Risalei Nurda Farklı Cümle Açıklamaları

Huseyni

Müdavim
Cevap: "Rahman ve Rahim"

“Muhakkak ki Allah, insanı Rahmân sûretinde yaratmıştır.” Buharî, İsti’zân: 1; Müslim, Birr: 115, Cennet: 28; Müsned, 2:244, 251, 315, 323, 434, 463, 519.

Bu hadisin ifade ettiği mana nedir ? Tefekküre ve müzakereye devam inşallah.
 

memluk

Hatim Sorumlusu
Cevap: "Rahman ve Rahim"

Maddeden münezzeh olan Allah suretten de münezzehtir. Nitekim, Hadis-i Şerifte, “Allah insanı kendi suretinde yarattı.” denilmemiştir. Burada esas olan Allah’ın rahmetine dikkatleri çekmek ve İlâhî rahmetin en fazla insanda tecelli ettiğini ders vermektir. İnsan denince hemen bedeni hatırlamak da bizi yanıltıcı sonuçlara götürebilir. İnsanda esas olan ruhtur.

Beden o ruhun yardımcısı, elbisesi, hanesi gibidir. Öyle ise bu hadis-i şerifi okurken ruhumuza nazar edecek, akıldan, hayale, hafızadan his dünyasına kadar uzanan çok geniş rahmet tecellilerini okuyacak ve bizi bu şekilde yaratan Rahman’ımıza şükredeceğiz.

Yokluk karanlığından kurtulan her varlık büyük bir rahmete kavuşmuş demektir. Bu mânâsıyla rahmet, canlı-cansız bütün mahlûkatta tecelli ediyor. Semanın yıldızlarından denizin balıklarına, ışınlardan meleklere, yarı canlı bir bitkiden insanoğluna kadar her varlıkta rahmet hâkim; hepsi az veya çok, cüzî veya küllî bir rahmete mazhar olmuşlardır.

Resulullah Efendimiz (asm.), insanın eriştiği bu en ileri rahmet tecellisini bir hâdis-i şeriflerinde şöyle ifade buyurur: “Şüphe yok ki, Allah, insanı rahman suretinde yarattı.” Bu hâdis-i şerifin yanlış değerlendirilmemesi için bazı noktaların göz önüne alınması gerekmektedir. Hâdis-i şerifte, Allah ve Rahman isimleri ve bir de yaratma fiili geçiyor.

Cenâbı Hak, cisimden ve suretten münezzeh. Ama gel gör ki, insan bu hadisi okurken nefis ve şeytan onun hayalini ifsat eder ve sanki hâdis-i şerif, “Allah, insanı kendi suretine benzer bir şekilde yarattı.” şeklindeymiş gibi yanlış bir anlayışa götürür. Hadiste geçen Rahman ismine bilhassa dikkat etmek ve bu hak kelâmı, “Allah’ın rahmetinin bütün varlık âlemi içinde en fazla insanda tecelli ettiği” şeklinde anlamak gerekir.

Suret, madde için ve maddî varlıklar içindir. İnsanın maddî olan bedeni ruhun hizmetçisidir. O halde insan denilince öncelikle ruh anlaşılmalıdır. İnsan ruhu, Cenabı Hakk’ın maddeden ve suretten münezzeh olduğunun en güzel bir göstergesidir. Hâl böyle iken, insan nasıl olur da bu hâdis-i şerifte geçen “suret” kelimesine gerçek dışı bir yorum getirebilir?

Hadiste geçen çok önemli bir kelime de “yarattı” ifadesi. İnsanın bedeni mahlûk olduğu gibi, ruhu da ve o ruhun bütün sıfatları da mahlûktur.
Cenabı Hakk’ın sıfatlarına iman etme hususunda bize büyük bir rehber olmak üzere ruhumuzda ilim, irade, kudret gibi sıfatlar yaratılmıştır. Mahlûk olan bu sıfatlar ilâhî sıfatlara elbette hiçbir cihetle benzemezler. Sadece onlardan haber verirler.

Bu sıfatların hiçbiri için suret düşünülemeyeceği gibi, bunların tümü için de yine bir suret, bir şekil hayal etmek mümkün değildir. Bu hâdis-i şerif değerlendirilirken, kâtip yazıya, usta esere benzemediği halde, Hâlık’ın mahlûkuna hiç mi hiç benzemeyeceği nazara alınmalıdır. Ancak böylece batıl hayallerden ve aldatıcı vehimlerden kurtulmak mümkün olur.

