Muvahhid1
Well-known member
On Birinci Şuâ-sayaf 338
başıma yıkılırken, melâikeye imanın pek çok meyvelerinden birisi imdadıma geldi;kâinatımı ve dünyamı şenlendirdi, melekler ve ruhânîlerle doldurdu,
1 âlemimi sevinçle güldürdü. Ve ehl-i dalâletin dünyaları vahşet ve boşluk ve karanlıkla ağladıklarını gösterdi.
Hayalim bu meyvenin lezzetiyle mesrur iken, umum peygamberlere imanın pek çok meyvelerinden buna benzer birtek meyvesini aldı, tattı. Birden, bütün geçmiş zamanlardaki enbiyalarla yaşamış gibi onlara imanım ve tasdikim, o zamanları ışıklandırdı ve imanımı küllî yapıp genişlendirdi ve Âhirzaman Peygamberimizin imana ait olan dâvâlarına binler imza bastırdı, şeytanları susturdu.
Birden, Hikmetü’l-İstiâze Lem’asında kat’î cevabı bulunan bir sual kalbime geldi ki:
“Bu meyveler gibi hadsiz tatlı semereler ve faideler ve hasenatın gayet güzel neticeleri ve menfaatleri ve Erhamürrâhimînin gayet merhametkârane tevfikleri veinayetleri ehl-i hidâyete yardım edip kuvvet verdikleri halde, ehl-i dalâlet neden çok defa galebe eder ve bazen yirmisi, yüz tane ehl-i hidâyeti perişan eder?” diye, mânen benden soruldu. Ve bu tefekkür içinde şeytanın gayet zayıf desiselerine karşı Kur’ân’ın büyük tahşidatı ve melâikeleri ve Cenâb-ı Hakkın yardımını ehl-i imana göndermesi hatıra geldi. Risale-i Nur’un onun hikmetini kat’î hüccetlerle izahınabinaen, o sualin cevabına gayet kısa bir işaret ederiz.
Evet, bazen serseri ve gizli, muzır bir adamın bir saraya ateş atmaya çalışması yüzünden, yüzer adamın yapması gibi, yüzer adamın muhafazasıyla ve bazan devlete ve padişaha iltica ile o sarayın vücudu devam edebilir. Çünkü, onun vücudu, bütünşeraitin ve erkânın ve esbâbın vücuduyla olabilir. Fakat onun ademi ve harap olması, birtek şartın ademiyle vâki ve bir serserinin bir kibritiyle yanıp mahvolduğu gibi, ins ve cin şeytanları az bir fiil ile büyük tahribat ve dehşetli mânevî yangınlar yaparlar. Evet, bütün fenalıklar ve günahlar ve şerlerin mayası
[BILGI]Dipnot-1 Tirmizî, Zühd: 9; İbni Mâce, Zühd: 19; Müsned: 5:172, 173.[/BILGI]
başıma yıkılırken, melâikeye imanın pek çok meyvelerinden birisi imdadıma geldi;kâinatımı ve dünyamı şenlendirdi, melekler ve ruhânîlerle doldurdu,

Hayalim bu meyvenin lezzetiyle mesrur iken, umum peygamberlere imanın pek çok meyvelerinden buna benzer birtek meyvesini aldı, tattı. Birden, bütün geçmiş zamanlardaki enbiyalarla yaşamış gibi onlara imanım ve tasdikim, o zamanları ışıklandırdı ve imanımı küllî yapıp genişlendirdi ve Âhirzaman Peygamberimizin imana ait olan dâvâlarına binler imza bastırdı, şeytanları susturdu.
Birden, Hikmetü’l-İstiâze Lem’asında kat’î cevabı bulunan bir sual kalbime geldi ki:
“Bu meyveler gibi hadsiz tatlı semereler ve faideler ve hasenatın gayet güzel neticeleri ve menfaatleri ve Erhamürrâhimînin gayet merhametkârane tevfikleri veinayetleri ehl-i hidâyete yardım edip kuvvet verdikleri halde, ehl-i dalâlet neden çok defa galebe eder ve bazen yirmisi, yüz tane ehl-i hidâyeti perişan eder?” diye, mânen benden soruldu. Ve bu tefekkür içinde şeytanın gayet zayıf desiselerine karşı Kur’ân’ın büyük tahşidatı ve melâikeleri ve Cenâb-ı Hakkın yardımını ehl-i imana göndermesi hatıra geldi. Risale-i Nur’un onun hikmetini kat’î hüccetlerle izahınabinaen, o sualin cevabına gayet kısa bir işaret ederiz.
Evet, bazen serseri ve gizli, muzır bir adamın bir saraya ateş atmaya çalışması yüzünden, yüzer adamın yapması gibi, yüzer adamın muhafazasıyla ve bazan devlete ve padişaha iltica ile o sarayın vücudu devam edebilir. Çünkü, onun vücudu, bütünşeraitin ve erkânın ve esbâbın vücuduyla olabilir. Fakat onun ademi ve harap olması, birtek şartın ademiyle vâki ve bir serserinin bir kibritiyle yanıp mahvolduğu gibi, ins ve cin şeytanları az bir fiil ile büyük tahribat ve dehşetli mânevî yangınlar yaparlar. Evet, bütün fenalıklar ve günahlar ve şerlerin mayası
[BILGI]Dipnot-1 Tirmizî, Zühd: 9; İbni Mâce, Zühd: 19; Müsned: 5:172, 173.[/BILGI]
Cenâb-ı Hak: Hakkın ta kendisi olan, sonsuz şeref ve yücelik sahibi Allah | Erhamürrâhimîn: merhametlilerin en merhametlisi olan Allah |
Hikmetü’l-İstiâze Lem’ası: Risale-i Nur Külliyatı’ndan On Üçüncü Lem’a | adem: hiçlik, yokluk |
binaen: -dayanarak | dehşetli: korkunç, ürkütücü |
desise: hile, aldatma | ehl-i dalâlet: doğru ve hak yoldan sapmış, inançsız kimseler |
ehl-i hidâyet: doğru yolda olanlar, iman nimetine ermiş olanlar | ehl-i iman: iman edenler, mü’minler |
enbiya: nebiler, peygamberler | erkân: esaslar, şartlar |
esbab: sebepler | fenalık: kötülük |
gayet: son derece | hadsiz: sınırsız |
hasenat: iyilikler, güzellikler | hikmet: fayda, gaye, sır |
hüccet: kesin delil | iltica: sığınma |
imdad: yardım | inayet: yardım, ihsan, lütuf |
ins ve cin: insanlar ve cinler | izah: açıklama |
kat’î: kesin bir şekilde | kâinat: evren, yaratılan herşey |
küllî: büyük, kapsamlı | melâike: melekler |
merhametkârâne: merhametli bir şekilde | mesrur: sevinçli, mutlu |
muhafaza: koruma | muzır: zararlı |
ruhanî: maddî yapısı olmayan ve gözle görülemeyen ruh âlemine ait varlık | semere: meyve |
tahribat: tahripler, yıkıp bozmalar | tahşidat: öneminden dolayı bir şeyin üzerinde fazla durma |
tasdik: doğrulama, onaylama | tefekkür: düşünme, düşünce |
tevfik: başarı, muvaffakiyet | vahşet: ürküntü, yabanilik |
vâki: olmuş, meydana gelmiş | vücud: varlık, var oluş |
Âhirzaman Peygamberi: dünya hayatının kıyamete yakın son devresinde gönderilen Peygamberimiz Hz. Muhammed (a.s.m.) | şer: kötülük |
şerâit: şartlar, belirtiler |