Yaratılanı Sevelim, Yaratandan Ötürü

uður1

Well-known member
Said Nursi’nin ‘iki kulaklı’ sistemi var

Said Nursi: Nurcuların selameti için bunları bil
11 Ekim 2011 / 07:22
Üstad yazdığı pusulalarla ikaz ediyordu...

Risale Haber-Haber Merkezi
Ceylân Çalışkan küçük yaşta Üstad Bediüzzaman Said Nursi'nin hizmetine girdiği zaman bilemediği bazı noktalarda Üstad yazdığı pusulalarla kendisini ikaz ediyordu:
"Ceylan! Zaman naziktir. Nur'ların faaliyeti vaktin çok dikkat lâzımdır.
"Nur'un ve bizim Nurcuların selâmeti ve münafıkların şerrinden kurtulması için sen bu üç maddeyi bil:
"Birincisi: iktisada tam riayet etmek lâzımdır. Tâ validen ve baban senden gücenip hizmet-i Nuriyeye zarar gelmesin. Dükkâncılık eden mertlik etmez. On paraya dikkat eder. Mal senin değil. İkram etsen caiz değil.
"İkincisi: Şimdilik nazar-ı dikkati kendine celb etme ve gösteriş yapmaya çalışma. Tâ senin elindeki Nur emanetlerine zarar gelmesin. Hevesatını, faidesiz eğlencelerini bırak. Hizmet-i Nuriyenin sana verdiği zevkler yeter.
"Üçüncüsü: Bize gelmek için buraya gelenlerden herkese açılma. Lüzumsuz onlara esrarımızı bildirme. Çünkü içlerinden ya safdil veya kurnaz veya aptal bulunabilir, ifşa eder, habbeyi kubbe yapar. Ondan da münafıklar ve casuslar istifade eder. Hususan bu kasabada daha çok dikkat ve ihtiyat lâzımdır."
(Son Şahitler)

Said Nursi’nin ‘iki kulaklı’ sistemi var
11 Ekim 2011 / 09:31
Mardin, Said Nursi’nin anlayışını “iki kulaklı” şeklinde tarif etti

Risale Haber-Haber Merkezi Türkiye’nin en önde gelen siyaset ve din sosyologu Şerif Mardin, Said Nursi’nin İslam’dan alınan öğütlere göre hareket ederek, modern dünyayı içine aldığını söyledi. Mardin, Said Nursi’nin anlayışını “iki kulaklı” şeklinde tarif etti. Taraf gazetesinden Neşe Düzel’e konuşan Mardin, Said Nursi ile ilgili soruları şöyle cevapladı: Bediüzzaman Said Nursi’nin Nakşibendîlik içindeki yeri nedir? Said Nursi’nin bazı çok orijinal düşünceleri var ve bu konuda Nakşibendîlikten bir hayli ayrılmıştır. Mesela Nakşibendîler, Avrupa’da gelişmekte olan felsefî tartışmalara çok önem vermiş kimseler değil ama Said Nursi bu felsefî tartışmaların önemli olduğunu, İslam’la ilişkisinin araştırılması gerektiğini incelemiş olan bir adam. Ayrıca üç yüz bin kişiyi kendine çekebilmesi için o kişinin iki kulaklı olması lazım. İki kulaklı olmak nedir? Bir İslamî kulak, diğeri de modernlik kulağı. Said Nursi, modernliği de işitiyor. Dolayısıyla halkı kendisine çekebiliyor. Çünkü halkın bir kulağı modernliğe açık. Said Nursi, İslam’dan alınan öğütlere göre hareket ederek, modern dünyayı da bunun içine alıyor. İkisinin birden yapılabileceğine dair bir meşrulaştırmadır bu. Onun öğretisi, hem Müslüman olup hem de modern olunabileceğinin bir öğretisi midir? Evet öyle ama, “hem Müslüman” dediğimiz zaman bu Müslümanlığın yüzdesi ne kadardır onu bilmiyoruz. Çünkü bu İslamî bir yol. Yalnız bu yol aynı zamanda modern teknolojiyi de kabul ediyor. Ayrıca bu gelinen nokta sadece Türkiye ile ilgili bir şey değil. Türkiye’ye dışarıdan da sızan bir takım modernist İslamî mesajlar var. Seyit Kutup var mesela... İslamî gönüllü olup modern hayatı merak eden insanlar var. Sebebi de şu... Kaybettiler. Neyi kaybettiler? İslam dünyası kaybetti. Modern dünyayı kabul etmeyerek geride kaldılar. İslamcılara, gerici dendi. “Siz, insan haklarının ortaya çıkmasına mani oluyorsunuz” gibi eleştiriler çok yapıldı İslamcılara. Siz Said Nursi’nin öğretilerinin, Türkiye’de orta sınıfın geliştiği döneme denk düştüğünü söylüyorsunuz. Orta sınıf en dindar kesim mi Türkiye’de? Yanlış, o benim söylediğim. Çünkü Türkiye’de daha orta sınıf bile ortaya çıkmadı. Biraz varlıklı olan köylüler arasında yayıldı demek istedim ben.
 

uður1

Well-known member
Cevap: Günün ayeti

Onların amelleri ıssız bir çöldeki serap gibidir
11 Ekim 2011 / 04:55
Günün Ayet-i Kerime meali...

