ﻓَﺎﺳْﺘَﻤِﻊْ ﺍَﻳَﺔَ
Âyetten işit.
ﺍَﻓَﻠَﻢْ ﻳَﻨْﻈُﺮُٓﻭﺍ ﺍِﻟَﻰ ﺍﻟﺴَّﻤَٓﺎﺀِ ﻓَﻮْﻗَﻬُﻢْ ﻛَﻴْﻒَ ﺑَﻨَﻴْﻨَﺎﻫَﺎ ﻭَ ﺯَﻳَّﻨَّﺎﻫَﺎ...ﺍﻟﺦ
Üstlerindeki göğe bakmazlar mı, onu nasıl bina edip süsledik. (Kâf Sûresi, 50:6)
ﺛُﻢَّ ﺍﻧْﻈُﺮْ ﺍِﻟَﻰ ﻭَﺟْﻪِ ﺍﻟﺴَّﻤَٓﺎﺀِ ﻛَﻴْﻒَ ﺗَﺮَﻯ ﺳُﻜُﻮﺗًﺎ ﻓِﻰ ﺳُﻜُﻮﻧَﺔٍ ﺣَﺮَﻛَﺔً ﻓِﻰ ﺣِﻜْﻤَﺔٍ ﺗَﻠَﺌْـُﻠﺄً ﻓِﻰ ﺣِﺸْﻤَﺔٍ ﺗَﺒَﺴُّﻤًﺎ ﻓِﻰ ﺯِﻳﻨَﺔٍ ﻣَﻊَ ﺍِﻧْﺘِﻈَﺎﻡِ ﺍﻟْﺨِﻠْﻘَﺔِ ﻣَﻊَ ﺍِﺗِّﺰَﺍﻥِ ﺍﻟﺼَّﻨْﻌَﺔِ ﺗَﺸَﻌْﺸُﻊُ ﺳِﺮَﺍﺟِﻬَﺎ ﺗَﻬَﻠْﻬُﻞُ ﻣِﺼْﺒَﺎﺣِﻬَﺎ ﺗَﻠَﺌْﻠُﺆُ ﻧُﺠُﻮﻣِﻬَﺎ ﺗُﻌْﻠِﻦُ ِﻟﺎَﻫْﻞِ ﺍﻟﻨُّﻬَﻰ ﺳَﻠْﻄَﻨَﺔً ﺑِﻠﺎَٓ ﺍِﻧْﺘِﻬَٓﺎﺀٍ
Sonra göğün yüzüne bak, nasıl sükûnet içerisinde bir sessizlik, hikmet içerisinde bir hareket, haşmet içerisinde bir parıldama, zînet içerisinde bir tebessüm göreceksin. Bunlar intizam-ı hilkat, ittizân-ı san'at ile beraber olmaktadır. Kandilinin parlaması, lâmbasının ışık vermesi, yıldızlarının parıldamaları akıl sahiplerine sonsuz bir saltanatın varlığını ilân eder.
ﺛُﻢَّ ﺍﻧْﻈُﺮْ ﺍِﻟَﻰ ﻭَﺟْﻪِ ﺍﻟﺴَّﻤَٓﺎﺀِ ﻛَﻴْﻒَ ﺗَﺮَﻯ ﺳُﻜُﻮﺗًﺎ ﻓِﻰ ﺳُﻜُﻮﻧَﺔٍ
Sonra göğün yüzüne bak, nasıl göreceksin; sükûnet içerisinde bir sessizlik.
(Sözler sh: 602)
ﺣَﺮَﻛَﺔً ﻓِﻰ ﺣِﻜْﻤَﺔٍ
Hikmet içerisinde bir hareket.
ﺗَﻠَﺌْﻠُﺄً ﻓِﻰ ﺣِﺸْﻤَﺔٍ ﺗَﺒَﺴُّﻤًﺎ ﻓِﻰ ﺯِﻳﻨَﺔٍ
Haşmet içerisinde bir parıldama, zînet içerisinde bir tebessüm.
ﻣَﻊَ ﺍِﻧْﺘِﻈَﺎﻡِ ﺍﻟْﺨِﻠْﻘَﺔِ ﻣَﻊَ ﺍِﺗِّﺰَﺍﻥِ ﺍﻟﺼَّﻨْﻌَﺔِ
Bunlar intizam-ı hilkat, ittizân-ı san'at ile beraber olmaktadır.
(Sözler sh: 603)
ﺗَﺸَﻌْﺸُﻊُ ﺳِﺮَﺍﺟِﻬَﺎ ﺗَﻬَﻠْﻬُﻞُ ﻣِﺼْﺒَﺎﺣِﻬَﺎ ﺗَﻠَﺌْﻠُﺆُ ﻧُﺠُﻮﻣِﻬَﺎ ﺗُﻌْﻠِﻦُ ِﻟﺎَﻫْﻞِ ﺍﻟﻨُّﻬَﻰ ﺳَﻠْﻄَﻨَﺔً ﺑِﻠﺎَٓ ﺍِﻧْﺘِﻬَٓﺎﺀٍ
Kandilinin parlaması, lâmbasının ışık vermesi, yıldızlarının parıldamaları akıl sahiplerine sonsuz bir saltanatın varlığını ilân eder.
