Cevap: hutbenin aslı arapça okunmalıdır.1930 lu yıllara kadar okundu.
bu hususla alakalı olarak üstadımız görüşünü sair risalelerde gayet net bir şekilde ortaya
koymaktadır. ilgili risalelere müracat ederek konu hakkında tafsilatlı bilgi edinilebilir..
isterseniz burda sadece 27. sözün beşinci kısmında yer alan şu ifadeye yer verelim:
[Sözler (Envar Neşriyat) - 483]
İşte şu zamanda zaruret derecesine geçen
ve insanları mübtela eden bir beliyye-i âmme suretine giren
çok umûrlar vardır ki;
sû'-i ihtiyardan, gayr-ı meşru meyillerden ve haram muamelelerden
tevellüd ettiklerinden, ruhsatlı ahkâmlara medar olup,
haramı helâl etmeye medar olamazlar.
Halbuki şu zamanın ehl-i içtihadı, o zaruratı ahkâm-ı şer'iyeye medar yaptıklarından,
içtihadları arziyedir, hevesîdir, felsefîdir, semavî olamaz, şer'î değil.
Halbuki semavat ve arzın Hâlıkının ahkâm-ı İlahiyesinde tasarruf
ve ibadının ibadatına müdahale, o Hâlıkın izn-i manevîsi olmazsa;
o tasarruf o müdahale merduddur.
Meselâ: Bazı gafiller, hutbe gibi bazı şeair-i İslâmiyeyi,
Arabîden çıkarıp her milletin lisanıyla söylemeyi,
iki sebeb için istihsan ediyorlar.
Birincisi: "Tâ, siyaset-i hazıra avam-ı müslimîne de o suretle tefhim edilsin."
Halbuki siyaset-i hazıra, o kadar çok yalan ve hile ve şeytanet
içine girmiş ki, vesvese-i şeyatîn hükmüne geçmiştir.
Halbuki minber, vahy-i İlahînin tebliğ makamı olduğundan,
o vesvese-i siyasiyenin hakkı yoktur ki, o makam-ı âlîye çıkabilsin.
İkinci sebeb: "Hutbe, bazı suver-i Kur'aniyenin nasihatları anlaşılmak içindir."
Evet eğer millet-i İslâm, İslâmiyetin zaruriyatı ve müsellematı ve
malûm olan ahkâmını, ekseriyet itibariyle imtisal edip yerine getirseydi,
o vakit nazariyat-ı şer'iye ve mesail-i dakika ve nasayih-i hafiyeyi
anlamak için, bildiği lisan ile hutbe okunması ve
suver-i Kur'aniyenin -eğer mümkün olsaydı- tercümesi (Haşiye)
belki müstahsen olurdu.
Fakat namaz, zekat, orucun vücubu ve katl, zina ve şarabın haramiyeti gibi
malûm olan ahkâm-ı kat'iyye-i İslâmiye mühmel kalıyor.
Avam-ı nas, onların vücubunu ve haramiyetini ders almağa muhtaç değiller.
Belki teşvik ve ihtar ile o ahkâm-ı kudsiyeyi hatırlatıp,
İslâmiyet damarını ve iman hissini tahrik etmekle imtisallerine teşvik ve
tezkire ve ihtara muhtaçtırlar.
Halbuki bir âmi ne kadar cahil dahi olsa, Kur'an'dan ve hutbe-i Arabiyeden
şu meal-i icmaliyeyi anlar ki:
"Herkese ve bana malûm olan imanın rükünlerini ve İslâmiyet'in umdelerini
hatib ve hâfız ihtar ediyor ve ders veriyor, okuyor" der;
kalbinde onlara karşı bir iştiyak hasıl olur.
Acaba kâinatta hangi tabirat var ki; arş-ı a'zamdan gelen Kur'an-ı Hakîm'in
i'cazkârane, müfehhimane ihtarlarına, tezkirlerine, teşviklerine mukabil gelebilsin?
------------------
(Haşiye): İ'caza dair olan Yirmibeşinci Söz, Kur'anın hakikî tercümesi mümkün olmadığını göstermiştir.
esasında bu kısım konu hakkında üstadımızın görüşünü net bir şekilde ortaya koymaktadır..
lakin halkların tercüme olmadan nasıl anlayacağı gibi
bir endişe içerisinde iseniz birde 25. söze bakmanızı tavsiye ederim..
ama yinede;
Acaba kâinatta hangi tabirat var ki; arş-ı a'zamdan gelen Kur'an-ı Hakîm'in
i'cazkârane, müfehhimane ihtarlarına, tezkirlerine, teşviklerine mukabil gelebilsin?
tabiri bence yeterlidir kanaatindeyim..
vesselam..