Bismillahirrahmanirrahim
Cenab-ı Hak (c.c), Nur Suresi 39. ayetinde mealen şöyle buyuruyor:
İnkâr edenlere gelince; onların amelleri ıssız bir çöldeki serap gibidir. Susamış kimse onu su sanır. Yanına geldiğinde hiçbir şey bulamaz. (Tıpkı bunun gibi kâfir de hesap günü amellerinden bir şey bulamaz). Ancak Allah'ı yanında bulur da Allah onun hesabını tastamam görür. Allah hesabı çabuk görendir.
 

uður1

Well-known member
Fakirliğe Ödenen Bedel

Fakirliğe Ödenen Bedel
Cenâb-ı Hak buyuruyor:
“Bırak onları! Yesinler, tad çıkarsınlar (eğlensinler) ve boş emel onları oyalayadursun!.. Yakında (hakîkati ve başlarına gelecek kötü neticeyi) bilecekler…” (Hicr, 3)
Rasûlullah (sav) buyurdular:
“Âdemoğlunun altından iki vâdîsi olsa, ister ki üçüncüsü olsun. Onun ağzını ancak toprak doyurur. Allâh (CC) tevbe edenlerin tevbelerini kabûl eder.” (Buhârî, Rikak, 10; Müslim, Zekât, 116-119)
İbrâhim bin Ethem, fakirlikten yakınan birini gördü ve ona:
“–Fakirliği bedel ödemeden mi sana verdiler ki, ondan yakınıyorsun?” dedi.
Adam şaşkınlıkla:
“–A efendi! Fakirliği de mi bedel ödeyerek alırlar?” diye sordu.
İbrâhim bin Ethem Hazretleri şöyle dedi:
“–Evet! Ben fakirliğin değerini görünce onu satın almak için büyük bir memnûniyet ve rızâ ile Belh ülkesini verdim…”
Burada kasdedilen husus, nefsin ihtirâsını kırıp kanaat zengini olabilmektir. Gerek fukarâ-yı sâbirîn gerek ağniyâ-yı şâkirîn, ilâhî rızâda berâberdirler. (Osman Nûri Topbaş, Muhabbetteki Sır, Erkam Yay.)
Her Güne Bir Esma-ül Hüsna (Allah’ın En Güzel İsimleri)
el-Muhsî: Sonsuz ilmi ile her şeyi kuşatan ve mülkündeki her şeyin sayısını bilen, her yapılanı bir bir sayan demektir.
Kısa Günün Kârı
Halimize şükürde bulunalım. Bu hayatın bizler için imtihan olduğunu unutmayalım.
Lügatçe
fukarâ-yı sâbirîn: Sabreden fakirler.
ağniyâ-yı şâkirîn: Şükreden zenginler.
 

uður1

Well-known member
Cevap: Günün ayeti

. . . : Kur'an'dan Bir Mesaj : . . . "Bir de Allah'ın kiminize kiminizden daha fazla verdiği şeyleri temenni etmeyin. Erkeklere çalışmalarından nasipleri olduğu gibi kadınlara da çalışmalarından nasipleri vardır. Çalışın da siz daha hayırlı şeyleri Allah'ın fazlından isteyin. Allah her şeyi hakkıyla bilir." [Nisa Suresi 4,32]
 

uður1

Well-known member
17.Sözdeki İbrahimî ses etrafında Apokrifa

17.Sözdeki İbrahimî ses etrafında Apokrifa
12 Ekim 2011 Çarşamba 07:15
"Fil leheb ve la yahtarik [Ateşler içinde fakat yanmıyor.]" (Sadik-ur Rafi)

Sezarya piskoposu Gelasus'un emriyle Apokrifa (halktan gizlenen) ilan edilen Barnabas incili yüzyıllardır, tozlu ve saklı raflarda hazinane bekleyişini sürdürüyor. Birgün *vera eytennase yedhulüne fi dinillahi efvacen* sırrına vesile olacağına inandığımız bu kutlu eser üzerinde çok sayıda araştırma yapılmayı bekliyor.

Bu incilin ayrıntılı hikayesine hiç girmeden sadece bu incilin günümüze kadar gelmesinde çok önemli katkının bir hırsızlık hikayesine bizi götürdüğünü öğrenmemizde fayda var. Papa Sextus'un (1589 -1590) elindedir orjinal eser. O sıralar, Barnabas incilinden çokça bahseden ve kendi yazılarında ondan alıntılar yapan İraneus'un yazdıkları, birisini çok heyecanlandırır; Rahip Fra Marino. Marino, Papa Sextus'un misafiri olduğu bir gece bir fırsatını bularak bu eseri kaçırır. Günümüze kadar gelmesindeki en önemli süreç belki de budur.

Barnabas, İsa aleyhisselam'ın 3 sene boyunca yanından hiç ayrılmadan notlar alan havarisidir. İlk toplama incillerin Ms.70 yıllarında olduğuna baktığımızda, İsa Aleyhisselam'ın yaşadığı anlarda tutulan bu notlar (Barnabas incili) çok daha önem arzetmektedir.

Hayatımda en takıntılı olduğum insanlardan biri Pavlos'tur. Onu Nasraniyete sokulmuş bir hançer gibi görürüm. Yahudi olması ve sonra Hristiyanlığa birden geçişi hep düşündürmüştür beni. Tüm Apokrifa incillerin toplatılmasına sebep olan tarihin en büyük lobicilerindendir o.

Bediüzzaman hazretlerinin Urfa'da defnedilişi ve şimdi de makamının orası olması, İbrahimi mesaj ve İbrahimi dinler açısından çok ciddi mesaj içermektedir. Ehl-i Kitabın arasındaki kördüğümü açacak sır Risale-i Nur'lardır. Her namazda okuduğumuz Salli-Barik salavatlarında her daim İbrahim aleyhisselam ve âli'nin anılması, O'nun ve mesajının önemini anlatır bize. Nedir O'nun en önemli mesajı? "La uhibbu'l afilin: Ben batıp gidenleri sevmem" dir.

Tevhid aşığı Hz.İbrahim aleyhisselam ile babasının hikayesini Barnabas incili 26.bölümden -Risale destekli- okuyalım:

İbrahim cevap verdi: “Kaç tane Allah vardır, baba?”
Yaşlı adam cevapladı: “Sonsuz sayıda, oğlum.”
Sonra İbrahim dedi: “Ey baba, eğer ben bir tanrının dediklerini yapar ve diğeri de, kendisinin dediklerini yapmadığım için benim kötülüğümü isterse, o zaman ben ne yapacağım? Her ne durumda olursa olsun, aralarında anlaşmazlık çıkacak ve tanrılar birbirleriyle savaşacaklardır. Ya, benim kötülüğümü isteyen tanrı, benim kendi tanrımı öldürüverirse, ben o zaman ne yapacağım? Belli ki, beni de öldürecektir o.”

