Çok eski bir web tarayıcısı kullanıyorsunuz. Bu veya diğer siteleri görüntülemekte sorunlar yaşayabilirsiniz.. Tarayıcınızı güncellemeli veya alternatif bir tarayıcı kullanmalısınız.
Sevda kemali yet ister, ancak irfan sahibi için bir değer…
Orjinal boyutu icin tiklayin 800x617px and 151KB.
Yüreğin bir sevdası vardır Sır olup, halin deminde sabırla arınması melaldir Vicdanı sızlatan sevgiden başka ne vardır, rızayı bari ruhumdaki yaradır Kulluk firkati, umudun inşirah suhuleti, edebin teskin eden çehresi muhayyilemdir
Aşk; ruhtan tebarüz eden sezgidir Hiçliğe adanmış gönüller ihsan ve inayette mütehassizdir Beyhude yaşamak kimler için değerlidir, nedenleriyle yol almak akın işidir Kalbine ve ruhuna hor bakan zaten nitelikten arîdir, edep ile halleşmek tefekkür gereğidir
Hangi cemiyet içindeysen Sosyal nedenler içinde sürüklenen bir nefessen Ne derler gailesiyle yıllarca sabreden ve sukut ettirilen fersen Taklit üzere bulunmaktan aklını ve kalbini arındır, yoksa asıl korku pek yakındır
Hiçbir vakit nefsine tevessül etme Hissiyatına kapılıp, el âleme bakarak karar verip gitme Beşer aklına geleni söyler ve yapar, insan her amel ve düşüncede hesap yapar Kemaliyet vasfına erişen can, sabır içinde çileyle meşk eder ve ihsan üzere olmayı yeğler
Mezarlık ne kadar suskun ve sakin Kabrin her birinde vaktini bekleyen umutlar hâkim Berzahı tefekkür etmek, Araf için sukuta geçmek gerekir amma lakin Duygular sel oluyor, hicran alıp kendi sahnesine götürüyor, hüzün ne kadar derinden vuruyor
Hangi toprağa bassam iz olur Bilinçaltında kümelenen dağlar ne vakit yar olur Sinemde kor olan sevda hangi lahzada ruhuma sürur veren medar olur Susan dilim, yazan kalbim, takatsiz eşkalim, derdi gamımı şehredip aşikar eylese ne olur
Bir ömür sabretsem Derdi gamımla hiç kimseye yük olmadan göçüp gitsem Her gözyaşımda sır olan efkârımı ummanın sükûnetine döksem Artık umudumu yoran, kalbime hazanı yaşatan, ruhumu hicrana koyan melali hasretsem
Sinemde dinmiyor hüzün dalgası Çektiğim hasretin sinemde firkatleşen sızısı ve ezası Bitmiyor yüreğimin sevdası, halimde korlaşan nidası, ah u sedası Nereye gitsem, her kabrin başında nihayetimle yüzleşsem, tükenecek mi cezası
Artık ne kalem yazıyor Ne de halin şevk sığınağında takat kalıyor Nefes her geçen gün farklılaşıyor, kalp vakti için bakınıyor Rüzgârın ülfeti sinemde bitiyor, sessizlik içinde gelen sürur haz bahşediyor
Ecel ne vakit kapımı çalsa Ruhum O’nun muhabbetine hasret kalan sanıksa Akıl ve irade suskun bırakılan mağdursa, gönül işvesini neyleyim Mizanın kurulacağı, hak ve adaletin dağıtılacağı, umutların muştu olacağı an’a dalarım
En ziyade sevdiğimizi düşünürken Bin bir bahane içinde bıkıp usanmadan nefesi tüketirken Onun şahsi manevisinden tebarüz eden faziletleri kalbimizde yaşatmazken Akıl ve irfan, sadakat ve vefaya, yürek ve vicdana nasıl bir nazarla itibar edeceğiz
Artık hangi sezginin tesirinde kalırsan Bir ömre bedel hasret ve feda olmayı kalbine hiç sormasan Sinemde düğümlenen umutların sessizce akan yaşlardan çok uzaksan Rabbim seni dilediğin gibi haşretsin, ruhunu ve vicdanına azap eylemesin
Kalbimin yaşı durmayacak, bir lahzada sukuta kanacak!
Orjinal boyutu icin tiklayin 720x479px and 104KB.
Bir kuş olup uçsam Nerede bir yüreği yanan var, sessizce melalini okusam Yüreğinin derinliklerinde yatan hicranı, bir çırpıda alıp çıkartsaydım Halini huzura kavuştursam, kalbini sürur ile barıştırsam ve sonra kanatlansaydım
Kalbimi ne vakit açsam Ruhumdan nükseden hüznü güfte yapıp okusam Boyun büken, hasrette biten, çaresizlikte inleyenin derdi gamını anlasam Bir deva adına ömrümü vakfedip, rızanın ikmali için cehtle yarışsam ve itminan olsam
Ey hiç görmediğim ve hissettiğim Bilmem ki nedir derdin, bir burukluk içinde çekinensin Neden umutlarına güvenmezsin, nasibin vaktini ve hikmetini ihmal edersin Üzülmen, melülleşip gözyaşlarını gizlemen, içine sızı bırakan kederi niçin beslersin
Urfa’yı, Adıyaman’ı, Mardin’i gezdim Derdi gamı, çileyi, sabrı orada yaşayanlardan öğrendim Meğerse ne kadar bencilmişim, olanlardan habersiz serkeş bir cahilmişim Onca meşakkate ve mecburiyete rağmen, gönülleri ne kadar zarif ve temiz hissettim
Urfa’da balıklı gölü seyrettim Bir hüzün içimde anlatılan hikâyeleri dinledim Sıla gecelerine iştirak ettim, yanık sesli sazendelere refakat ettim Gecenin bir yarısında, yine yalnızlığın derin sularında tefekkür etmeye niyetlendim
Adıyaman’ı görmeyi diledim Nemrut dağından güneşin doğuşunu izledim Derin bir hüzünle göçüp giden nesilleri sessizce yâd ettim Şehrin ne kadar hizmete aç olduğunu fark ettim, burada yaşayanlarda insan dedim
İnsan sevmeye görsün Kalbinden nükseden sezgiyle nasıl bir ümit ile yetinsin Kuşatan hüzün salkımlarında yüreğinin çarpması hızlanmıştır Sanki gönül kanatlanmıştır, derin bir iştiyak ve özlem beklenen nazardır
Sen sanki baharı gülüsün Şen şakrak bir çiçeği ve umut bahşeden fersin Hissiyatı kuşatan erdemsin, ruhuma sürur vadeden nefesi cansın Uykularımın romanı, düşlerimin korkusu, hülyalarımın suhuletisin
Ne zülfünü gördüm Ne de sesini duydum, kalbin soluklarında duruldum Edebi zarafetin, muvazene içinde ki hakikatin, ne kadar naifti Sanki yıllara sâri bir özlemin ayak izleriydi, sineme şevk zerk etti
Kalbim yaralı ve arızalı Hekimin pürdikkat tavsiyesi, kulaklarımı çınlatmalı Mustafa Bey tıbben eksi olmuştunuz, bu operasyonda kanama durmazdı Otuz beş ünite kan ve on üç saat ameliyattan sonra nasıl odluysa bu iş başarıldı dedi
Siz normal ömrünüzü tamamladınız Şimdiki olağan üstü duruma uzatmaları yaşıyorsunuz dersek kırılmayınız Nefes ve vaktin sahibi Rabbimdir, O’na kavuşmak en büyük özlem ve dileğimdir Hatalarımla ve varsa sevaplarımla, sevgi ve muhabbeti ancak O’na inanarak öğrendim
Artık kelam etmek için beklemeyeceğim Acabalara tevessül etmeyeceğim, umut içinde sukut edeceğim Her halin yazılmaya namzet bir kitabı vardır, melal ne kadar sızıya kanmıştır Gün açsa, gecenin sessizliği kuşatsa, bin hüzün içinde gözyaşları aksa eyvallah ta kalacağım
Biliyorum ki sizde haklısınız Onca güvenin tarumar edildiği bir hayatı taşıyansınız Nereye baksan, insan diye münasebet kursan, dertsiz başına dert alsan Ziyadesiyle düşüncelerinde taşısan, yeis içinde çırpınsan, hassasiyet taşıyan ansınız
Gel efkâr eyleme, zanna yenilme Kalbinin gücüne zafiyet ekleme, basiretini heder etme Aklın ve izanın, deruni bilgi ve tecrübe ikmalin, nefsi manada ki cehti kararın Bir hayat felsefesi olmuş, muvazene içinde bulunmak şartı aranmış, hislerini incitme
Eğer akidemiz sağlam ve eminsek Her hangi bir şekilde şek içinde değil ve azimliysek Her söz ve nazarın maksadına kani olacak nispette duru ve itminan içindeysek Mütereddit olmak, hak ve hukuku yerinde kullanmamak, en azından insandan kaçmak ne kadar makuldür
Sanki yorgun düşmüş bir savaşçı gibisin Elbette ki sessizliğin suhuletine hasret kalmış bir kedersin Yalnızlık içinde umut besleyen, cefa ve meşakkate kimi zaman boyun eğensin Nihayetinde kul olmak için kalbi inşiraha ulaşmak dileyen bir nefessin ve bekleyensin
