ABDULLAH4
Forum Yöneticisi
HAYATIMIZI RAMAZANA ÇEVİRMEK(6)
Hep böyle, âyetler birbirini te'yid ederek geliyor. Cenâb-ı Hak, bizimle beraber, biz ne kadar beraberiz? O ayrı!... İşte bu hâl, imânî kalitemizi gösterir. İmânî kalitemiz nerden belli? Davranışlarımızdan belli.
Yine Lokman süresinin 15. ayetinde Lokman (a.s.) oğluna:
"Ya hayır ya da şer; bir işi, bir hardal tanesi ağırlığınca da olsa, çok küçükte olsa yaptığınız iyilik ya da kötülük ve bu bir kayanın içinde de olsa, semada olsa, nasıl olursa olsun. Allah onu senin önüne getirecektir" buyuruyor.
"Farkında olmadığımız iyilik ya da kötülük..." diyor Lokman (a.s.), çocuğuna olan tavsiyesinde, "kayanın dibinde de olsa, semada da olsa, yerin dibinde de olsa, Allah onu senin karşına getirir" buyuruyor.
Demek ki, içimizden geçen hislere kadar devamlı kameraya alınıyoruz. Yine Cenâb-ı Hakk'ın iki meleği, insanın sağında ve ve solunda oturarak yaptıklarını yazmaktadır. O iki melek yazmasa da, Cenâb-ı Hak bilmiyor mu? Biliyor ama, bu iki meleğin yazması da aynı zamanda bizler için bir sened olacak.
"Kitabını oku!" denilecek.
Meleklerin bunu yazması, Allah'ın aczinden değil, meleklere gücü yeten yine Cenâb-ı Hak'tır.
"İnsan hiçbir söz söylemez ki, yanında onu yazmaya hazır onu gözetleyen iki melek bulunmasın."
Demek ki, hiç yalnız değiliz. İki tarafta iki melek var. İçimizde nefis var. Peşimizde şeytan var. Bir tenhaya çekilmemiz mümkün değil!..
Bu, ihsan duygusu oluyor işte. Ondan sonra ölüm!.. Nereye gideceğimiz de bir muamma, nereye gidileceği bilinmiyor. Azrail ile nerede karşılaşacağız, o da bilinmiyor. O anda bütün dünya perdeleri kapanacak, oradaki perdeler açılacak!..
İnsanın nefsinin mayasında fâniliğe isyan vardır. Fâniliği istememek!.. Ölüm bize ne kadar uzak geliyor. Hatta ana-babalarımız, bir ölüm haberi alındığında hemen:
"-Kaç yaşındaydı?" diye sorarlar. Devamında da:
"-Ne hastalığı vardı?" derler.
Ölümle hastalığın alâkası yoktur. Ölüm ecelledir. Bütün vücut dumûra uğrar, hayat yine devam eder. Âyet-i kerimede büyük ikaz:
"Ölüm sarhoşluğu gerçekten gelir de, işte ey insan bu senin öteden beri kaçtığın şeydir, denilir. " (Kâf, 19)
Çok veciz bir âyet-i kerime... Nereye kaçacaksın, kimin mülkünde yaşıyorsun? Kimin iradesinin dışındasın? Küllî irâdeyi biliyor musun? Küllî irâdeden haberin var mı? Kabirden kaçacak yer var mı?
"Yekulül insanü yevme izin eynel mefar"
"İnsan sorar, bir şaşkınlık içinde, kaçacak bir yer var mı?!"
O halde hayat sınırlı; ölüm vakti meçhul!... Onun için fânîliği unutmamak.
Mevlânâ diyor ki:
"Dünya hayatı rüyada define bulmak gibidir. Ancak sabah kalkarsın bakarsın. Ne define var, ne başka bir şey!.."
İşte hayat da böyle bir define bulmaktır. Birtakım ihtirasların peşinde koşmak, ölümle uyanmak!...
Cenâb-ı Hak, bizim bu uykudan uyanmamızı istiyor.
"Ölüm sarhoşluğu gerçekten gelir de, işte ey insan bu senin öteden beri kaçtığın şeydir denilir. "
"Nasıl yaşarsanız, öyle ölürsünüz!.." buyruluyor.
Ekseriyetle böyledir. Bunun dışında durumlar da var. Bir karış cennete yaklaşmışken cehenneme; bir karış cehenneme yaklaşmışken cennete girenler de var. Sabah-kâfir, akşam mü'min!...
Genel olarak "Nasıl yaşarsanız..."
Demek "ilim" hayatı zarûrî, "takva" hayatı zarûrî, "emr-i bil maruf" zarûrî.
"Nasıl ölürseniz o şekilde haşr olursunuz."