Risale-i Nur külliyatında bu noktada çok önemli ipuçları ve çok değerli irşat levhaları mevcut. Lem’alar‘da , “Bir kısım ehl-i aşk, insanın simâ-yı mânevisine bir suret-i rahman nazarıyla bakmışlar.” denilerek, nazarlar insanın ruh, kalp, akıl, hissiyat âlemine çevrilir ve mesele değerlendirilirken bedenin maddî suretinden uzak kalınmasına işaret edilir. Şualar’da, kâinat ağacının meyvesi olan canlılar âleminde, “Sıfat-ı seb’aca mânevî bir simâ-i rahmanî ve temerküz-ü esmaî” tezahür ettiği kaydedilir.

Bu ifadeden sadece insanın değil, diğer canlıların da, Allah’ın sıfatlarını göstermeleri ve ilâhî isimlere âyine olmaları cihetiyle bir simâ-i rahmanî taşıdıkları anlaşılıyor. Ancak, bu mânânın en ileri derecesi insanda görülüyor. Demek ki, insana ibretle bakıldığında Allah’ın bütün sıfatları ve isimleri onda okunabilir. Bütün bu tecellilerin insana, sadece ve sadece ilâhî bir rahmet olduğunu düşündüğümüzde, onda rahmaniyet hakikatini seyreder gibi oluruz. Her varlıkta ilâhî isim ve sıfatlar seyredilebilir ama bu noktada en açık, en berrak delâlet insanda görülür. İlâhî sıfatlara ve isimlere delil olma, onları gösterme, onlara âyna olma hususunda insandan daha ileri bir varlık yaratılmış değil.

Siyah denilince beyazı hatırlamamız gibi, suret kelimesi de bize sireti ve hakikati hatırlatır. Her suret, bir hakikatten haber verir. Bir kelimedeki harflerin şekilleri surettir. Bu suretler bir mânâya delâlet ederler. Meselâ ilim bir mânâdır, bir üstünlük ve fazilettir. İlim kelimesi ise bize bu mânâyı hatırlatan bir suretten ibaret. Yoksa bu kelimenin harflerinde ilim aramak elbette doğru değildir.

İnsanın mânevî siması da bize rahman mânâsını ders veren bir suret ve bir kelime gibi. Kalbimiz, aklımız, hafızamız, hayalimiz ve top yekûn his dünyamız hep rahmetten haber verir ve Rahman’ı hatırlatırlar. Bu tecelli, ruhumuzun hânesi olan cismimize de aksetmiş bulunuyor. Dilimizden dişimize, saçımızdan tırnağımıza, ciğerimizden böbreğimize kadar her neyimiz varsa, hepsi rahmanın birer hediyesi. Bunların her biri bir kelime, bir suret. Ve hepsinde o rahman’ın lütuf ve keremi okunur. Sonuç : Suret-i rahman; Allah’ın rahmetinin en parlak aynası ve en güzel tecellisi diye özetlenebilir.
 

memluk

Hatim Sorumlusu
Cevap: "Rahman ve Rahim"

Risale-i Nur Külliyatı’ndan On Dördüncü Lem’anın İkinci Makamında, bu noktada çok önemli ipuçları ve çok değerli irşat levhaları mevcut.


O , nun benzeri hiç bir şey yoktur. O her şeyi hakkıyla işitir ve bilir (şura 42/11)
 

Huseyni

Müdavim
Cevap: "Rahman ve Rahim"

“Muhakkak ki Allah, insanı Rahmân sûretinde yaratmıştır.” Buharî, İsti’zân: 1; Müslim, Birr: 115, Cennet: 28; Müsned, 2:244, 251, 315, 323, 434, 463, 519.

Bu hadisin ifade ettiği mana nedir ? Tefekküre ve müzakereye devam inşallah.

Bir hadis-i şerifte vârid olmuş ki:

1 اِنَّ اللهَ خَلَقَ اْلاِنْسَانَ عَلٰى صُورَةِ الرَّحْمٰنِ(ev kemâ kàl.) Bu hadis-i şerifi, bir kısım ehl-i tarikat, akaid-i imaniyeye münasip düşmeyen acip bir tarzda tefsir etmişler.
Hattâ onlardan bir kısım ehl-i aşk, insanın sima-yı mânevîsine bir suret-i Rahmân nazarıyla bakmışlar.
Ehl-i tarikatın ekserinde sekir ve ehl-i aşkın çoğunda istiğrak ve iltibas olduğundan, hakikate muhalif telâkkilerinde belki mâzurdurlar.
Fakat aklı başında olanlar, fikren, onların esas-ı akaide münâfi olan mânâlarını kabul edemez. Etse hata eder.

