Yaratılanı Sevelim, Yaratandan Ötürü

uður1

Well-known member
Cevap: Günün ayeti

. . . : Kur'an'dan Bir Mesaj : . . .
"Eğer karı kocanın birbirinden ayrılacaklarından endişe ederseniz, o vakit, kendilerine erkeğin ailesinden bir hakem, kadının ailesinden bir hakem gönderin. İki taraf işi düzeltmek isterlerse, Allah onları uyuşmaya muvaffak buyurur. Şüphesiz Allah alîm ve habîrdir (her şeyi bilir, bütün maksatlardan haberdardır)." [Nisa Suresi 4,35]
 

uður1

Well-known member
Yaratılanı Sevelim, Yaratandan Ötürü
Cenâb-ı Hak buyuruyor:
“Biz, hakikaten insanoğlunu şan ve şeref sahibi kıldık. Onları, (çeşitli nakil vasıtaları ile) karada ve denizde taşıdık; kendilerine güzel güzel rızıklar verdik; yine onları, yarattıklarımızın birçoğundan cidden üstün kıldık.” (İsrâ, 70)
Rasûlullah (sav) buyurdular:
“Ben lânetçi olarak değil, âlemlere rahmet olarak gönderildim” (Müslim, Birr, 87)
Rasûlullah (sav) kendisine işkence eden insanlara bile beddua etmiyor, zamanla düşünceleri değişir veya nesillerinden sâlih insanlar gelir diye onlara hayır dualar ediyordu. Nitekim melekler, kendisine çok ağır işkence ve hakaretler eden Tâif halkını iki büyük dağ arasında ezmek istedilerinde Allah Rasûlü (sav) buna râzı olmamış, onların neslinden tevhîd ehli insanların gelmesi için niyazda bulunmuştur. Tâif halkı, hicrî 9. seneye kadar inançsızlıkta şiddetle direnip müslümanlara pek çok zâyiât verdirmişti. Nihayet müslümanlar:
“–Yâ Rasûlallah! Sakîf Kabilesi’nin okları ve mızrakları bizi yaktı, perişan etti. Onlara beddua etseniz!” dediğinde:
“–Yâ Rabbî! Sakîf Kabilesi’ne hidâyet nasîb eyle! Onları bize gönder!” diye niyâz etti. Duası neticesinde bir müddet sonra Sakîf heyeti, müslüman olmak üzere Medîne-i Münevvere’ye geldi. (İbn-i Hişâm, IV, 134; Tirmizî, Menâkıb, 73/3942)
Her Güne Bir Esma-ül Hüsna (Allah’ın En Güzel İsimleri)
el-Muîd: Ölümden sonra tekrar yaratacak olan, öldükten sonra dirilten demektir.
Kısa Günün Kârı
Hz. Mevlânâ’ya göre insan hayâle, düşünceye sığmayacak kadar yüce ve büyüktür. O der ki:
“İnsanın gerçek değerini söylesem, ben de yanarım dünya da! Fakat ne yazık ki insan değerini bilemedi, kendini ucuza sattı. İnsan aslında çok değerli bir atlas kumaş iken kendini hırkaya yama yaptı.” (Mesnevî, c. 3, beyt: 1000-1001)
Lügatçe
zâyiât: Kayıplar.

 

uður1

Well-known member
Rahmet Gibi Bir Kardeşlik

Rahmet Gibi Bir Kardeşlik
Cenâb-ı Hak buyuruyor:
“Hep birlikte Allah'ın ipine (İslâm'a) sımsıkı yapışın; parçalanmayın. Allah'ın size olan nimetini hatırlayın: Hani siz birbirinize düşman kişilerdiniz de O, gönüllerinizi birleştirmişti ve O'nun nimeti sayesinde kardeş kimseler olmuştunuz. Yine siz bir ateş çukurunun tam kenarında iken oradan da sizi O kurtarmıştı. İşte Allah size âyetlerini böyle açıklar ki doğru yolu bulasınız.” (Al-i İmran, 103)
Rasûlullah (sav) buyurdular:
“Müslüman müslümanın kardeşidir. Ona zulmetmez, onu düşmana teslim etmez. Din kardeşinin ihtiyâcını karşılayanın, Allah da ihtiyâcını karşılar. Müslümandan bir sıkıntıyı giderenin, Allah da kıyâmet günündeki sıkıntılarından birini giderir. Bir müslümanın ayıbını örtenin, Allah da kıyâmet gününde ayıplarını örter.” (Buhârî, Mezâlim, 3; Müslim, Birr, 58)
Kalplerini birbirine Allah'ın ısındırdığı, ellerini birbirine Peygamberin tutuşturduğu ve kardeş yaptığı bir ümmetiz. Cenabı Zülcelal "Siz bir ateş çukurunun kenarında idiniz, buyuruyor, sizi oradan kurtardık ve nimetimizle kardeşler yaptık". Mü'minin mü'mine kardeşliği bir rahmet gibi, bir bereket gibi bir nimet gibi sunuluyor. Cenab-ı Peygamberin, hayatı boyunca bu kardeşlik üzerinde nasıl titrediğini biliyoruz. "Muahat-Kardeşleşme" deyimi, belki yalnızca İslam ıstılahında vardır. Allah Rasûlü, Mekke hayatı süresince bir ipek kozası zerafetinde ördüğü İslam kardeşliğini, Medine'ye gelişinde toplumlar arasında gerçekleştiriyor
Mekke müslümanları ile Medine müslümanlarını, Ensar ile Muhacirleri kucaklaştırıyor, asli ifadesiyle "kardeş" yapıyor. Bu kardeşleşmenin hangi boyutlara kadar uzandığını, siyerlerde içimiz dolarak okuyoruz. Cenab-ı Peygamber hayatı boyunca da, islam potasında erimiş, bütünleşmiş, kendi ifadeleriyle "bünyan-ı marsus-kenetlenmiş yapı" halinde bir toplum inşasına gayret ediyor. Bu toplumu anlatmak için mübarek parmaklarını birbirine geçiriyor, kenetliyor: İşte böyle olun, dercesine... Bir Yahudi'nin tahrikiyle, Evs ve Hazreç kabilesinden bir kaç kişinin vuruşmaya başladığını işitince, büyük teessüre kapılıyor.
Yanında, bir mü'minin diğerini, "kınama" edası taşıyan üslupla andığına şahid olmuşsa, derhal onu tevbe etmeye çağırıyor. Sonunda, birbirlerini Allah için sevenlerden örülmüş o mübarek Medine toplumu inşa ediliyor. Bütün çağlardaki müslümanların gıpta ile benzemeye çalıştıkları kutlu saadet çağı toplumu... (Ahmed Maraş, Altınoluk Dergisi, 1987-Nisan)
Her Güne Bir Esma-ül Hüsna (Allah’ın En Güzel İsimleri)
el-Kayyûm: Zeval bulmayan dâim, kâinatın yöneticisi, bütün varlıkların kendisine bağlı olduğu en yüce Var, kendi kendisine yeten tek Var, gökleri ve yeri ayakta tutan, hiçbir kimseye ve hiçbir şeye bağlı olmayan demektir.
Kısa Günün Kârı
Başkalarının yükünü yüklenmeli, fakat onlara yük olmamalıdır. Cefâ edenlere karşı, ses çıkarmadan vefâ göstermelidir.
Lügatçe
zerafet: Zariflik, incelik, kibarlık. Nâzik davranış. Muamelede, harekette ve giyimde hoşluk ve temizlik.
pota: Bir şeyi kendi bünyesinde eritme, şekil verme yoğurma.
 

