Sadeleştirme Analizi - Üçüncü Söz

kenz-i mahfi

Sorumlu
Cevap: Sadeleştirilmiş 3. Söz - Analiz

Orijinal metin: O, hem Hakîm’dir, abes iş yapmaz. Hem Rahîm’dir; ihsanı, merhameti çoktur” diye itikad ettiğinden her şeyde bir hazine-i rahmet kapısını bulur. Dua ile çalar.
Sadeleştirilmiş metin: O hem Hakimdir, abes iş yapmaz; hem Rahimdir, ihsanı, merhameti çoktur” der. Buna inandığından, her şeyde bir rahmet hazinesinin kapısını bulur dua ile o kapıyı çalar.

Aciptir ki “menfaat” kelimesini millet anlamayacak diye sadeleştirip “fayda” diyenler bu cümledeki “abes” kelimesine dokunmamışlardır. Demek ki “menfaat” kelimesini milletin bilmediği, fakat “abes” kelimesini bildiği farzedilmiştir. Bu ise müthiş bir tezattır. Bunun gibi nice hatalar yine sadeleştirilen metinlerde mevcuttur. Yine aciptir ki “ihsan” ve “merhamet” kelimeleri de değiştirilmemiştir. Yoksa bunların o çok methettiğiniz, yere göğe sığıştıramadığınız Türkçe’de karşılığı yok mu? Yoksa “menfaat” kelimesini bilmeyen milletimiz bu kelimeleri biliyor mu?

Orijinal metindeki cümle yapısı tamamen değiştirmiştir. “Hazine-i rahmet” terkibi “rahmet hazinesi” olarak sadeleştirilmiş. Yani milletimiz bir terkibi tersten okumayı bilmeyecek kadar ahmak mıdır? Öyle ya yapılan iş onu göstermektedir. “Ey millet, siz bunları tersten okumayı bilemezsiniz, biz en iyisi bu terkibi düzleştirelim de anlayın” denilmek istenilmiştir. Ayrıca lüzumsuz eklemelere ne demek lazımdır. “Dua ile çalar” ifadesini “dua ile o kapıyı çalar” diye uzatmanın bir gereği var mıdır? Yahu şu cümlelerde anlaşılmayan hangi kelime var? Yine çokça zikrettiğimiz gibi orijinal metinlerin pek çok yeri rahatlıkla anlaşılacak şekildedir. Metindeki anlayamadığımız kelimeler, cümlenin gelişinden manasını vermektedir. Öyle ya bu kadar okuyucusu olan bir eser, elbette ki anlaşılıyor olması lazımdır.

Acaba kendi içinizde tezata düştüğünüzün farkında mısınız? Yoksa Gülhane Parkında mısınız? Aslında sıkça dediğimiz gibi orijinal metinde anlaşılmayan hiçbir kelime olmadığı halde, sırf enaniyetlerinden dolayı bu kadar rahat anlaşılan bir eseri tahrip etmek cüretini göstermişlerdir. Onun için işlerine gelen kelimeyi “anlaşılmıyor” diye sadeleştirmişler, işlerine gelen kelimeleri bırakmışlar, o kadar anlaşılan metinlerin cümle yapısını değiştirmişler, zamanları tahrip etmişler, çoğul-tekil ayrımını anlayamadıkları gibi zahir manayı dahi anlayamamışlar, Kur’anî temsilleri, temsil üslubundan çıkarıp, hikaye ve masal üslubuna büründürmüşler, en acibi de böyle yapmakla “anlaşılmıyor” diye yaygara çıkardıkları metinleri “anlaşılır hale getirdik” diye övünmüşlerdir. Sizin bu günahınızı acaba ne temizleyebilir hiç düşündünüz mü? Bu eserlerdeki kelimeleri dokunma hakkını size kim verdi? Kimlerin oyununa geldiniz de üstadın varis talebelerinin dahi yapamadığı bir işe yeltendiniz? Enaniyetinizi kim okşadı da böyle hainliğe tenezzül ettiniz?

Daha söylenecek çok şey var. Fakat zavallıları bırakıp tahlilimize geri dönelim.
 

kenz-i mahfi

Sorumlu
Cevap: Sadeleştirilmiş 3. Söz - Analiz

Orijinal metin: Hem, her şeyi kendi Rabbisinin emrine musahhar görür.
Sadeleştirilmiş metin: Her şeyi Rabbinin emrine boyun eğmiş görür.

Burada “hem” kelimesi uçmuştur. Bu kelimeyi demek ki fazla görmüşlerdir. “kendi Rabbisinin” ifadesinin “Rabbinin” olarak değiştirmek manayı değiştirmektir. Burada çıkarılan kelimelere ne demek lazım? Demek ki sadeleştirenlerin derdi anlaşılmamak değil, müellifin kullandığı kelimeleri kendi heveslerince değiştirmektir. Orijinal metindeki aidiyetinin şiddetini ifade etmek için “kendi Rabbisinin” kullanıldığı anlaşılmaktadır. Sadeleştirilmiş metinde bu özellik kaldırılmıştır. “Musahhar” kelimesi “emre verilmiş, itaatkar, fethedilmiş, birine bağlanmış” gibi manalara gelmektedir. “boyun eğmek” biraz yavan kalmaktadır. “Musahhar” kelimesi “teshir edilmiş” demektir. “Teshir” kelimesi ise “zaptetmek, hâkim olmak, zorla ele geçirmek, itaat ettirmek, hakir ve zelil olmak” gibi manalardadır
 

kenz-i mahfi

Sorumlu
Cevap: Sadeleştirilmiş 3. Söz - Analiz

Orijinal metin: Rabbisine iltica eder.
Sadeleştirilmiş metin: Ona sığınır.
Yukarıda denildiği gibi aidiyetin şiddetini ifade etmek için kullanılan kelimedeki manayı katletmişlerdir. Daha önce kullanılan “Rabbisine” kelimesini “Rabbine” olarak değiştirmekle beraber burada “Rabbisine” kelimesini “Ona” olarak değiştirmek manayı daha anlaşılır kılmak mıdır? Yoksa buradaki manayı katletmek midir?