Bazen nasip gecikir, derin bir iç çekilir Ne kadar rabbimize yakın isek, o nispette ümitler hesap edilir Kul nevi şahsında hiçliğin ikliminde, nefsin tezkiyesinde, edebin ziyadesiyle Kalbi hassasiyete erişmeli, kemali yet vasfı için dur dural bilmemelidir, ikbali düşünmeli
Bir sevda kasidesi söylenmeli Yüreği yakan, hicranın sağanağında ağlatan Gün yüzüne hasret umutlara şevki yaşatan ve sineyi rahatlatan Sabrı kanaati fark sayan, ecir ve ihsanda coşkuya kavuşturan bir güzellik dillenmeli
Yanık sesler, sevdasına hasret nefesler Ne cennete ve ne de cehenneme ram olmak için çekinenler Araf’ın sessiz çığlığını bilmeyenler, berzah için şüpheye düşen biçareler Her ezgide kendinden bir şey bulan kederler, yalnızlık sahilinde düşünen bedenler
Kanadı kırılan kuşun feryadı vardır Umut dağları oluşturan muradın yanıklığı nasıl bir yaradır Han duvarları, gözün yaşları, yüreğin ağıtları, sukut ettiren hicran ırmağı Ruhumdan nükseden hüznü hatırlatır, içimin sızlaması derin bir acıdır, sabır baş tacıdır
Ne zaman bir ebru üstadını görsem Hüsn-ü hat üzerine nefeslenen edebin rahlesinde serinlesem Neyzenin ruhundan akseden nağmelerle hazzın mehtaplarını seyretsem Tuval üzerine resmedilen hülyanın, ümit yağmurlarının heyecanıyla gönlümü teselli etsem
Hangi beşer, kemali yet için gayret eder İnsanlık vasfına nail olmak ne kadar faziletliymiş meğer İlim akla, hassasiyet ruha, edep ve nezaket şuura refakat ederse Gönül sevdaya, melal aşka, hissiyat en makbul bahara aşinadır, hakkıyla dert edinilse
Hiçlikten korkma, varlığa araç olmaktan kork Nefsine abanma, kalbini karartma, aklını bulandırma Arifin sözüne, dervişin haline, sevdanın narına, aşkın sofrasına uzaksan kork İnsan iki doğumu yaşamış bir kemali yettir, kulluk ihsanıyla mücehhez olmuş hedeftir unutma
Bilmiyorum ki nasıl olacak Akıl, izan ne vakit halimin insicamına acıyacak Vicdanım bir ömür mü sızlayacak, sine narlaşıp, umutlar mı solacak Gönül ne zaman hicranının hasretinden kurtulacak, ruhum huzura kavuşacak
Beni benden alan bir hal var Sessizliğin yalnızlığına sevk eden hüzün içimi yakar Dil susar, göz şevksiz bakar, nereye el atsam, bir yaprağa bakıp ağlasam Hazanın kuşatan efkârıyla yol alıp, ummanın serencamına dalsam ve hıçkırıklar bıraksam
Sen bilmiyordun, susuyordum Kalbini incitmemek için acıyla sabrediyordum Her ne söylesen boyun büküyordum, kalbimi nasıl incitiyordun Kabalığı ve nadanlığı sevmiyordum, gözyaşlarımla yetiniyor, umut besliyordum
Sevmenin ne demek olduğunu biliyordum Gönül lisanıyla melalini şerh etmeyi diliyordum Fakat ne yapsam, hangi devaya tutunsam sen istemiyordun Ben çekiniyordum, masumca bir ümidin nefesinde eriyordum, sabırla bekliyordum
Bilmem ki nasıl bir sürgünün hışmındayım Prangalara vurulan hissiyatımla yastayım, sanki devasız bir hastayım Ben sustukça sen sabrıma yükleniyor, kalbimi viran ediyordun, ne kadar sefih görüyordun Bazen insan olduğumu unutuyor vehmine kapılıyordum, hangi teselliye baş vursam anlamıyordun
Artık çaresiz boyun büküp Sana olan umudu yitirdim, ne kahır ve ne de isyan ettim Bahtıma düşen nasibe bel bağladım, her hicran perdesi açılınca ürperdim Sürgün olan bu sevdanın çilesine bir ömür vakfettim, sineme nakşeden izleri silmedim
Her vaktin bir eşref saati vardır Gönülleri ihya eden, hissiyatı büyüleyen, gözyaşını sel eyleyen Aklı ve izanı hakikatin feyzine gark eden, vicdanı buğulayan zamanlar farktır Ruh inşiraha açılırken, kalp nazar gah olduğunu teyit ederken, azim ve irade kararlıdır
Efendimizin merhameti zarifti Kalbe sürur bahşeden esin misaliydi, şevki ümitti Sadakat ve eminlikte her canın itminana sevk eden fedayı firdevsti Tevazu ve edepte insanlığın rehberi, şefkat ve muhabbette mübelliği olan müjdeydi