uður1

Well-known member
Cevap: Rahmet Gibi Bir Kardeşlik

Yalan yere yemin

Sual: Yalan yere yemin ederek başkasının hakkını almak günah değil midir?
CEVAP
Yalan yere yapılan yemine, yemin-i gâmus denir. Günaha, Cehenneme sokucu yemin demektir. Peygamber efendimize, yemin-i gâmusun ne olduğu sorulunca, (Yalan yere yemin ederek Müslümanın malını almaktır) buyurdu. (Buhari)
Yalan yere yemin ederek birisinin malını almak, büyük günahtır. Hadis-i şeriflerde buyuruldu ki:
(Bir Müslümanın malını, haksız olarak almak için yalan yere yemin eden, Hak teâlânın gazabına uğrar.) [Buhari]
(Birinin malını almak için yalan yere yemin eden, Allahü teâlânın huzuruna cüzzamlı bir facir olarak çıkar.) [İbni Mace] (Facir; fitneci, fesatçı, günahkâr kimsedir.)
(Yalan yere yemin etmek, evleri harap eder.) [Beyheki]
(Yalan yere yemin eden, Cehenneme gidecektir.) [Hâkim]
(Yalan yere yemin, malın yok olmasına sebep olur.) [Bezzar]
(Yalan yere yemin etmek orucu bozar.) [Deylemi] (Oruç sahih olur, fakat sevabını giderir.)
(Yalan yeminle, bir Müslümanın malını alana, Cennet haram, Cehennem vacib olur.) [Hâkim]
(Yalan yere yemin büyük günahtır.) [Buhari]
(Alışveriş yaparken, vallahi böyledir, billahi öyle değildir diye yemin eden kimseye ve “Bugün git, yarın gel” diyerek sözünde durmayan sanatkâra, esnafa yazıklar olsun!) [Deylemi]
(Malını yemin ederek beğendirmeye çalışan kimseye kıyamette acınmaz.) [İ. Gazali]
(Esnafın, pazarcının çoğu facirdir! Çünkü çok yemin ederek, yalan söyleyerek günaha girerler. Alışverişleri de helal olmaz.)
 

uður1

Well-known member
İnkâr eden mahrum kalır

İnkâr eden mahrum kalır
Sual: Cennette Allahü teâlânın görüleceğini inkâr eden, bozuk itikadının cezasını Cehennemde çektikten sonra Cennete girse, Allahü teâlâyı göremez mi?
CEVAP
İtikadı bozuk olan bir kimse, imanla ölür de, Cehennemde bozuk itikadının cezasını çektikten sonra Cennete girerse, Allahü teâlâyı görür. Cennet, nimetlerden mahrum olma yeri değildir. Allahü teâlânın Cennette görüleceğini inkâr edenlerin, Nass’ları yani mânâsı açık olan âyet-i kerime ve hadis-i şerifleri inkâr ettikleri için, Cennete hiç giremeyecekleri bildirilmektedir. Kur’an-ı kerimde mealen, (Kıyamette ışıl ışıl parlayan yüzler, [müminler] Rablerine bakacaklardır) buyuruluyor. (Kıyamet 22, 23)
Her âyet-i kerimeyi inkâr küfür olduğu gibi, bu âyet-i kerimeyi de inkâr küfür olur. Peygamber efendimiz, bu âyet-i kerimenin açıklaması olarak Kütüb-i sittenin hepsinde bulunan meşhur ve sahih bir hadis-i şerifte, ayın dolunay olduğu bir zamanda buyuruyor ki:
(Gökteki şu Ay’ı nasıl net görüyorsanız, [Cennette] Rabbinizi, böyle açıkça göreceksiniz.) [Buhari, Müslim, İbni Mace, Tirmizi, Ebu Davud, Nesai, İ. Ahmed, İbni Huzeyme, İbni Hibban]
Bu meşhur hadisi de inkâr, yukarıdaki âyeti inkâr gibidir. İmam-ı Rabbani hazretleri buyuruyor ki: Allahü teâlâ akıl ve insaf versin de, Allahü teâlâ Cennette görülemez diyenler, Kur’an-ı kerimde açıkça bildirilmiş olan Nass’lara karşı gelmesinler. Sahih hadisleri inkâr etmesinler. Bunlar gibi, açık bildirilmiş olanlara iman etmek lazımdır. Bunların nasıl olduklarını Allah bilir demeli. Anlamadıkları için, (Aklım ermiyor) demeli. Kendi aklına güvenip, anlamadığına inanmamak, çok yanlıştır. (3/44)
Allahü teâlâyı Cennette görmeye inanmak şerefinden mahrum olanlar, bu saadete kavuşmakla nasıl şereflenebilir? (İnkâr eden, mahrum kalır) buyurulmuştur. Cennette olup da görmemek de uygun değildir, çünkü İslamiyet, (Cennette olanların hepsi görecektir) diyor. Bir kısmı görecek, bir kısmı görmeyecek demiyor. (3/17)
Allahü teâlâyı görmeyi inkâr edenler, açık Nass’ları inkâr ettikleri için, Cennete giremeyeceklerdir.
***
Sual: Kadın, namazda iki secde arasında nasıl oturur?
CEVAP
Teşehhütte yani namazdaki normal oturuşta oturduğu gibi oturur. (Redd-ül-muhtar)
 