*İbrahimî ses: "yalnız biri iste; başkaları istenmeye değmiyor. Biri çağır; başkaları imdada gelmiyor. Biri talep et; başkaları lâyık değiller. Biri gör; başkalar her vakit görünmüyorlar, zevâl perdesinde saklanıyorlar. Biri bil; mârifetine yardım etmeyen başka bilmekler faydasızdır. Biri söyle; Ona âit olmayan sözler, mâlâyânî sayılabilir."

Yaşlı adam gülerek cevap verdi: “Ey oğul, korkma, çünkü hiç bir tanrı, bir diğer tanrı üzerine savaş açmaz; mabette büyük tanrı Baal'ın yanısıra bin tanrı daha var; ve yetmiş şu yaşıma geldim, bir tanrının diğerine vurduğunu görmüş değilim. Hem, herkes aynı tanrıya ibadet etmez ki, biri birine, diğeri diğerine ibadet eder.”
İbrahim cevap verdi: “O zaman, aralarında barış var herhalde?”
Babası dedi: “Evet var.”
Ardından İbrahim dedi: “Ey baba, tanrılar neye benzerler?”

*İbrahimî ses: "Güzel değil batmakla gâib olan bir mahbub. Çünkü, zevâle mahkûm, hakiki güzel olamaz; aşk-ı ebedî için yaratılan ve âyine-i Samed olan kalb ile sevilmez ve sevilmemeli."

Yaşlı adam cevap verdi: “(...) her gün bir tanrı yapıyor ve ekmek almak için başkalarına satıyorum; sen ise, halâ tanrıların neye benzediğini bilmiyorsun!” O sırada bir put yapmaktaydı. "Bu" dedi, “palmiye odunundan, şu zeytin ağacından, şu küçük olan ise fildişinden; bak, ne kadar da güzel! Canlıymış gibi görünmüyor mu? Mutlaka (görünüyor), sadece nefesi eksik!”
İbrahim cevap verdi: “Yani, tanrıların nefesi yok mu, baba? Öyle ise, nasıl nefes veriyorlar? Ve kendileri cansızken, nasıl can veriyorlar? Belli (ki) baba, bunlar tanrı değil.”

*İbrahimî ses:Bir matlûb ki, gurûbda gaybûbet etmeye mahkûmdur; kalbin alâkasına, fikrin merakına değmiyor, âmâle mercî olamıyor, arkasında gam ve kederle teessüf etmeye lâyık değildir. Nerede kaldı ki, kalb, ona perestiş etsin ve ona bağlansın kalsın.

Yaşlı adam bu sözlere kızarak, (şöyle) dedi: “Eğer anlayacak yaşta olsaydın, kafanı bu baltayla kırardım. Ama, rahat ol, çünkü anlayacağın yok!”
İbrahim cevap verdi: “Baba, eğer tanrılar insanlara yardım ediyorsa, o zaman, nasıl olur da insan tanrı yapabilir? Ve, eğer tanrılar odundansa, o zaman, odun yakmak büyük bir günahtır. Fakat, söyle bana baba, sen nasıl bu kadar çok tanrı yapmış bulunuyorsun da, (karşılığında) dünyanın en güçlü insanı olasın diye, pek çok çocuk meydana getirmen için neden tanrılar sana yardım etmedi?”

Oğlunun konuştuklarını dinlerken, babanın sabrı taşma noktasına gelmişti.
Oğul (yine) devam etti:
“Baba, dünyada hiç insanın bulunmadığı zaman oldu mu?”
“Evet” diye cevap verdi yaşlı adam, “Neden soruyorsun?”
“Çünkü” dedi İbrahim, “îlk tanrıyı kimin yaptığını öğrenmek istiyorum da.”

*İbrahimî ses: "Vücud-u hakiki isteyen vicdan, İbrahimvârî, Lâ ühıbbü'l-âfilîn enîniyle mahbubât-ı mecâziyeden ve mevcudât-ı zâileden kat-ı alâka edip, Mevcud-u Hakîkîye ve Mahbub-u Sermedîye bağlanıyor."

“Şimdi evimden defol!” dedi yaşlı adam, “Beni bırak da, şu tanrıyı çabucak yapayım; ve bana bir şey söyleme; çünkü, acıkınca ekmek istiyorsun, lâf değil.”

*İbrahimî ses: "Elcevap: Ben iktisat ve bereketle yaşıyorum. Rezzâkımdan başka kimsenin minnetini almıyorum ve almamaya da karar vermişim. (..) Ben ekmeksiz yaşarım, hürriyetsiz yaşayamam."

İbrahim dedi: “Gerçekten güzel bir tanrı, (aynı zamanda) onu istediğin gibi kesiyorsun da, (ve) kendisini korumuyor!”
Sonunda yaşlı adam kızarak dedi: “Bütün dünya onun bir tanrı olduğunu söylüyor, sen (...) ise, değil diyorsun. Tanrılarıma yemin ederim ki, bir adam olmuş olsaydın, seni öldürebilirdim!” Böyle deyip, yumruk ve tekmelerle İbrahim'e girişti ve onu evden kovaladı.”

*İbrahimî ses: Bir Câni Gibi Muamele Gördüm; Bir Serseri Gibi Memleket Memleket Sürgüne Yollandım. Ey nefsim! Mâdem hakikat böyledir ve mâdem millet-i İbrâhimiyedensin (a.s.), İbrâhimvâri, La uhibbu'l afilin - de. Ve Mahbub-u Bâkîye yüzünü çevir.