Orijinal metin: Tevekkül ile istinad edip her musibete karşı tahassun eder.
Sadeleştirilmiş metin: Tevekkül ile O’na dayanıp her musibet karşısında korunur.
tevekkül” kelimesini sadeleştirmemişlerdir. Yoksa “tevekkül” kelimesinin karşılığı yok mu veya milletimiz bu kelimeyi biliyor mu? “İstinad” kelimesini “O’na dayanıp” olarak sadeleştirmişler daha doğrusu tahrip etmişlerdir. Burada “O’na” kelimesinin karşılığı olarak herhangi bir kelimeyi göremiyoruz. İşkembelerinden mi çıkardılar acaba? “Her musibete karşı tahassun eder” ifadesini “her musibet karşısında korunur” olarak değiştirmişlerdir. Orijinal metindeki ifade “musibetten” korunmak manasında olduğu halde Sadeleştirilmiş metinde “musibete uğradığı zaman korunur” manası çıkmaktadır. Yani orijinal metindeki “musibetin ona isabet etmemesi” manası değiştirilmiştir. Orijinal metindeki mana katledilmiştir.
 

kenz-i mahfi

Sorumlu
Cevap: Sadeleştirilmiş 3. Söz - Analiz

Orijinal metin: İmanı, ona bir emniyet-i tamme verir.
Sadeleştirilmiş metin: İmanı, kendisine tam emniyet hissi verir.
Burada da mana katliamı vardır. İmanın verdiği şey emniyet hissi değil, emniyetin kendisidir. Orijinal metindeki “emniyet-i tamme” terkibi ile imanın tam bir emniyet vermesidir. Orijinal metinde histen filan bahsedilmediği halde sadeleştirilmiş metine his eklenmiştir. Halbuki burada imanın verdiği şey emniyet hissi olmayıp, emniyetin tâ kendisidir. Hem burada "tamme" kelimesiyle mana şiddetlendirildiği halde sadeleştirilen ifadede "his" denilmek suretiyle zayıflaştırılmıştır.. Hem kelimeleri değiştirmek hem de kelime eklemek ile mana katledilmiştir. Bu ise müellifin hukukuna bir tecavüzdür.
 

kenz-i mahfi

Sorumlu
Cevap: Sadeleştirilmiş 3. Söz - Analiz

Orijinal metin: Evet, her hakiki hasenat gibi cesaretin dahi menbaı, imandır, ubudiyettir.
Sadeleştirilmiş metin: Evet, her hakiki iyi vasıf gibi cesaretin de kaynağı imandır, kulluktur.

Evet orijinal metindeki bu cümle ve devam eden cümle 3. Sözün hülasasıdır, özüdür. Onun için bu cümleyi iyi analiz etmek lazımdır. Zaten yaptıkları katliamlar ve yedikleri haltlar bu cümlede kendini daha iyi göstermektedir.

Hasenat” kelimesini “iyi vasıf” olarak sadeleştirmişlerdir. “hasenat” kelimesinin karşılığı “güzellikler, iyi ameller” demektir. “Hasenat” kelimesini karşılığı olmayan “iyi vasıf” olarak sadeleştirmek çok yanlıştır. Herhalde buradaki vasıftan kasıt ahlak veya huydur ki hasenatın karşılığı değildir. Demek “hasenat” kelimesini anlayamayan o güzide kardeşleriniz, “vasıf” kelimesini biliyorlar!!! Burada tezata düştüğünüzün farkında mısınız? Anlaşılmıyor diye sadeleştirilen bir kelimeyi karşılığı olmayan ve anlaşılmayan başka bir kelime ile sadeleştirmek manayı heder etmek değil midir? Hem “vasıf” kelimesi nedir diye sormazlar mı anlamayan kardeşleriniz… Sahi “vasıf” nedir? Kısaca “sıfat” demektir ki hasenatın karşılığı değildir. Yani hasenat ne sıfattır, ne de huy ve ahlaktır. Hasenat, güzel huyların neticesi olan iyi ve güzel amellerdir. Yani "hasenat" kelimenin karşılığı kesinlikle "vasıf" değildir.

cesaretin dahi” ifadesini “cesaretin de” olarak sadeleştirmek manayı anlaşılır kılmak mıdır? Böyle yapmakla “hasenat” ile “cesaret”i aynı kefeye koyup, “hasenat”a “iyi vasıf” demek zorunda kalmışlardır. Halbuki “hasenat” kelimesinin karşılığı “iyi ameller” olup cesaret ise yiğitlik manasına gelen bir sıfat yani vasıftır. İşte bu cümlede yaptıkları halt bu şekildedir. Zira Risalelerin pek çok yerinde “defter-i hasenat” terkibi geçmektedir ki bu da hasenat kelimesinin karşılığının “iyi vasıf” olmadığını açıkça göstermektedir. Hem “işlediği hasenatın” ifadesi de geçmekle yine “iyi vasıf” olmadığını açık olarak göstermektedir.

Önceki cümlelerde “tevekkül” kelimesini sadeleştirmeyip bırakanlar burada “ubudiyet” gibi şümullü bir kelimeyi “kulluk” diyerek basitleştirmişlerdir.
 