uður1

Well-known member
Kürtlerin dinen caiz hakları mı var

Kürtlerin dinen caiz hakları mı var
19 Ekim 2011 Çarşamba 05:06
Gazeteciler ve Yazarlar Vakfı'ndan bir abimiz "Biz dindarlar, Kürtlerin ıstırabını hissetmedik" şeklinde "özeleştirisini" verince "bereketli" bir tartışma başladı.
Mamafih, Akif Beki dostumuz kimi "hatırlatmalarda" bulunmakla mezkur "bereketi" az kalsın tarumar edecekti.
Neyse ki, Cengiz Çandar ve Ruşen Çakır imdada yetişti.
Biri "Dindarların bam teli"ni yazarken diğeri de "Kürt Hareketini" anlamaya koyuldu.
Zaten bu iki güzide şahsiyet böylesi konuları hiçbir zaman ıskalamamıştı.
Mesela...
Cengiz Çandar 11 Eylül saldırılarının ardından kaleme aldığı bir yazıda, "Türkiye'nin İslami düşüncesi, kendisini 'selefi' köklerden ayıkladığı ve 'referans kaynakları'nı Seyyid Kutub ve Mevdudi gibilerinden ayırdığı vakit, Türkiye'nin de, İslam Dünyası'nın da önünü açabilecek. 11 Eylül'ü bunun da 'miladı' olarak değerlendirmek mümkün..." demişti.
Üstelik o vakitler "Biz dindarlar, emperyalistlerin ıstırabını hissetmedik" yollu "özeleştiri" veren herhangi bir "abi" de yoktu.
Demek ki Cengiz Çandar'ımız durumdan vazife çıkarma yeteneğini devreye sokmuştu.
Bugünlerde "Kürt Hareketi"ni fehmetmeye çalışan Ruşen Çakır da vaktiyle İslamcıları anlamak için az emek sarf etmemişti.
Yıllar yılı "dindarların" mahallesinde dolaşıp durdu.
Edindiği "malumatı" ortalıyor, "Bu yıl hac mevsimi kurban bayramına rastlıyordu..." şeklinde enteresan tespitlerde bulunan dönemin Nokta dergisi de "voleyi" vuruyordu.
Belki bir Oliver Roy bir Gilles Kepel olamadı ama 28 Şubat sürecinde "mürteci" bilirkişiliğini Faik Bulut'a nal toplatacak kadar konuşturdu.
Gelgelelim, Çandar da Çakır da hep yanlış anlaşılmıştı.
E haliyle bundan da şekvacı oldular.
Cengiz Çandar, Bağdat'ın bombalanmasını seyretme iştiyakını eleştiren "dindarların" kendisini anlayabilecek seviyeleri olmadığını söyledi.
"Amerika'nın bölgeye getireceği demokrasiye ya boyun eğecek ya da öldürüleceksiniz..." yollu uyarılarda bulunmayı da ihmal etmedi.
Ruşen Çakır hiçbir zaman bu kadar "dobra" olmadı. Her zaman biraz daha nazik, biraz daha "incelikli" olmaya özen gösterdi. O kadar ki, bu halini fehmetmekte güçlük çekenler ona rahatlıkla "sinsi" diyebilirdi.
Birkaç gün evvel şöyle yazmıştı: "Dün nasıl bir gazeteci olarak İslami hareketi anlama çalışmam birçokları tarafından "İslamcı olmak" ya da en azından "İslamcıların ekmeğine yağ sürmek" olarak görüldüyse günümüzde de Kürt hareketini anlama çabalarımın birtakım karaçalmalarla engellenmek istendiğinin farkındayım..."
"İslami hareketi anlama" çalışmasını "İslamcı olmak" yahut "İslamcıların ekmeğine yağ sürmek" olarak gören o "birçokları" kimlerdi, doğrusu bilemiyorum.
Benim bildiğim, Sayın Çakır'ın "İslami hareketi anlama" çalışmalarının, vesayet rejiminin medyası tarafından "İslamcılar iktidara gelince bizi kıtır kıtır kesecekler!.." şeklindeki tezvirata meze yapıldığıydı.
Aslında "Kürt hareketini anlama çalışmalarını" engellemek isteyenlerin olduğunu da hiç sanmıyorum.
"Düne" vurgu yapmak için "bugünü" uyduruyor sadece.
İslami hareketten geldiğine inandığı AK Partili çevrelere "Dün sizin için 'İslamcı olmak' gibi her türlü yaftayı göze aldım..." demeye çalışıyor, hepsi bundan ibaret.
Gördüğünüz gibi "incelikli" olmak zor zanaat.
Her iki aydınımız da Gazeteciler ve Yazarlar Vakfı'ndaki o abimizin mezkur "özeleştirisine" bayılmış.
Cengiz Çandar dünkü yazısında "İslami hareket, 'milliyetçilikle' arasındaki sınırları net biçimde hiçbir zaman belirleyemedi..." diyor.
Her türlü milliyetçiliği yerle yeksan eden Seyyid Kutubları, Mevdudileri terörizmin kaynağı gibi gösteren bir insan evladının bunu söyleyebilmesi için çok enteresan "sınırlara" riayet etmesi gerekir.
Ruşen Çakır da "Kürtlerin dinen caiz olan haklarına" dindarların kulak kapadıklarını söylüyor.
Hem her fırsatta "İslami hareketi anlamak" için yıllarımı verdim demeye getir, hem de İslam'ın sürgit dolaşımda olan ıstılahlarından "caiz"i bilme!
"Kürtlerin dinen caiz olan hakları" ne demek?
Bediüzzaman Said Nursi Hazretleri'nin "Arapça vacip, Türkçe lazım, Kürtçe caiz" sözündeki (döneme mütenasip) maslahat ve feraseti kimi abilerimiz bile anlamaktan acizken bu kafanın helalle caizin farkını anlamasını bekleyemeyiz.
Şu kadarını söyleyelim ama:
Anadilde konuşmak ana sütü kadar helaldir.
Allah'ın yarattığı kullarına yaratılıştan verdiği haklara hiçbir kul "cevaz" verme hakkına sahip değildir.
(Bitmedi, devam edeceğiz.)
Yeni Şafak
 

