreti ve hediye-i rahmeti olduğunu düşünmek ve derk etmek fikirdir." "Ehad ve Samed bir Zât'ın kudretinin mucizesi ve rahmetinin hediyesi olduğunu düşünmek ve anlamak ise fikirdir." Burada anlaşılamayacak olan "Ehad" "Samed" gibi Allah'ın isimlerinden sonra bir de "derk etmek" fiili var. "Ehad" ve "Samed" zaten değiştirilmemiş. Herhalde lugatte karşılığını bulamadılar ya da çok uzun manaları ihtiva ettiğinden, kitabı şişirmek istemediler. "derk etmek" fiili "anlamak" olarak değiştirilmiş. Bir nebze isabetli bir çeviri olsa da, derk etmek anlamadan biraz daha ileri bir manadır. Yani "iyice anlamak, idrak etmek, algılamak" gibi manalara gelir. Zaten "derk etmek" ten önceki "düşünmek" bu fiilin manasının, biraz daha "derinlemesine anlamak" olduğu kanaatini veriyor. Bir şeyi yüzeysel anlamakla, derinlemesine anlamak aynı şey olmasa gerektir. Bunun haricindeki kelimelerde ve Allah'ın isimlerinde anlam olarak bir değiştirme olmamasına rağmen, cümlenin yapısı ve letafeti burada da tahrifata uğramış. "Ehad, Samed'in" Ehad ve Samed", "mucize-i kudreti" "kudretinin mucizesi", "hediye-i rahmeti" "rahmetinin hediyesi" şeklinde değ işikliklere uğramış. Bu bir satırlık cümlede yapılan lüzumsuz ilaveler: "Ehad, Samed’in" ""Ehad ve Samed bir Zât'ın" hem "ve", hem "bir", hem "Zât" ın fazladan ve tamamen gerksiz ilaveler. 2 kelime ile anlaşılan yeri 5 kelime ile anlatmaya çalışmak, tahrifattan da ziyade israftır. Allah israftan bizi nehyediyor. Eğer anlaşılmayan bir şey varsa bu iki ismin manası olabilir; o manaları vermeyip, 3 ilave yapmakla bu isimleri anlatmış, anlaşılmasını sağlamış olamazsınız. Kendinizi ve okuyucularınızı kandırmayın. Aldatan bizden değildir..Sonra "derk etmek fikirdir." "anlamak ise fikirdir." buradaki "ise" hem gereksiz, hem de fazladan bir ilavedir. Manayı anlamaya yardımcı olacak hiçbir yanı yoktur. "Derk etmek" in zaten manası yarım yamalakta olsa verilmiş iken, önüne bir de "ise" ilave etmek akıllıca değildir, israftır.
 

Huseyni

Müdavim
Cevap: Sadeleştirme Hatalarla Dolu - Birinci Söz

Orjinal metin: Bir padişahın kıymettar bir hediyesini sana getiren bir miskin adamın ayağını öpüp hediye sahibini tanımamak ne derece belâhet ise, öyle de, zahirî mün’imleri medih ve muhabbet edip Mün’im-i Hakikîyi unutmak, ondan bin derece daha belâhettir.

Sadeleştirilmiş metin: Bir padişahtan kıymetli bir hediye getiren miskin bir adamın ayağını öpüp hediyenin sahibini tanımamak ne kadar ahmaklık ise, nimetlerin görünüşteki sahiplerini yüceltip sevmek ve asıl sahibi olan Allah'ı unutmak, ondan bin derece daha büyük bir ahmaklıktır.