TaLHa

Nur-u Aynım
Yönetici
Cevap: Sadeleştirilmiş 3. Söz - Analiz

Dua ile çalar” ifadesini “dua ile o kapıyı çalar

Ustad Bediüzzaman kullandığı ifade çok geniş manayı içerirken sadeleştirilen metinde mana daraltılmış haşa Allah'a mekan tahsis edilmiş. Allah zamandan ve mekandan münezzehtir.

Orijinal metin: Hem, her şeyi kendi Rabbisinin emrine musahhar görür.
Sadeleştirilmiş metin: Her şeyi Rabbinin emrine boyun eğmiş görür.

Yine bu iki mana arasında ciddi ucurumlar söz konusu. Ustadımız r.a.'ın kullandığı ifade de Vahidiyet içinde Ehadiyeti görüyoruz şöyle ki Rab terbiye eden olduğu için herkes ile birebir ilgilendir ihtiyaclarını giderir bu haseble burada kullanılan ifade de hem bütünmahlukatla Allah'ın münferid olarak Rab esması ile ehadiyetini görüyoruz hem de bütün mahlukatın hepsi ile birden Rab esması ile vahdaniyeti görüyoruz.

Nitekim sadeleştirilen metinde vahdaniyet içinde ehadiyet sırrı kayboluyor, sadece ehadiyet sırrı ortaya çıkıyor.

Bu bir cinayettir.

Orijinal metin: Rabbisine iltica eder.
Sadeleştirilmiş metin: Ona sığınır.
Ustadımız Bediüzzaman r.a. Risale-i Nurda Allah'ın isim ve sıfatlarını kullanırken çok ciddi olarak dikkat ettiğini ve bu esmaların manaları daha da derinleştirdiğini görüyoruz. Mesela bazı yerlerde Zat-ı Zülcemal demiyor Zat-ı Zülcelal diyor. Bu kullandığı isim ve sıfatların meselede ehemmiyeti ve hikmetleri değiştiğinde isim ve sıfatlarda değişmekte.

Buradaki meselede de Allah'ın Rab esmasının tecellileri ve hikmetleri olduğundan bu esmanın tecelli ve hikmetleri anlatılmaktadır.

Ancak sadeleştirilen metinde bir cinayet ile bu tecelli ve hikmet ortadan kaldırılmış..
 

kenz-i mahfi

Sorumlu
Cevap: Sadeleştirilmiş 3. Söz - Analiz

Orijinal metin: Her seyyiat gibi cebanetin dahi menbaı, dalâlettir.
Sadeleştirilmiş metin: her kötü haslet gibi korkaklığın da kaynağı dalâlettir!
Bir önceki cümlede dediğimiz gibi bu iki cümle 3. Sözün hülasasıdır, özüdür. Onun için bu cümlede yapılan hatalar da bir hayli büyük olup, manayı tamamen değiştirmiştir. Bu kadar müthiş hataları yapmakla ehl-i ilim nazarında ne kadar maskara olduklarını keşke anlayabilselerdi.

Seyyiat” kelimesini “kötü haslet” olarak sadeleştirmişlerdir. “Seyyiat” kelimesi “seyyie” kelimesinin çoğulu olup “kötülükler, günahlar, suçlar” demektir. Bu kelimeyi karşılığı olmayan “kötü haslet” olarak sadeleştirmek çok yanlıştır. Aynen önceki cümlede yapılan hata, burada da yapılmıştır. Aciptir ki “seyyiat” kelimesinin ne olduğunu anlayamayacağını sandıkları kardeşlerinin “haslet” diye belki de hiç duymadıkları bir kelimeyi anlamaları beklenmiştir. “Haslet” kelimesi “huy, ahlak” demek olup, seyyiat kelimesinin karşılığı değildir. “Hasenat” ve “seyyiat” kelimeleri büyük çoğunlukla risalelerde “sevap” ve “günah” karşılığı olarak kullanılmıştır ki burada da bu manalarda kullanılmıştır. Bir önceki orijinal cümlede “hakiki hasenat” kullanıldığı halde burada zıddı olarak sadece “seyyiat” kelimesinin kullanılmasıyla aslında seyyiatın çoğunun ademden kaynaklandığı ve hakiki vücutlarının olmadığı anlaşılmaktadır. Hasenatın ise çoğunun vücudi olduğuna işaret edilmiştir. “cenabet” kelimesini millet anlamayacak diye “korkaklık” olarak çevirmişler, yine bir önceki cümlede “ubudiyet” kelimesini millet anlamayacak diye “kulluk” olarak çevirmişler ama ne aciptir ki burada “dalalet” kelimesine dokunmamışlardır. Demek ki anlamak kabiliyetinden yoksun zannettikleri kardeşleri “dalalet” kelimesini anlıyor!!! Çok gülünç bir durum…. Kelimenin tam manasıyla bir maskaralıktır.