uður1

Well-known member
HACI Caner KUTLU'nun hikayesi...

HACI
19 Ekim 2011 / 11:02
Caner KUTLU'nun hikayesi...


Uçsuz bucaksız bozkırın dar ve tozlu yolunda boğazın gıcık tutmuş sesiyle yol alıyoruz; (üç kişiyiz) 70 model, alev kırmızısı opelin altından üstünden kayan kayalar ve titreyen etlerimizin boşluğunda dalgalanan konuşmalar kimin kulağında ıslanıyorsa cevabı aynı frekansla anlamsız, belirsiz, gayesiz sözcüklere yükleyip geri yolluyor; konuştuğumuz dil tabiatın dili, her nefeste bozulan sözler, lehçeler, ağızlar, bozkırın boğazı yakan, dili boğaza sürtüp genizden soluyan sözcükler, tozun, kirin, altından etleri zıplatan kayanın, rüzgarın, sesin renk verdiği, şekil verdiği bozkır doğasının kuru dili; külüstür, alev kırmızısı aracın ağzından burnundan akıtılan birbirini anlamayan, ancak anlaşan, süregelen, aslında monologlarla yürek yakan...
Bir fren sesiyle, epey sonra daha da dar bir yola giriyoruz. Kıvrılıp giderek, kısa süre sonra devasa bir köşkün önünde duruyoruz.
Bahçesinde güllerin, çimenlerin boy attığı, havuzunda balıkların oynaştığı, kırmızı çatısı altında ahşap merdivenlerin azametle karşıladığı, güzel, hayret verici bir yer burası. Park etmiş araçlar, bahçesindeki ağaç masada alabalık yiyen çiftler; karayağız bozkır delikanlısının yanında başak sarısı bir rus kızı, gülüşmeler, şehvetli bakışlar arasından geçip uzun merdivenleri tırmanıyoruz.
Bizi, elinde iki kocaman alabalıkla Hacı karşılıyor, hoş geldiniz derken, alabalıkları hemen elinden alıyorlar, elimizi sıkıyor.. altmış yaşlarında, beyefendi, nazik, güleryüzlü, mütevazi, sakin tavırlı. Merdivenlerin sonunda uzun bir salon açılıyor, masalar, insanlar, kahkahalar; karayağız bozkır yiğitleri, takım elbiseli, kravatlı, ince bıyıklı beyefendiler, başak sarısı, beyaz etli, balık bakışlı, soluk benizli rus kızları, ortada karışık diller, bedenin ateşli sözcüklerini harlıyorlar.
Bir süre sonra Hacı da bize katılıyor, oğlunu tanıştırıyor, esmer, iri yarı, elleri bağlı karşımızda ezik bir edayla hoş geldiniz diyor; Hacı masayı donatın diyor, beyefendiler benim misafirim, oğlu eğik başıyla geri çekiliyor.
Biraz sonra kuş sütü eksik masa donatılıyor, ben alkol almıyorum diyorum, diğer arkadaşlar rakı içeriz diyorlar, Hacı ben de kullanmam diyor. Arkada yüksek kahkahaların olduğu tarafa baktığımı görünce karşılıklı gülümsüyoruz, hacı, hayat biraz da böyledir diyor. O sırada 4-5 yaşlarında ikiz erkek çocukları geliyor, Hacı’nın kucağına atlıyorlar, sonra koşarak uzaklaşıyorlar, torunlarım diyor, oğlumun.
Masadakiler aşktan bahsediyorlar, ben aşkı yalnız yaşarım diyorum, iki kişinin arasına sıkışmalı diyorum. Hacı, telefonundan bir resim gösteriyor, yirmi yaşlarında esmer güzeli bir kız, benim sevgilim diyor, şehirde, meslek yüksek okulunda okuyor, seviyorum onu, her hafta sonu yanına giderim, bunu sadece ikimiz biliyorduk, artık sen de biliyorsun.
Balıklar, ardından etler gelince yemeğe koyuluyoruz, hacı, sakince anlatmaya başlıyor, İstanbul’u, oradaki yıllarını. İstanbul ortak aşkımız oluyor; Boğaziçi, sonra Kapalıçarşı, ticaret yaptığı günleri anlatıyor. Buradan mal götürüyordum diyor, ortağımla karşılıklı gidip gelirdik, başta çok iyi para kazandık, boğazda bir ev aldım, yatım, katım oldu, sonra işler bozuldu, insanlar bozuldu, ortam bozuldu. Babam sırtında yüküyle şehre mal taşırdı, ben İstanbul’a kamyonlarla mal taşıdım, sonunda babam burada öldü, ben de şimdi buradayım, yaşıyorum. Şükür, elimde bu köşk kaldı, dostlarım var, güzel kızlarım var, beni seviyorlar, ben de onları seviyorum. İş çevresinde, memur kesimde, siyasette birçok ahbabım var, sağ olsunlar, gelirler, eğlenirler, yer içerler, gönülleri hoş olarak giderler.. aşk satarım, anlık sevgiler sunarım, kapanmış yüreklere, beyaz inci tanesi koyarım. Burada her şey güzeldir, uyanınca baş ağrısı, hüzün, pişmanlık yapışırsa da çabuk atlatırlar, tekrar isterler, tekrar gelirler, umut, sevgi benim pazarımda olan şeyledir diyor.
Sonra, derin bir iç çekiyor. Ben şefkatin süt kokusunu andıran lezzetini aradım beyim diyor, annem beni doğururken ölmüştü, ben anne sütünü bilmem. Emdiğim göğüslerin, özümdeki sütün kokusunu vereceğini düşündüm hep; yıllarca annemin mezarına gidip, hatırasını kazdım, kazdıkça özüme, ağzımı dayayacağım annemin kokusuna yaklaşmayı umarak, her kadından mezarına, arzın merkezine ulaşmayı bekleyerek kazdım durdum. Sonunda ulaştığımı sandığım yerden kızgın ateşler çıkıp yüreğime girdi; çıkamıyorum, cehennem benim içimdedir. Biliyorum bir gün öleceğim, içimdeki cehennem tüm vücuduma yayılacak, etrafa saçılacak, beni, ailemi, torunlarımı, dostlarımı alıp götürecek, yakacak. Sonuç, beyim, sonuçta yanık bir süt kokusu kalacak.
Balıktan son bir lokma alıp doğruluyorum. Masadakiler, bu ne acele der gibi yüzüme bakıyorlar. Hacının gözlerine uzunca bakıyorum. Bu kızlar, senin malın değil Hacı diyorum, çoğunun çalışma izni yok, annelerinin yüreklerinden söküp getirdiğin bu kızlar, senin derdinin çaresi değil. Ellerinden pasaportlarını alıp, zorla çalıştırdığın bu insanlar seni sevmiyorlar, incecik, süt beyazı, gülen bu gözler, senin aradığın değil; işte en son yaşanan olay, zavallı bir kız senin yüzünden intihar etti, daha fazla dayanamadı. Bu insanlar senden kurtulmanın yolunu arıyorlar hacı, senin sütü bozan sıcaklığını istemiyorlar. Hakkında tutuklama kararı var, biliyorsun; kaçmanın yararı yok, gerçeğe teslim olmalısın. Seni alacaklar, dışarıda bekliyorlar diyorum.
Peki beyim diyor, kısık bir sesle, zavallı, küçük bir çocuk gibi omzuma hafifçe dokunarak.
 

