allah rızası için çok acil dua lütfen!

VUSLAT

Well-known member
minik yavru vefat etse cennet yurdunun tertemiz misafiri hayatta kalsa anne baba için bir imtihanı vermektir , her haliyle nimet veriyor .allaha emanet olun allaha sığınıp dua vakti....

evet Fatmatoy kardeş.varlığıda imtihan yokluğuda, Cenab-ı Allah cümlemizin imtihanını en güzel şekilde verenlerden eylesin inşaAllah.


Ey Rabbimm..beni tanımadığım ama senin çook yakından tanıdığın ve bildiğin o minik kardeşime yardım et...Ailesine de sabr-ı Camîl İhsan eyle...Sen merhamerlisin eyyy Rahim-i Mutlak (amin....amin...aminn)
 

Huseyni

Müdavim
Aciz-i mutlak kardeşim, başınız sağolsun. Allah yakınlarına sabr-ı cemil nasib eylesin. Amin. Dualarını eksik etmeyen tüm kardeşlerden Allah razı olsun. Amin.



ON YEDİNCİ MEKTUP
[Yirmi Beşinci Lem'anın Zeyli]
Çocuk Taziyenâmesi
b635.gif

b524.gif
1- Onun adıyla. Hiçbir şey yoktur ki Onu hamd ile tesbih etmesin.
Aziz âhiret kardeşim Hafız Halid Efendi,
b424.gif

b229.gif
2- "Başlarına bir musibet geldiği zaman 'Biz Allah'ın kullarıyız; sonunda yine Ona döneceğiz' diyerek sabredenleri müjdele." Bakara Sûresi: 2:155-156.
Kardeşim, çocuğun vefatı beni müteessir etti. Fakat,
b230.gif
3- Hüküm Allah'ındır. (Mü'min Sûresi: 12.) kazaya rıza, kadere teslim İslâmiyetin bir şiârıdır. Cenâb-ı Hak sizlere sabr-ı cemil versin; merhumu da, size zahîre-i âhiret ve şefaatçi yapsın. Size ve sizin gibi müttaki mü'minlere büyük bir müjde ve hakikî bir teselli gösterecek Beş Noktayı beyan ederiz.




BİRİNCİ NOKTA
Kur'ân-ı Hakîmde
b231.gif
Ebediyen yaşlanmayacak çocuklar. (Vâkıa Sûresi: 56:17),(İnsan Sûresi: 76:19.) sırrı ve meâli şudur ki:
Mü'minlerin kablelbülûğ vefat eden evlâtları, Cennette ebedî, sevimli, Cennete lâyık bir surette, daimî çocuk kalacaklarını; ve Cennete giden peder ve validelerinin kucaklarında ebedî medar-ı sürurları olacaklarını; ve çocuk sevmek ve evlât okşamak gibi en lâtîf bir zevki, ebeveynine temine medar olacaklarını; ve herbir lezzetli şeyin Cennette bulunduğunu; "Cennet tenasül yeri olmadığından, evlât muhabbeti ve okşaması olmadığını" diyenlerin hükümleri hakikat olmadığını; hem dünyada on senelik kısa bir zamanda teellümatla karışık evlât sevmesine ve okşamasına bedel, sâfi, elemsiz, milyonlar sene ebedî evlât sevmesini ve okşamasını kazanmak, ehl-i imanın en büyük bir medar-ı saadeti olduğunu, şu âyet-i kerime,
b231.gif
cümlesiyle işaret ediyor ve müjde veriyor.




İKİNCİ NOKTA

Bir zaman, bir zat, bir zindanda bulunuyor. Sevimli bir çocuğu yanına gönderilmiş. O biçare mahpus, hem kendi elemini çekiyor, hem veledinin istirahatini temin edemediği için, onun zahmetiyle müteellim oluyordu. Sonra, merhametkâr hâkim ona bir adam gönderir, der ki:



"Şu çocuk çendan senin evlâdındır. Fakat benim raiyetim ve milletimdir. Onu ben alacağım, güzel bir sarayda beslettireceğim."
O adam ağlar, sızlar, "Benim medar-ı tesellim olan evlâdımı vermeyeceğim" der.