Cesaret” ve “cebanet” kelimeleri korkuyla alakadardırlar ki 2 “korku” kelimesinin arasında kalmıştır. Ayrıca simetri olarak “cesaret” kelimesinden önceki cümlelerde “hadsiz korkular altında ezilir” kullanılarak ters manası verilip, “cenabet” kelimesinin karşılığı anlatıldığı gibi, aynı şekilde “cebanet” kelimesinden sonraki cümlede kullanılan “korkutmaz” kelimesiyle de “cesaret” kelimesine işaret edilmiştir. Bu kadar harikalarla dolu muhteşem bir eseri böyle tahrip etmeye cüret gösteren zavallılar bunları hiç düşünmezler mi? Yoksa anlama kıtlığı yaşayan kardeşleriniz, bunları anlayamıyor mu?
 

kenz-i mahfi

Sorumlu
Cevap: Sadeleştirilmiş 3. Söz - Analiz

Orijinal metin: Evet, tam münevver-ül kalb bir âbidi, küre-i arz bomba olup patlasa, ihtimaldir ki, onu korkutmaz.
Sadeleştirilmiş metin: Evet, yerküre bomba olup patlasa, muhtemeldir ki, kalbi tam nurlanmış bir kulu korkutmaz.
Burada cümle ters düz edilmekle güya anlaşılır kılınmaya çalışılmıştır. “Münevver-ül kalb” terkibi “kalbi tam nurlanmış” olarak sadeleştirilmiştir. “Münevver” kelimesi mecazen “Kur’anî ve imani eser okumakla ve ibadet ve taatla nurlanmış, nurlandırılmış” demektir. Burada orijinal metinde olmayan “tam” kelimesini eklemek de yersizdir. “ihtimal” kelimesini anlaşılır kılmak için “muhtemel” olarak çevirmişler. Yine daha önce dediğimiz gibi “abd” kelimesinin karşılığı “kul” olup “âbid” kelimesinin karşılığı “ibadet eden” demektir. Dolayısıyla sadeleştirilmiş metinde getirilen “kul” kelimesinin karşılığı orijinal metinde “abd” olması gerekirken “âbid”dir. İki kelime arasında fark var fakat sadeleştirenlerin göremediği bir fark…. İkisinin arasında büyük bir fark var…
 

kenz-i mahfi

Sorumlu
Cevap: Sadeleştirilmiş 3. Söz - Analiz

Orijinal metin: Belki, harika bir Kudret-i Samedaniyyeyi, lezzetli bir hayret ile seyredecek.
Sadeleştirilmiş metin: Aksine o kul, Samed Rabbinin harika kudretini lezzetli bir hayret içinde seyreder.

Arapça’da “belki” kelimesi kesinliği ifade ettiği gibi müellif dahi pek çok yerde bu kelimeyi “kesinlik” ifadesi olarak Arapça’daki manasıyla kullanmıştır ki kanımca burada da kesinliği ifade ediyor. Çünkü cümlenin sonunda “seyredecek” fiili kesinliği ifade ediyor. Eğer “seyredebilir” demiş olsaydı ihtimali ifade edecektir. “Belki” kelimesini “aksine” diye çevirmek büyük hatadır. Yani “belki”yi anlamayanların “aksine” kelimesini anlamaları beklenmiştir. Çünkü müellif bu eserde hep zıtları karşılaştırdığından anlaşılıyor ki ihtimal kelimesinin Arapça’da zıddı olan “belki” kelimesini kullanmıştır. Zira Risalelerdeki pek çok yerde geçen “belki” kelimesinin yerine “kesinlikle” kelimesini koyacak olursak mananın katiyeti ifade edecek şekilde bozulmadığını göreceğiz. Bu da gösteriyor ki “belki” kelimesi “kesinlikle, şüphesiz” demektir. Yani anlaşılacağı üzere “aksine” olarak bir karşılığı burada doğru değildir.

"harika bir Kudret-i Samedaniyeyi" ifadesini "Samed Rabbinin harika kudretini" olarak çevirmek büyük hatadır. Orijinal metinde olmayan "Rabbbinin" kelimesini buraya eklemek yanlıştır. Zira orijinal metinde "Rab" isminin tecellisinden bahsedilmiyor. Risaleleri okuyanlar bilirler ki müellifin kullandığı isimlerin rastgele seçilmediği, orada bahsedilen hadisede tecelli etmesine göre seçildiğidir. Bu bahiste "Kudret"in tecellisi bahsedildiği halde "Rab" ismini zikretmek gerçekten büyük bir hatadır. Yapılan bu hata Risalelerin metodunu bilmemekten başka bir şey değildir. Aciptir ki anlaşılan pek çok kelimeyi tahrip eden bu zavallılar "kudret" kelimesini aynen bırakmışlardır. Acaba "kudret" nedi?diye sormayacak mı o anlamayan kardeşleriniz.... Anlamayan kardeşlerinizin hangi tür kelimeleri anlamadığını anlayabilmiş değilim.
Hem orijinal metinde küre-i arzın bomba olup patlamasındaki hadiseyi "harika bir" ifadesiyle tahsis ettiği halde, sadeleştirilmiş metinde böyle bir özellik yoktur. Yani sadeleştirilmiş metinde "Samed Rabbinin harika kudretini" denilmek suretiyle neyin seyredileceği belli olmayıp, bütün kudretin harikaları kastedilmiştir. Bu ise manayı tamamen değiştirmektir.

Hem cümlenin sonunda orijinal metinde “seyredecek” olduğu halde sadeleştirilmiş metinde “[NOT][/NOT]seyreder” denilmiştir ki bu da hatadır.
 