"Ey millet-i İbrahim! İbrahimvari olunuz!!!"
 

uður1

Well-known member
Cevap: 17.Sözdeki İbrahimî ses etrafında Apokrifa

Cuma sabahı Üç istiğfar okumak

Sual: S. Ebediyye’deki hadis-i şerifte, (Cuma günü sabah namazından önce, üç kere “Estağfirullahel’azîm ellezî lâ ilâhe illâ hüvel hayyelkayyûme ve etûbü ileyh” okuyanın, kendinin, ana ve babasının bütün günahları affolur) buyuruluyor. Bu istiğfar duası her sabah namazından önce veya her namazdan önce okunsa da, aynı sevab alınır mı?
CEVAP
Hayır, alınamaz. Bu istiğfarı okumak çok sevabdır. Ne zaman olursa olsun, okuyan çok sevab kazanır, günahları affolur, dertlerden, sıkıntılardan da kurtulur. Fakat burada özel bir durum bildirilmiş, ana babasının da günahları affolur deniyor. Her namazdan önce aynı sevab alınsaydı, Peygamber efendimiz, (Cuma günü sabah namazından önce) demeyip, (Her namazdan önce) buyururdu. Bildirilen sevab, yalnız cuma günü sabah namazından önce okuyanlar içindir.
Böyle şartsız söylenen şeylerde birçok şart aranır. Birkaçı şöyledir:
1- Müslüman olmak. Müslüman olmayan okusa da sevab alamaz.
2- Namaz kılmayan kimse, sabah namazından önce okusa sevab alamaz.
3- Namaz kılsa, fakat Ehl-i sünnet itikadında değilse, yine sevab alamaz.
4- Kul hakları ile kazaya kalan farzları ödemek ve haramları bırakmak şarttır. (S. Ebediyye)
Günahların affolması için, haramları bırakmak şarttır. Kul hakları ile kazaya kalan farzları ödemek farzdır. Farzı yapmayınca, o konudaki nafile ibadetler kabul olmaz.

Düşmandan korunmak için
Sual: Düşman şerrinden korunmak için ne yapmak gerekir?
CEVAP
Şeytan ve düşman şerrinden ve kötü nazardan korunmak için, (Estağfirullah min külli mâ kerihallahül azîm ellezî lâ ilâhe illâ hüvel-hayyel kayyûm ve etûbü ileyh) okumalı ve okurken, manasını düşünmelidir. (H.L.O iman)
Mânâsı şöyledir: Razı olmadığın şeylerden, yaptıklarımı affet ve yapmadıklarımı yapmaktan koru ey büyük Allah’ım! Her şeyi yoktan var eden ve her an varlıkta durduran, yalnız Sensin! Sen hep varsın!

Kıymetli bir tesbih
Sual: Her gün okunacak faziletli bir tesbih bildirir misiniz?
CEVAP
Mektubat’ın birinci cildinin 307 ve 308. mektuplarında bildirilen (Sübhânallahi ve bi-hamdihi sübhânallahil-azîm) tesbihini, sabah akşam yüz kere okuyanın günahları affolur, dertlerden kurtulur ve bir daha günah işlemekten muhafaza olunur. (İslam Ahlakı)
 

uður1

Well-known member
Dil ve Yürek

Dil ve Yürek
Cenâb-ı Hak buyuruyor:
“And olsun ki Biz Lokmân’a: “Allâh’a şükret!” diyerek hikmet verdik. Şükreden, ancak kendisi için şükretmiş olur. Nankörlük eden de bilsin ki, Allâh hiçbir şeye muhtaç değildir, her türlü hamde lâyıktır.” (Lokmân, 12)
Rasûlullah (sav) buyurdular:
“Lokmân, peygamber olmayıp, ibâdet eden bir kuldu. Allâh Teâlâ, onu günahlardan korudu. Çok tefekkür ederdi. Îmânı kuvvetli idi. Allâh Teâlâ’yı sever, Allâh Teâlâ da onu severdi. Allâh Teâlâ, ona hikmet ihsân eyledi.” (Kurtubî, Tefsîr,XIV, 59-60)
Birgün Dâvûd (as), Lokmân Hakîm’den bir koyun kesip en iyi yerinden iki parça getirmesini istedi. Lokmân Hakîm de ona, kestiği hayvanın dilini ve yüreğini getirdi. Aradan birkaç gün geçtikten sonra Dâvûd (as), bu defâ hayvanın en kötü yerinden iki parça et getirmesini talep etti. Lokmân Hakîm, yine koyunun dil ve yüreğini getirdi. Hz. Dâvûd, ona bunun sebebini sorunca da şöyle dedi:
“–Bu ikisi iyi olursa, bunlardan daha iyisi; kötü olursa, bunlardan daha kötüsü olmaz!..” (Zemahşerî, Keşşâf, V, 18)
Her Güne Bir Esma-ül Hüsna (Allah’ın En Güzel İsimleri)
el-Mübdi’: Mahlûkatı, maddesiz, örneksiz olarak ilk baştan yaratan, kâinatı yoktan var eden demektir.
Kısa Günün Kârı
Dilimizi de, yüreğimizi de temiz tutmaya gayret edelim.
Lügatçe
lâyık: Nitelikleri, özü, hareketleri, davranışlarıyla bir şeyi elde etmeye hak kazanmış olan; bir kimseye uygun olan yaraşan.
tefekkür: Düşünme, zihin yorma; düşünülme.
 

sems-inay

New member
Cevap: Forumun yavaşlığı ile ilgili.........

yeni üyeyim lakin..farkedilmicek gibi değil...
sayfalar çok yavaş geçiyor..
harika paylaşımların olduğu böyle bi siteden istifadeyi inanın çok düşürüyor..
sitenin teknik aksamıyla ilgilenen kardeşlerim umarım dikkate alırlar..
selametle..
 

TaLHa

Nur-u Aynım
Yönetici
Cevap: Forumun yavaşlığı ile ilgili.........

bu sizin internet hızınız ile alakalı bir sorun mobil internet hızı ile dahi sayfa yüklenme süresi 5 - 7 snye arası sürmektedir. Bilgisayarınızdan bir yanda dosya indiriyor diğer yandan internet ile ilgilenirseniz bu normaldir. Sitemize ait olan dosya ve metaryeller görüntülendiğinde bir sorun olmayacaktır..
 

sems-inay

New member
Cevap: Forumun yavaşlığı ile ilgili.........

konuya alakanıza teşekkürler..lakin ;
işimle alakalı birkaç finansal program açık..onun haricinde dosya indirmek ..
internette başka bağlantılar yapmak
şahsım adına sözkonusu değil..

yine de bizimle alakalı bi sorun diyelim..eyvallah
 

uður1

Well-known member
Forumdaki anasayfadaki konuların yerinin değiştirilmesi ile ilgili.........