1 : “Muhakkak ki Allah, insanı Rahmân sûretinde yaratmıştır.” Buharî, İsti’zân: 1; Müslim, Birr: 115, Cennet: 28; Müsned, 2:244, 251, 315, 323, 434, 463, 519.
 

Huseyni

Müdavim
Cevap: "Rahman ve Rahim"

Evet, bütün kâinatı bir saray, bir ev gibi muntazam idare eden ve yıldızları zerreler gibi hikmetli ve kolay çeviren ve gezdiren ve zerrâtı muntazam memurlar gibi istihdam eden Zât-ı Akdes-i İlâhînin şerîki, nazîri, zıddı, niddi olmadığı gibi,2 لَيْسَ كَمِثْلِهِ شَىْءٌ وَهُوَ السَّمِيعُ الْبَصِير
sırrıyla, sureti, misli, misali, şebîhi dahi olamaz. Fakat,
3وَلَهُ الْمَثَلُ اْلاَعْلٰى فِى السَّمٰوَاتِ وَاْلاَرْضِ وَهُوَ اْلعَزِيزُ الْحَكِيم sırrıyla, mesel ve temsil ile şuûnâtına ve sıfât ve esmâsına bakılır. Demek, mesel ve temsil, şuûnât nokta-i nazarında vardır.

2 : “Onun benzeri hiçbir şey yoktur. O herşeyi hakkıyla işitir, herşeyi hakkıyla görür.” Şûrâ Sûresi, 42:11.
3 : “Göklerde ve yerde tecellî eden en yüce sıfatlar Onundur. Onun kudreti herşeye galiptir; Onun hikmeti herşeyi kuşatır.” Rum Sûresi, 30:27.
 

Huseyni

Müdavim
Cevap: "Rahman ve Rahim"

Şu mezkûr hadis-i şerifin çok makàsıdından birisi şudur ki:

İnsan, ism-i Rahmân’ı tamamıyla gösterir bir surettedir. Evet, sabıkan beyan ettiğimiz gibi, kâinatın simasında bin bir ismin şuâlarından tezahür eden ism-i Rahmân göründüğü gibi ve zemin yüzünün simasında rububiyet-i mutlaka-i İlâhiyenin hadsiz cilveleriyle tezahür eden ism-i Rahmân gösterildiği gibi, insanın suret-i câmiasında, küçük bir mikyasta, zeminin siması ve kâinatın siması gibi yine o ism-i Rahmân’ın cilve-i etemmini gösterir demektir.
 

Huseyni

Müdavim
Cevap: "Rahman ve Rahim"

Hem işarettir ki, Zât-ı Rahmânü’r-Rahîmin delilleri ve âyineleri olan zîhayat ve insan gibi mazharlar o kadar o Zât-ı Vâcibü’l-Vücuda delâletleri kat’î ve vâzıh ve zâhirdir ki, güneşin timsalini ve aksini tutan parlak bir âyine parlaklığına ve delâletinin vuzuhuna işareten “O âyine güneştir” denildiği gibi, “İnsanda suret-i Rahmân var” vuzuh-u delâletine ve kemâl-i münasebetine işareten denilmiş ve denilir. Ve ehl-i vahdetü’l-vücudun mutedil kısmı Lâ mevcude illâ Hû bu sırra binaen, bu delâletin vuzuhuna ve bu münasebetin kemâline bir ünvan olarak demişler.



اَللّٰهُمَّ يَا رَحْمٰنُ يَا رَحِيمُ بِحَقِّ « بِسْمِ اللهِ الرَّحْمٰنِ الرَّحِيمِ » اِرْحَمْناَ كَمَا يَلِيقُ بِرَحِيمِيَّتِكَ وَفَهِّمْنَاۤ اَسْرَارَ « بِسْمِ اللهِ الرَّحْمٰنِ الرَّحِيمِ » كَمَا يَلِيقُ بِرَحْمَانِيَّتِكَ اٰمِينَ1

1. Ey Rahmân ve Rahîm olan Allahım! “Bismillâhirrahmânirrahîm”in hakkı için, Rahîmiyetine yaraşır şekilde bize merhamet et ve Rahmâniyetine yaraşır şekilde, bize “Bismillâhirrahmânirrahîm”in sırlarını anlamayı temin et.
 