Son düzenleme:

kenz-i mahfi

Sorumlu
Cevap: Sadeleştirilmiş 3. Söz - Analiz

Orijinal metin: Fakat, meşhur bir münevver-ül-akıl denilen kalbsiz bir fâsık feylesof ise; gökte bir kuyruklu yıldızı görse, yerde titrer.
Sadeleştirilmiş metin: Aklı aydınlanmış denilen kalbsiz ve Allah’a karşı asi, meşhur bir filozof ise gökte bir kuyruklu yıldız görse yerde titrer.
Burada “fakat” kelimesi uçmuştur. Demek ki lüzumsuz görmüş olacaklar ki müellifin kullandığı kelimeyi çıkarmışlardır. 2 cümle önce “münevver-ül-kalb” terkibini “kalbi tam nurlanmış” olarak çevirenler burada “münevver-ül-akıl” terkibini “aklı aydınlanmış” olarak çevirmişlerdir. Yani “münevver” kelimesine bir yerde “nurlanmış” diğer yerde “aydınlanmış” demişlerdir. Hem 2 cümle önce “tam” kelimesini ekleyenler burada eklememiştir. “Fasık” kelimesinin karşılığı “Allah’a karşı asi” midir? Anlaşılan “fasık”ın ne demek olduğunu başta sadeleştirenler anlamamışlardır. İsterseniz sözlüğe bir bakın da bu kelimenin manasını oradan öğrenin. “Feylesof” kelimesini bilmeyen kardeşlerinin “filozof” kelimesini bilmeleri beklenmiştir. Risalelerde daha ziyade “feylesof” kelimesi geçmektedir ki “filozof” kelimesinin Arapça okunuşudur. Hem yine çok defa dediğimiz gibi cümle yapısı alt üst edilmiştir. Bu ise sadeleştirmek değil, kelimenin tam manasıyla keyfi olarak tahriptir.
 

kenz-i mahfi

Sorumlu
Cevap: Sadeleştirilmiş 3. Söz - Analiz

Orijinal metin: Acaba bu serseri yıldız Arzımıza çarpmasın mı? der, evhama düşer.
Sadeleştirilmiş metin: Acaba bu serseri yıldız dünyamıza çarpar mı?deyip evhama düşer.
Orijinal metindeki ifade “çarpmasın mı?” olduğu halde sadeleştirilmiş metinde “çarpar mı?” olarak değiştirilmiştir. Halbuki ikisi arasında büyük fark vardır. Orijinal metindeki ifade şaşkınlığı, telaşı, endişeyi ifade ettiği halde, sadeleştirilmiş metinde sadece soruyu ifade etmektedir. Gel gelelim “evham” kelimesine…. Nedense bu kelimeyi çevirmemişler. Yoksa pek çok kelimeyi anlamayan kardeşleriniz bu kelimeyi anlayabiliyor mu?
 

kenz-i mahfi

Sorumlu
Orijinal metin: (Bir vakit böyle bir yıldızdan Amerika titredi. Çokları gece vakti hanelerini terk ettiler)
Sadeleştirilmiş metin: (Bir vakit böyle bir yıldızdan koca Amerika titredi. Çokları gece vakti evlerini terk etti.)
Orijinal metinde anlaşılmayan hiçbir kelime yoktur. Böyle olduğu halde kalem karıştırmak, milleti ahmak yerine koymaktan başka bir şey değildir.
Hatırlayacağınız gibi hikayenin başındaki “vakit” kelimesini “zamanlar” ile değiştirenler buradaki “vakit” kelimelerini değiştirmemişlerdir. Demek ki anlamayan kardeşleri, baştaki “vakit” kelimesini anlamadığı halde buradaki “vakit” kelimesini anlayabiliyor. Orijinal metinde olmayan “koca” kelimesini eklemek yersizdir. Amerikanın büyük bir kıta olduğunu bilmeyen var mıdır? “hanelerini” kelimesini “evlerini” olarak sadeleştirenler niçin bir önceki cümledeki “evham” kelimesini çevirmemişlerdir? Halbuki dilimizde “hane” kelimesi ile “ev” kelimesi sıklıkla kullanıldığı gibi pek çok şeyin sonuna “hane” kelimesini eklememizden anlaşılıyor ki bu kelime bize yabancı değildir.
 

kenz-i mahfi

Sorumlu
Orijinal metin:Evet insan, nihayetsiz şeylere muhtaç olduğu halde; sermayesi hiç hükmünde…
Sadeleştirilmiş metin: Evet, insanın ihtiyaçları sınırsız olduğu halde, sermayesi neredeyse yok gibidir.
Öncelikle orijinal metinde anlaşılmayan hiçbir kelime olmadığı halde sırf enaniyetlerinden dolayı bu kadar anlaşılır kelimeleri olan eseri tahrip etmek garazdan başka bir şey değildir. Gayet rahat anlaşılan “nihayetsiz” kelimesini “sınırsız” diye değiştirmek, yine gayet anlaşılan “hiç hükmünde” ibaresini “neredeyse yok gibi” olarak sadeleştirmek milleti ahmak yerine koymaktır. Yine yukarıda tahlil ettiğimiz gibi “evham, meşhur, kudret, hayret, dalalet” gibi kelimeleri bilen kardeşlerinin “nihayetsiz” gibi çok kullanılan bir kelimeyi bilmediği zannedilerek sadeleştirilmiştir.
sermayesi hiç hükmünde” ibaresini “sermayesi neredeyse yok gibidir” olarak çevirmek yanlıştır. Orijinal metinde sermayenin olmamasından değil, sermaye olduğu halde kıymetinin olmadığından bahsedilmektedir. Yani insanın elinde bir sermaye var fakat değeri olmayan bir sermaye olduğundan bahsedilmektedir. Halbuki sadeleştirilmiş metinde mana değiştirilerek sermayesinin neredeyse yok gibi olduğu yani sermayenin olmayışı bahsedilmiştir. Bu iki cümle arasındaki farkı basiret sahibi kardeşlerimiz daha iyi anlayacağını tahmin ediyorum. Çünkü sadeleştirenler maalesef anlayamamışlar.
 

kenz-i mahfi

Sorumlu
Orijinal metin: Hem nihayetsiz musibetlere maruz olduğu halde; iktidarı, hiç hükmünde bir şey…
Sadeleştirilmiş metin: sayısız musibete maruz kaldığı halde bunlara karşı koyacak kudreti hiç hükmündedir.

