Yirmibeşinci Söz - Sayfa 548
Hakkın şe’ni ise ittifaktır. Faziletin şe’ni, tesanüddür. Teâvünün şe’ni, birbirinin imdadına yetişmektir. Dinin şe’ni, uhuvvettir, incizaptır. Nefs-i emmâreyi gemlemekle bağlamak, ruhu kemâlâta kamçılamakla serbest bırakmanın şe’ni, saadet-i dâreyndir. İşte, medeniyet-i hazıra, edyân-ı sâbıka-i semâviyeden, bahusus Kur’ân’ın irşâdâtından aldığı mehâsinle beraber, Kur’ân’a karşı böyle hakikat nazarında mağlûp düşmüştür.
Üçüncü derece: Binler mesâilinden, yalnız nümune olarak üç dört meseleyi göstereceğiz. Evet, Kur’ân’ın düsturları, kanunları, ezelden geldiğinden, ebede gidecektir. Medeniyetin kanunları gibi ihtiyar olup ölüme mahkûm değildir. Daima gençtir, kuvvetlidir.
Meselâ, medeniyetin bütün cem’iyât-ı hayriyeleriyle, bütün cebbârâne şedit inzibat ve nizâmatlarıyla, bütün ahlâkî terbiyegâhlarıyla, Kur’ân-ı Hakîmin iki meselesine karşı muâraza edemeyip mağlûp düşmüşlerdir.
Meselâ
1 وَاَحَلَّ اللهُ الْبَيْعَ وَحَرَّمَ الرِّبوٰا
2وَاَقِيمُوا الصَّلٰوةَ وَاٰتُوا الزَّكٰوةَ Kur’ân’ın bu galebe-i i’cazkârânesini bir mukaddime ile beyan edeceğiz. Şöyle ki:
İşârâtü’l-İ’câz’da ispat edildiği gibi, bütün ihtilâlât-ı beşeriyenin madeni bir kelime olduğu gibi, bütün ahlâk-ı seyyienin menbaı dahi bir kelimedir.
Birinci kelime: “Ben tok olayım; başkası açlıktan ölse bana ne!”
İkinci kelime: “Sen çalış, ben yiyeyim.”
Evet, hayat-ı içtimaiye-i beşeriyede havas ve avam, yani zenginler ve fakirler, muvazeneleriyle rahatla yaşarlar. O muvazenenin esası ise, havas tabakasında merhamet ve şefkat, aşağısında hürmet ve itaattir. Şimdi, birinci kelime havas tabakasını zulme, ahlâksızlığa, merhametsizliğe sevk etmiştir. İkinci kelime avâmı kine, hasede, mübarezeye sevk edip rahat-ı beşeriyeyi birkaç asırdır selb
[NOT]Dipnot-1 “Allah alışverişi helâl, faizi ise haram kıldı.” Bakara Sûresi, 2:275.
Dipnot-2 “Namazı dos doğru kılın ve zekâtı verin.” Bakara Sûresi, 2:43.[/NOT]
<table border="0" cellpadding="0" cellspacing="2"><tbody><tr><td>Kur’ân-ı Hakim: her âyet ve sûresinde sayısız hikmet ve faydalar bulunan Kur’ân (bk. ḥ-k-m)</td><td>ahlâk-ı seyyie: kötü ahlâk (bk. ḫ-l-ḳ)</td></tr><tr><td>avam: halk, fakirler sınıfı</td><td>bahusus: özellikle</td></tr><tr><td>beyan etmek: açıklamak (bk. b-y-n)</td><td>cebbârâne: baskıcı bir şekilde, zorla (bk. c-b-r)</td></tr><tr><td>cem’iyât-ı hayriye: hayır cemiyetleri (bk. c-m-a; ḫ-y-r)</td><td>düstur: prensip</td></tr><tr><td>ebed: sonsuzluk (bk. e-b-d)</td><td>edyân-ı sâbıka-i semâviye: İslâmdan önceki semâvî dinler (bk. s-m-v)</td></tr><tr><td>ezel: başlangıcı olmayan, öncesizlik (bk. e-z-l)</td><td>fazilet: güzel ahlâk, erdem (bk. f-ḍ-l)</td></tr><tr><td>galebe-i i’câzkârâne: mu’cizeli bir şekilde