GuLSerbeti

Well-known member
Cevap: Ahiretimi de terk ettim ne demektir

Allah razı olsun Garib kardeşim...

Rabbim bu hakikatları hakkıyla anlamayı ve yaşamayı lütfet... aminnnnnn
 

GuLSerbeti

Well-known member
Cevap: ''İmanınızı La ilahe illallah ile yenileyiniz'' hadisi şerifinin ,hi

Allah azze ve celle tüm buradaki kardeşlerime risale-i nur talebelerine ve tüm müslüman kardeşlerime son nefeste hüsnü hatime versin .Amin



Aminnnnnnn

bizi bekleyen zorlukları kolaylıklar eyle, ve bizleri hesapsız huzuruna alacakların zümresine dahil eyle Ey Rabbi Rahimim ve Ey Sahibim... Senden başka bize imdad edecek yok..bizlere Mağfiret et... : (
 

memluk

Hatim Sorumlusu
Cevap: ''İmanınızı La ilahe illallah ile yenileyiniz'' hadisi şerifinin ,hi

Günahlara karşı çok dikkatli olmak lazımdır
ALLAH’ın Cellecelâluh. emir ve yasaklarını bilmemek, itikadi meseleleri bilmemek yada şüphede olmak,
ALLAH Cellecelâluh ve Rasûlü’nün sallallâhu aleyhi ve sellem emrettiği gibi yaşamamak,

Kafirlerle dostluk kurmak ve onlara benzemek (saç sakal şeklinden, giyime kadar) en önemlisi onları sevmek,
Kafirlerin bayramlarını kutlamak, (Yılbaşı,sevgililer günü, v.s.)
Dini emirleri hafife almak, o hükümlerle ilgilenmemek yada ciddiye almamak, alaycı olmak,
Anne ve babaya itaat etmemek, (Annesinin razı olmadığı kişilerin Kelime-i Şehadet’i getiremedikleri rivayetleri çoktur)
Büyü yapmak ve yaptırmak,
İçki satmak, içki içmek ve içki müptelası olmak,
(Fudayl’dan radıyallâhu anh sene de sadece bir kadeh ilaç olarak alkol içen kişinin bu sebepten imansız gittiği rivayeti vardır.)
Çok küfretmek, Yüce Allâh’ı Cellecelâluh. zikretmek ve dua edilmesi için yaradılan ağızdan küfrün eksik olmaması,
Dünyalık ve dünya sevgisi, gelen dünyalığa sevinmek, elden çıkana üzülmek, (KADINLAR ÇOK DİKKAT ! ! ! )
Fakirliğe ve Allâh’ın kazasına isyan,
Namaz kılmamak ki en tehlikelilerinden birisidir,
Ezân okunurken konuşanında Kelime-i Şehadet getirmekte zorlandığı bildirilmiştir.
Son nefeste imanı kurtarma duası: “Ya Hayyu Ya Kayyum, Ya Zel Celâli Ve’l İkrâm, ELLAHÜMME en tühyiye kalbi bi Nûri ma’rifetike ebeden, Ya ALLAH, Ya ALLAH, Ya ALLAH Celle Celâlüh” Sabah namazının sünnetiyle farzı arasında okunacak. Çok önemli bir duadır…

İmam-ı Gazali
 

memluk

Hatim Sorumlusu
Cevap: ''İmanınızı La ilahe illallah ile yenileyiniz'' hadisi şerifinin ,hi

b716.gif


-"İmanınızı Lâ ilâhe illâllah ile yenileyiniz." 'ın hikmetini soruyorsunuz.
Onun hikmeti çok Sözlerde zikredilmiştir. Bir sırr-ı hikmeti şudur ki:

İnsanın hem şahsı, hem âlemi her zaman teceddüt ettikleri için, her zaman tecdid-i imana muhtaçtır. Zira insanın herbir ferdinin mânen çok efradı var. Ömrünün seneleri adedince, belki günleri adedince, belki saatleri adedince birer ferd-i âhar sayılır. Çünkü, zaman altına girdiği için, o ferd-i vahid bir model hükmüne geçer, hergün bir ferd-i âhar şeklini giyer.