Burada “hem” kelimesi uçmuştur. Demek ki lüzumsuz görülmüş!!! Bir önceki cümlede “nihayetsiz” kelimesini “sınırsız” olarak çevirenler burada “sayısız” olarak çevirmişlerdir. Ne yaptıklarını kendileri de bir anlasa keşke…
Şu kelimeye bir bakalım. Nedir bu "nihayet" kelimesi... “Nihayet” kelimesinin karşılığı “son” demektir. Dolayısıyla “nihayetsiz” kelimesinin karşılığı da “sonsuz” demektir. Yani “nihayetsiz” kelimesinin “sayısız, sınırsız” diye bir karşılığı yoktur. “Nihayetsiz” kelimesinin “sayısız” veya “sınırsız” diye bir karşılığını hangi sözlükten bulduklarını açıkçası merak ettim. Eğer “nihayetsiz” kelimesinin karşılığı “sayısız” olursa “nihayetsiz kudret” ibaresini “sayısız kudret” olarak çevirmek lazım gelir ki bu da gülünç bir şeydir. Gerçekten bu nokta çok ehemmiyetlidir. "Nihayet" kelimesinin ne olduğunu dahi bilmeyen sadeleştiricilerin millete akıl hocalığı yapmaları çok şaşılacak bir durumdur.
Orijinal metinde “musibetlere” çoğul olduğu halde sadeleştirilmiş metinde “musibete” denilerek tekil yapılmıştır. Aciptir ki “nihayetsiz” kelimesini karşılığı olmayan “sayısız” kelimesi ile sadeleştirenler “maruz” kelimesini çevirmemişlerdir. Yoksa o pek çok kelimeyi anlamayan veya anlayışı kıt olan kardeşleri “maruz” kelimesini anlayabiliyor mu? Öyle ya!!!
Bir önceki cümlede “hiç hükmünde” ibaresini “neredeyse yok gibidir” olarak sadeleştirenler burada “hiç hükmündedir” olarak bırakmışlardır. Her ne kadar “hiç hükmünde bir şey”in karşılığı “hiç hükmündedir” olmasa da yine de iki cümle arasında tezat vardır. Birinde çevirip, diğerinde bırakmak ne demektir.
Orijinal metinde “hiç hükmünde bir şey…” ibaresinin sonuna “” nokta konulmak suretiyle aslında cümlenin devam ettiği anlaşıldığı halde, sadeleştirilmiş metinde “hiç hükmündedir” denilmek suretiyle sonlandırılmıştır. Aynı tahrip, bir önceki cümlede de vardır. Buyrun o çok methettiğiniz sadeleştirilmiş metnin ne kadar hatalı olduğunu kendi gözlerinizle görün de biraz utanın...
 

kenz-i mahfi

Sorumlu
Orijinal metin: Adeta sermaye ve iktidarının dairesi, eli nereye yetişirse o kadardır.
Sadeleştirilmiş metin: Sermayesinin ve iktidarının sınırı, elinin yetiştiği yere kadardır.
Orijinal metinde anlaşılmayan hiçbir kelime yoktur. Böyle olduğu halde, manayı değiştiren kelimeler kullanılmak büyük bir tecavüzdür.
Burada “adeta” kelimesi uçmuştur. Demek ki lüzumsuz görülmüş!!!
 

kenz-i mahfi

Sorumlu
Orijinal metin: Fakat emelleri, arzuları ve elemleri ve belaları ise; dairesi, gözü, hayali nereye yetişirse ve gidinceye kadar geniştir.
Sadeleştirilmiş metin: Emellerinin, arzularının, elem ve endişelerinin dairesi ise gözünün, hayalinin ulaştığı noktaya kadar geniştir.
Sadeleştirilen metinde mana tamamen değiştirilmiştir.
Burada “Fakat” kelimesi uçmuştur. Demek ki lüzumsuz görülmüş!!! Anlamayan veya anlaması kıt olan kardeşleri ne aciptir ki “emel, arzu, elem” gibi kelimeleri anlıyor fakat “bela” kelimesini anlamıyor. Ne tuhaf bir tezat….

Orijinal metinde “bela” kelimesinin karşılığı olarak sadeleştirilmiş metinde “endişe” kelimesi kullanılmıştır. Böyle bir karşılık acaba hangi sözlükte geçiyor merak ettim. “Bela” kelimesinin karşılığı “afet, sıkıntı, tasa, kaygı, musibet, nıkmet, mücazat, imtihan, dâhiye” olduğu ve “endişe” diye bir karşılığı olmadığı aşikardır. “Bela” kelimesinin yerine karşılığı olmayan “endişe” kelimesini koymak tam bir tahriptir ve manayı değiştirmektir. Öncelikle “bela” kelimesi anlaşılan ve bilinen bir kelime olup Arapça’dır. “Endişe” ise “korku, düşünce, merak, keder, kuruntu” manalarına gelen Farsça bir kelimedir.