En bedevisinden, en şairine Saltanat süren beşeri sefilliğe, köleliği nükseden rezilliğe Nisayı meta haline getiren cehalete, gaspı meşru sayan caniliğe Zulmü alkışlayan cemiyete, küfür üzere şartlanan sapkınlığa gönlünü kapatan naifti
Ümmetine karşı ne kadar endişeliydi Her niyazında hassasiyetle dile getiren emaneti hicrandı Bir kul niteliğinde ve insan kimliğinde ne kadar edep içinde ecri sadıktı Rabbine karşı haşyetin en müteessir aksettiği, mütehassıslığın zirve yaptığı niyazdı
Şayet ümmet adına bir hakikat varsa Vahdeti hiçe sayanlar hala desiselerin hesabıyla nara atarsa Cemaat asabiyeti parçalanmaya çanak tutarsa, akıl ve irade asimile olur Ruhsuz bir beden, beşer kalmakta ısrar eden, nefsi emareyi sıfat sayan meydanı istila eder
Ramazanın bereketi, ruhlara sürur zerk eder Gönüller sürur içinde ibadet ve tazime icabet ederek hicran diner Merak etmek, nedenler üzerinden sual eylemek, hanif bir kul olmak için koşmak Ümmet ve kulluk ikliminde mevsimleri bahar eyler, üşüyen ve yalnızlaşan yürekleri ihya eder
İnsan, onur ve edeple omurgalı olmalı, zaafı dışlamalı…
Evet, bu hakikati teslim etmeliyim İlmi siyaset diyene iltifat etmeden Vicdanın sesiyle hareket etmeliyim Akıl ve izan farkını idrak etmeliyim
Umman gönülde yaşayan bir sevda Kelam, fikrin edasında ki vecdi nida Şayet aşk, nefsin ihyasında ki harsa Olmaz hiçbir derde deva, eza boşuna
İnsan, kul olmak için sırrı revandır Ne canan ve ne de nar için manadır Köle olmak ne vakit sevda nazarıdır İhsan ve inayet, aşkın mütealasıdır
Ne zaman bir ah etsem sızım gamdır Yeis neden şevkten uzak bir zamandır Hazan hüznü yaşamak için mi vardır Umut hangi bahtın ibrette mizanıdır
Gönül sığ olursa, nefs hükmetmeyecek Akıl ve izan fikrin azlığına ne diyecek Merak ilmin bir şubesidir kim bilecek İrade, azmin halinde huluse erişecek
Mizan korkutmasın hakkı sevdadır İnsan için en ulvi bir meyan şavkıdır Aşk için vazgeçilmez bir ar-ı itibardır Hak ve hukuk niye vardır, aşk nardır
Siyaset asla bir rantın payesi olamaz Hakka karşı kullanıp ihsan bulunmaz Dünya adına ne varsa fanidir sığmaz Ruh ve kalp vicdanın halinde uyumaz
Edep, insanın en erdemli şeceresidir Nar ve nur içinde ki bereketin halidir Sineler niye mahzunluk için firkattir Vuslat, ruhun vazgeçilmez payesidir
Kul, ihsana erişince kalbi nazar eder Zan ve ezadan arîleşerek hakka gider İhlâslı bir gönül aşkta yok olmak ister Maşuk için iraden mahiyette ki değer
Ruhumda derin bir hicran var Ne kadar dilemesem de hüzün sinemde kaim olan bizar Yar desem, gönül vakfetsem, aklın selimliğinde muradın şevkiyle inlesem İnsan olmanın feyzine yüz sürsem, hakikat adına bahtıma düşene hamt edip göçsem
Nerede boynu bükük birini görsem Kırık yürekle sokaklarda dilenen simaları seyretsem Takati kesilmiş yaşlı nefesin son dem mücadelesine hüzün ile refakat etsem Ruhumun sahibini düşünsem, sebebi hikmetin inhisarında ümitle beklesem ve üzülmesem
Ölüm içimde ki neşem ve sevincim Vaktin bahşettiği nispette kahır içinde bulunmaktan çekinirim Elimde olanla yetinenim, hırsı sevmeyen bir nefesim, azim ve iradeyi hak bilirim Yazılan kadere boyun büker, bizzat tercih ettiğim amellerin zafiyetlerine neler söylerim
Hüzzam ve hicaz makamını severim Sazendeyi dinledikçe tefekkürün zindeliğinde sanki arifim Halimin fakirliğini nefeslenir, kalbimin yıpranan tellerinin kederini dinlerim Gün yüzüne hasret ne kadar umut kalmışsa bir ömür beklerim, vaktine ram nimet derim
Kitabı Celili tilavet eden aziz nefesin Teganniye kaçmayanını severim, nefsini öncelemeyene kefilim Hassaten kıraat ettiği ayetleri şerh eden naif kalpli hatipleri dikkatle dinlerim Hüsn-ü hatta gönül vermiş zarif hissiyatlı nefesleri seyretmeyi ve de dinlemeyi isterdim
Alaylı bir kimliğin müntesibi olarak Liyakat ve edebi haslet bakımından sabırla azmetmiş Asliye tini asimile etmemiş, nefsi için şerre araç olmamış fazilete erişmiş Ruhu yüce, gönlü umman misali sevdaya timsal nefesler en büyük hayranlığımdır