Hem insanda bu taaddüt ve teceddüt olduğu gibi, tavattun ettiği âlem dahi seyyardır. O gider, başkası yerine gelir. Daima tenevvü ediyor, hergün başka bir âlem kapısını açıyor.

İman ise, hem o şahıstaki her ferdin nur-u hayatıdır, hem girdiği âlemin ziyasıdır. -La ilahe illallah- ise, o nuru açar bir anahtardır.

Hem insanda madem nefis, hevâ ve vehim ve şeytan hükmediyorlar; çok vakit imanını rencide etmek için, gafletinden istifade ederek, çok hileleri ederler, şüphe ve vesveselerle İmân nurunu kaparlar.

Hem zâhir-i şeriate muhalif düşen ve hattâ bazı imamlar nazarında küfür derecesinde tesir eden kelimat ve harekât eksik olmuyor. Onun için, her vakit, her saat, hergün tecdid-i imana bir ihtiyaç vardır...



26.mektub/4.mesele


SORU:"İmanınızı Lâ ilâhe illâllah ile yenileyiniz." HADİS-İ ŞERİFİNİ NASIL ANLAMALIYIZ?

İmanın sürekli tazelenmesi mi gerekiyor?

İmanı yenilemek için "LA İLAHE İLLALLAH" demek mi gerekiyor?

Bunu biraz açar mısınız lütfen..

TEŞEKKÜRLER.. ALLAH RAZI OLSUN..


CEVAP: Dördüncü Mes’ele
جَدِّدُوا اِيمَانَكُمْ بِلاَ اِلهَ اِلاَّ اللّهُ ın hikmetini soruyorsunuz. Onun hikmeti, çok Sözlerde zikredilmiştir. Bir sırr-ı hikmeti şudur ki: İnsanın hem şahsı, hem âlemi her zaman teceddüd ettikleri için, her zaman tecdid-i imana muhtaçtır. Zira insanın herbir ferdinin manen çok efradı var. Ömrünün seneleri adedince, belki günleri adedince, belki saatleri adedince birer ferd-i âher sayılır. Çünki zaman altına girdiği için o ferd-i vâhid bir model hükmüne geçer, her gün bir ferd-i âher şeklini giyer.
Hem insanda bu taaddüd ve teceddüd olduğu gibi, tavattun ettiği âlem dahi seyyardır. O gider, başkası yerine gelir, daima tenevvü’ ediyor; her gün başka bir âlem kapısını açıyor. İman ise hem o şahıstaki her ferdin nur-u hayatıdır, hem girdiği âlemin ziyasıdır. Lâ ilahe illallah ise, o nuru açar bir anahtardır.
Hem insanda madem nefs]
Aynı suali Hulusi Abi rh. Üstadımıza ra. sormuş. Üstadımız da yukarıdaki cevabı vermiş. Bu cevabın başında dediği gibi Risalelerin her yerinde dikkat etsek “İmanın tazelenmesi, inkişafı, terakkisi, tahkiki ve temaşası vardır.” Risale-i Nur zaten mücessem İman Hakikatlarıdır. Hüccet-i İmandır.

“Delailin zuhuru nisbetinde iman ziyadeleşir, teceddüd eder.” İşarat-ül İ’caz

İmanın yenilenmesi bir emirdir. Nisa’ Suresi 136. Ayette: “Ey İman edenler! Allaha iman edin.” Hem de İman edenlere emir. Yani İmanınızı taklidden,tahkiki imana çıkarın,imanınızı yenileyin, İmanın hadsiz mertebesinde terakki edin… manaları mevcut.

Hucurat Suresi 14. Ayette:” Bedevîler "inandık" dediler. De ki: Siz iman etmediniz ama "İslâm olduk." deyin. Henüz iman kalplerinize yerleşmedi.”


Demek imanı dem ve damarlara karıştırmak. Yani tekrar ederek, meleke haline getirmek. Yani imanı akıl, kalb,ruh gibi letaife sirayet ettirmek.

“İman-ı tahkikî ilmelyakînden hakkalyakîne yakınlaştıkça daha selbedilmeyeceğine ehl-i keşf ve tahkik hükmetmişler ve demişler ki: Sekerat vaktinde şeytan vesvesesiyle ancak akla şübheler verip tereddüde düşürebilir. Bu nevi iman-ı tahkikî ise yalnız akılda durmuyor. Belki hem kalbe, hem ruha, hem sırra, hem öyle letaife sirayet ediyor, kökleşiyor ki, şeytanın eli o yerlere yetişemiyor; öylelerin imanı zevalden mahfuz kalıyor. Bu iman-ı tahkikînin vusulüne vesile olan bir yolu, velayet-i kâmile ile keşf ve şuhud ile hakikata yetişmektir. Bu yol ehass-ı havassa mahsustur, iman-ı şuhudîdir.