Selamün aleyküm burdaki değişiklik hiç iyi olmamış.bunun değiştirilmesini arz ederim.......üste eski yerine koyulursa daha iyi olur süper olur diye düşünüyorum.değerli yönetim..........selametle ve dua ile.....
 

uður1

Well-known member
Allah unutmaz.........

Allah unutmaz
Sual: Tevbe suresinin 67. âyet-i kerimesinde, münafıklar için (Nesüllahe fe-nesiyehüm) yani (Allah'ı unuttular, Allah da, onları unuttu) buyuruluyor. Hâşâ Allah hiç unutur mu?
CEVAP
Âyet-i kerimelerden kendi anladıklarımıza göre hüküm çıkarmak çok yanlıştır. Müfessirler nasıl açıklamışsa öyle söylemek gerekir. Tefsirlerde deniyor ki:
Münafıkların Allah'ı unutmaları, Allah'ın emrine uymamaları, itaat etmemeleri demektir. Allah'ın da onları unutması, onları hidayetten mahrum etmesidir.
(Unutursan unutulursun) sözünde de, böyle gizli mana vardır. Mesela dünyada Resulullah'a hiç salevat getirmezsen, onu hiç hatırlamazsan, bildirdiklerini yapmazsan ahirette, sen de hatırlanmaz duruma düşersin demektir.

Unutmak özür mü?
Sual: Dinde her unutmak özür değil mi? Mesela unutarak yiyip içmek orucu bozmaz. Bunun gibi bir namazı unutsak vakti çıksa, artık o namazı kaza etmek gerekmiyor mu?
CEVAP
Unutmak özürdür. Unutarak namazın kazaya kalması günah olmaz, ama hatırlayınca kaza etmek farzdır. Evet, oruçlu kimse unutarak su içse orucu bozulmaz, fakat namaz kılarken unutularak su içse namaz bozulur. Elbisenin bir yerine necaset bulaşsa, bulaşan yeri unutsa, zannettiği yeri yıkasa, temizlendi kabul edilir. (Hadika)
Bir kimse, kendi hanımının yatağı sanarak, gece kayınvalidesinin yatağına girse, şehvetle öpse, hürmet-i müsahere olur, karısı ona haram olur. (Bezzaziyye)
Hâlbuki kasten yapmadı, bilmeden unutarak yaptı. Demek ki unutmanın yerine göre, farklı hükmü oluyor. Kendi aklımıza göre, her unutmayı aynı kefeye koyarak genel bir kaide çıkarmamız geçerli olmaz.

Fâsık ana babanın hakkı
Sual: Annem ve babam, (Namaz kılma, oruç tutma, tesettüre riayet etme, biraz içki iç!) diyorlar. Bunları yapmazsam beddua edeceklerini söylüyorlar. Dinde ana babanın hakkı çok önemli olduğu için, onların sözlerini dinlemezsem günaha girmiş olur muyum?
CEVAP
Ana babaya, ana baba hakkını veren Allah’tır. Ancak onlara kendi emrine aykırı bir hak vermemiştir. Mesela onların (Namaz kılma!) deme hakları yoktur. Allah'a asi olan işte, kula yani ana babaya ve âmire itaat edilmez.
Dine uymayan ve çocuğunu İslâmiyet'e uygun yetiştirmeyen ana babanın, evladı üzerinde dinimizin bildirdiği ana babalık hakkı yoktur. Büyütme, yedirip içirme gibi hakları vardır sadece. Onların haksız olarak ettiği beddualar da geçerli olmaz.

Kurban parası azsa
Sual: Vekâletle kurban kesiyoruz. Diyelim kurban başına 400 lira gönderiyorlar. 400 liraya kurban almamız imkânsızdır. 100 lira kendimizden katarak 500 liraya alsak veya olur ya, bir hayvan için bin lira veren de olsa, biz ona bir tane kurban kessek, dinen bir mahzuru olur mu?
CEVAP
Vekil asıl gibidir. Birine vekâlet verince, ona para versek de, vermesek de; az versek de, çok versek de, kesilen kurban sahih olur. Bunun gibi birisine hiç para vermeden (Zekâtımızı ver) desek, o da bizim adımıza zekât verse, zekâtımız verilmiş olur. Bu işlerin parayla değil, vekâletle ilgisi vardır. Vekil bu işleri paralı da, parasız da, az parayla da yapabilir.
 

uður1

Well-known member
İslam nereye?

İslam nereye?
14 Ekim 2011 Cuma 07:45
ŞERİF Mardin Neşe Düzel’e Taraf’ta iki gün süren önemli açıklamalar yaptı (10, 11 Ekim). Din insanın deruni hayatıyla ilgilidir ve toplumsal hayatta dayanışma, kardeşlik cemaatleri yaratmak gibi işlevleri vardır.