(Sözler sh: 605)
ﺑِﺴْﻢِ ﺍﻟﻠَّﻪِ ﺍﻟﺮَّﺣْﻤَﻦِ ﺍﻟﺮَّﺣِﻴﻢِ
Rahmân ve Rahîm olan Allah'ın adıyla
ﻗُﻞْ ﻫُﻮَ ﺍﻟﻠَّﻪُ ﺍَﺣَﺪٌ ٭ ﺍَﻟﻠَّﻪُ ﺍﻟﺼَّﻤَﺪُ
De ki: O Allah birdir. O Allah'tır, Sameddir; herşey Ona muhtaç iken O hiçbir şeye muhtaç değildir. (İhlâs Sûresi, 112:1-2)
ﻭَﻟَﺌِﻦْ ﺳَﺎَﻟْﺘَﻬُﻢْ ﻣَﻦْ ﺧَﻠَﻖَ ﺍﻟﺴَّﻤَﻮَﺍﺕِ ﻭَﺍْﻟﺎَﺭْﺽَ ﻟَﻴَﻘُﻮﻟُﻦَّ ﺍﻟﻠَّﻪُ
And olsun ki, onlara "Gökleri ve yeri yaratan kimdir?" diye sorsan, elbette "Allah" derler. (Lokman Sûresi, 31:25)
ﻭَﻣِﻦْ ﺍَﻳَﺎﺗِﻪِ ﺧَﻠْﻖُ ﺍﻟﺴَّﻤَﻮَﺍﺕِ ﻭَﺍْﻟﺎَﺭْﺽِ ﻭَﺍﺧْﺘِﻠﺎَﻑُ ﺍَﻟْﺴِﻨَﺘِﻜُﻢْ ﻭَ ﺍَﻟْﻮَﺍﻧِﻜُﻢْ
Göklerin ve yerin yaratılışı ile dillerinizin ve renklerinizin farklılığı da Onun âyetlerindendir. (Rum Sûresi, 30:22)
(Sözler sh: 606)
ﻟَﻴَﻘُﻮﻟُﻦَّ ﺍﻟﻠَّﻪُ
Elbette "Allah" derler. (Lokman Sûresi, 31:25)
(Sözler sh: 607)
ﻭَﻣِﻦْ ﺍَﻳَﺎﺗِﻪِ ﺧَﻠْﻖُ ﺍﻟﺴَّﻤَﻮَﺍﺕِ ﻭَﺍْﻟﺎَﺭْﺽِ ﻭَﺍﺧْﺘِﻠﺎَﻑُ ﺍَﻟْﺴِﻨَﺘِﻜُﻢْ ﻭَ ﺍَﻟْﻮَﺍﻧِﻜُﻢْ ﺍِﻥَّ ﻓِﻰ ﺫَﻟِﻚَ َﻟﺎَﻳَﺎﺕٍ ﻟِﻠْﻌَﺎﻟِﻤِﻴﻦَ
Göklerin ve yerin yaratılışı ile dillerinizin ve renklerinizin farklılığı da Onun âyetlerindendir. İlim sahipleri için elbette bunda deliller vardır. (Rum Sûresi, 30:22)
ﻟﺎَ ﻋِﺒْﺮَﺓَ ﻟِْﻠﺎِﺣْﺘِﻤَﺎﻝِ ﺍﻟْﻐَﻴْﺮِ ﺍﻟﻨَّﺎﺷِﻰ ﻋَﻦْ ﺩَﻟِﻴﻞٍ ٭ ﻭَ ﻟﺎَ ﻳُﻨَﺎﻓِﻰ ﺍْﻟﺎِﻣْﻜَﺎﻥُ ﺍﻟﺬَّﺍﺗِﻰُّ ﺍﻟْﻴَﻘِﻴﻦَ ﺍﻟْﻌِﻠْﻤِﻰَّ
Bir delilden, bir emareden neş'et etmeyen bir ihtimalin ehemmiyeti yok; kat'î ilme şek katmaz, yakîn-i hükmîyi sarsmaz.
(Sözler sh: 609)
ﻗُﻞْ ﻫُﻮَ ﺍﻟﻠَّﻪُ ﺍَﺣَﺪٌ ٭ ﺍَﻟﻠَّﻪُ ﺍﻟﺼَّﻤَﺪُ
De ki: O Allah birdir. O Allah'tır, Sameddir; herşey Ona muhtaç iken O hiçbir şeye muhtaç değildir. (İhlâs Sûresi, 112:1-2)
(Sözler sh: 612)
ﻧَﻌَﻢْ ﻓَﺎْﻟﺎَﺛْﻤَﺎﺭُ ﻭَﺍﻟْﺒُﺬُﻭﺭُ ﻣُﻌْﺠِﺰَﺍﺕُ ﺍﻟْﺤِﻜْﻤَﺔِ ﺧَﻮَﺍﺭِﻕُ ﺍﻟﺼَّﻨْﻌَﺔِ ﻫَﺪَﺍﻳَﺎﺀُ ﺍﻟﺮَّﺣْﻤَﺔِ ﺑَﺮَﺍﻫِﻴﻦُ ﺍﻟْﻮَﺣْﺪَﺓِ ﺑَﺸَﺎﺋِﺮُ ﻟُﻄْﻔِﻪِ ﻓِﻰ ﺩَﺍﺭِ ﺍْﻟﺎَﺧِﺮَﺓِ ﺷَﻮَﺍﻫِﺪُ ﺻَﺎﺩِﻗَﺔٌ ﺑِﺎَﻥَّ ﺧَﻠﺎَّﻗَﻬَﺎ ﻟِﻜُﻞِّ ﺷَﻲْﺀٍ ﻗَﺪِﻳﺮٌ ﺑِﻜُﻞِّ ﺷَﻲْﺀٍ ﻋَﻠِﻴﻢٌ ﻛُﻞُّ ﺍْﻟﺎَﺛْﻤَﺎﺭِ ﻭَﺍﻟْﺒُﺬُﻭﺭِ ﻣَﺮَﺍﻳَﺎﺀُ ﺍﻟْﻮَﺣْﺪَﺓِ ﻓِﻰ ﺍَﻃْﺮَﺍﻑِ ﺍﻟْﻜَﺜْﺮَﺓِ ﺍِﺷَﺎﺭَﺍﺕُ ﺍﻟْﻘَﺪَﺭِ ﺭُﻣُﻮﺯَﺍﺕُ ﺍﻟْﻘُﺪْﺭَﺓِ ﺑِﺎَﻥَّ ﺗَﺎﻙَ ﺍﻟْﻜَﺜْﺮَﺓَ ﻣِﻦْ ﻣَﻨْﺒَﻊِ ﺍﻟْﻮَﺣْﺪَﺓِ ﺗَﺼْﺪُﺭُ ﺷَﺎﻫِﺪَﺓً ﻟِﻮَﺣْﺪَﺓِ ﺍﻟْﻔَﺎﻃِﺮِ ﻓِﻰ ﺍﻟﺼُّﻨْﻊِ ﻭَﺍﻟﺘَّﺼْﻮِﻳﺮِ ﺛُﻢَّ ﺍِﻟَﻰ ﺍﻟْﻮَﺣْﺪَﺓِ ﺗَﻨْﺘَﻬِﻰ ﺫَﺍﻛِﺮَﺓً ﻟِﺤِﻜْﻤَﺔِ ﺍﻟْﻘَﺎﺩِﺭِ ﻓِﻰ ﺍﻟْﺨَﻠْﻖِ ﻭَﺍﻟﺘَّﺪْﺑِﻴﺮِ ﻭَﻛَﺬَﺍﻫُﻦَّ ﺗَﻠْﻮِﻳﺤَﺎﺕُ ﺍﻟْﺤِﻜْﻤَﺔِ ﺑِﺎَﻥَّ ﺻَﺎﻧِﻊَ ﺍﻟْﻜُﻞِّ ﺑِﻜُﻠِّﻴَّﺔِ ﺍﻟﻨَّﻈَﺮِ ﺍِﻟَﻰ ﺍﻟْﺠُﺰْﺋِﻰِّ ﻳَﻨْﻈُﺮُ ﺛُﻢَّ ﺍِﻟَﻰ ﺟُﺰْﺋِﻪِ ﺍِﺫْ ﺍِﻥْ ﻛَﺎﻥَ ﺛَﻤَﺮًﺍ ﻓَﻬُﻮَ ﺍﻟْﻤَﻘْﺼُﻮﺩُ ﺍْﻟﺎَﻇْﻬَﺮُ ﻣِﻦْ ﺧَﻠْﻖِ ﻫَﺬَﺍ ﺍﻟﺸَّﺠَﺮِ ﻓَﺎﻟْﺒَﺸَﺮُ ﺛَﻤَﺮٌ ﻟِﻬَﺬِﻩِ ﺍﻟْﻜَﺎﺋِﻨَﺎﺕِ ﻓَﻬُﻮَ ﺍﻟْﻤَﻄْﻠُﻮﺏُ ﺍْﻟﺎَﻇْﻬَﺮُ ﻟِﺨَﺎﻟِﻖِ ﺍﻟْﻤَﻮْﺟُﻮﺩَﺍﺕِ ﻭَﺍﻟْﻘَﻠْﺐُ ﻛَﺎﻟﻨَّﻮَﺍﺓِ ﻓَﻬُﻮَ ﺍﻟْﻤِﺮْﺍَﺓُ ﺍْﻟﺎَﻧْﻮَﺭُ ﻟِﺼَﺎﻧِﻊِ ﺍﻟْﻜَﺎﺋِﻨَﺎﺕِ ﻣِﻦْ ﻫَﺬِﻩِ ﺍﻟْﺤِﻜْﻤَﺔِ ﺻَﺎﺭَ ﺍْﻟﺎِﻧْﺴَﺎﻥُ ﺍْﻟﺎَﺻْﻐَﺮُ ﻓِﻰ ﻫَﺬِﻩِ ﺍﻟْﻤَﺨْﻠُﻮﻗَﺎﺕِ ﻫُﻮَ ﺍﻟْﻤَﺪَﺍﺭُ ﺍْﻟﺎَﻇْﻬَﺮُ ﻟِﻠﻨَّﺸْﺮِ ﻭَﺍﻟْﻤَﺤْﺸَﺮِ ﻓِﻰ ﻫَﺬِﻩِ ﺍﻟْﻤَﻮْﺟُﻮﺩَﺍﺕِ ﻭَﺍﻟﺘَّﺨْﺮِﻳﺐِ ﻭَﺍﻟﺘَّﺒْﺪِﻳﻞِ ﻟِﻬَﺬِﻩِ ﺍﻟْﻜَﺎﺋِﻨَﺎﺕِ
(Sözler sh: 613)
Bu Arabî fıkranın mebdei şudur:
ﻓَﺴُﺒْﺤَﺎﻥَ ﻣَﻦْ ﺟَﻌَﻞَ ﺣَﺪِﻳﻘَﺔَ ﺍَﺭْﺿِﻪِ ﻣَﺸْﻬَﺮَ ﺻَﻨْﻌَﺘِﻪِ ﻣَﺤْﺸَﺮَ ﺣِﻜْﻤَﺘِﻪِ ﻣَﻈْﻬَﺮَ ﻗُﺪْﺭَﺗِﻪِ ﻣَﺰْﻫَﺮَ ﺭَﺣْﻤَﺘِﻪِ ﻣَﺰْﺭَﻉَ ﺟَﻨَّﺘِﻪِ ﻣَﻤَﺮَّ ﺍﻟْﻤَﺨْﻠُﻮﻗَﺎﺕِ ﻣَﺴِﻴﻞَ ﺍﻟْﻤَﻮْﺟُﻮﺩَﺍﺕِ ﻣَﻜِﻴﻞَ ﺍﻟْﻤَﺼْﻨُﻮﻋَﺎﺕِ ﻓَﻤُﺰَﻳَّﻦُ ﺍﻟْﺤَﻴْﻮَﺍﻧَﺎﺕِ ﻣُﻨَﻘَّﺶُ ﺍﻟﻄُّﻴُﻮﺭَﺍﺕِ ﻣُﺜَﻤَّﺮُ ﺍﻟﺸَّﺠَﺮَﺍﺕِ ﻣُﺰَﻫَّﺮُ ﺍﻟﻨَّﺒَﺎﺗَﺎﺕِ ﻣُﻌْﺠِﺰَﺍﺕُ ﻋِﻠْﻤِﻪِ ﺧَﻮَﺍﺭِﻕُ ﺻُﻨْﻌِﻪِ ﻫَﺪَﺍﻳَﺎﺀُ ﺟُﻮﺩِﻩِ ﺑَﺸَﺎﺋِﺮُ ﻟُﻄْﻔِﻪِ ﺗَﺒَﺴُّﻢُ ﺍْﻟﺎَﺯْﻫَﺎﺭِ ﻣِﻦْ ﺯِﻳﻨَﺔِ ﺍْﻟﺎَﺛْﻤَﺎﺭِ ﺗَﺴَﺠُّﻊُ ﺍْﻟﺎَﻃْﻴَﺎﺭِ ﻓِﻰ ﻧَﺴْﻤَﺔِ ﺍْﻟﺎَﺳْﺤَﺎﺭِ ﺗَﻬَﺰُّﺝُ ﺍْﻟﺎَﻣْﻄَﺎﺭِ ﻋَﻠَﻰ ﺧُﺪُﻭﺩِ ﺍْﻟﺎَﺯْﻫَﺎﺭِ ﺗَﺮَﺣُّﻢُ ﺍﻟْﻮَﺍﻟِﺪَﺍﺕِ ﻋَﻠَﻰ ﺍْﻟﺎَﻃْﻔَﺎﻝِ ﺍﻟﺼِّﻐَﺎﺭِ ﺗَﻌَﺮُّﻑُ ﻭَﺩُﻭﺩٍ ﺗَﻮَﺩُّﺩُ ﺭَﺣْﻤَﻦٍ ﺗَﺮَﺣُّﻢُ ﺣَﻨَّﺎﻥٍ ﺗَﺤَﻨُّﻦُ ﻣَﻨَّﺎﻥٍ ﻟِﻠْﺠِﻦِّ ﻭَ ﺍْﻟﺎِﻧْﺴَﺎﻥِ ﻭَ ﺍﻟﺮُّﻭﺡِ ﻭَ ﺍﻟْﺤَﻴْﻮَﺍﻥِ ﻭَ ﺍﻟْﻤَﻠَﻚِ ﻭَ ﺍﻟْﺠَﺎﻥِّ
İşte bu Arabî tefekkürün kısa bir meâli şudur ki:
Bütün meyveler ve içindeki tohumcuklar, hikmet-i Rabbâniyenin birer mu'cizesi, san'at-ı İlâhiyenin birer harikası, rahmet-i İlâhiyenin birer hediyesi, vahdet-i İlâhiyenin birer burhan-ı maddîsi, âhirette eltâf-ı İlâhiyenin birer müjdecisi, kudretinin ihatasına ve ilminin şümulüne birer şahid-i sadık oldukları gibi, şunlar, âlem-i kesretin aktârında ve şu ağaç gibi tekessür etmiş bir nevi âlemin etrafında vahdet âyineleridirler. Enzârı kesretten vahdete çeviriyorlar. Lisan-ı hâl ile herbirisi der: "Dal budak salmış şu koca ağacın içinde dağılma, boğulma. Bütün o ağaç bizdedir. Onun kesreti, vahdetimizde dahildir."