Ne kadar gizlesem Her lahzanın ümitleriyle yeniden dirilsem Sabır denen deryanın derinliğinde hicran ile nefeslensem Bilmem ki ne vakit içimin sızısını dindirsem, şevki sürur ile nazar etmeyi hissetsem
Artık aynaların sır perdesi kalmadı İçselliğin ak sedası her yanımı sardı, mecal uzaklaştı Düşen yaprak, kuruyan toprak, sevdasına adanmış yüreğin titremesine bak Ömürden geçilse, risaleler ezberlense, idrak firkate yenik düşmüşse, hal bizar, umut hazandır
Neden kalabalıklar haz vermiyor Ruhuma sancı zerk ediyor, hüzün her lahzada sesleniyor Anlayamadığım, kavrayamadığım bir yabancılığın korkusu mu nüksediyor Şaşkınlığım, abartılı bulduğum, asla haz alamadığım keşmekeşlik her yanımda bitiyor
Ten ne kadar güzel olursa Nefeslerin dikkatlerini celbe dip üzerinde toplasa Ruhunda ve kalbinde hak ve hakkaniyet azmi bulunmuyorsa yaradır Ne sefih bir gamdır, ruhsuz bir maceradır, zafiyet içinde çürüyen mecaldir, korksa da
Kalbin hangi halinden söz edeyim Aklın derecelerini hangi idrakimle şerh edeyim Vasfımı aşikâr eyleyen nadanlığımın ayan olan farkını nasıl gizleyim Ruhumdan tebarüz eden yükün altında, gönül bahçemin kalın surlarından sesleneyim
Ne kadar zulmetsen Ah u zar etmem için sabrımı denesen Ömrü besteleyen güfteyi notalara çevirip sazendeye versen Mızrap kırılır, akort darılır, saz mahzunlaşır, sazende şaşkınlık içinde etrafına bakınır
Bilmem ki ümmet hangi telakkilerde Tefrikanın en korkunç dehlizlerinde ve esaretin içinde Ruhuna niçin bu kadar bigâne, vicdan suskun, izan yorgun peki, neyin derdinde Akıllara kimler hâkim, iradeler ne kadar vahim, vicdanlar sanki rehin, hal bizar kendi ikliminde
Asya’ya baksan, Afrika’yı anlasam Ortadoğu’nun kanayan yaralarını nasıl bir irfanla sarsam Hangi yüzle ellerimi açsam, rahmet ve bereketi fark etmeyenleri ne yapsam Nasıl bir dua ile haykırıp, yakarsam ve ümmeti Muhammed’in bu elim halini anlatsam
Hangi dramın kitabını okusam Ekranlara yansıyan ve çırpınan çığlığı hakkıyla duysam Zalimin dinmeyen zulmü karşısında, mazlumun sabrı ve cefasındaki metaneti Yüreğimin derinliklerine bir acı nida gibi bıraksam, sefil ve sefih kimliğimin farkına varsam
Ne mazlumun hakkıyla yanındayız Ve ne de zalimin tuğyan ve talanı karşısında dimdik ayaktayız Adeta seküler bir kimliğin gölgesinde saklıyız, paganlaşan yüreklere neden acırız Varlık adına, hırs ve rekabet ortamında hangi hukuku tanırız, cebretmeyi marifet sayarız
Ruhumuzdan zalimleri atmamız lazım Yıllara sâri sinemizde beslediğimiz canavarlığı niye saklarız Fırsatçılığı kime bırakırız, imkânları savurgan bir hevesle niçin ortalığa atarız En kuytu bir şekilde nefsi heveslerimize dalarız, evet, rahat ve huzuru bitmeyecek sanırız
Ümmet ilmen ve fikren güçsüz bırakıldı En kutsallarına bigâne kalması sağlandı, avuntulara daldı Etnik milliyetçilik aniden nüksetti, mezhepsel asabiyet muhabbeti budadı Mel’am tipli maksatlar kürsüleri kaptı, taguti temayüzler etrafı sardı, kul sessiz kalmaya zorlandı
Haram aylar var, vardı Gecelerin kutsiyetine hürmet göstermek şarttı Aylardan Ramazan olunca, ruh ve gönüller gözyaşlarına kanardı Beşer ibadet etmek için kapı kapı gayrete koşar, Rabbinin katında rıza arardı
Aklın ve kalbin efendisi İradenin ihsan adresi, vicdanın suhulet sesi Yüreğin inşirah perdesi, gözyaşlarının sevda muhayyilesi Ne kadar endişe ederdi, ümmetini bu halini görendi, hassasiyet O’nun içindi
Hangi zaviyeden baksak İster hazan, ister zemheri mey anında kalsak Her hal ve hareketinde ki ibreti anlamaya çalışsak ve kavrasak Hayatımızın felsefesi yapıp, azimle ümmeti olmaya layık olsak ve avunmasak
Filistin’den tut nereye kadar Asırlardır sömürülen zavallı halklar, köle yapılanlar Zulmün karşısında duramayacak kadar onuru ve omurgası kırılan varlıklar İnsanlık adına ne kadar utanç içinde bulunduğumuzun söyle ne kadar farkındalar