galip gelme (bk. a-c-z)</td><td>hakikat: gerçek, doğru (bk. ḥ-ḳ-ḳ)</td></tr><tr><td>hased: kıskançlık</td><td>havas: zenginler sınıfı</td></tr><tr><td>hayat-ı içtimaiye-i beşeriye: insanlığın sosyal hayatı (bk. ḥ-y-y; c-m-a)</td><td>ihtilâlât-ı beşeriye: insanlardaki ihtilaller, karışıklıklar</td></tr><tr><td>imdad: yardım</td><td>incizap: kendine çekme</td></tr><tr><td>inzibat: âsayiş, düzen</td><td>irşâdâd: irşâdlar, doğru yolu gösteren sözler (bk. r-ş-d)</td></tr><tr><td>ittifak: birlik</td><td>kemâlât: mükemmellikler (bk. k-m-l)</td></tr><tr><td>maden: kaynak</td><td>medeniyet-i hazıra: günümüz medeniyeti</td></tr><tr><td>mehâsin: güzellikler, iyilikler (bk. ḥ-s-n)</td><td>menba: kaynak</td></tr><tr><td>mesâil: meseleler (bk. m-s̱-l)</td><td>mukaddime: başlangıç, giriş (bk. ḳ-d-m)</td></tr><tr><td>muvazene: denge (bk. v-z-n)</td><td>muâraza: sözle karşı koyma, muhalefet</td></tr><tr><td>mübareze: mücadele, çatışma</td><td>nazar: bakış, düşünce (bk. n-ẓ-r)</td></tr><tr><td>nefs-i emmâre: insanı kötülüğe sevk eden içindeki duygu (bk. n-f-s)</td><td>nizâmat: kanunlar (bk. n-ẓ-m)</td></tr><tr><td>nümune: örnek</td><td>rahat-ı beşeriye: insanlığın rahatı</td></tr><tr><td>saadet-i dareyn: dünya ve âhiret mutluluğu</td><td>selb etmek: ortadan kaldırmak</td></tr><tr><td>teavün: yardımlaşma</td><td>terbiyegâh: terbiye yeri (bk. r-b-b)</td></tr><tr><td>tesanüd: dayanışma (bk. s-n-d)</td><td>uhuvvet: kardeşlik</td></tr><tr><td>şedit: çok şiddetli</td><td>şe’n: özellik, belirleyici nitelik (bk. ş-e-n)</td></tr></tbody></table>
Hakkın şe’ni ise ittifaktır. Faziletin şe’ni, tesanüddür. Teâvünün şe’ni, birbirinin imdadına yetişmektir. Dinin şe’ni, uhuvvettir, incizaptır. Nefs-i emmâreyi gemlemekle bağlamak, ruhu kemâlâta kamçılamakla serbest bırakmanın şe’ni, saadet-i dâreyndir. İşte, medeniyet-i hazıra, edyân-ı sâbıka-i semâviyeden, bahusus Kur’ân’ın irşâdâtından aldığı mehâsinle beraber, Kur’ân’a karşı böyle hakikat nazarında mağlûp düşmüştür.
Üçüncü derece: Binler mesâilinden, yalnız nümune olarak üç dört meseleyi göstereceğiz. Evet, Kur’ân’ın düsturları, kanunları, ezelden geldiğinden, ebede gidecektir. Medeniyetin kanunları gibi ihtiyar olup ölüme mahkûm değildir. Daima gençtir, kuvvetlidir.
Meselâ, medeniyetin bütün cem’iyât-ı hayriyeleriyle, bütün cebbârâne şedit inzibat ve nizâmatlarıyla, bütün ahlâkî terbiyegâhlarıyla, Kur’ân-ı Hakîmin iki meselesine karşı muâraza edemeyip mağlûp düşmüşlerdir.
Meselâ
İşârâtü’l-İ’câz’da ispat edildiği gibi, bütün ihtilâlât-ı beşeriyenin madeni bir kelime olduğu gibi, bütün ahlâk-ı seyyienin menbaı dahi bir kelimedir.
Birinci kelime: “Ben tok olayım; başkası açlıktan ölse bana ne!”
İkinci kelime: “Sen çalış, ben yiyeyim.”