Hattâ, her meyvenin kalbi hükmünde olan herbir çekirdek dahi, vahdetin birer maddî âyinesi oldukları gibi, zikr-i kalbiyy-i hafî ile, koca ağacın zikr-i cehrî suretiyle çektiği ve okuduğu bütün esmâyı zikreder, okur.
Hem o meyveler, tohumlar, vahdetin âyineleri oldukları gibi, kaderin meşhud işârâtı ve kudretin mücessem rumuzâtıdır ki, kader onlarla işaret eder ve kudret o kelimelerle remzen der:
Nasıl ki şu ağacın kesretli dal ve budakları birtek çekirdekten gelmiş ve şu ağacın san'atkârının icad ve tasvirde vahdetini gösteriyor. Sonra şu ağaç, dal ve budak salıp tekessür ve intişar ettikten sonra, bütün hakikatini bir meyvede toplar, bütün mânâsını bir çekirdekte derc eder, onunla Hâlık-ı Zülcelâlinin halk ve tedbirindeki hikmetini gösterir.
(Sözler sh: 616)
ﺍَﺣْﺴَﻦُ ﺍﻟْﺨَﺎﻟِﻘِﻴﻦَ
Yaratıcıların, Hâlıkıyet mertebelerinin en güzeli. (Mü'minûn Sûresi, 23:14; Sâffât Sûresi, 31:125)
ﺍَﺭْﺣَﻢُ ﺍﻟﺮَّﺍﺣِﻤِﻴﻦَ
Merhametlilerin en merhametlisi. (A'râf Sûresi, 1:151; Yûsuf Sûresi, 12:64)
(Sözler sh: 617)
ﺍَﺣْﺴَﻦُ ﺍﻟْﺨَﺎﻟِﻘِﻴﻦَ
Herşeyi herşeye layık bir tarzda, en güzel bir mertebede yaratır bir Hâlık. (Mü'minûn Sûresi, 23:14; Sâffât Sûresi, 31:125)
ﺍَﺣْﺴَﻦُ ﺍﻟْﺨَﺎﻟِﻘِﻴﻦَ
Yaratıcıların en güzeli. (Mü'minûn Sûresi, 23:14; Sâffât Sûresi, 37:125)
ﺍَﺣْﺴَﻦَ ﻛُﻞَّ ﺷَﻲْﺀٍ ﺧَﻠَﻘَﻪُ
O herşeyi en güzel şekilde yarattı." (Secde Sûresi, 32:7)
ﺍَﺣْﺴَﻦُ ﺍﻟْﺨَﺎﻟِﻘِﻴﻦَ
Yaratıcıların en güzeli. (Mü'minûn Sûresi, 23:14; Sâffât Sûresi, 37:125)
ﺍَﻟﻠَّﻪُ ﺍَﻛْﺒَﺮُ
Allah en büyüktür. (Ebû Hanîfe, el-Müsned s. 148; Ebû Yûsuf, Kitabu'l-Âsâr s. 18; eş Şafiî, es-Sünenu'l-Me'sûra s. 290; İbni Ebî Şeybe, el-Musannef 6:75; et-Taberânî, el-Mu'cemü'l-Evsat 5:28.)
ﺧَﻴْﺮُ ﺍﻟْﻔَﺎﺻِﻠِﻴﻦَ
Ayırt edenlerin en hayırlısı. (En'âm Sûresi, 6:57)
ﺧَﻴْﺮُ ﺍﻟْﻤُﺤْﺴِﻨِﻴﻦَ
İhsan edenlerin en hayırlısı.
(Sözler sh: 618)
ﻟَﻪُ ﺍْﻟﺎَﺳْﻤَﺎﺀُ ﺍﻟْﺤُﺴْﻨَﻰ
En güzel isimler Onundur. (Haşir Sûresi, 59:24)
ﺍِﻳَّﺎﻙَ ﻧَﻌْﺒُﺪُ ﻭَﺍِﻳَّﺎﻙَ ﻧَﺴْﺘَﻌِﻴﻦُ
Ancak Sana kulluk eder, ancak Senden yardım isteriz. (Fâtiha Sûresi, 1:5)
(Sözler sh: 619)
ﺍَﺣْﺴَﻦُ ﺍﻟْﺨَﺎﻟِﻘِﻴﻦَ
Yaratıcıların en güzeli. (Mü'minûn Sûresi, 23:14; Sâffât Sûresi, 37:125)
ﺍَﺭْﺣَﻢُ ﺍﻟﺮَّﺍﺣِﻤِﻴﻦَ
Merhametlilerin en merhametlisi. (A'râf Sûresi, 1:151; Yûsuf Sûresi, 12:64)
ﺍَﻟﻠَّﻪُ ﺍَﻛْﺒَﺮُ
Allah en büyüktür. (Ebû Hanîfe, el-Müsned s. 148; Ebû Yûsuf, Kitabu'l-Âsâr s. 18; eş Şafiî, es-Sünenu'l-Me'sûra s. 290; İbni Ebî Şeybe, el-Musannef 6:75; et-Taberânî, el-Mu'cemü'l-Evsat 5:28.)