uður1

Well-known member
Cevap: Günün ayeti

. . . : Kur'an'dan Bir Mesaj : . . . "Yalnız Allah'a ibadet edip O'na hiçbir şeyi şerik yapmayın. Anneye, babaya, akrabalara, Yetimlere, fakirlere, yakın komşulara, uzak komşulara, yol arkadaşına, garip ve yolculara, ellerinizin altındaki (köle, cariye, hizmetçi, işçi) lere de güzel muamele edin. Bilin ki Allah kendini beğenen ve övünüp duran kimseleri sevmez." [Nisa Suresi 4,36]
 

uður1

Well-known member
İyi bir duruş sağlık getirir!

İyi bir duruş sağlık getirir!
19 Ekim 2011 / 06:00
Uzun saatler oturmaktan ya da ayakta durmaktan kaynaklanan duruş bozukluğu ve kamburluk sağlığı tehdit ediyor

Saatlerce oturmak ya da yer değiştirmeden ayakta kalmak zorunda olanların karşılaşabileceği problemlerin başında duruş bozukluğu geliyor. Uzmanlar, tedavi edilmezse kalıcı sağlık sorunlarına yol açabilecek bu problem için gündelik hayatta dikkat edilmesi gereken kuralları ve egzersizlerin önemine dikkat çekiyor.
Duruş bozukluğu genellikle uzun boylularda, hareketsiz olarak ayakta ya da oturarak çalışanlarda görülüyor. Masa başı çalışmalarda, kalem ya da klavyeyle yazı yazarken kollar öne doğru gelince omuzdan itibaren kaslarda uzama meydana geliyor ve uzayan kas daha güçsüz oluyor. Vücudun ön kısmıyla arka kısmı arasında güç farkı duruş bozukluklarını doğuruyor. Güçsüz tarafı egzersizle takviye etmek duruşu da düzeltiyor.
Amerika’daki doktora gitme nedenleri incelendiğinde, sonuçlar bel ağrısının en fazla şikayet alan beş konudan biri olduğunu ortaya koydu. İster inanın ister inanmayın, her beş yetişkinden dördü hayatları boyunca en az bir kez bel ağrısından şikayetçi oluyor ve bu şikayete sahip kişiler tarafından yılda 26 milyon dolardan fazla harcama yapılıyor.
Rakamlar olumsuz görünse de basit bir gerçek var: Günlük hayatımızda basit önlemler alarak bu problemden uzak durmak mümkün. Bunu başarabilmek için Life Fitness Akademi’den Spor Eğitmeni Özgür Güngör omurganızı sağlam tutacak önerilerde bulunuyor:
Eşya taşırken sakatlanmayın: Ağrı ve sakatlanma şikayetlerinin büyük bölümünün beli zorlayıcı kaldırma hareketlerinden kaynaklandığı görülmektedir. Yerden birşey alırken, ister 10 kiloluk dumbbell isterse iki çift çorap alın, belinizi bükerek değil, dizlerinizi kırıp kalçanızla yere çömelerek almayı alışkanlık edinin. Eşyalarınızı tek kolunuzda/omzunuzda değil mümkünse sırtınızda taşıyın. Eğer kolunuzda taşıyorsanız sürekli aynı kolunuzu kullanmayın. Bu bir kolunuz gelişirken diğerini kas ve görünüm olarak güçsüzleştirir Kaldıracağınız yükün ağırlık derecesine göre bacağınızla destek alarak kaldırın. Kaldırdığınız nesneyi mümkün olduğu kadar kendinize yakın seviyede tutmaya çalışarak omurganıza uygulanan kuvveti minumuma indirin. Eğileceğiniz zaman ise sırtınızı öne eğmeden, dizlerinizi kırarak diz çökmelisiniz. Böylece sırtınıza fazla yük binmesini önleyebilirsiniz.
Core bölgenizi güçlendirin: Birçok kişi core bölgesinin sadece karın kaslarından oluştuğunu düşünse de aslında bu bölge sırt kısmı da dahil olmak üzere vücudun komple orta bölgesini kapsar. Core bölgesini güçlendirmek için alt karın kaslarınızı çalıştırmayı deneyin. Yere sırt üstü uzanın ve dizlerinizi düz pozisyonda tutarak ayaklarınızı kaldırın ve vücudunuzla 90 derecelik bir açı yakalayın. Bunu yaparken ayağınızı ya da kalçanızı değil alt karın kaslarınızı kullanarak yapmaya çalışın. Daha sonra başlangıç pozisyonunuza geri dönün. Daha gelişmiş bir deneyim için spor salonunuzdaki Leg Raise ekipmanını kullanabilirsiniz.
Uykunuza dikkat edin: Uyku pozisyonunuz bel sağlığınız için hayati önem taşıyor. Uzmanlar omurgaya dost uyku pozisyonunu sırt üstü için dizleri hafif havada tutacak şekilde alttan yorgan ve ya yastık destekli olarak görüyor. Yan pozisyon için ise dizler hafif bükülmüş şekilde(daha rahat pozisyon için dizler arasına küçük bir yastık konulabilir.) Dümdüz pozisyonda yatmaktan her zaman kaçının. Bu omurganıza baskıya neden olur.
Otururken öne doğru eğilmemeye dikkat edin: Omuzlarınız öne doğru gelmemeli. Sürekli olarak omuzlarınızı geri itmeniz ve midenizi içinize çekmeniz, vücudun ağırlığını eşit olarak çeşitli bölgelere dağıtmanızı sağlayacaktır. Çok uzun süre oturmaktan kaçınmalısınız. Verilen aralarda birkaç dakika bile olsa mutlaka yürüyün. Bacak bacak üstüne atarak oturmamaya özen gösterin çünkü bu alışkanlık kan dolaşımını zorlaştıracaktır.
Spor yapıyorsanız sırt egzersizlerine mutlaka zaman ayırın: Spora gidenler estetik kaygılarla aynada görünebilen kısma daha çok ağırlık verdiği için (göğüs, karın gibi) sırt kasları çalıştırmayı ihmal edebiliyor. Programınıza sırt egzersizlerini de mutlaka eklemelisiniz. Kürek çekmek ya da First Degree gibi kürek cihazlarıyla salonunuzda ya da evinizde çalışmak sırt kaslarınızı geliştirmeniz için idealdir.
Evde spor yapanlar şu hareketleri uygulamalılar: Yere oturun ve bir bacağınızı ileriye doğru uzatın. Diğerini ise bağdaş kurarmış gibi kıvırın. Elinize bir havlu alın ve uzattığınız ayağınızın ortasına gelecek şekilde iki ucundan tutun. Havluyu yavaş yavaş kendinize çekin. Bu hareketi her iki bacağınıza da dörder kez uygulayın. Sırt üstü yatın. Önce bir dizinizi elinizle göğsünüze doğru esnetin. Aynısını diğer bacağa da uygulayın. Her iki bacak için bu işlemi dörder kez yapın.
Radikal.com
 

uður1

Well-known member
Metanet ve şehitlerimize dua etme günüdür

Metanet ve şehitlerimize dua etme günüdür
19 Ekim 2011 / 12:26
Terör örgütü PKK'ya lanet yağarken provokasyonlara gelinmemesi uyarılarında bulunuldu