  • "Bir padişahın kıymettar bir hediyesini sana getiren" "Bir padişahtan kıymetli bir hediye getiren" şeklinde değiştirilmiş. Bu kısımda anlaşılmayan, az bilinen tek bir kelime dahi yok. Daha önce belirttiğimiz gibi, "kıymettar" ı anlamak için lugata bile bakmaya gerek yok. Cümle içinde çok rahatça anlaşılabileceği gibi, "kıymet" kısmı bilindiğinden "tar" eklenmekle, "kıymetli" olacağı da anlaşılır. Bu kelimeyi bilinmeyen kelimeler sınıfında saysak dahi, sadece onu değiştirmekle, geri kalan kısmı muhafaza edilmesi gerekirdi. Maalesef, bu kısmın her yeri değiştirildiği gibi mana dahi tahrife uğramış. Bir padişahın kıymettar bir hediyesini bana getirenle, bir padişahtan kıymetli bir hediye getiren tamamen farklı şeyler. Birinci cümlede, hediye padişahtan geldiği gibi, hediyenin sahibi dahi padişahtır. Cümlenin başındaki "bir padişahın" hediye sahibinin padişah olduğunu gösteriyor. Tahrifatlı sözde bu manayı göremiyoruz. Hediye sadece padişahtan gelmiş o kadar. Orjinal cümlede "kıymettar bir hediyesini" demekle yine hediye sahibinin padişah olduğu vurgusu tekrarlanıyor. Yani Risale-i Nur'un her tarafı zihinleri tevhide çeviriyor. Tahrif edilmiş kısımda yien bu mana yok. Sadece "kıymetli bir hediye" denmekle yetinilmiş. Ve yine orjinal cümlede hediye getirilen kişinin bizzat okuyucuya ve dinleyene hitap ettiği görülüyor. Yani bunu kim okursa en başta ona ve onu dinleyene ders veriyor. Gelen hediyenin muhatabının bu kişiler olduğunu ihtar ediyor. Tahrif edilmiş kısımda kıymetli hediye sadece geliyor, nereye gittiği, kime geldiği belli değil. Dolayısıyla okuyan kişinin kendini muhatap almasına mani bir mana çıkıyor ortaya.


  • "bir miskin adamın ayağını öpüp" "miskin bir adamın ayağını öpüp" Burada anlaşılmayan bir kelime yine yok. Kıskançlık had safhaya ulaşmış oalcak ki, burayı da ters çevirmekle tahrif etmişler. "bir miskin adamın" "miskin bir adamın" şeklinde çevrilmekle Nurların anlaşılmasına hizmet etmek fikri, tahrifatı yapan kişileri çok komik durumlara düşürüyor.


  • "hediye sahibini tanımamak ne derece belâhet ise," "hediyenin sahibini tanımamak ne kadar ahmaklık ise," şeklinde çevrilmiş. Lüzumsuz ilaveler ve hatalı değişiklikler yapılmış. Baştaki "hediye sahibini" "hediyenin sahibini" yapılmış. Hiç gerekte yok, manaya katkısı da yok. "ne derece" nin bu cümle içinde ne olduğunu anlamayacak adam zaten akıldan mahrumdur. Akıldan mahrum olana çeviri yapmanın lüzumu yok. Hem "derece" nin "kadar" diye bir karşılığı da yok. "Belâhet" i ise sadece "ahmaklık" olarak çevirmek manayı kısırlaştırır. Bu kelimenin diğer manaları da burada murad edilmiş olabilir. Mesela "düşüncesizlik" gibi.


  • "öyle de, zahirî mün’imleri medih ve muhabbet edip Mün’im-i Hakikîyi unutmak," "nimetlerin görünüşteki sahiplerini yüceltip sevmek ve asıl sahibi olan Allah'ı unutmak," şeklinde çevrilmiş. En baştaki hem cümlenin gerisindeki kısmına atıf niteliğinde olan, hem de okuyanı ve dinleyeni uyarıcı özelliği olan "öyle de" kaldırılmış. Bu hizmet değil, hezimettir. Sonra "zahirî mün’imleri" ""nimetlerin görünüşteki sahiplerini" demek değildir. Bu mana da olabilir ancak bu kelime ile ilgili kısımların geneline baktığımızda, anlatılmak istenen, nimeti zahirdeki verenlerden bilmemek gerektiği manası hakimdir. Yani burada en öne çıkan mana "görünüşteki ya da görünürdeki nimet vericileri" dir. Pazardaki satıcı, üzümün çöpü, tarlaya atılan tohumun kalitesi, yağmurun verimli yağması gibi. "medih ve muhabbet edip" "yüceltip sevmek " şeklinde çevrilmiş. Yine mana bozulmuş. "Medih" in "yüceltmek" diye bir manası yoktur. "Medih" az çok bildiğimiz "medhetmek" ve "övmek" gibi manalara gelir. "Mün’im-i Hakikîyi unutmak," "ve asıl sahibi olan Allah'ı unutmak," Yine aynı hata burada da devam ediyor. Hem hatalı çevirilerle hem de lüzumsuz ilavelerle bu kısımda bozulmuş, tahrif edilmiş. Cümledeki, Cenab-ı Hakkın insana nimet vermesi fiili tamamen unutturulmuş, o mana kaybedilmiş. Sadece Allah'ın nimetlerin sahibi olduğu manası öne çıkarılmış. Yazık..