İkinci Yol: İman-ı bilgayb cihetinde sırr-ı vahyin feyziyle bürhanî ve Kur’anî bir tarzda, akıl ve kalbin imtizacıyla hakkalyakîn derecesinde bir kuvvet ile, zaruret ve bedahet derecesine gelen bir ilmelyakîn ile hakaik-i imaniyeyi tasdik etmektir. Bu ikinci yol; Risalet-ün Nur’un esası, mâyesi, temeli, ruhu, hakikatı olduğunu has talebeleri görüyorlar. Başkalar dahi insafla baksa, Risalet-ün Nur hakaik-i imaniyeye muhalif olan yolları gayr-ı mümkin ve muhal ve mümteni’ derecesinde gösterdiğini görecekler.”


Tekrar 4.Meseleye gelelim. Demişti ki: İnsanın hem şahsı, hem alemi, hem içinde bulunduğu mekanlar değişiyor.

Şahsın değişmesi bir derece cesede bakıyor. Her dakikada vücudumuzda 30 milyon hücre ölüyor.Yerine yenileri geliyor. Altı ayda beyin hücreleri hariç tamamen değişiyoruz. 6 senede bir defa beyin hücreleri de dahil tamamen değişiyoruz. Her sene fotoğraf çektirsek, yan yana koysak, ne kadar değiştiğimizi fark edeceğiz.Ruh değişmediği için kendimizi aynı zannediyoruz. Madem cesed devamlı yenileniyor, o zaman cesedden gidenleri imanla göndermek gibi, yeni gelen zerre ve hücreleri de imanın nurlarıyla nurlandırmak lazım. İnsan zaman altına girdiği için ömrünün saatleri, günleri, seneleri adedince ayrı fertler hükmüne geçtiği için, her bir ferdi iman nuruyla nurlandırma icab ediyor. Üstaddan bir hatıra:


"Üstad birgün Santral Sabri'ye şöyle diyor:
"Önce Yâsin-i Şerif'i oku, arkasından İhlâsı, daha sonra da Cevşeni oku ve üç büyük cenazenin ruhuna bağışla. Bu üç büyük cenaze:
l. Dünyanın geçmiş ömrü.
2. Ecdadın geçmiş ömrü.
3. Kendi geçmiş ömrü."


Ruh ve kalb dünyamız zaten çok hareketli.. Peygamberimiz (ASM): İnsan kalbi bir ağaç dalına takılmış bir kuş tüyü gibidir. Rüzgar ne taraftan eserse, o tarafa hareket eder.” Buyurmuş. Kalb kelimesinin manası, daima değişen, sabit durmayan demek. Meşhur bir duada, Efendimiz (ASM) : Ya Mukallibel kulub, sebbit kalbi ala dinik. Ey kalbleri eviren-çeviren Allahım! Kalbimi Dininde sabit kıl.”diye yalvarıyor ve bize öğretiyor. Devamlı halden hale giren bir kalbde devamlı imanın tazelenmesi, tecdid edilmesi lazımdır.

Hem içinde bulunduğumuz mekanlarda devamlı değişiyor. Mekandaki haller, manalar, eşyalar insana tesir ettiği için, manen bizim için karanlık olan o mekanı imanın nuruyla, tevhid nazarıyla ziyalandırmak icab ediyor. Hem misal aleminde her mekan ayrı bir mahiyette, imanla muamele edilince, Misal Aleminde ampul yanmış gibi o alem aydınlanıyor.Hani gece vakti eve gelsek. Evde kimse yok. Işıklar kapalı. Dış kapıyı açtıktan sonra, ilk iş koridor lambasını yakarız. Sonra mutfağa girince, koridor lambasını kafi görmez, mutfak lambasını da açarız. Tuvalet, banyo, oturma odası, yatak odası.. hangisine girsek mutlaka lambasını yakıyoruz. İçine girdiğimiz her mekan nur istiyor. Demek La ilahe İllallah, hem kelime hem mana olarak bir lamba gibi oluyor.

Demek değişen cesed, alem ve mekan daima tazelenen bir imanı iktiza ediyor. Efendimiz (ASM) : “Elbiseniz eskidiği gibi, imanınız dahi eskir. İmanınızı yenileyin.”emretmiş.