Ona arkadaşları der ki: "Senin teessürâtın mânâsızdır. Eğer sen çocuğa acıyorsan, çocuk şu mülevves, ufunetli, sıkıntılı zindana bedel, ferahlı, saadetli bir saraya gidecek. Eğer sen nefsin için müteessir oluyorsan, menfaatini arıyorsan; çocuk burada kalsa, muvakkaten şüpheli bir menfaatinle beraber, çocuğun meşakkatlerinden çok sıkıntı ve elem çekmek var. Eğer oraya gitse, sana bin menfaati var. Çünkü padişahın merhametini celbe sebep olur, sana şefaatçi hükmüne geçer. Padişah onu seninle görüştürmek arzu edecek. Elbette görüşmek için onu zindana göndermeyecek, belki seni zindandan çıkarıp o saraya celb edecek, çocukla görüştürecek-şu şartla ki, padişaha emniyetin ve itaatin varsa..."
İşte, şu temsil gibi, aziz kardeşim, senin gibi mü'minlerin evlâdı vefat ettikleri vakit şöyle düşünmeli:

Şu veled mâsumdur; onun Hâlıkı dahi Rahîm ve Kerîmdir. Benim nâkıs terbiye ve şefkatime bedel, gayet kâmil olan inâyet ve rahmetine aldı. Dünyanın elemli musibetli, meşakkatli zindanından çıkarıp Cennetü'l-Firdevsine gönderdi. O çocuğa ne mutlu! Şu dünyada kalsaydı, kim bilir ne şekle girerdi! Onun için ben ona acımıyorum, bahtiyar biliyorum. Kaldı kendi nefsime ait menfaati için, kendime dahi acımıyorum, elîm müteessir olmuyorum. Çünkü dünyada kalsaydı, on senelik muvakkat elemle karışık bir evlât muhabbeti temin edecekti. Eğer salih olsaydı, dünya işinde muktedir olsaydı, belki bana yardım edecekti. Fakat vefatıyla, ebedî Cennette on milyon sene bana evlât muhabbetine medar ve saadet-i ebediyeye vesile bir şefaatçi hükmüne geçer. Elbette ve elbette, meşkûk, muaccel bir menfaati kaybeden, muhakkak ve müeccel bin menfaati kazanan, elîm teessürat göstermez, meyusâne feryad etmez.




ÜÇÜNCÜ NOKTA
Vefat eden çocuk, bir Hâlık-ı Rahîmin mahlûku, memlûkü, abdi ve bütün heyetiyle onun masnuu ve ona ait olarak ebeveyninin bir arkadaşı idi ki, muvakkaten ebeveyninin nezaretine verilmiş. Peder ve valideyi ona hizmetkâr etmiş. Ebeveyninin o hizmetlerine mukabil, muaccel bir ücret olarak, lezzetli bir şefkat vermiş.



Şimdi, binden dokuz yüz doksan dokuz hisse sahibi olan o Hâlık-ı Rahîm, mukteza-yı rahmet ve hikmet olarak o çocuğu senin elinden alsa, hizmetine hâtime verse, surî bir hisse ile, hakikî bin hisse sahibine karşı şekvâyı andıracak bir tarzda meyusâne hüzün ve feryad etmek ehl-i imana yakışmaz, belki ehl-i gaflet ve dalâlete yakışıyor.




DÖRDÜNCÜ NOKTA
Eğer dünya ebedî olsaydı, insan içinde ebedî kalsaydı ve firak ebedî olsaydı, elîmâne teessürat ve meyusâne teellümâtın bir mânâsı olurdu. Fakat madem dünya bir misafirhanedir; vefat eden çocuk nereye gitmişse, siz de, biz de oraya gideceğiz. Ve hem bu vefat ona mahsus değil, umumî bir caddedir. Hem madem mufarakat dahi ebedî değil; ileride hem berzahta, hem Cennette görüşülecektir.
b230.gif
1- Hüküm Allah'ındır. (Mü'min Sûresi: 12.) demeli. "O verdi, o aldı.
b234.gif
2- Her hal İçin Allah'a hamd olsun. (Feyzü'l Kadir, 1:368, Hadis No: 662.) deyip sabırla şükretmeli.





BEŞİNCİ NOKTA
Rahmet-i İlâhiyenin en lâtîf, en güzel, en hoş, en şirin cilvelerinden olan şefkat, bir iksir-i nuranîdir, aşktan çok keskindir. Çabuk Cenâb-ı Hakka vusule vesile olur. Nasıl aşk-ı mecazî ve aşk-ı dünyevî, pek çok müşkülâtla aşk-ı hakikîye inkılâp eder, Cenâb-ı Hakkı bulur. Öyle de, şefkat, fakat müşkülâtsız, daha kısa, daha safî bir tarzda, kalbi Cenâb-ı Hakka rapteder.
Gerek peder ve gerek valide, veledini bütün dünya gibi severler. Veledi elinden alındığı vakit, eğer bahtiyar ise, hakikî ehl-i İmân ise, dünyadan yüzünü çevirir, Mün'im-i Hakikîyi bulur. Der ki: "Dünya madem fânidir, değmiyor alâka-i kalbe." Veledi nereye gitmişse, oraya karşı bir alâka peydâ eder, büyük mânevî bir hal kazanır.