(Sözler sh: 621)
ﻧَﻌَﻢْ ﺗَﻔَﺎﻧِﻰ ﺍﻟْﻤِﺮْﺍَﺕِ ﺯَﻭَﺍﻝُ ﺍﻟْﻤَﻮْﺟُﻮﺩَﺍﺕِ ﻣَﻊَ ﺗَﺠَﻠِّﻰ ﺍﻟﺪَّﺍﺋِﻢِ ﻣَﻊَ ﺍﻟْﻔَﻴْﺾِ ﺍﻟْﻤُﻠﺎَﺯِﻡِ ﻣِﻦْ ﺍَﻇْﻬَﺮِ ﺍﻟﻈَّﻮَﺍﻫِﺮِ ﺍَﻥَّ ﺍﻟْﺠَﻤَﺎﻝَ ﺍﻟﻈَّﺎﻫِﺮَ ﻟَﻴْﺲَ ﻣُﻠْﻚَ ﺍﻟْﻤَﻈَﺎﻫِﺮِ ﻣِﻦْ ﺍَﻓْﺼَﺢِ ﺗِﺒْﻴَﺎﻥٍ ﻣِﻦْ ﺍَﻭْﺿَﺢِ ﺑُﺮْﻫَﺎﻥٍ ﻟِﻠْﺠَﻤَﺎﻝِ ﺍﻟْﻤُﺠَﺮَّﺩِ ِﻟْﻠﺎِﺣْﺴَﺎﻥِ ﺍﻟْﻤُﺠَﺪَّﺩِ ﻟِﻠْﻮَﺍﺟِﺐِ ﺍﻟْﻮُﺟُﻮﺩِ ﻟِﻠْﺒَﺎﻗِﻰ ﺍﻟْﻮَﺩُﻭﺩِ
Evet, âyinelerin fâniliği ve mevcudatın zevâliyle beraber tecelliyâtın ve füyuzâtın devam etmesi, bütün zuhurattan daha zâhir bir surette, onlarda görünen cemâlin mazharlara ait olmadığına delâlet eder ve en fasih bir lisanla ve en vâzıh bir burhanla gösterir ki, o tecelliyat, Vâcibü'l-Vücudun ve Bâkî-i Vedûdun mücerred cemâlinin ve mazharlar üzerinde daimî yenilenen ihsânâtının cilveleridir.
(Sözler sh: 624)
ﻓَﻠَﻚْ ﻣَﺴْﺖْ ﻣَﻠَﻚْ ﻣَﺴْﺖْ ﻧُﺠُﻮﻡْ ﻣَﺴْﺖْ ﺳَﻤَﻮَﺍﺕْ ﻣَﺴْﺖْ ﺷَﻤْﺲْ ﻣَﺴْﺖْ ﻗَﻤَﺮْ ﻣَﺴْﺖْ ﺯَﻣِﻴﻦْ ﻣَﺴْﺖْ ﻋَﻨَﺎﺻِﺮْ ﻣَﺴْﺖْ ﻧَﺒَﺎﺕْ ﻣَﺴْﺖْ ﺷَﺠَﺮْ ﻣَﺴْﺖْ ﺑَﺸَﺮْ ﻣَﺴْﺖْ ﺳَﺮَﺍﺳَﺮْ ﺫِﻯ ﺣَﻴَﺎﺕْ ﻣَﺴْﺖْ ﻫَﻤَﻪ ﺫَﺭَّﺍﺕِ ﻣَﻮْﺟُﻮﺩَﺍﺕْ ﺑَﺮَﺍﺑَﺮْ ﻣَﺴْﺖْ ﺩَﺭْﻣَﺴْﺘَﺴْﺖْ
Felek mest, melek mest, yıldızlar mest, gökler mest. Bütün canlılar baştan başa mest. Güneş mest, kamer mest, zemin mest, unsurlar mest, nebat mest, ağaçlar mest,beşer mest. Bütün varlıkların zerreleri beraber ve iç içe mesttirler.
ﺑِﺤُﺮْﻣَﺔِ ﺳَﻴِّﺪِ ﺍﻟْﻤُﺮْﺳَﻠِﻴﻦَ
Peygamberlerin Efendisi hürmetine duamızı kabul etsin.
(Sözler sh: 627)
ﺑِﺴْﻢِ ﺍﻟﻠَّﻪِ ﺍﻟﺮَّﺣْﻤَﻦِ ﺍﻟﺮَّﺣِﻴﻢِ
Rahmân ve Rahîm olan Allah'ın adıyla
ﻭَ ﺍِﻥْ ﻣِﻦْ ﺷَﻲْﺀٍ ﺍِﻟﺎَّ ﻳُﺴَﺒِّﺢُ ﺑِﺤَﻤْﺪِﻩِ
Hiçbir şey yoktur ki, Onu hamd ile tesbih etmesin. (İsrâ Sûresi, 17:44)
(Sözler sh: 631)
ﻭَ ﺍِﻥْ ﻣِﻦْ ﺷَﻲْﺀٍ ﺍِﻟﺎَّ ﻳُﺴَﺒِّﺢُ ﺑِﺤَﻤْﺪِﻩِ
Hiçbir şey yoktur ki, Onu hamd ile tesbih etmesin. (İsrâ Sûresi, 17:44)
ﺳُﺒْﺤَﺎﻥَ ﻣَﻦِ ﺍﺧْﺘَﻔَﻰ ﺑِﺸِﺪَّﺓِ ﻇُﻬُﻮﺭِﻩِ
Şiddet-i zuhurundan gizlenmiş olan Zât her türlü noksandan münezzehtir.