Hem insanda nefis ve heva, vehim ve şeytan daima hükmediyor ve fırsat kolluyor ki, bir gaflet anını yakalasın ve mağlub etsin. Her bir günah içinde küfre giden bir yol var çünki.
“herkeste nefs-i emmare bulunur. Bazı da hissiyat-ı nefsiye damarlara ilişir. Bir derece hükmünü; kalb, akıl ve ruhun rağmına olarak icra eder.”

İçimizde iki kefeli bir terazi var. Bir kefesinde Kalb,Ruh ve Akıl var. Diğer kefede Nefis, Şeytan ve Vehim var. Eğer biz kalb,ruh ve akılı doyurur, gıdasını verir, vazifelerinde çalıştırırsak. Kefe ağır basınca, diğer kefe hafifleyecek, tesiri, gücü kalmayacak. Ama biz kalb,akıl ve ruhun gıdasını vermez ve vazifelerinde istihdam etmezsek, nefis ve şeytan hükmederek ağırlığını koyuyor.Diğer kefe hafifliyor ve tesiri kalmıyor. Biz de diyoruz ki, bu günahları bile bile nasıl işliyorum.” Sen Hak ile meşgul olmazsan, Batıl seni istila eder.

Hem bazı Alimler nazarında küfür derecesinde tesir eden kelimat ve elfaz eksik olmuyor.


"Ey insan! Bil ki, insanların ağzından çıkan ve dinsizliği işmam eden dehşetli kelimeler var. Ehl-i iman, bilmeyerek istimal ediyorlar. Mühimlerinden üç tanesini beyan edeceğiz:
Birincisi: “Evcedethü-l esbab” Yani, “esbab bu şey’i icad ediyor.”
İkincisi: “Teşekkele binefsihi” Yani, “kendi kendine teşekkül ediyor, oluyor, bitiyor.”
Üçüncüsü: “İktezathü-t tabiat” Yani, “tabiîdir, tabiat iktiza edip icad ediyor.”

Cin ve insanın Şeyhül İslamı olan Zenbilli Ali Efendi ve Ebus Suud Efendi demişler: Şapkayı şakayla giyen kafir olur.

Demek devamlı imanı tazelemek lazım. Nurları okuyanlar her zaman imanlarını hem tazeleme, hem terakki, hem inkişaf ettiriyorlar. Marifetullah ile perdeleri aşıp, Muhabbetullah ile pencereleri geçiyorlar. Akıl, Kalb ve Ruhlarıyla Zat-ı Zülcelale bakıyorlar.


Ya Mukallibel Kulub! Sebbit kalbi ala Dinik.
 

sarýklý genç

Active member
-risale-i nura muhatap olabilmek-

[font=&quot]1-günahtan azami düzeyde kaçinmak,[/font]
[font=&quot] [/font]
[font=&quot]2-malayani ile iştigali kesmek,[/font]
[font=&quot] [/font]
[font=&quot]3-bir eseri, risaleyi (mesela 3. Söz) 30-40 defa okumuş olmak,[/font]
[font=&quot] [/font]
[font=&quot]4-başta kuran olmak üzere evradla iştigal,[/font]
[font=&quot] [/font]
[font=&quot]5-tesbihati yapmak,[/font]
[font=&quot] [/font]
[font=&quot]6-okuma yöntemini bilmek,[/font]
[font=&quot] [/font]
[font=&quot]7-yemek yeme konusunda disiplinli olmak az yemek, asla mideyi [/font]
[font=&quot] doldurmak[/font]
[font=&quot] [/font]
[font=&quot]8-konuyu okurken sorgulayarak okumak,[/font]
[font=&quot] [/font]
[font=&quot]9-üstad hazretlerine dua etmek,[/font]
[font=&quot] [/font]
[font=&quot]10-salavat getirmek, çokça hamd etmek,[/font]
[font=&quot] [/font]
[font=&quot]11-okuduklarini hayata tatbik etmek. Zira okuduğun ruha ve [/font]
[font=&quot] hayata nakiş nakiş dokundukça mana tabakalari açilacaktir.[/font]
[font=&quot] [/font]
[font=&quot]12-“ihlas” ile yalnizca allahin rizasini almak ve imani kurtarmak [/font]
[font=&quot] için okumak.[/font]
[font=&quot] [/font]
[font=&quot]13-okumadan önce yapilacak okumanin ibadet olacaği şuuru ile [/font]
[font=&quot] abdest almak.istiğfar ile manevi temizlenmek sonra okumaya [/font]
[font=&quot] başlamak.[/font]
[font=&quot] [/font]
[font=&quot]14-okumada sayfa sayisina ve miktara değil istifadeye bakmak.[/font]
[font=&quot] [/font]
[font=&quot]15-bütün meselenin esasta takva ve amel-i salih sahibi olmak [/font]
[font=&quot] olduğu gerçeğine göre hareket etmek.[/font]
[font=&quot] [/font]
[font=&quot]16-özellikle namazlardan sonra risaleleri okumak, anlamak ve [/font]
[font=&quot] yaşamak için dua etmek,[/font]
[font=&quot] [/font]
[font=&quot]17-risalelerin kur’anin tefsiri olduğunu, münferit bir kitap [/font]
[font=&quot] olmadiğini, yazilanlarin üstad hazretlerinin şahsi fikri [/font]
[font=&quot] olmadiğini kurandan süzülmüş hakikatler olduğunu idrak [/font]
[font=&quot] ederek okuma yapmak.[/font][font=&quot][/font]
 