Ahmet Bilgi'nin haberi:
RİSALEHABER-Dünden itibaren 30'dan fazla insanımızı öldüren terör örgütü PKK'ya lanet yağarken provokasyonlara gelinmemesi uyarılarında bulunuldu.
Diyanet İşleri Başkanı Görmez: Gün, kardeşliğimizi gösterme günüdür
Diyanet İşleri Başkanı Mehmet Görmez, “Gün, bu büyük acımızı bağrımıza basarak Millet olarak kardeşliğimizi, birlik ve beraberliğimizi tüm dünyaya gösterme, sabır, metanet ve aziz şehitlerimize dua etme günüdür.” dedi.
Diyanet İşleri Başkanı Mehmet Görmez, Hakkâri’deki terör saldırısı ile ilgili taziye mesajı yayınladı. Son günlerde güvenlik güçlerini hedef alan saldırılarda şehit düşenlere Allah’tan rahmet, yaralılara şifa, ailelere ise sabır ve metanet dileyen Başkan Görmez, “Bu menfur saldırılar aziz milletimizin birlikte ‘daha çok kardeş olma’ ve beraber yaşama azmi ve kararlılığını daha da arttıracaktır.” diye konuştu.
Birlik, beraberlik, huzur ve kardeşliği bozmayı hedefleyen bu saldırıları gerçekleştirenlerin, milletimizin sahip olduğu kardeşlik ruhu ve iradesi karşısında emellerine asla ulaşamayacağını söyleyen Görmez, “Gün, bu büyük acımızı bağrımıza basarak millet olarak kardeşliğimizi, birlik ve beraberliğimizi tüm dünyaya gösterme, sabır, metanet ve aziz şehitlerimize dua etme günüdür. Gün, canilerin şahsında katledilen insanlığa acıma günüdür. Aziz milletimizi tarih boyunca kardeş kılan yüksek değerler şimdiye kadar olduğu gibi bundan sonra da bu kabil ihanetleri aşmamızı sağlayacaktır. Bu cani saldırıları gerçekleştirenler bilmelidir ki bu aziz millet onlara dahi acıyacak büyük bir yüreğe sahiptir.” dedi.
Gıda Tarım ve Hayvancılık Bakanı Mehdi Eker:
TV8'de Erkan Tan'la Başbaşa programına katılan Gıda Tarım ve Hayvancılık Bakanı Mehdi Eker, terör belası ile mücadele edildiğini söyledi. "Terör örgütünü lanetliyoruz, lanetle karşılıyoruz" diyen Eker szölerini şöyle sürdürdü:
"Bu sorunu mümkün mertebede barış içinde çözmeye çalışıyoruz. Ortada terör örgütü var. Bir tek yavrunun acısı her şeye bedeldir. Katledilen bir insandır. Ateş düşen bir ailenin ocağıdır. Bir beladır. Bu belayla mücadele edilecektir. Eli kanlı terör örgütünün kan akıtmasıyla sorun çözülemez. Amacımız daha fazla kan dökülmesin. Kan dökülen yerde, insanların yüreğinin yandığı yerde barışı konuşma imkanı olmuyor. PKK da zaten bunu yapıyor. PKK Kürtlerin aleyhine çalışıyor, birilerine taşeronluk yapıyor. Ne zaman Türkiye'de demokratikleşmeyle, sivilleşmeyle ilgili adım atılsa, ne zaman anayasal bir reform yapılsa PKK bu süreci baltalamak için bu tür saldırıları yapıyor.
"Kürtler de bu süreçten son derece rahatsız. PKK Kürtlerin temsilcisi değildir. PKK eli kanlı silahlı bir terör örgütüdür. Kendi bağlıları vardır doğrudur ama bütün kürtleri ne temsil eder, ne bütün kürtler adına söz söylemeye hakkı vardır. Hele hele Kürtler adına cinayet işleme hakkı yoktur. Türkün de Kürdün içinde yer aldığı, bütün milleti hedef alan bir saldırı var. Kardeşlik ortamının tahrip edilmesi var. PKK Kürtlerin çocuklarını, bebeklerini öldürmedi mi? Biz terörle mücadele edeceğiz sonuna kadar.