Bütün hayat, bu son nefeste... Biz hayatımızı göreceğiz.
Hep böyle, âyetler birbirini te'yid ederek geliyor. Cenâb-ı Hak, bizimle beraber, biz ne kadar beraberiz? O ayrı!... İşte bu hâl, imânî kalitemizi gösterir. İmânî kalitemiz nerden belli? Davranışlarımızdan belli.
Yine Lokman süresinin 15. ayetinde Lokman (a.s.) oğluna:
"Ya hayır ya da şer; bir işi, bir hardal tanesi ağırlığınca da olsa, çok küçükte olsa yaptığınız iyilik ya da kötülük ve bu bir kayanın içinde de olsa, semada olsa, nasıl olursa olsun. Allah onu senin önüne getirecektir" buyuruyor.
"Farkında olmadığımız iyilik ya da kötülük..." diyor Lokman (a.s.), çocuğuna olan tavsiyesinde, "kayanın dibinde de olsa, semada da olsa, yerin dibinde de olsa, Allah onu senin karşına getirir" buyuruyor.
Demek ki, içimizden geçen hislere kadar devamlı kameraya alınıyoruz. Yine Cenâb-ı Hakk'ın iki meleği, insanın sağında ve ve solunda oturarak yaptıklarını yazmaktadır. O iki melek yazmasa da, Cenâb-ı Hak bilmiyor mu? Biliyor ama, bu iki meleğin yazması da aynı zamanda bizler için bir sened olacak.
"Kitabını oku!" denilecek.
Meleklerin bunu yazması, Allah'ın aczinden değil, meleklere gücü yeten yine Cenâb-ı Hak'tır.
"İnsan hiçbir söz söylemez ki, yanında onu yazmaya hazır onu gözetleyen iki melek bulunmasın."
Demek ki, hiç yalnız değiliz. İki tarafta iki melek var. İçimizde nefis var. Peşimizde şeytan var. Bir tenhaya çekilmemiz mümkün değil!..
Bu, ihsan duygusu oluyor işte. Ondan sonra ölüm!.. Nereye gideceğimiz de bir muamma, nereye gidileceği bilinmiyor. Azrail ile nerede karşılaşacağız, o da bilinmiyor. O anda bütün dünya perdeleri kapanacak, oradaki perdeler açılacak!..
İnsanın nefsinin mayasında fâniliğe isyan vardır. Fâniliği istememek!.. Ölüm bize ne kadar uzak geliyor. Hatta ana-babalarımız, bir ölüm haberi alındığında hemen:
"-Kaç yaşındaydı?" diye sorarlar. Devamında da:
"-Ne hastalığı vardı?" derler.
Ölümle hastalığın alâkası yoktur. Ölüm ecelledir. Bütün vücut dumûra uğrar, hayat yine devam eder. Âyet-i kerimede büyük ikaz:
"Ölüm sarhoşluğu gerçekten gelir de, işte ey insan bu senin öteden beri kaçtığın şeydir, denilir. " (Kâf, 19)
Çok veciz bir âyet-i kerime... Nereye kaçacaksın, kimin mülkünde yaşıyorsun? Kimin iradesinin dışındasın? Küllî irâdeyi biliyor musun? Küllî irâdeden haberin var mı? Kabirden kaçacak yer var mı?
"Yekulül insanü yevme izin eynel mefar"
"İnsan sorar, bir şaşkınlık içinde, kaçacak bir yer var mı?!"
O halde hayat sınırlı; ölüm vakti meçhul!... Onun için fânîliği unutmamak.
Mevlânâ diyor ki:
"Dünya hayatı rüyada define bulmak gibidir. Ancak sabah kalkarsın bakarsın. Ne define var, ne başka bir şey!.."
İşte hayat da böyle bir define bulmaktır. Birtakım ihtirasların peşinde koşmak, ölümle uyanmak!...
Cenâb-ı Hak, bizim bu uykudan uyanmamızı istiyor.
"Ölüm sarhoşluğu gerçekten gelir de, işte ey insan bu senin öteden beri kaçtığın şeydir denilir. "
"Nasıl yaşarsanız, öyle ölürsünüz!.." buyruluyor.
Ekseriyetle böyledir. Bunun dışında durumlar da var. Bir karış cennete yaklaşmışken cehenneme; bir karış cehenneme yaklaşmışken cennete girenler de var. Sabah-kâfir, akşam mü'min!...
Genel olarak "Nasıl yaşarsanız..."
Demek "ilim" hayatı zarûrî, "takva" hayatı zarûrî, "emr-i bil maruf" zarûrî.
"Nasıl ölürseniz o şekilde haşr olursunuz."
Bütün hayat, bu son nefeste... Biz hayatımızı göreceğiz.