Cumhuriyetçi ideoloji insanın bu yönüne cevap veremediği için, dinin “vicdanda ve mabette” kalmasını sağlayamadı. İşte, Şerif Hoca’nın deyimiyle “Toplumda İslami enerji yükseliyor”. Ama bu İslam eskisi gibi değildir; teknolojiyle ve parayla tanışmış bir dindarlıktır.
İslamcı yazar Ali Bulaç, içeriğe girmeden Hoca’nın yöntemini eleştirdi. Bulaç’a göre “Batılı bilimsel yöntemler” Batı toplumlarına özgün sorunlardan çıkmıştı; Müslüman toplumlar bu yöntemlerle analiz edilemezdi. (Zaman, 13 Ekim)
Şerif Hoca’nın katılmadığım yorumları olmakla beraber kullandığı “bilimsel yöntemler”in evrensel olduğunu, İslam toplumlarını analiz etmek için de modern sosyolojinin yöntemleriyle bakmak gerektiğini düşünüyorum; Ali Bulaç’ın aksine...
Tabii sosyal bilimlerde yöntemlerin çok esnek olduğunu, aynı yöntemle farklı yorumlara varılabileceğini de belirtmeliyim.
Toplum değiştiği zaman
Medrese bir “mümin” idealizasyonu, bir de “günahkâr” eleştirisi yapmış, topluma bu gözlükle bakmıştı; toplumsal faktörlere dikkat etmemişti. Halbuki İslam tarihinde esnafın, tüccarların, savaşçıların, yüksek sınıfların, bedevilerin ve köylülerin din algıları farklı oldu. Kuran’da da bedevilerle şehirlilerin din algısının farklı olduğu belirtilir.
Peki sanayileşme, piyasa ekonomisi, girişimci orta sınıfın gelişmesi, kadının toplumsal hayata daha fazla katılması gibi modernleşme dinamikleri çağımızda din algısını nasıl etkilemektedir?
Günümüzün İslam dünyasında temel ‘toplumbilimsel’ soru budur.
Batı toplumları bu aşamayı 19. yüzyılda yaşadı. Büyük sarsıntılarla altüst olan sosyal sınıf yapılarını inceleyen Marx, birey-toplum ilişkilerindeki çözülmeyi ve yeni dayanışma yapılarını inceleyen Durkheim ve dindarlıkla piyasa ekonomisi arasındaki etkileşimi inceleyen Weber bu sancılı sürecin sosyologlarıdır.
Türkiye önde gidiyor
Bu büyük sosyologlar günümüzde epey aşılmıştır. Modernleşmenin tek modelinin Batı olmadığı da görülmüştür. Çağımızda hem “çoklu modernleşme” söz konusudur, hem postmodern dinamikler gelişmektedir.
İslam dünyası modernleşme sürecini ve sorunlarını gecikerek yaşıyor. Önde giden Türkiye’dir, yüz yıl önce de Türkiye öndeydi, bugün de.
Onun için demokrasi, özgürlük, kadın eşitliği, girişimcilik ve ekonomik rasyonalizm Türkiye’de daha gelişmiştir. Bütün kesimlerde çeşitliliğin ve ‘liberal değerler’e ilginin artması bundandır. Tipik gösterge olarak “kadın” konusu yeni ilmihal kitaplarında eskisine göre daha ‘liberal’ gözle yazılmaktadır.
AKP niye güçlü? Cevabı bu sosyolojik olgulardadır.
Modernleşme her kesim için kaçınılmazdır. Şerif Hoca’nın bilimsel metodu doğrudur fakat İslami kesimdeki modernleşme faktörlerini yeterince anlatmadığını düşünüyorum.
 

uður1

Well-known member
Ana baba hakkı











Yusuf Kandehlevi


Sual: Yusuf Kandehlevi’nin, (Hayatü-s-sahabe) isimli kitabının üçüncü cildinin 319. sayfasında anlatıldığına göre, Hazreti Ali, kızını Hazret-i Ömer’e gönderip (Git kızıma bak, beğenirsen karındır) demiş. Hazret-i Ömer de, Arap âdeti öyle olduğu için kızın eteğini kaldırıp bakmış. Bu bir iftira değil midir?
CEVAP
Bu sadece hazret-i Ömer’e değil, hazret-i Ali’ye de iftiradır. Günah olan Arap âdeti hiç işlenir mi? İslamiyet günah olan âdetleri kaldırmadı mı? Bir kıza bakıp onu beğenmekle, nikâh yapmadan karısı olur mu hiç?
Mir'atı Kâinat kitabında diyor ki:
Hicretin 17. senesinde Hazret-i Ömer halife iken, Hazret-i Ali’den Ümmü Gülsüm’ü isteyince, (Kızım henüz küçüktür) dedi. Hazret-i Ömer, (Bunu ben nefsimin arzusu için istemiyorum. Resulullah’tan işittim, (Kıyamette benimki hariç, nikâhla ve neseple olan bütün akrabalıklar, bağlılıklar kopar. Yalnız benimle olan nikâhla ve neseple olan bağlılıklar kalır) buyurdu. Bunun için, Resulullah’a [neseple akraba olmak mümkün olmadığı için] nikâhla akrabalık, bağlılık şerefine kavuşmak istiyorum) dedi. Hazret-i Ali de, bu teklifi uygun bulup, kızı Ümmü Gülsüm’ü hemen hazret-i Ömer'e nikâhladı. (s.390)
Zuhayli denilen mezhepsizin de, buna benzer iftirası vardır.
Hazreti Ömer'e Vehhabilerce yapılan bu iftira, Rafızî propagandası olarak her tarafa yayılmaya çalışılmaktadır.
Rastgele kitap okunması uygun olmadığı gibi, dört hak mezhepten birine göre yazılmamış olan böyle kitapları okumak hiç uygun değildir. (Hadislerle Müslümanlık), (Kur'ana göre İslamiyet) gibi isimler altında, hak bir mezhep gözetmeden yazılan kitaplar çok zararlıdır.

Doğu ve batının Rabbi
Sual: Kur’anda, (İki doğu ve iki batının Rabbi) ifadesi geçiyor. Her şehrin doğusu da olur, batısı da olur. İki doğu ve iki batı ne demektir?
CEVAP
Âyet-i kerimedeki maksadı bilemeyiz. Kitaplardaki bilgiye göre, Güneş, yaz ve kış aylarında farklı yerlerden doğup, farklı yerlerden batıyor. Allahü teâlânın her yönün Rabbi olduğu bildiriliyor. Her yöne hâkimdir, her yönün yaratıcısıdır. Güneşi farklı yönlerden doğdurup batıran, mevsimleri meydana getiren, gündüzleri ve geceleri uzatıp kısaltan Odur. Her şeyi yaratan Odur. Ondan başka ilah yoktur. Bundan sonra gelen âyette ise, (O hâlde Rabbinizin hangi nimetini inkâr edebilirsiniz, nasıl yalan sayabilirsiniz?) buyuruluyor, kâinattaki bu muazzam düzen hatırlatılarak inkârcılara delil gösteriliyor. (Rahman suresi 18)
Bu kadar delillere rağmen Allah'ın varlığını nasıl inkâr edebilirsiniz deniyor.