  • "ondan bin derece daha belâhettir." "ondan bin derece daha büyük bir ahmaklıktır." Aynı cümlede geçen bir önceki "derece" yi değiştiren zihniyet, buradaki "derece" yi değiştirmemiş. "daha belâhettir." "daha büyük bir ahmaklıktır." şeklinde çevrilmiş. Her tarafı hata olan bir değişiklik daha. Haydi diyelim ki "belâhet" in tek manası "ahmaklık" olsun, "büyük" nerden çıktı, "bir" nerden çıktı ? Talihsiz zavallılar, bu kadar mı akıl fukarasısınız ?
 

Huseyni

Müdavim
Cevap: Sadeleştirme Hatalarla Dolu - Birinci Söz

Orjinal metin: Ey nefis!

Sadeleştirilmiş metin: Ey nefis!


  • Orjinaliyle muhafaza edilmiş ender cümlelerden. Bu şekilde orjinal kalan cümle sayısı yanlış hatırlamıyorsam 5 i geçmiyor. Özet olarak açacağımız konuda bunu göreceğiz Allah'ın izniyle..
 

Huseyni

Müdavim
Cevap: Sadeleştirme Hatalarla Dolu - Birinci Söz

Orjinal metin: Böyle ebleh olmamak istersen, Allah namına ver, Allah namına al, Allah namına başla, Allah namına işle, vesselâm.

Sadeleştirilmiş metin: Böyle ahmak olmamak istersen, Allah namına ver, Allah namına al, Allah namına başla, Allah namına işle vesselam.



  • Bu da sadece "ebleh" kelimesi haricinde orjinalliği muhafaza edilen ender cümlelerden birisi. "Ebleh" kelimesinin tek manasının "ahmak" olmadığından daha önce bahsetmiştik. Manayı bozan bir çeviri olmasa da, eksilten bir değişiklik diyebiliriz..
 

kenz-i mahfi

Sorumlu
"avam lisanıyla" ibaresi "herkesin anlayacağı bir dille" olarak değiştirilmiştir. Bu noktaya çok dikkat lazımdır. Zira sadeleştiriciler dahi bu ibareyi "herkesin anlayacağı bir dille" olarak değiştirmişlerdir. Demek ki bu sekiz söz zaten herkesin anlayacağı bir dille yazılmıştır. Bakınız sadeleştiriciler "avam lisanı" ibaresini "herkesin anlayacağı bir dille" şeklinde değiştirmekle aslında kendi yaptıkları değişikliklerle çelişmektedir. Zira avama lisanıyla anlatılan bir şeyi hemen hemen herkes anlar. Dolayısıyla bu eserleri de hemen hemen herkes rahatlıkla anlayabiliyor. Zira avam lisanıyla yazılmıştır. Devamında "kim isterse beraber dinlesin" denilmek suretiyle dinlemek isteyenin rahatlıkla anlayabileceğine vurgu yapılmıştır. Daha Birinci Söz'e girmeden yapılan bu ikazdan sonra bu eserlerin avam lisanıyla yani herkesin anlayacağı bir dille yazıldığı anlaşılmaktadır. Yani sadeleştiricilerin "anlaşılmıyor" diye serrişte ettikleri fikirleri daha 1.paragrafta eserin müellifi tarafından çürütülmektedir. Hem sadeleştiriciler dahi "herkesin anlayacağı bir dille" dedikleri halde lüzumsuz sadeleştirme yoluna gitmeleri müthiş bir tezattır.
 
Üst