Ehl-i gaflet ve dalâlet, şu beş hakikatteki saadet ve müjdeden mahrumdurlar. Onların hali ne kadar elîm olduğunu şununla kıyas ediniz ki: Bir ihtiyar hanım gayet sevdiği sevimli birtek çocuğu sekeratta görüp, dünyada tevehhüm-ü ebediyet hükmünce, gaflet veya dalâlet neticesinde, mevti adem ve firak-ı ebedî tasavvur ettiğinden, yumuşak döşeğine bedel kabrin toprağını düşünüp, gaflet veya dalâlet cihetiyle, Erhamürrâhimînin cennet-i rahmetini, firdevs-i nimetini düşünmediğinden, ne kadar meyusâne bir hüzün ve elem çektiğini kıyas edebilirsin. Fakat vesile-i saadet-i dâreyn olan İmân ve İslâmiyet, mü'mine der ki: Şu sekeratta olan çocuğun Hâlık-ı Rahîmi, onu bu pis dünyadan çıkarıp Cennetine götürecek. Hem sana şefaatçi, hem ebedî bir evlât yapacak. Mufarakat muvakkattir, merak etme.


b235.gif
1- Biz Allah'ın kullarıyız sonunda yine O'na döneceğiz.(Bakara Sûresi: 155,156.)

b129.gif
b230.gif
2- Hüküm Allah'ındır. (Mü'min Sûresi: 12.) de, sabret.
b126.gif
3- Baki olan yalnız Allah'tır.





Said Nursî
 

ebrar172

Well-known member
ah mübarek çok üzgünüm...anlatabilseydim keşke kelimelerle...
ne büyük acıdır...Rabbim sabırların en büyüğünü versin anacığına babacığına...cennet bahçelerinde buluşturacak...
ve o bir melaikeydi ve hiç kirlenmeden tertemiz haliyle...melek kanatlarıyla tekrar Rabbine döndü...cennet bahçelerinde...can kuzusu ,can yarası ,can sarması...ne denir ki...can yarası...

ve ailesine tesellilerin en büyüğüyle ve tevekküllerin en şevkatlisiyle
Rabbim sabırlar yağdırsın katından...ayrılık varsa kavuşmakta var...
hiçbir ayrılık kavuşmasız olmayacak...sabır en büyük üzüntüyle sabırlar diliyorum...geçmez bu yara biliyorum...ama yarayı açana da şükürler olsun...veren nasıl verdiğinde güldüyse cemalimiz...aldığında tevekkülle sabırla ya Hayy... diyerek...kavuşma anını bekleyeceğiz...

tüm içten üzüntülerimle...tüm dularımla....BAŞINIZ SAĞOLSUN...
 

VUSLAT

Well-known member
'' inna lillahi ve inna ileyhi racuûn'' :041:O'ndan geldik yine O'na döneceğiz. başınız sağolsun kardeşim.:041:sayfayı açınca o yazıyı görünce içim cız etti.:041:üzüntümü kelimelerle ifade edemiyorum...Tanımıyodum o bebeği ama yüreğimle sahiplenmiştim, nitekim Cenab-ı Allah böyle takdir ettiyse razı gelmekten başka çare yok.Rabbim ana ve babasına sabır ihsan etsin.:041:Cennette anne ve babasına şefaatçi olanlardan eylesin...
 

hulusi

Well-known member
Allahtan geldik dönüş yine Onadır.Rabbim sabır cemil versin yakınlarına:(Arkadaşın dedigi gibi sözün bittigi yer.
Ölüm var ölüm müjdeler olsun
Ölümüde öldüren Rabbe secdeler olsun.
Binlerce kez hamdolsun ki Ahiret var sarsılmaz bir rica sönmez bir ziya...
 