Bilmeden küfre girmek
Sual: Bir söz veya işin küfür olduğunu bilmeden işleyen, sonra da, (Ya Rabbi bilerek bilmeyerek işlediğim küfürlere tevbe ettim) dese, küfrü affolur mu?
CEVAP
Evet, affolur.




Ana baba hakkı

Hikmet ehli zatlar buyuruyor ki:
Bir zat, saliha hanımına sorar:
- Allahü teâlâ âhirette, (Oğlunun hesabını sen gör) buyursa, oğlun da, günahlardan dolayı çok cezaya layık olsa, ceza verirken üzülür müsün?
- Ne cezası? Evlada ceza verilir mi? Ona mükâfat veririm, hiçbir günahını görmem, doğru Cennete derim.
- Niye hak ettiği cezayı vermiyorsun?
- Sevgili yavruma nasıl ceza veririm? Hem de Cennetin en müstesna yerine yollarım.
- Demek ki biz de kurtulacağız, çünkü senin şefkat ve merhametin, Allah’ın merhameti yanında ne ki?
Bir mübarek zata da, (Âhirette, seni sorguya annen mi, baban mı çeksin deseler, hangisini seçersin?) denince buyurur ki:
-İkisini de kabul etmem, Rabbimin hesaba çekmesini isterim. Ana babamın merhameti, Rabbimin merhameti yanında deryada damla değildir. O bir damlayı da bütün mahlûkatına dağıtmıştır. Bütün canlıların yavrularına karşı olan şefkati, merhameti, o bir damladandır. Derya varken bir damlaya talip olunur mu?
Bu büyük merhametine rağmen, eğer Hak teâlâ bir kuluna bir ceza veriyorsa, demek ki o kulu, en yakın olan ana babasının kalblerini kim bilir kaç defa kırmış, yani gözden çıkaracakları kadar isyan etmiş olmalı ki, o cezayı hak ediyor. Cenab-ı Hak, (Ana babasını razı edenin işlediği günahlarını affederim, fakat ana babasını üzeni, ne kadar çok ibadeti olursa olsun, Cehenneme atarım) buyuruyor. Peygamber efendimiz de, (Men lem yeşkürün-nâse lem yeşkürullah) buyuruyor. Yani size iyilik edenlere, size gelen nimetlere vesile olanlara teşekkür etmezseniz, Allahü teâlâya şükretmiş olamazsınız. O nimetler için yapacağınız şükür kabul olmaz. İyilik edene teşekkür etmezsek, Rabbimize ne kadar dua edersek edelim, kabul olmaz.
Allahü teâlâya şükretmemek, Ona isyandır. Çünkü bir bardak su verene bile teşekkür gerekir. Düşünün ki, dünyaya gelmemize sebep olan ana baba, ilk mürşidimizdir, kulağımıza ilk Allah bir diyen onlardır. Bizi kiliseye götürebilirler, hâşâ Allah’ı inkâr ettirebilirlerdi. Ama öyle bir ana baba ki, biz daha dünyaya gelir gelmez, kulağımıza ezan okurlar, güzel bir isim koyarlar. Sonra bize dinimizi öğretip, kötülüklerden korumaya çalışırlar. Böyle salih ana babanın hakkı ödenmez.
 

uður1

Well-known member
Cevap: Allah unutmaz.........

Üstad 'Ben ölürsem ne yaparsınız?'diye sordu
16 Ekim 2011 / 08:38
Yine o tepede, vefatından bahsetti...

Risale Haber - Haber Merkezi
Son Şahitlerden Dr. Tahir Barçın anlatıyor
"Ben öldükten sonra yerimin bilinmemesini istiyorum"
"Yine o tepede (Kerametli tepe - Emirdağ), vefatından bahsetti. 'Ben ölürsem ne yaparsınız?' deyince?' Mehmet Çalışkan:
"Burada Hacı Yusuf Dede vardır, sizi oraya, o zatın yanına defnederiz!' dedi.
"Üstad cevaben:
"Yok, beni Ispartalılar isterlerse onlara verin. Hem ben öldükten sonra yerimin belli olmamasını istiyorum. Çünkü türbeye gelenler kimi ekmek asacak, kimi ip bağlayacak, kimisi de benden dilekte bulunacak. Beni kabrimde rahatsız edecekler. Şimdi birisi gelip de elimi öpmek istese bana tokat vurmak gibi oluyor. Hiç böyle şeyleri istemiyorum. Mezarımın bilinmemesini istiyorum...'
"Daha sonraki cereyan eden hâdiseler malum..
"Zulmettiler ona, onlar zulmetti, fakat Cenab-ı Hak Üstad'ın duasını kabul etti..."
(Son Şahitler)
 

uður1

Well-known member
Cevap: Günün ayeti

Biz de bulutları ölü bir toprağa sürer...
16 Ekim 2011 / 04:24
Günün Ayet-i Kerime meali...

Bismillahirrahmanirrahim
Cenab-ı Hak (c.c), Fâtır Suresi 9. ayetinde mealen şöyle buyuruyor:
Allah, rüzgârları gönderendir. Onlar da bulutları hareket ettirir. Biz de bulutları ölü bir toprağa sürer ve onunla ölümünden sonra yeryüzünü diriltiriz. İşte ölümden sonra diriliş de böyledir.
 

uður1

Well-known member
Dindar İnsan Farklı Olmak Zorundadır - Hekimoğlu İsmail

[h=2]Dindar İnsan Farklı Olmak Zorundadır - Hekimoğlu İsmail[/h]
Dindar insan, dindar olmayan insanlardan farklı olmak zorundadır!..