ﻭَ ﻫُﻮَ ﺍﻟْﻌَﺰِﻳﺰُ ﺍﻟْﺤَﻜِﻴﻢُ
Sadece O herşeyi hakkıyla bilir ve herşeye hakkıyla kâdirdir. (Rum Sûresi, 30:54)
ﻭَ ﻫُﻮَ ﺍﻟْﻐَﻔُﻮﺭُ ﺍﻟﺮَّﺣِﻴﻢُ
Sadece O çok bağışlayıcı ve çok merhamet edicidir. (Yûnus Sûresi, 10:107)
ﻭَ ﻫُﻮَ ﺍﻟْﻌَﻠِﻴﻢُ ﺍﻟْﻘَﺪِﻳﺮُ
Sadece Onun kudreti herşeye galiptir ve O herşeyi hikmetle yapar. (Rum Sûresi, 30:27)
(Sözler sh: 637)
ﻟَﻘَﺪْ ﺧَﻠَﻘْﻨَﺎ ﺍْﻟﺎِﻧْﺴَﺎﻥَ ﻓِٓﻰ ﺍَﺣْﺴَﻦِ ﺗَﻘْﻮِﻳﻢٍ ٭ ﺛُﻢَّ ﺭَﺩَﺩْﻧَﺎﻩُ ﺍَﺳْﻔَﻞَ ﺳَﺎﻓِﻠِﻴﻦَ ٭ ﺍِﻟﺎَّ ﺍﻟَّﺬِﻳﻦَ ﺍَﻣَﻨُﻮﺍ ﻭَ ﻋَﻤِﻠُﻮﺍ ﺍﻟﺼَّﺎﻟِﺤَﺎﺕِ
And olsun ki, Biz insanı en güzel bir şekilde yarattık. Sonra da onu en aşağı seviyeye indirdik -ancak iman eden ve güzel işler yapanlar müstesna. (Tîn Sûresi, 95:4)
ﻓَﻤَﺎ ﺑَﻜَﺖْ ﻋَﻠَﻴْﻬِﻢُ ﺍﻟﺴَّﻤَٓﺎﺀُ ﻭَ ﺍْﻟﺎَﺭْﺽُ
Gök ve yer onlara ağlamadı. (Duhân Sûresi, 44:29)
(Sözler sh: 639)
ﺍِﻣَّﺎ ﻳَﺒْﻠُﻐَﻦَّ ﻋِﻨْﺪَﻙَ ﺍﻟْﻜِﺒَﺮَ ﺍَﺣَﺪُﻫُﻤَٓﺎ ﺍَﻭْ ﻛِﻠﺎَﻫُﻤَﺎ ﻓَﻠﺎَ ﺗَﻘُﻞْ ﻟَﻬُﻤَٓﺎ ﺍُﻑٍّ
Onlardan biri veya her ikisi senin yanında ihtiyarlık çağına erişecek olursa, sakın onlara 'Öf' bile deme. (İsrâ Sûresi, 11:23)
ﺍَﻟْﺤُﻜْﻢُ ﻟﻠَّﻪِ
Hüküm (yetki ve karar) Allah'ındır. (Mü'min Sûresi, 40:12)
ﺍَﻟْﺤُﺐُ ﻓِﻰ ﺍﻟﻠَّﻪِ
Allah için sevmek. (Ebû Dâvûd, Sünnet 15; Tirmizî, Kıyâmet 60; Müsned 3:438, 440)
(Sözler sh: 640)
ﺍَﻟﻠَّﻬُﻢَّ ﺍﺭْﺯُﻗْﻨَﺎ ﺣُﺒَّﻚَ ﻭَ ﺣُﺐَّ ﻣَﺎ ﻳُﻘَﺮِّﺑُﻨَﺎ ﺍِﻟَﻴْﻚَ
Allahım! Bize Senin muhabbetini ve bizi Sana yaklaştıracak şeylerin muhabbetini nasip et!
(Sözler sh: 642)
ﺍَﻟْﺤَﻤْﺪُ ﻟِﻠَّﻪِ ﻋَﻠَﻰ ﺭَﺣْﻤَﺎﻧِﻴَّﺘِﻪِ ﻭَ ﻋَﻠَﻰ ﺭَﺣِﻴﻤِﻴَّﺘِﻪِ
Şefkat ve merhameti dünya ve âhireti kuşatmasından ve rahmetinin çok özel cilveleri olmasından dolayı Allah'a hamd ve senâlar olsun.
(Sözler sh: 645)
ﻟَﻴْﺖَ ﺍﻟﺸَّﺒَﺎﺑَﺔَ ﻳَﻌُﻮﺩُ ﻳَﻮْﻣًﺎ ﻓَﺎُﺧْﺒِﺮُﻩُ ﺑِﻤَﺎ ﻓَﻌَﻞَ ﺍﻟْﻤَﺸِﻴﺐُ
Keşke gençliğim birgün dönseydi, ihtiyarlık benim başıma neler getirdiğini şekvâ ederek haber verecektim.
(Sözler sh: 647)
ﺍَﺻْﺪَﻕُ ﺍﻟْﻜَﻠﺎَﻡِ ﻭَﺍَﺑْﻠَﻎُ ﺍﻟﻨِّﻈَﺎﻡِ ﻛَﻠﺎَﻡُ ﺍﻟﻠَّﻪِ ﺍﻟْﻤَﻠِﻚِ ﺍﻟْﻌَﺰِﻳﺰِ ﺍﻟْﻌَﻠﺎَّﻡِ
Sözün en doğrusu ve nazmın en beliği, bütün mülkün hakikî Mâliki olan, kudreti herşeye galip bulunan ve ilmi herşeyi kuşatan Allah'ın kelâmıdır.
(Sözler sh: 648)
ﻭِﻟْﺪَﺍﻥٌ ﻣُﺨَﻠَّﺪُﻭﻥَ
Ebediyen yaşlanmayacak çocuklar... (Vâkıa Sûresi, 56:17; İnsan Sûresi, 16:19)
ﺍَﻟْﺤُﺐُ ﻓِﻰ ﺍﻟﻠَّﻪِ
Allah için sevmek (Ebû Dâvûd, Sünnet 15; Tirmizî, Kıyâmet 60; Müsned 3:438, 440)
ﻋَﻠَﻰ ﺳُﺮُﺭٍ ﻣُﺘَﻘَﺎﺑِﻠِﻴﻦَ
Karşılıklı tahtlarda kardeş kardeş otururlar. (Hicr Sûresi, 15:47)
(Sözler sh: 649)
ﺍَﻟْﻤَﺮْﺀُ ﻣَﻊَ ﻣَﻦْ ﺍَﺣَﺐَّ
Kişi sevdiğiyle beraberdir. (Buhari, Edeb 96; Müslim, Birr 165; Tirmizi, Zühd 50, Daavât 98)
(Sözler sh: 650)
ﺍَﻟﻠَّﻬُﻢَّ ﺍﺭْﺯُﻗْﻨَﺎ ﻓِﻰ ﺍﻟﺪُّﻧْﻴَﺎ ﺣُﺒَّﻚَ ﻭَ ﺣُﺐَّ ﻣَﺎ ﻳُﻘَﺮِّﺑُﻨَﺎ ﺍِﻟَﻴْﻚَ ﻭَ ﺍْﻟﺎِﺳْﺘِﻘَﺎﻣَﺔَ ﻛَﻤَﺎ ﺍَﻣَﺮْﺕَ ﻭَ ﻓِﻰ ﺍْﻟﺎَﺧِﺮَﺓِ ﺭَﺣْﻤَﺘَﻚَ ﻭَ ﺭُﺅْﻳَﺘَﻚَ
Allah'ım! Bize, dünyada Senin muhabbetini ve bizi Sana ve yaklaştıracak şeylerin muhabbetini ve Senin emrettiğin şekilde istikameti, âhirette de rahmetini ve rüyetini nasip et!
