Lemeât - Sayfa 1001
Dallar, semerâtı, rahmet namına takdim ediyor
Şecere-i hilkatin dalları her tarafta semerât-ı niamı zîruhun ellerine zâhirenuzatıyor.
Hakikatte bir yed-i rahmet, bir dest-i kudrettir ki, o semerâtı, o dalları içinde sizlere uzatıyor.
O yed-i rahmeti, siz de şükr ile öpünüz. O dest-i kudreti de minnetle takdis ediniz.
Fâtiha’nın âhirinde işaret olunan üç yolun beyanı
1
Ey birader-i pür-emel! Hayalini ele al, benimle beraber gel. İşte bir zemindeyiz. Etrafına bakarız; kimse de görmez bizi.
Çadır direkleri hükmünde yüksek dağlar üstünde, karanlıklı bir bulut tabakası atılmış. Hem o dahi kaplatmış zeminimizin yüzü,
Müncemid bir sakf olmuş. Fakat altı, yüzü açıkmış; o yüz güneş görürmüş. İşte bulut altındayız; sıkıyor zulmet bizi.Sıkıntı da boğuyor; havasızlık öldürür. Şimdi bize üç yol var, bir âlem-i ziyadar. Bir kere seyrettimdi bu zemin-i mecâzî.
Evet bir kere buraya da gelmişim, üçünde ayrı ayrı gitmişim. Birinci yolu budur:Ekseri burdan gider. O da devr-i âlemdir, seyahate çeker bizi.
İşte biz de yoldayız, böyle yayan gideriz. Bak şu sahrânın kum deryalarına, nasıl hiddet saçıyor, tehdit ediyor bizi.Bak şu deryanın dağvâri emvâcına: O da bize kızıyor. İşte elhamdü lillâh, öteki yüze çıktık. Görürüz güneş yüzü.Fakat çektiğimiz zahmeti ancak da biz biliriz. Of, tekrar buraya döndük; şu zemin-i vahşetzar, bulut damı zulmettar. Bize lâzım, revnaktar eder kalbdeki gözü
Bir âlem-i ziyadar. Fevkalâde eğer bir cesaretin var; gireriz de beraber bu yolupür-hatarkâr. İkinci yolumuzu,
[NOT]Dipnot-1 “Bizi doğru yola ilet. Kendilerine nimet ve ihsanda bulunduğun peygamberlerin ve onlara tâbi olan sâlih kullarının yoluna ilet—gazabına uğrayanların ve sapıtmış olanların yoluna değil” Fâtiha Sûresi, 1:6-7.[/NOT]
<tbody>
</tbody>
Dallar, semerâtı, rahmet namına takdim ediyor
Şecere-i hilkatin dalları her tarafta semerât-ı niamı zîruhun ellerine zâhirenuzatıyor.
Hakikatte bir yed-i rahmet, bir dest-i kudrettir ki, o semerâtı, o dalları içinde sizlere uzatıyor.
O yed-i rahmeti, siz de şükr ile öpünüz. O dest-i kudreti de minnetle takdis ediniz.
• • •
Fâtiha’nın âhirinde işaret olunan üç yolun beyanı
Ey birader-i pür-emel! Hayalini ele al, benimle beraber gel. İşte bir zemindeyiz. Etrafına bakarız; kimse de görmez bizi.
Çadır direkleri hükmünde yüksek dağlar üstünde, karanlıklı bir bulut tabakası atılmış. Hem o dahi kaplatmış zeminimizin yüzü,
Müncemid bir sakf olmuş. Fakat altı, yüzü açıkmış; o yüz güneş görürmüş. İşte bulut altındayız; sıkıyor zulmet bizi.Sıkıntı da boğuyor; havasızlık öldürür. Şimdi bize üç yol var, bir âlem-i ziyadar. Bir kere seyrettimdi bu zemin-i mecâzî.
Evet bir kere buraya da gelmişim, üçünde ayrı ayrı gitmişim. Birinci yolu budur:Ekseri burdan gider. O da devr-i âlemdir, seyahate çeker bizi.
İşte biz de yoldayız, böyle yayan gideriz. Bak şu sahrânın kum deryalarına, nasıl hiddet saçıyor, tehdit ediyor bizi.Bak şu deryanın dağvâri emvâcına: O da bize kızıyor. İşte elhamdü lillâh, öteki yüze çıktık. Görürüz güneş yüzü.Fakat çektiğimiz zahmeti ancak da biz biliriz. Of, tekrar buraya döndük; şu zemin-i vahşetzar, bulut damı zulmettar. Bize lâzım, revnaktar eder kalbdeki gözü
Bir âlem-i ziyadar. Fevkalâde eğer bir cesaretin var; gireriz de beraber bu yolupür-hatarkâr. İkinci yolumuzu,
[NOT]Dipnot-1 “Bizi doğru yola ilet. Kendilerine nimet ve ihsanda bulunduğun peygamberlerin ve onlara tâbi olan sâlih kullarının yoluna ilet—gazabına uğrayanların ve sapıtmış olanların yoluna değil” Fâtiha Sûresi, 1:6-7.[/NOT]
beyan: açıklama (bk. b-y-n) | birader-i pür-emel: çokça emelleri arzu ve istekleri olan kardeş |
dağvâri: dağ gibi | derya: deniz |
dest-i kudret: Allah’ın kudret eli (bk. ḳ-d-r) | devr-i âlem: dünya seyahati, gezisi (bk. a-l-m) |
ekser: çoğunluk (bk. k-s̱-r) | elhamdü lillâh: Allah’a hamd olsun (bk. ḥ-m-d) |
emvâc: dalgalar | fevkalâde: olağanüstü |
hakikat: gerçek (bk. ḥ-ḳ-ḳ) | minnet: şükran duyma, yapılan bir iyiliğe karşı teşekkür etme |
müncemid: donmuş, katılaşmış | nam: ad |
pür-hatarkâr: tehlikelerle dolu, çok tehlikeli | rahmet: İlâhî şefkat, merhamet (bk. r-ḥ-m) |
revnaktar: parlak, hoş | sahrâ: çöl |
sakf: tavan | semerât: meyveler |
semerât-ı niam: nimet meyveleri (bk. n-a-m) | takdim: sunma (bk. ḳ-d-m) |
takdis: Allah’ın her türlü eksiklik ve çirkinlikten yüce olduğunu ilân etme (bk. ḳ-d-s) | yed-i rahmet: Allah’ın rahmet eli (bk. r-ḥ-m) |
zemin: yer | zemin-i mecâzî: mecazî olan yer, zemin; hayâlî yer (bk. c-v-z) |
zemin-i vahşetzar: yabanî, ıssız yer | zulmet: karanlık (bk. ẓ-l-m) |
zulmettar: karanlıklı (bk. ẓ-l-m) | zâhiren: görünüşte (bk. ẓ-h-r) |
zîruh: ruh sahibi (bk. ẕî; r-v-ḥ) | âhir: son (bk. e-ḫ-r) |
âlem-i ziyadar: ışıklı âlem (bk. a-l-m) | şecere-i hilkat: yaratılış ağacı (bk. ḫ-l-ḳ) |
şükür: verdiği nimetlerden dolayı Allah’a teşekkürlerini sunma (bk. ş-k-r) |
<tbody>
</tbody>