"12 Eylül öncesi Türkiye'de 30-40 örgüt vardı. Niye bunların hepsi çökertildi de sadece PKK'ya adeta yol verildi. Bekaa'da silahlı kamp kurdu. 4 yıl boyunca Türkiye'nin gözleri önünde. Niye o zaman ses çıkarılmadı. Terör örgütünü lanetliyoruz, lanetle karşılıyoruz. En çok Kürtler tepki göstermeli. Seni nefretle karşılıyorum demesini istiyorum. Bunu bir Kürt olarak söylüyorum.
Cumhurbaşkanı Abdullah Gül:
Hakkâri’deki terör saldırısına ilişkin açıklama yapan Cumhurbaşkanı Gül, “Şunu kimse unutmamalı ki bize bu acıyı çektirenler misliyle çekeceklerdir. Devletimizi bu saldırılarla sarstıklarını zannedenler, hizaya getireceklerini zannedenler, göreceklerdir ki bu saldırıların intikamı çok büyük olacaktır ve misliyle de alınacaktır” dedi.
Cumhurbaşkanı Abdullah Gül, 27. İSEDAK toplantısı açılış töreni için gittiği İstanbul Kongre Merkezi’nde Hakkâri’deki terör saldırısına ilişkin bir açıklama yaptı. Cumhurbaşkanı Gül açıklamasında, şehitlerimize Allahtan rahmet, ailelerine sabır, milletimize de başsağlığı dileklerini ifade etti.
“BİZE BU ACIYI ÇEKTİRENLER MİSLİYLE ÇEKECEKLERDİR”
Açıklamasında, “Şunu kimse unutmamalı ki bize bu acıyı çektirenler misliyle çekeceklerdir. Devletimizi bu saldırılarla sarstıklarını zannedenler, hizaya getireceklerini zannedenler, göreceklerdir ki bu saldırıların intikamı çok büyük olacaktır ve misliyle de alınacaktır. Silahla, Türk Devleti’ne savaş açarak, bir yere varılamayacağını eninde sonunda göreceklerdir. Bunlara yataklık edenler, bunların bu şekilde at koşturmasına fırsat verenler de muhakkak ki derslerini çıkartmaları gerekir. Onların da neticelerine katlanmaları gerekir. Bütün dünya şunu bilmeli ki Türkiye azimli kararlı bir şekilde terörle sonuna kadar mücadele edecektir ve terör karşısında hiçbir bir şekilde sarsılmayacaktır ve bu işi bitirmek için sonuna kadar elinden gelen her şeyi yapacaktır. Bir kez daha bütün şehitlerimize Allah’tan rahmet diliyorum” diyen Cumhurbaşkanı Gül, komutanlarımızın bölgeye gittiğini hatırlatarak, bu mücadelenin uzun soluklu olduğuna dikkat çekti ve terörle mücadele konusundaki kararlılığa vurgu yaptı.
“TERÖRE KARŞI SONUNA KADAR MÜCADELE ETMEK HEM DEVLETİN, HEM DE MİLLETİN KARARIDIR”
Cumhurbaşkanı Gül, “Türkiye’deki demokratik gelişmeleri eğer ‘Terör neticesinde elde ediyoruz’ zehabına kapılanlar varsa şunu bilmelidirler ki; büyük bir tarihî yanılgı içerisindedirler. Kendi halkımızı kucaklamak, kendi halkımıza şefkat göstermek, kendi halkımızın hak ve hukukunu korumak başka bir şeydir. Ama teröre karşı asla taviz vermeden sonuna kadar kararlı bir şekilde mücadele etmek ise bizim, hem devletin, hem de milletin kararıdır. Bir kez daha şehitlerimize rahmet diliyorum. Bütün milletimize de başsağlığı diliyorum.” dedi.
 

uður1

Well-known member
Cevap: Günün ayeti

Allah katında makbul tövbe şudur...
19 Ekim 2011 / 05:06
Günün Ayet-i Kerime meali...