Sadeleştirilmiş metinde mana değiştirilmiş demiştik. Bu cümlede “dairesi” kelimesi mecazi olarak “el” için kullanılmıştır. Çünkü orijinal metinde “;” işareti ile iki cümle birbirinden ayrıldığı halde sadeleştirilmiş metinde cümle birleştirilerek hata yapılmıştır. Burada bahsedilen “daire” kelimesi aslında “el” kelimesini kastetmektedir. Yani orijinal metinde elinin, gözünün ve hayalinin ulaştığı noktaya kadar elemleri, belaları, emel ve arzuları da ulaşmaktadır denilmek istenilmiştir. Çünkü bir önceki cümlede “el” kelimesi kullanılarak burada mecazen “el” manasında “daire” kelimesi kullanılmıştır. Yani "elinin dairesi" denilmek istenilmiştir. Sadeleştirilmiş metinde ise bu “daire”nin emellerinin, arzularının, elem ve endişelerinin –ki bu kelime yanlış kullanılmıştır- dairesi olduğundan bahsedilmektedir. Sadeleştirenlerin aceleciliği olacak ki bu kadar açık ve anlaşılan bir metinde kelimelerin yerini değiştirmek ve mecazen “daire” kelimesiyle işaret edilen şeyin ne olduğunu anlayamamaktan ve zahir manayı dahi kavrayamamaktan kaynaklanmaktadır.
Orijinal metindeki “gidinceye kadar” ibaresi sadeleştirilmiş metinde geçmemektedir. Demek ki lüzumsuz görülmüş!!!
 

kenz-i mahfi

Sorumlu
Orijinal metin: Bu derece âciz ve zaîf, fakir ve muhtaç olan ruh-ubeşere ibadet, tevekkül, tevhid, teslim; ne kadar azîm bir kâr, bir saadet, bir nimet olduğunu, bütün bütün kör olmıyan görür, derk eder.
Sadeleştirilmiş metin: İşte bu derece aciz, zayıf, fakir ve muhtaç insan ruhu için ibadet, tevekkül, tevhid ve teslimin ne kadar büyük kâr, bir saadet, bir nimet olduğunu, bütün bütün kör olmayan görür, anlar.
Orijinal metinde anlaşılmayan hiçbir kelime yoktur. Buna rağmen kalem karıştırmak olsa olsa garazın eseridir. Orijinal metinde olmayan “işte” kelimesi kullanılmıştır ki bu makamda lüzumsuzdur ve manaya herhangi bir etkisi de bulunmamaktadır. “Zaîf” kelimesi “zayıf” olarak sadeleştirilmiştir. Yahu bu insanlar hiç lügate bakmazlar mı? “Zaif” kelimesinin “zayıf” diye bir karşılığı yoktur. “Zaif” kelimesi “güçsüz, kuvvetsiz, iktidarsız” gibi manalara gelmektedir. 2 cümle önce “iktidar” kelimesi kullanılmak suretiyle “zaîf” kelimesinin zıt anlamı verilmiştir.
 

kenz-i mahfi

Sorumlu
Orijinal metin: Malûmdur ki:Zararsız yol zararlı yola –velev on ihtimalden bir ihtimal ile olsa- tercih edilir.
Sadeleştirilmiş metin: Malûmdur ki, zararsız yol zararlı yola –onda bir kaybetme ihtimali olsa bile-tercih edilir.
Orijinal metinde anlaşılmayan hiçbir kelime olmadığı halde kalem karıştırmak büyük bir cinayettir. Sadeleştirilmiş metinde mana ters çevrilmiştir. Çok ilginçtir ki orijinal metinde onda bir kazanma ihtimali olsa dahi zararsız yolun zararlı yola tercih edileceğinden bahsedildiği halde, sadeleştirilmiş metinde onda bir kaybetme ihtimali olsa bile tercih edileceğinden bahsedilmiştir ki bu bir hatadır. Çünkü zararsız yol zaten tercih sebebidir. Onda bir kazanma ihtimali olsa dahi zararsız yol tercih edilir denilmek istenilmiştir.Orijinal metinde deniliyor ki onda bir kazanma ihtimali olsa dahi zararsız yol tercih edilecek denildiği halde sadeleştirilmiş metinde tam tersi söylenmiştir. Zira bir sonraki cümleye dikkatle bakacak olursak, sadeleştirilmiş metindeki ifadenin yanlış olduğu gayet açık olarak anlaşılacaktır. Yahu bunlar zahir manayı dahi anlamamışlar, millete akıl hocalığı yapmak istiyorlar. Tuh bunların aklına…. Keşke şu yapılan maskaralığı “anlamıyor” dediğiniz kardeşleriniz de anlasa da okudukları “sahte risalelerden” dolayı biraz utanç duysalar. Keşke…
 

kenz-i mahfi

Sorumlu
Orijinal metin: Halbuki: meselemiz olan ubudiyet yolu, zararsız olmakla beraber onda dokuz ihtimal ile bir saadet-i ebediye hazinesi vardır.
Sadeleştirilmiş metin: Kaldı ki, meselemiz olan kulluk yolu zararsızdır ve onda dokuz ihtimalle insanı bir ebedi saadet hazinesine ulaştırır.
“Halbuki” kelimesinin karşılığı “kaldı ki” değildir. “Ubudiyet” gibi şümullü bir kelimeyi “kulluk” diye kuru bir şekilde çevirmek çok hatalıdır. Bir önceki cümlede yapılan hatayı hatırlayacak olursa buradaki “onda dokuz ihtimal ile” ifadesinin bir önceki cümledeki kıyasın tersi olduğunu rahatlıkla anlayabiliriz. “saadet-i ebediye” ifadesini “ebedi saadet” olarak çevirmek, milleti ahmak yerine koymaktır. Sanki millet bu terkibi tersten okumayı akıl edemiyor. Bre ahmaklar…
Orijinal metinde “vardır” denildiği halde sadeleştirilmiş metinde “ulaştırır” deniliyor. Saadet-i ebediye hazinesinin olması ayrıdır, ebedi saadet hazinesine ulaştırmak ayrıdır.
 