Bir çocuk kendi iradesiyle dünyaya nasıl gelebilir?İnsanlar dünyaya gönderiliyor...

Anne-baba ölü gıdalar yiyor, dipdiri bir çocuğu oluyor. Çocuğun başlangıcı tek bir hücre. Sebepler çok basit. Ölü ve madensi şeylerden insan yaratılıyor. İnsanlar doğuyor, dünya dolup boşalıyor. Gidiyoruz. Birilerinden, bir şeylerden ayrılarak, bazı şeylere kavuşarak, durmadan gidiyoruz. Ölümü öldürebilir misiniz? Karşımda asılı duran saat, saniye saniye ömrümü tüketiyor...

Acele etmek lazım...

İnsanca bir hayat yaşayabilmek, iyi şeyler yapabilmek için...

Milyarlarca insan varmış, bana ne! Benim olan halleri kim benimle bölüşebilir? Hastalığımıza, elemimize, kederimize, neşemize kim ne kadar ortak olabilir?

Elbette herkese "yaşadı" diyeceğiz; amma nasıl yaşadı? Ölmediği veya ölemediği için yaşayanlar...

Bir gün büyük bir mezarlığın kenarında durdum. Burada kimler kimler yatıyor? Mezarlık sanki kocaman bir şehir... Dünyada ne kadar çeşitli hayatlar varsa o mezarlıkta da o kadar çeşitli hayatlar var. Sonra düşündüm... Herkesin hayatının bir vazifesi vardır. Her ağaç kendi meyvesini verecek. Akasya çiçek açacak, meyve vermeyecek, onun vazifesi de o. Aynı şekilde her insan kendi vazifesini yapacak...

Benim vazifem ne?

Bu soru üzerinde düşünülmeli. Evvela insanın kabiliyeti ne ise onun dünyadaki vazifesi odur. Fakat bu kabiliyeti, İslam'ın mihengine vuracak. İslam'a uygun kabiliyetler onun vazifesidir. Böylece farklı bir insan olacaktır.

Dindar, dindar olmayan insanlardan farklı olmak zorundadır!..

Cennete iman ile girilir. İmanı ibadetler korur. Tahkiki iman, bilerek, anlayarak inanmaktır. Taklidi iman ise ebeveyni Müslüman olduğu için çocuğun da Müslüman olmasıdır. Taklidi iman çabucak şüphelere düşebilir. Bazı şüpheler akrep olur, ruhu kemirir. Şüpheden şüphesizliğe geçmek esastır. Şahsın gücü buna yetmiyorsa alimlere müracaat eder. Nefsin isteklerine göre kurulan sosyal hayatta İslamiyet'i yaşamak zordur. Çünkü günahlar zehirli bala benzer. Evvela tat verir, sonra yavaş yavaş maddeten ve manen öldürür.

Herkes alışkanlıklarına bir göz atsın. Nelere alışmış? Nelerin esiri olmuş? İnsanlar kötü alışkanlıklarının kölesi olurken, en büyük özgürlük İslam'a köle olmaktır. İslam'a köle olan, her türlü esaretten kurtulur. Allah'ın ipine sarılır, kurtulur. İşte dünyada ve ahirette kurtuluşun sırrı budur. İşte bu sebepten bana, "Hizmet nedir?" diye soranlara diyorum ki: "Hizmet, Kur'an'ı hayata taşımaktır. İslamiyet'i yaşamayanın, hizmeti yoktur."

Acele etmek lazım; Müslümanca yaşamak için. Zira yaşayan çok; hiç değilse bir farkımız olsun...

Hekimoğlu İsmail - Zaman
 

uður1

Well-known member
Cevap: Günün ayeti

. . . : Kur'an'dan Bir Mesaj : . . .
"Kocalar eşleri üzerinde yönetici ve koruyucudurlar. Bunun sebebi, Allah'ın bazı insanlara bazılarından daha fazla nimet vermesi ve bir de kocalarının mehir verme, evin masraflarını yüklenmeleri gibi malî yükümlülükleridir. O halde iyi kadınlar: itaatli olan ve Allah kendi haklarını nasıl korudu ise, kocalarının yokluğunda, onların hukuklarını koruyan kadınlardır. Dikbaşlılığından yıldığınız kadınlara gelince: Onlara evvela öğüt verin, vazgeçmezlerse yatakta yalnız bırakın ve bunlarla da yola gelmezlerse onları hafifçe dövün. Şayet size itaat ederlerse, onlara yüklenmek için bir sebep aramayın. Unutmayın ki üstünüzde çok yüce ve büyük olan Allah vardır." [Nisa Suresi 4,34]
Kocasına itaatsizlikte direten ve onun haklarını korumayan kadına burada sayılan üç işlem uygulanabilir. Eğer bir uyarma kâfi geliyorsa, gerisini yapmak doğru değildir. Dövmeye izin verilse de bu, yüze yapılmamak ve yara bere bırakacak tarzda olmamak şartıyla caizdir. Hz. Peygamber (a.s.) isteksiz olarak, sırf aile nizamını temine vesile olsun diye dövmeye izin vermiştir. Yani, Hz. Peygamber, âyete getirdiği açıklamada, bu dövme işinin son derece sınırlı olduğunu bildiren çok sayıda talimat vermiştir. Bunlardan biri de: "Darben gayre muberrih" yani "şiddetli olmayan, hafifçe" olmasıdır ki, meali Hz. Peygamberin bu tefsirine göre verdik.
 

uður1

Well-known member
Cevap: Günün ayeti

Muhakkak ki biz, mü'minlerin ilki olduk
17 Ekim 2011 / 05:45
Günün Ayet-i Kerime meali...

Bismillahirrahmanirrahim
Cenab-ı Hak (c.c), Şuara Suresi 51. ayetinde mealen şöyle buyuruyor:
Muhakkak ki biz, mü'minlerin ilki olduk diye Rabbimizin, hatalarımızı mağfiret etmesini umuyoruz (istiyoruz).
 
Üst