Bismillahirrahmanirrahim
Cenab-ı Hak (c.c), Nisa Suresinde mealen şöyle buyuruyor:
17. Allah katında (makbul) tövbe, ancak bilmeyerek günah işleyip sonra çok geçmeden tövbe edenlerin tövbesidir. İşte Allah, bunların tövbelerini kabul buyurur. Allah, hakkıyla bilendir, hüküm ve hikmet sahibidir.
18. Yoksa (makbul) tövbe, kötülükleri (günahları) yapıp yapıp da kendisine ölüm gelip çatınca, "İşte ben şimdi tövbe ettim" diyen kimseler ile kâfir olarak ölenlerinki değildir. Bunlar için ahirette elem dolu bir azap hazırlamışızdır.
 

uður1

Well-known member
Teröre Bediüzzaman seferberliği

Teröre Bediüzzaman seferberliği
19 Ekim 2011 Çarşamba 07:09
Zulümle emniyet sağlanmaz, güç kazanılmaz, iktidar olunmaz. Huzur, refah, ekonomi ve adalet gelmez.
Zalimlikle hak elde edilmez. İnsanlık tarihinde zalimlerin zalimlikler yaparak elde ettikleri bir hak görülmemiştir.
İster insanlık tarihine, ister İslam tarihine bakılsın, her iki halde de mazlumlar kazanmış, zalimler kaybetmiştir.
Bugün terörle adı hiç gündemden düşmeyen Doğu ve Güneydoğu’muzda da insanlık ve İslam tarihi boyunca zalimler gelmiş gitmiş ama hep mazlumlar kazanmıştır.
Peygamberlerin, Sahabelerin, Tabiinlerin, Evliyaların, Âlimlerin, Bilginlerin pek çoğu, bu bölgemizde kısa ya da uzun süreli bulunmuş veya vefat etmiştir.
Onlar da yaşadıkları dönemlerde zalimlerin zulmüne uğramışlar ama her şeye rağmen içinde yaşadıkları topluma huzur aşılarken, gelecek nesillere de mesajlarını bırakmışlardır.
¥
Bediüzzaman gibi asrın imamı da bu bölgenin insanıdır ve Kürt’tür. Yalnız ömrünün bir saniyesinde dahi ırkçılık yapmamıştır.
Bütün ömrünü insanlığın selameti için harcamış, bunu yaparken de zalimlerin zulmünden bir nefeslik de olsa kurtulamamıştır.
Hayatının her safhasında kendisinden ve talebelerinden eksilmeyen takibatlara, işkencelere, tehditlere, baskılara rağmen, o hep iyiden ve iyilikten yana olmuştur.
Hakkını helal “etmemesi” gereken kişilere bile hakkını helal eden Bediüzzaman, bugün milyonların kalbinde ve dilinde yaşıyor. Ona zulmü reva görenlerin ise arkasından bir tek Fatiha okuyanları olmadığı gibi adlarını sanlarını bilen de yok.
¥
Bunları niçin hatırlattım. Doğu ve Güneydoğu halkı, risaleleri okusalar da okumasalar da her halükârda Bediüzzaman’a karşı bir hürmet hissi beslerler.
Hükümet başta olmak üzere, terörü bitirmek isteyen çevreler, Doğu ve Güneydoğu’da bir Bediüzzaman seferberliği başlatmalıdırlar.
Bediüzzaman Said Nursi’nin hayatı başta olmak üzere, memleketin ve milletin selameti için neler söylediği, yaptığı, gönüllü alaylarla Kurtuluş Savaşı’nda gösterdiği yararlılıklar; sokak sokak, cadde cadde, köy köy, belde belde, ilçe ilçe, il il, anlatılmalıdır.
Bakın Bediüzzaman memleketin terör belasından kurtuluşu için neler söylüyor:
“Bu milletin ve bu vatanın hayatı içtimaiyesini anarşilikten kurtarmak ve büyük tehlikelerden halas etmek için, beş esas lazımdır ve zaruridir.
Birincisi; “Merhamet.”
İkincisi; “Hürmet.”
Üçüncüsü; “Emniyet.”
Dördüncüsü; “Haramı helali bilip haramdan çekinmek.”
Beşincisi; “Serseriliği bırakıp itaat etmektir.”

Yine Üstad Bediüzzaman Said Nursi’nin sık sık sesini ve sözünü duyurabildiği herkese ısrarla söylediği şu ikazı da çok önemlidir:
“Sakın sakın birbirinizin kusuruna bakmayın. Hiddet yerine hürmet ediniz. İtiraz yerine yardım ediniz.”
Evet, cahil cühela takımı ne demek istediğimi anlamayacaktır ama bu memleketi ve milleti seven; huzur, güven ve emniyet isteyen “namuslu” her vatandaşımız, Doğu ve Güneydoğu’da Bediüzzaman’ın düşünceleriyle halkın irşad edilmesini benimseyecektir.
İslam’da can ve mal emniyeti esastır. Müslümanlar böyle inanır ve iman ederler.
Yeni Akit
 

uður1

Well-known member
Cevap: Günün ayeti

. . . : Kur'an'dan Bir Mesaj : . . . "Ey Resulüm! Her ümmetten haklarında tanıklık edecek bir şahit (peygamber) celbettiğimizde ve seni de bütün onlara (ümmetine) şahit olarak getirdiğimizde, bakalım onların hali nice olacak? İşte o gün dini inkâr edip resule isyan edenler, yerin dibine girmek, yerle bir olmak isteyecekler. Onlar hiçbir sözlerini, hiçbir kabahatlerini Allah'tan gizleyemezler." [Nisa Suresi 4,41-42]
 
Üst