GuLSerbeti

Well-known member
[FONT=Verdana, Arial, Helvetica, sans-serif][FONT=Verdana, Arial, Helvetica, sans-serif]65 - Nihayet kullarımızdan bir kul buldular ki, biz ona katımızdan bir rahmet vermiş ve tarafımızdan bir ilim öğretmiştik.[/FONT][/FONT][FONT=Verdana, Arial, Helvetica, sans-serif]
[FONT=Verdana, Arial, Helvetica, sans-serif]66 - Musa ona: "Allah'ın sana öğrettiği ilim ve hikmetten bana da öğretmen için sana tabi olabilir miyim?" dedi. [/FONT]
[FONT=Verdana, Arial, Helvetica, sans-serif]67 - (Hızır) dedi ki: "Doğrusu sen benimle asla sabredemezsin.[/FONT]
[FONT=Verdana, Arial, Helvetica, sans-serif]68 - "İçyüzünü kavrayamadığın şeye nasıl sabredeceksin?"[/FONT]
[FONT=Verdana, Arial, Helvetica, sans-serif]69 - Musa: "İnşaallah beni sabırlı bulacaksın ve senin hiçbir işine karşı gelmeyeceğim" dedi. [/FONT]
[FONT=Verdana, Arial, Helvetica, sans-serif]70 - (Hızır) dedi ki: "O halde bana tabi olacaksın; ben sana sırrını anlatmadıkça, hiçbir şey hakkında bana soru sorma!"[/FONT]
[FONT=Verdana, Arial, Helvetica, sans-serif]71 - Bunun üzerine ikisi beraber yürüdüler. Nihayet gemiye bindikleri zaman, o kul (Hızır) gemiyi deldi. Musa, ona şöyle dedi: "Geminin içindekileri boğmak için mi deldin? Doğrusu çok kötü bir iş yaptın." [/FONT]
[FONT=Verdana, Arial, Helvetica, sans-serif]72 - (Hızır) "Sen benimle asla sabredemezsin, demedim mi?" dedi.[/FONT]
[FONT=Verdana, Arial, Helvetica, sans-serif]73 - Musa dedi ki: "Unuttuğum şeyden dolayı beni suçlama ve bu işimden dolayı bana bir güçlük çıkarma." [/FONT]
[FONT=Verdana, Arial, Helvetica, sans-serif]74 - Yine gittiler. Nihayet bir erkek çocuğa rastladıklarında Hızır hemen onu öldürdü. Musa: "Kısas olmadan masum bir cana nasıl kıyarsın? Doğrusu sen çok fena bir şey yaptın" dedi. [/FONT]
[FONT=Verdana, Arial, Helvetica, sans-serif]75 - Hızır dedi ki: "Doğrusu sen benimle asla sabredemezsin demedim mi sana?" [/FONT]
[FONT=Verdana, Arial, Helvetica, sans-serif]76 - (Musa) dedi ki: "Eğer bundan sonra sana bir şey sorarsam bana arkadaş olma! Hakikaten benim tarafımdan ileri sürülebilecek son mazerete ulaştın. [/FONT]
[FONT=Verdana, Arial, Helvetica, sans-serif]77 - Bunun üzerine yine yürüdüler. Nihayet bir köy halkına varıp onlardan yemek istediler. Ancak köy halkı onları misafir etmekten kaçındılar. Derken orada yıkılmak üzere olan bir duvar buldular. Hızır hemen onu doğrulttu. Musa: "İsteseydin elbet buna karşı bir ücret alırdın" dedi.[/FONT]

78 - Hızır dedi ki: "İşte bu, seninle benim aramızın ayrılmasıdır. Şimdi sana o sabredemediğin şeylerin içyüzünü haber vereceğim."
[/FONT]
[FONT=Verdana, Arial, Helvetica, sans-serif]79 - "Gemi, denizde çalışan bir kaç yoksula aitti. Onu kusurlu kılmak istedim, çünkü onların ilerisinde her sağlam gemiye zorla el koyan bir hükümdar vardı."[/FONT]
[FONT=Verdana, Arial, Helvetica, sans-serif]80 - "Oğlana gelince, onun ana-babası mümin kimselerdi. Çocuğun onları azgınlık ve inkâra sürüklemesinden korktuk."[/FONT]
[FONT=Verdana, Arial, Helvetica, sans-serif]81 - "İstedik ki Rabbleri onun yerine kendilerine ondan temizlikçe daha hayırlı ve daha çok merhamet eden birini versin."[/FONT]
[FONT=Verdana, Arial, Helvetica, sans-serif]82 - "Duvar ise, o şehirde iki yetim oğlana ait idi. Duvarın altında onların bir hazinesi vardı. Babaları da iyi bir kimse idi. Onun için Rabbin istedi ki o iki çocuk erginlik çağlarına ersinler ve Rabbinden bir rahmet olarak hazinelerini çıkarsınlar. Ve ben bunların hiçbirini kendiliğimden yapmadım. İşte senin sabredemediğin şeylerin içyüzleri budur."[/FONT]
Kehf Suresi meali (ayetler: 65-82)




Rabbimizin Hikmetlerinden sual olmuyor, O en iyiyi bilen, ve bize ennn cok Merhameti olan....
ve elhamdulillah ala nimetil iman.... iman nimeti icin sukurler olsun....

Ey kardesim Rabbimiz sabir ve tevekkulunuzu artirsin.... Aminnnn

inna lillah, ve inna ileyhi raciun...
 
Üst