Lemeât - Sayfa 981
Tetkik dahi tefekkür. Yani, ger harfî nazarla, hem san’at noktasında “Ne güzeldir” yerine “Ne güzel yapmış Sâni; nasıl yapmış o mâhî!”Nokta-i nazarında kâinata bir baksan, nakş-ı Nakkâş-ı Ezel, nizam ve hikmetiyle lem’a-i kast ve itkan, tenvir eder şübehi.Döner ulûm-u kâinat, maârif-i İlâhî. Eğer mânâ-yı ismiyle, tabiat noktasında, “zâtında nasıl olmuş” eğer etsen nigâhı,Bakarsan kâinata, daire-i fünunun daire-i cehl olur. Biçare hakikatler, kıymetsiz eller kıymetsiz eder. Çoktur bunun güvahı.
[NOT]Haşiye-1
AŞİYE İstanbul‘da Sankiyedim namında bir mescid var. “Sanki yedim” diyen adam, hevesinden kurtardığı paralarla bina etmiş.[/NOT]
<tbody>
</tbody>
Tetkik dahi tefekkür. Yani, ger harfî nazarla, hem san’at noktasında “Ne güzeldir” yerine “Ne güzel yapmış Sâni; nasıl yapmış o mâhî!”Nokta-i nazarında kâinata bir baksan, nakş-ı Nakkâş-ı Ezel, nizam ve hikmetiyle lem’a-i kast ve itkan, tenvir eder şübehi.Döner ulûm-u kâinat, maârif-i İlâhî. Eğer mânâ-yı ismiyle, tabiat noktasında, “zâtında nasıl olmuş” eğer etsen nigâhı,Bakarsan kâinata, daire-i fünunun daire-i cehl olur. Biçare hakikatler, kıymetsiz eller kıymetsiz eder. Çoktur bunun güvahı.
• • •
Böyle zamanda tereffühte izn-i şer’î bizi muhtar bırakmaz
Lezâiz çağırdıkça “Sanki yedim” demeli. “Sanki yedim” düstur eden, bir mescidi yemedi.HAŞİYE-1AŞİYEEskide ekser İslâm filcümle aç değildi. Tena’uma ihtiyar bir derece var idi.Şimdi ise ekseri açlığa düştü kaldı. Telezzüze ihtiyar izn-i şer’î kalmadı.Sevâd-ı âzam, hem ekseriyet-i mâsumun maişeti basittir. Tagaddî besâtetiyle onlara tâbi olmak,Bin kere müreccahtır, ekalliyet-i müsrife, ya bir kısım sefihe tagaddîde tereffüh noktasında benzemek.Böyle zamanda tereffühte izn-i şer’î bizi muhtar bırakmaz
• • •
Zaman olur ki, adem-i nimet, nimettir
Hafıza bir nimettir. Fakat ahlâksız bir adamda, musibet zamanında nisyan ona râcihtir.Nisyan da bir nimettir. Yalnız her günün âlâmını çektirir, müterâkim olmuş âlâmı unutturur.Zaman olur ki, adem-i nimet, nimettir
[NOT]Haşiye-1
AŞİYE İstanbul‘da Sankiyedim namında bir mescid var. “Sanki yedim” diyen adam, hevesinden kurtardığı paralarla bina etmiş.[/NOT]
Sâni: herşeyi san’atlı bir şekilde yaratan Allah (bk. ṣ-n-a) | adem-i nimet: nimet yokluğu (bk. n-a-m) |
besâtet: basitlik, sâdelik | biçare: çaresiz |
daire-i cehl: bilgisizlik dairesi | daire-i fünun: ilimler dairesi |
düstur: prensip, kural | ekalliyet-i müsrife: azınlıkta olan israfçılar (bk. s-r-f) |
ekser: çoğunluk (bk. k-s̱-r) | ekseriyet-i mâsum: günahsız, mâsum çoğunluk (bk. k-s̱-r) |
filcümle: bir kısmı | ger: eğer |
güvah: şahit, bilen | hakikat: doğru, gerçek (bk. ḥ-ḳ-ḳ) |
harfî nazar: varlıklara bizzat kendisini değil de san’atkârını, ustasını, sahibini tanıtan mânasıyla bakma (bk. a-n-y) | haşiye: dipnot, açıklayıcı not |
hikmet: herşeyin belirli gayelere yönelik olarak, mânâlı, faydalı ve tam yerli yerinde olması (bk. ḥ-k-m) | ihtiyar: irade, tercih, seçim (bk. ḫ-y-r) |
itkan: sağlam ve pürüzsüz san’at eserini yapmak | izn-i şer’î: şeriatın izni (bk. ş-r-a) |
kâinat: evren, yaratılmış herşey (bk. k-v-n) | lem’a-i kast ve itkan: kasten ve sağlam bir şekilde yapılmış olmasının verdiği parıltı, ışık (bk. ḳ-ṣ-d) |
lezâiz: lezzetler | maişet: geçim (bk. a-y-ş) |
muhtar: ihtiyar ve irade sahibi (bk. ḫ-y-r) | mâh: güzellik, ay |
mânâ-yı ismî: bir şeyin bizzat kendisine bakan ve kendisini tanıtan mânâsı (bk. a-n-y; s-m-v) | müreccah: tercih edilen |
müterâkim: birikmiş, yığılmış | nakş-ı Nakkaş-ı Ezelî: herşeyi zâtına has olarak nakış nakış işleyen, varlığının başlangıcı olmayan Allah’ın nakşı (bk. n-ḳ-ş; e-z-l) |
nigâh: bakış | nisyan: unutkanlık |
nizam: düzen (bk. n-ẓ-m) | nokta-i nazar: bakış açısı (bk. n-ẓ-r) |
râcih: tercih edilen; tercih edilme | sefih: yasak zevk ve eğlencelere aşırı düşkün olan |
sevâd-ı âzam: insanların çoğunluğu (bk. a-ẓ-m) | tabiat: doğa, canlı cansız bütün varlıklar, maddî âlem (bk. ṭ-b-a) |
tagaddî: gıdalanma, beslenme | tefekkür: Allah’ı tanımayı sonuç verecek şekilde varlıklar üzerinde düşünme (bk. f-k-r) |
telezzüz: lezzetlenme | tena’um: bol bol nimetlenmek, bolluk içinde yaşamak (bk. n-a-m) |
tenvir: aydınlatma, nurlandırma (bk. n-v-r) | tereffüh: rahata kavuşma; bolluk ve rahatlık içinde yaşama |
tetkik: inceleme, araştırma | âlâm: elemler, acılar |
şübeh: şüpheler |
<tbody>
</tbody>