Sabiler ezbere zorlanıyor Canlı bir tahakkümün içinde düğümleniyor Bu hale itiraz etmek kifayet etmiyor, kolaydan cennet umudu vehmediliyor Mukallit olmak, örfü inanışla hayata bel bağlamak, ümmeti Muhammed’e çözüm getirmiyor
Rahmetli babam çok üzülürdü Annem seyrettiğine dost mu düşman mı diye sual eylerdi Düşman deyince, “defi dürülsün” derdi ve her ikisi de ümit içinde beklerdi Konu komşu geçim derdindeydi, bazen muhabbet olsun diye konuya girerlerdi
Ne müthiş bir hikâye Bin iki yüz yirmi iki yıllarına tekâmül ediyor Takriben dokuz asır öncesi kalbi bir umut olarak inşa ediliyor Gayrimüslim iken mübadele gereği sultanın zevcesi oluyor ve sonra devam ediyor
Selçuklu Sultanı Alâeddin Keykubat Alanya Kalesini anlaşma gereği teslim alıyor ve kralın Kızını da bu anlaşma seyri içinde kabul ederek, zevceliğe alıyor Oğlu Giyasettin Keyhüsrev’den sonra Müslüman oluyor ve kendini vakfiyelere adıyor
Selçuklu dönemi itibariyle başlayan Cami, Medrese, Hamam ve diğer müştemilat inşa edilirken Hamamın farklı bir hikâyesi anlatılır ve hassasiyet içinde ki yeri itibarlıdır Ve bu bakımdan cami inşaatı durdurulur ve hamamın tez zamanda yapılması sağlanır
Cami yapımında çalışan bir can Suskun bir şekilde kenarda ve boynu bükük halde beklemektedir Durumu fark eden ileri gelenler meramını sual ederler ve bu minval üzereyken Mehbare sultana vaziyet iletilir, mağdur işçi rüyasında ihtilam olur ve ne yapacağını şaşırır
Bu vaziyet içindeyken uzak durdum der Sultan hemen cami inşaatının durmasını ve hemen yanına Hamam yapılması karar verir ve böylece hesapta yokken zaruret eda edilir Hunat hatun Manzumesi olarak dokuz asırdır vakarla ayakta duran bu medrese için
Büyükşehir belediyesi vakıflardan kiralayarak Restorasyon yaptırdı ve hassasiyetle aslına uygun olarak Yeniden vaziyet ederek Hunat hatun kültür ve sanat merkezi vasfına getirildi Hüsn-ü hat, Ebru, Resim, Tezhip, Tespih, Çini, Ney dinleti, Ney ve halı atölyeleri kuruldu
Kur’an meal ve tefsiri, Arapça, Osmanlıca, Hadis, Fıkıh, Sahaf, okuma odası Yazar odası ve çok maksatlı konferans salonu olmak üzere hizmete sunuldu Çok geniş Eyvanıyla ailelerin gece geç saatlere kadar huzur buldukları mekân olmuştur Bu fakiri, böylesi kıymetli ve kentin merkezinde bulunan değerin yönetilmesi için vazifelendirilmiştir
Şöyle bir geçmişe gitmek istedim, göçenleri yâd ettim…
Atimden ne beklerdim Hangi işaret taşlarının izlerinde nefeslenirdim Onca cefayı nasıl bestelerdim, sabır yokuşlarında yanarak bilenirdim Dinmeyen bir umudun arifesinde tefekkür etmeyi en büyük bahtiyarlık olarak görürdüm
Kul, kanaat denizinde arınmalı Her ırmağın suyuna dalmaktan sakınıp, durulmalı Güneşin zeval bulduğu andan kaçınmalı, gecenin bir yarısında uyanmalı Ruhunu ve aklını yaratan sahip için secdeye kapanmalı, mizan için yaşanmaya adanmalı
Ne dilencinin haline acı Ne de viran olmuş hanlardan nükseden sızıya ol kadı Bahtın bir kitabı vardır, ömür içinde nice belalar saklıdır, akıl kim için sırdır Aklına teslim edilen iraden bahtını şerh eden irfandır, azim senin en müstesna azığındır
İlim, merakın şubesindendir Akıl ve izan, vicdanınla muvazene içinde bulunmalıdır Her esen fırtınadan korkmadan, tesirinde kalan acziyetler hatırlanmalıdır Her kimin ihsana ihtiyacı varsa, hastane köşelerinde mecali kesilen ortadaysa koşmalıdır
Kendine yetmeyen can neyler İçini kemiren vehimlerle aynanın karşısına geçer Bin bir meramlarla suretlerin insicamında iniler, sessizce kahreder Kalbin ve ruhun düştüğü durumu es geçer, güya aklı olan bir değer, hevaya rağbet eder
Orjinal Boyutunda Açmak İçin ( %1$sx%2$s ve %3$sKB ) Buraya Tıklayın