kenz-i mahfi

Sorumlu
Orijinal metin: Fısk ve sefahet yolu ise; -hatta fâsıkın itirafiyle dahi- menfaatsiz olduğu halde, ondan dokuz ihtimal ile şekavet-i ebediye helaketi bulunduğu;
Sadeleştirilmiş metin: Nefsin arzularına uyma ve Allah’a isyan yolunda ise –o yolda gidenlerin de itirafiyle- fayda yoktur ve onda dokuz ihtimalle ebedi azap ve helâk bulunur.
Bu sözün başında “fısk” kelimesi “Allah’a isyan” olarak sadeleştirildiği halde burada “nefsin arzularına uyma” olarak sadeleştirilmiştir. Aynı metinde kullanılan “fısk” kelimesinin birbirinden çok farklı olarak sadeleştirilmesi gerçekten büyük bir tezattır.
Hem yine bu sözün başında “sefahet “kelimesi “haram zevklere düşkünlük” olarak sadeleştirildiği halde burada “Allah’a isyan” olarak sadeleştirilmiş ki bu büyük bir tezattır.
Sadeleştirenler bu cümlede halt etmişlerdir.
Orijinal metinde “hatta fasıkın itirafiyle” denildiği halde sadeleştirilmiş metinde “o yolda gidenlerin de itirafiyle” denilmiştir. Halbuki fısk yolunda gidenlere fasık denildiği halde, sefahet yolunda gidenlere sefih denilmiştir. Burada bir ayrım yapılarak sadece fasık zikredildiği halde sadeleştirilmiş metinde hem fasıkı hem de sefihi birleştirerek “o yolda gidenler” olarak sadeleştirmek büyük hatadır. Çünkü “fısk” ve “sefahet” kelimeleri birbirinden farklıdır. Fasık insan günahıyla iftihar edip açıktan işleyebildiği halde, sefih insanda böyle bir hususiyet bulunmayabilir. Bu iki yolda gidenleri aynı kefeye koyup “o yolda gidenler” diye sadeleştirmek hatadır.
“Şekavet-i ebediye helaketi” ifadesini “ebedi azap ve helak” olarak çevirmek de hatadır. Araya “ve” bağlacını koymak manayı değiştirmek demektir. Sanki iki farklı ifade varmış da “ve” ile bağlıyormuş gibi yapmışlar, halbuki orijinal metinde böyle bir şey yoktur.
İlginçtir ki “menfaat” kelimesini anlamayan anlayışsız kardeşlerinin “helâk” kelimesini bildiği farzedilmiştir ki bu bir tezattır.

Orijinal metin: …icma ve tevatür derecesinde hadsiz ehl-i ihtisasın ve müşahedenin şehadetiyle sabittir. Ve ehl-i zevkin ve keşfin ihbaratiyle muhakkaktır.
Sadeleştirilmiş metin: Bu, şu hususta söz sahibi olan, gözü manevi alemlere açık sayısız zâtın şahitliğiyle sabittir; zevk ve keşf ehlinin haber vermesiyle, yanlışlığına ihtimal bulunmayacak derecede kesindir.
Orijinal metindeki cümlenin yapısı tamamen alt üst edilmiştir. Burada mana tamamen değiştirilmiş ve tahrip edilmiştir.
Cümleye “Bu, şu” diye başlamak hangi edebi sanat veya üsluba girmektedir?
Orijinal metinde ehl-i ihtisas ve müşahedenin şehadetinin “icma ve tevatür” derecesinde olduğu anlatılmak istendiği halde sadeleştirilmiş metinde böyle bir hususiyetten bahsedilmemiştir. “İcma” kelimesinin karşılığı verilmediği gibi “tevatür” kelimesi sanki müstakil bir kelime zannedilerek “yanlışlığına ihtimal bulunmayan” manası verilmiştir. Halbuki burada “icma ve tevatür” kelimeleriyle anlatılmak istenilen şey “ehl-i ihtisas ve müşahedenin şehadetinin icma ve tevatür derecesinde olduğu”dur. Sadeleştiren zevatlar daha zahir manayı anlayamadıkları halde anlamayan kardeşlerine anlatmak sevdasına düşmüşler. Çok yazık doğrusu…

Orijinal metin: Elhasıl:Ahiret gibi, dünya saadeti dahi, ibadette ve Allah’a asker olmaktadır.
Sadeleştirilmiş metin: Kısacası: Ahiret saadeti gibi dünya saadetin de ibadette ve Allah’a kulluktadır.
Orijinal cümlede anlaşılmayan hiçbir kelime yoktur. Böyle olduğu halde kalem karıştırmak sırf enaniyetten dolayıdır. “Elhasıl” kelimesi genellikle “netice olarak” manasına gelmektedir. Bu şekilde kullanılması daha uygundur. Bu kelimeyi “kısacası” olarak sadeleştirmek çok uygun değildir. “dünya saadeti dahi” ifadesi mutlak bırakıldığı halde “dünya saadetin de” şeklinde sadece insanın kendine mahsus bırakılması manayı katletmektir. “asker olmak” ifadesinin karşılığı “kulluk” mudur?

Orijinal metin: Öyle ise biz daima: “Elhamdülillahi alettaati vettevfîk” demeliyiz. Ve Müslüman olduğumuza şükretmeliyiz.
Sadeleştirilmiş metin: Öyleyse daima “Elhamdülillahi alet-taati vettevfik” demeli ve Müslüman olduğumuza şükretmeliyiz.
Orijinal metinde anlaşılmayan hiçbir kelime yoktur. Böyle olduğu halde kalem karıştırmak sırf enaniyetten dolayıdır. Orijinal metinde “biz” kelimesi sadeleştirilmiş metinde uçmuştur. Demek ki lüzumsuz görülmüş!!!
 
Üst