ﺳُﺒْﺤَﺎﻧَﻚَ ﻟﺎَ ﻋِﻠْﻢَ ﻟَﻨَٓﺎ ﺍِﻟﺎَّ ﻣَﺎ ﻋَﻠَّﻤْﺘَﻨَٓﺎ ﺍِﻧَّﻚَ ﺍَﻧْﺖَ ﺍﻟْﻌَﻠِﻴﻢُ ﺍﻟْﺤَﻜِﻴﻢُ
Seni her türlü noksandan tenzih ederiz. Senin bize öğrettiğinden başka bilgimiz yoktur. Muhakkak ki Sen, ilmi ve hikmeti herşeyi kuşatan Alîm-i Hakîmsin. (Bakara Sûresi, 2:32)
(Sözler sh: 651)
ﺍَﻟﻠَّﻬُﻢَّ ﺻَﻞِّ ﻭَ ﺳَﻠِّﻢْ ﻋَﻠَﻰ ﻣَﻦْ ﺍَﺭْﺳَﻠْﺘَﻪُ ﺭَﺣْﻤَﺔً ﻟِﻠْﻌَﺎﻟَﻤِﻴﻦَ ﻭَ ﻋَﻠَٓﻰ ﺍَﻟِﻪِ ﻭَ ﺻَﺤْﺒِﻪِ ﺍَﺟْﻤَﻌِﻴﻦَ ﺍَﻣِﻴﻦَ
Allah'ım! Âlemlere rahmet olarak gönderdiğin Zâta ve bütün âl ve ashabına salât ve selâm et. Âmin.
(Sözler sh: 652)
١ ﺍِﻟَﻬِٓﻰ ﺍَﻧْﺖَ ﺭَﺑِّﻰ ﻭَ ﺍَﻧَﺎ ﺍﻟْﻌَﺒْﺪُ ٭ ٢ ﻭَ ﺍَﻧْﺖَ ﺍﻟْﺨَﺎﻟِﻖُ ﻭَ ﺍَﻧَﺎ ﺍﻟْﻤَﺨْﻠُﻮﻕُ
٣ ﻭَ ﺍَﻧْﺖَ ﺍﻟﺮَّﺯَّﺍﻕُ ﻭَ ﺍَﻧَﺎ ﺍﻟْﻤَﺮْﺯُﻭﻕُ ٭ ٤ ﻭَ ﺍَﻧْﺖَ ﺍﻟْﻤَﺎﻟِﻚُ ﻭَ ﺍَﻧَﺎ ﺍﻟْﻤَﻤْﻠُﻮﻙُ
٥ ﻭَ ﺍَﻧْﺖَ ﺍﻟْﻌَﺰِﻳﺰُ ﻭَ ﺍَﻧَﺎ ﺍﻟﺬَّﻟِﻴﻞُ ٭ ٦ ﻭَ ﺍَﻧْﺖَ ﺍﻟْﻐَﻨِﻰُّ ﻭَ ﺍَﻧَﺎ ﺍﻟْﻔَﻘِﻴﺮُ
٧ ﻭَ ﺍَﻧْﺖَ ﺍﻟْﺤَﻰُّ ﻭَ ﺍَﻧَﺎ ﺍﻟْﻤَﻴِّﺖُ ٭ ٨ ﻭَ ﺍَﻧْﺖَ ﺍﻟْﺒَﺎﻗِﻰ ﻭَ ﺍَﻧَﺎ ﺍﻟْﻔَﺎﻧِﻰ
٩ ﻭَ ﺍَﻧْﺖَ ﺍﻟْﻜَﺮِﻳﻢُ ﻭَ ﺍَﻧَﺎ ﺍﻟﻠَّﺌِﻴﻢُ ٭ ٠١ ﻭَ ﺍَﻧْﺖَ ﺍﻟْﻤُﺤْﺴِﻦُ ﻭَ ﺍَﻧَﺎ ﺍﻟْﻤُﺴِٓﻰﺀُ
١١ ﻭَ ﺍَﻧْﺖَ ﺍﻟْﻐَﻔُﻮﺭُ ﻭَ ﺍَﻧَﺎ ﺍﻟْﻤُﺬْﻧِﺐُ ٭ ٢١ ﻭَ ﺍَﻧْﺖَ ﺍﻟْﻌَﻈِﻴﻢُ ﻭَ ﺍَﻧَﺎ ﺍﻟْﺤَﻘِﻴﺮُ
٣١ ﺍَﻧْﺖَ ﺍﻟْﻘَﻮِﻯُّ ﻭَ ﺍَﻧَﺎ ﺍﻟﻀَّﻌِﻴﻒُ ٭ ٤١ ﻭَ ﺍَﻧْﺖَ ﺍﻟْﻤُﻌْﻄِﻰ ﻭَ ﺍَﻧَﺎ ﺍﻟﺴَّٓﺎﺋِﻞُ
٥١ ﻭَ ﺍَﻧْﺖَ ﺍْﻟﺎَﻣِﻴﻦُ ﻭَ ﺍَﻧَﺎ ﺍﻟْﺨَٓﺎﺋِﻒُ ٭ ٦١ ﻭَ ﺍَﻧْﺖَ ﺍﻟْﺠَﻮَّﺍﺩُ ﻭَ ﺍَﻧَﺎ ﺍﻟْﻤِﺴْﻜِﻴﻦُ
٧١ ﻭَ ﺍَﻧْﺖَ ﺍﻟْﻤُﺠِﻴﺐُ ﻭَ ﺍَﻧَﺎ ﺍﻟﺪَّﺍﻋِﻰ ٭ ٨١ ﻭَ ﺍَﻧْﺖَ ﺍﻟﺸَّﺎﻓِﻰ ﻭَ ﺍَﻧَﺎ ﺍﻟْﻤَﺮِﻳﺾُ
٩١ ﻓَﺎﻏْﻔِﺮْﻟِﻰ ﺫُﻧُﻮﺑِﻰ ﻭَ ﺗَﺠَﺎﻭَﺯْ ﻋَﻨِّﻰ ﻭَ ﺍﺷْﻒِ ﺍَﻣْﺮَﺍﺿِﻰ ﻳَﺎ ﺍَﻟﻠَّﻪُ ﻳَﺎ ﻛَﺎﻓِﻰ
ﻳَﺎ ﺭَﺏُّ ﻳَﺎ ﻭَﺍﻓِﻰ ٭ ﻳَﺎ ﺭَﺣِﻴﻢُ ﻳَﺎ ﺷَﺎﻓِﻰ ٭ ﻳَﺎ ﻛَﺮِﻳﻢُ ﻳَﺎ ﻣُﻌَﺎﻓِﻰ
ﻓَﺎﻋْﻒُ ﻋَﻨِّﻰ ﻣِﻦْ ﻛُﻞِّ ﺫَﻧْﺐٍ ﻭَ ﻋَﺎﻓِﻨِﻰ ﻣِﻦْ ﻛُﻞِّ ﺩَٓﺍﺀٍ ﻭَﺍﺭْﺽَ ﻋَﻨِّﻰ ﺍَﺑَﺪًﺍ ﺑِﺮَﺣْﻤَﺘِﻚَ ﻳَٓﺎ ﺍَﺭْﺣَﻢَ ﺍﻟﺮَّﺍﺣِﻤِﻴﻦَ
1- Ey İlâhım! Rabbim Sensin. Çünkü ben bir kulum. Nefsimin terbiyesinden âcizim. Demek beni terbiye eden Sensin.