Her ne kadar vehmetsem Müteessir olup içinde bulunduğum lahzada titresem Kalbimin derinliğinde nükseden viraneliğimi hesap ederek inlesem Yeniden bilincimi tazelesem, lekelerimden temizlensem ve zafiyetleri terk etsem
Niçin geçmişin yükü ağır Beşer sıfatı aklıselim için ne ağır, idrak adına kahır Bulduğunu yiyen, helal, haram bilmeyen, hassasiyetini kaybeden sağır Bedene hapsolmuş, esareti meşru saymış ve kanıksamış, nefsine kölelik yapmış ne ağır
Takriben dört yaşındaki Henüz umudun en samimi heyecanında sevinçken Anne ve babası bakımından neşeyken, en değerli bir emanetken Katledilmesi, defin karesi, öteye aşina hevesi ne kadar hüzün içinde içimi titretiyor
O an, anne ve babası Yüreği dağlanan yakınları, sessizliğe kananları Kalbin en samimi ağlatan sebebi, nasıl muhayyilemize alacağız Nasıl bir hak ve hukukla Rabbimize dertleneceğiz, nefsi temayüzleri terk edeceğiz
Ey Rabbim sen bilirsin Sen aklımı ve irademi bahşeden yegâne sahipsin Nefsi zafiyetlerim, bitmez tükenmez telakkilerimle nasıl huzuruna geleceğim Ne olur, beni bana bırakma, aklım ve iradem var ama, yanılmama sen fırsat verme
Bir ömür imtihan içendeyiz Bu hakikati idrak etmek için nasıl bir bilinçteyiz Ne Efendimiz Muhammet Mücteba’ya ve ne de emniyet ettiği haki katlara Ne kadar samimiyetle sarılmaktayız, hayatın mihengi yapıp ve öyle yaşamaktayız
Tarihçesine baktığımız vakit Her sanat dalının mazisi ve derinliği sarihtir Ve fakat ne hikmetse iktidara alternatif üretmek arzusu gariptir Ukalalıkları hadsizdir, Millet onların nezdinde sürüdür, seçilmiş iktidar diktatördür
İnsandır deriz, sabrederiz Her türlü lafazanlıklarına sukut ederek nazar ederiz Hangi ülkü uğruna yüreklerini koyduklarını merak eyleriz, bekleriz Gayri ahlaki ne kadar çirkeflik varsa, nefsi aymazlık bu kadar sefih olunca çekiniriz
Eline kadeh alan, uluorta konuşan Ressamın diye çaka satan, piyanistlik adına savunulan Kilise müziğini çalmakla fark atan, Tiyatro adına gammazlık yapan Sinema üst atlığına soyunan, her sahnesinde nefsi keyfiyetini ortaya koyan olunca
Musevilerin ve Hıristiyanların Ateizm adına fedai kesilen, şaklabanlık yapan densizlerin Her türlü standardı alt eden, her sıkıştığında başka bir çehreye bürünen batının Sosyalizm adına savunuculuğun, şiddet ve gasp konusunda korkusuzluğa fark atan
Hiçbir kutsallığı tanımayan Hak ve hukuku talan ederek, özgürlük taslayan Cebir ve işgali meşru sayan, Milletin hür iradesini dikkate almayan Ne kadar bedbaht ve sefih terör yandaşları ortalığı kasıp kavurmuşsa, yanlarındadır
Geleneksel sanatlarımız İçselliği ve edebi bir farklı açıdan hasreden üstatlarımız Ruhu ve kalbine bigâne kalmayan ve asıl sanatçının kim olduğunu bilen varlığımız Her zaman olduğu gibi vakar ve kemaliyetle vaziyetlerini koruyor,sinelerde taht kuruyor
Vaktin sessiz derinliğindeyim İçime işleyen, ruhumun insicamını etkileyen İklimlerin meftun eden, suhuletine götüren, feyzi amber nefeslendiren Huzuru ikbalin ilham zerk ettiği, düşünceler ırmağına çektiği ve fakat ürkütmediği yerdeyim
Sinemde biriken sualler vardı Göçüp giden lahzadan iz bırakan meramlardı Sebebi hikmetine vakıf olmak nasıl bir hicrandı, sır perdesi asıldı Bilgi ve bilinç henüz nadandı, arzı enam eden suretler içimi acıtan dramdı
Bir vakte doğru koşuyordum Şevki kanaat içinde umut besliyordum, ya sabır diyordum Kalbimden nükseden sevginin şavkıyla ümitlere akıyordum, nerede yanılıyordum Firkatin nidasına bakıyordum, yüreğimi titreten naifliğe nasıl imreniyordum
Öteler içimde yaşattığım ikbaldir Nereye baksam, hangi azamı hatırlasam ve sukuta kansam Hiçbir varlığın tamahında olmasam, ruhumu ahdiyle bir barıştırsam Her belanın selametine bel bağlasam, kemali yet vasfı için rabbime el açıp yakarsam
Ne vakit sevdanın şavkıyla yansam Hakikate mazhar kılan aşkın vecdiyle ruhumu arındırsam Bedeni ihtiyaçlar için avunmasam, nefsin derin yaralarını nasıl sarsam Zan ile nazar etmekten kurtulsam, her türlü asabiyeti bıraksam ve O’na yakarsam