Evet, hayat-ı içtimaiye-i beşeriyede havas ve avam, yani zenginler ve fakirler, muvazeneleriyle rahatla yaşarlar. O muvazenenin esası ise, havas tabakasında merhamet ve şefkat, aşağısında hürmet ve itaattir. Şimdi, birinci kelime havas tabakasını zulme, ahlâksızlığa, merhametsizliğe sevk etmiştir. İkinci kelime avâmı kine, hasede, mübarezeye sevk edip rahat-ı beşeriyeyi birkaç asırdır selb
[NOT]Dipnot-1 “Allah alışverişi helâl, faizi ise haram kıldı.” Bakara Sûresi, 2:275.
Dipnot-2 “Namazı dos doğru kılın ve zekâtı verin.” Bakara Sûresi, 2:43.[/NOT]
<table border="0" cellpadding="0" cellspacing="2"><tbody><tr><td>Kur’ân-ı Hakim: her âyet ve sûresinde sayısız hikmet ve faydalar bulunan Kur’ân (bk. ḥ-k-m)</td><td>ahlâk-ı seyyie: kötü ahlâk (bk. ḫ-l-ḳ)</td></tr><tr><td>avam: halk, fakirler sınıfı</td><td>bahusus: özellikle</td></tr><tr><td>beyan etmek: açıklamak (bk. b-y-n)</td><td>cebbârâne: baskıcı bir şekilde, zorla (bk. c-b-r)</td></tr><tr><td>cem’iyât-ı hayriye: hayır cemiyetleri (bk. c-m-a; ḫ-y-r)</td><td>düstur: prensip</td></tr><tr><td>ebed: sonsuzluk (bk. e-b-d)</td><td>edyân-ı sâbıka-i semâviye: İslâmdan önceki semâvî dinler (bk. s-m-v)</td></tr><tr><td>ezel: başlangıcı olmayan, öncesizlik (bk. e-z-l)</td><td>fazilet: güzel ahlâk, erdem (bk. f-ḍ-l)</td></tr><tr><td>galebe-i i’câzkârâne: mu’cizeli bir şekilde galip gelme (bk. a-c-z)</td><td>hakikat: gerçek, doğru (bk. ḥ-ḳ-ḳ)</td></tr><tr><td>hased: kıskançlık</td><td>havas: zenginler sınıfı</td></tr><tr><td>hayat-ı içtimaiye-i beşeriye: insanlığın sosyal hayatı (bk. ḥ-y-y; c-m-a)</td><td>ihtilâlât-ı beşeriye: insanlardaki ihtilaller, karışıklıklar</td></tr><tr><td>imdad: yardım</td><td>incizap: kendine çekme</td></tr><tr><td>inzibat: âsayiş, düzen</td><td>irşâdâd: irşâdlar, doğru yolu gösteren sözler (bk. r-ş-d)</td></tr><tr><td>ittifak: birlik</td><td>kemâlât: mükemmellikler (bk. k-m-l)</td></tr><tr><td>maden: kaynak</td><td>medeniyet-i hazıra: günümüz medeniyeti</td></tr><tr><td>mehâsin: güzellikler, iyilikler (bk. ḥ-s-n)</td><td>menba: kaynak</td></tr><tr><td>mesâil: meseleler (bk. m-s̱-l)</td><td>mukaddime: başlangıç, giriş (bk. ḳ-d-m)</td></tr><tr><td>muvazene: denge (bk. v-z-n)</td><td>muâraza: sözle karşı koyma, muhalefet</td></tr><tr><td>mübareze: mücadele, çatışma</td><td>nazar: bakış, düşünce (bk. n-ẓ-r)</td></tr><tr><td>nefs-i emmâre: insanı kötülüğe sevk eden içindeki duygu (bk. n-f-s)</td><td>nizâmat: kanunlar (bk. n-ẓ-m)</td></tr><tr><td>nümune: örnek</td><td>rahat-ı beşeriye: insanlığın rahatı</td></tr><tr><td>saadet-i dareyn: dünya ve âhiret mutluluğu</td><td>selb etmek: ortadan kaldırmak</td></tr><tr><td>teavün: yardımlaşma</td><td>terbiyegâh: terbiye yeri (bk. r-b-b)</td></tr><tr><td>tesanüd: dayanışma (bk. s-n-d)</td><td>uhuvvet: kardeşlik</td></tr><tr><td>şedit: çok şiddetli</td><td>şe’n: özellik, belirleyici nitelik (bk. ş-e-n)</td></tr></tbody></table>