2- Hem Sensin Yaratıcı. Çünkü ben yaratılmış bir varlığım, yapılıyorum.
3- Hem rızık veren Sensin. Çünkü ben rızka muhtacım ve ona elim yetişmiyor. Demek rızkımı veren Sensin.
4- Hem Sensin Mâlik, Mülkün gerçek sahibisin. Çünkü ben bir memluk ve köleyim; benden başkası bende tasarruf ediyor. Demek benim sahibim Sensin.
5- Hem Sen izzet sahibisin, yücesin. Ben ise zelilim; Halbuki üzerimde bir izzet ve bir onur cilvesi görünüyor. Demek Senin izzetinin aynasıyım.
6- Hem Sensin sınırsız zengin. Çünkü ben muhtaç ve fakirim; bana bu fakir hâlimle ulaşamayacağım bir zenginlik veriliyor. Demek mutlak zengin Sensin, veren Sensin.
7- Hem ölümü olmayan devamlı hayat sahibi Sensin. Çünkü ben ölümlüyüm; dirilmem ve ölmemde Senin daimî hayat sıfatının cilvesi görünüyor.
8- Hem Sensin Bâkî. Çünkü ben fâniyim; ömrümün sona ermesinde Senin varlığının devamlı ve bâkî olduğunu anlıyorum.
9- Hem Sen şeref sahibi yüceler yücesisin. Çünkü ben kötülükler içinde bocalıyorum; Demek şeref ve haysiyet Senden geliyor.
10- Hem sonsuz ihsan sahibi Sensin. Ben ise günâh işleyen bir kulum. Fakat pişman olup tevbe edince bana ihsan kapıları açılıyor. Demek ihsanınla bağışlayıp sonsuz güzellikler bahşeden Sensin.
11- Hem günahları affeden yalnız Sensin. Ben ise, günahkârım. Demek günahları affedecek Senin kapından başka kapı yoktur.
12- Hem büyüklük ve azamet sahibi Sensin. Ben ise hakir ve küçüğüm. Küçüklüğüme bakarak Senin büyüklüğünün her türlü övgüden daha yüce olduğunu anlıyorum.
13- Hem kuvveti bütün kâinatı kaplamış ve bütün varlıkları zapt ederek hükmü altına almış olan Sensin. Çünkü ben aciz ve zayıfım; bende zayıflığın aksine bir güç görünüyor. Demek güç ve kuvvet Senden geliyor.
14- Hem kâinatı rahmet hediyeleriyle dolduran ve istekleri en güzel şekilde karşılayan Sensin. Çünkü ben sözlerimle ve hâlimle daima yalvararak istiyorum, dileniyorum. Demek veren ve hediye eden Sensin.
15- Hem vadinde ve sözünde emîn olan ve güvenenlerin güvenini boşa çıkarmayan Sensin. Çünkü ben korku ve kaygı içindeyim; Sana dayanıp güvendiğimde bütün korkularımdan kurtuluyorum. Demek emîn olan ve güven veren Sensin.
16- Hem cömert olan Sensin. Çünkü ben miskinim ve hayatıma lâzım olan şeyleri elde etmekten acizim. Fakat acizliğime rağmen bir zenginlik içindeyim. Demek cömertçe ihsan eden Sensin.
17- Hem dualara cevap veren Sensin. Çünkü ben hâlimle ve dilimle daima dua edip istiyorum, niyaz edip yalvarıyorum. Arzularım yerine geliyor. İsteklerime cevap veriliyor. Demek arzu ve isteklerime cevap veren Sensin.
18- Hem her türlü hastalığa şifâ veren Sensin. Çünkü ben hastayım. Hastalıktan her kurtuluşumda Senin şifa verici tecellini görüyorum. Demek her türlü hastalığa şifa veren Sensin.
19- Benim günahlarımı affet. Hatalarımı bağışla. Hastalıklarıma şifa ver, ey bütün kemâl sıfatların sahibi ve noksan sıfatlardan münezzeh olan Allah!
Ey güzel isimlerinin sonsuz hazineleri her şeyin her ihtiyacını her zaman en mükemmel şekilde karşılayan Kâfî!
Ey varlıkları yaratıp onları en münasip organ ve duygularla donatan ve ihtiyaçlarını en güzel şekilde karşılayarak onları yaratılış gayelerine sevk eden Rab!
Ey vaadini yerine getirmesinde şüphe olmayan ve bütün varlıkların ihtiyaçlarını kudret ve rahmetiyle gideren Vâfî!
Ey rahmet ve merhameti her şeyi kuşatmakla birlikte imanlı ve ihlâslı kullarına çok özel ikram ve şefkati olan Rahîm!
Ey maddî ve mânevî her çeşit hastalığa şifâ veren Şâfî! Ey sayısız rahmet meyvelerini ve nimetlerini bütün canlıların önlerine seren ve iyiliği bol olan Kerîm!
Ey maddî ve mânevî dertleri gideren, afiyet ve sağlık veren Muâfî!
Benim bütün günahlarımı bağışla. Benim bütün dertlerime âfiyet ver. Beni ebediyen rızana mazhar et. Rahmetinle ey merhametlilerin en merhametlisi.
ﻭَ ﺍَﺧِﺮُ ﺩَﻋْﻮَﻳﻬُﻢْ ﺍَﻥِ ﺍﻟْﺤَﻤْﺪُ ﻟِﻠَّﻪِ ﺭَﺏِّ ﺍﻟْﻌَﺎﻟَﻤِﻴﻦَ
Onların duâları, "Âlemlerin Rabbi olan Allah'a hamd olsun" sözleriyle sona erer. (Yûnus Sûresi, 10:10)
(Sözler sh: 653)