Şehnaz makamında ki bu eseri dinlerken Kalbim durmadı, kalem aradı, sessizce düşen damlaları yazdı Kuytu ve sakin bir dergâhta kalbi yakarışlarını anlattı, malikine şevkle anlattı Başlık olarak yer verdiğim bu beyan ne kadar içli ve bir o kadarda samimi gelince, melali kal eyledim
Ne buğz et, ne nefrete evet, içindeki belayı def et…
Hangi hekime gitsen Eline tutuşturulan reçeyle ikna olup sevinsen Ümit içinde sükûnete erişip, şifa bulmayı sabırla beklesen Ve fakat ne çare desen, içine düştüğün gamdan temizlenmek için yeniden sual etsen
Her doğan beni âdem beşerdir Ancak, insan olmak için azmi ve bilgisi gerekir Kemale ermek niçin fazilettir, kul olabilmek latifliği onda gizlidir Edebin her lahzası erdem için elzemdir, fark ettiren kalbi inşirah ve hassasiyetidir
Asabiyet nefsin hususiyetidir Terbiye ve tezkiye edilmeyen nefs ne kadar şerdir Bilgi ve tecrübe, sabır ve metanet, ümit ve şecaat en kavli gerekçedir Kul olan, hiçlikte buluşur, ihsanla konuşur, ecirle durulur, çileyle yol alır ve sevinir
Bir sevdası vardır, O’na ramdır İçine hüzün zerk eden kederin şevkine adanmıştır Endişe etmek, nitelik için emek vermek, benlikten sıyrılıp hakka erişmek Aşkın, ruhu ve kalbi ihya ettiğini, nefsi ötelediğini, mizan için derlediğini anlamaktır
Gönlünüzde mal sevgisi olmasın Hırs ve haset barınmasın, kalbiniz riyaya kanmasın Nefsi avuntular ve hevesi arzular umut sanılmasın, emel kanıksanmasın Gıybet yüreğinizin bereketini kurutmasın, asabiyette nazarlarınızdan okunmasın
Sokak ortasında çalan çırpan Gasp etmek için pusu kuran, kuytu yerleri arayan Bahtının kazası için habersiz yakalanan can, ne kadar perişandır O’na imdat edecek kim vardır, en yakın olan yar, ne kadar kalbinde yaşamaktadır
Öncelikle hakkı teslim etmek lazım Yazın çok sıcak, kışın çok soğuk olan bir iklimi vardır Hiçbir tabii zenginliği ve gelir durumu olmadığından çaresizdir Muhakkak ki ticaretle uğraşmak ve rızkını temin etmek için şartlıdır
Gelenekselliğe bağlı bir hasleti vardır Bağ sohbetleri, tasavvuf dersleri, edep telkinleri kardır Ticarete gösterdiği hassasiyeti, muhafazakârlık adına koruyandır Gece hayatından pek hazlanmayan, yatsı namazından sonra eve kapanandır
Bir Kayseriliyim diyen bir insanda Temel olarak şu unsurlar bulunmalıdır Ticaretle iştigal ettiği dükkân, en önemli hassasiyetidir Ev, bağ, mezar ve binek sahibi olmaları elzemdir, yoksa acınandır
Bağ göçmeler öte için bir hazırlıktır Çocukların toprakla haşır neşir olmaları arzulanandır Bahis oyunları, stadyuma gitme merakı, futbola adanması kıttır Tasarruf yapmayı, iktisat içinde yaşamayı ve yarının hazırlığı asıldır
Hayır ve hasenatı yerinde kullanması Fevkalade araştırarak hata yapmaktan sakınması Kimi zenginlerin asilzade gibi davranması, kimisi derviş olması Dini mübin için fedakârlığa her zaman aday bulunması ve sakınmaması
Ve fakat sanayi tesisleri artıkça Fevkalade göç almıştır ve hasletler farklılaşmıştır İç Anadolu’nun ticarette parlayan yıldızı olunca örf yıpranmıştır Geleneksel din anlayışı ve sohbet ortamlarında ki cemaat farkı açığa çıkmıştır
Evine ve hanesine bağlı bir yapıdadır Refikası en liyakatli ve saygın bir konumdadır Mutfak kültürü fevkalade zengin ve leziz olmak durumundadır Mantı, yağlama, içli köfte, hamur işinin nevileri olağan sayılmaktadır
Kıyafete çok para harcamayı sevmez Arabanın esaslısından hoşlanır ve fakat tasarruflu olanı alır İstişare etmeyi çok sever, il nezdinde yapılan etkinliklere icabet eder Devlete her zaman bağlı ve duasını eksik etmeyen bir anlayışa sahiptir
Evlatlar muhakkak ki okumalıdır Yalnız, ticarette asla-a geri kalmamalıdır Çıraklık, kalfalık ve ustalık mevkilerini özümlemek durumundadır Muhakkak ticarete aşina, eğer mizacı müsait değilse memuriyete başlatılır