Garib

Well-known member
Aile Mutluluğuna Ahiret İnancının Katkısı

Sual : Ahiret inancının aile hayatının mutluluğuna nasıl bir etkisi vardır?

Cevap : İnsanlık açısından dünya hayatının en önemli merkezi ve dünya saadetinin bir cenneti aile hayatıdır. Herkesin evi kendisi için küçük bir dünyadır. O yuvadaki mutluluğun devamı ancak samimi bir hürmetle ve hakiki, vefalı bir merhametle sağlanabilir. Vefalı ve hakiki hürmet ve merhamet ancak birlikte ebedi yaşamak fikriyle aile bireyleri arasında kalıcı olarak temin edilebilir. Bu da öldükten sonra dirilme yani haşir inancının toplumun en küçük birimi olan ailede ne kadar lüzumlu olduğunu gösterir. Buna en güzel bir örnek, Cennet’te ebedi beraber olmak fikriyle evli eşlerin yaşlanmalarına rağmen, birbirlerine olan sevgi ve saygılarının artmasıdır. Çünkü hayat arkadaşını sadece fani dünyada geçici bir yoldaş olarak görmez. Demek ahiret inancı, aile bireylerini birbirine çok daha samimi olarak bağlar ve gerçek aile mutluluğunu temin eder. (Bkz. Şualar, 9.şua)
risale online...
 

aczmendi reþha

Well-known member
Cevap: Ahiretimi de terk ettim ne demektir

Ve Bihi Nesteinu

Üstad r.a O ifadeleri kullanır ve onu öyle bir tatbikte ederki onun hayatına bakan o sözü hem deyip hemde geregini şeriatın emirlerine tam teslim olarak yapan bunu başaran bir Bediüzzamanı görür..

Mesela: Kendisine şark umum vaazlığı teklif edildiğinde , bunu halka daha fazla nasihat ederim vb. gibi düşüncelere girmeden reddeder.

Mesela: İki hayatından vaz geçen üstad r.a SARIĞI İÇİN hayatını ortaya koyarken bir sünnetten bile vaz geçmezdiğinide gösterir ve başka bir şey düşünmez.

Mesela: Kendisine teklif edilen bir çok şeyi reddeder.


Aslında MEDARI İLTİBAS OLMUŞ 5 MES'ELEDİR diye mesnevide açıkladığı derste tam bunu izah eder.
 

aczmendi reþha

Well-known member
Cevap: “Ubudiyetin dâisi emr-i İlâhî, ve neticesi rıza-yı Haktır cümlesini

Ve Bihi Nesteinu

Tarik-i hakta çalışan ve mücahade edenler yalnız kendi vazifesini düşünmeli..

.. O zat demiş: Ben Allah yolunca cihad etmeğe vazifedarım,Muzaffer etmek veya mağlub etmek onun vazifesidir. İşte bu sırrı teslimiyyet ile çok defalar muzaffer olmuş..

İhlasın daisi emri İlahi ve neticesi Rızayı Haktır.

 

memluk

Hatim Sorumlusu
“Yalan, Kudret-i İlahiye'ye bir iftiradır”

Yalan, Kudret-i İlahiye'ye bir iftiradır" buna benzer bir ifade Risale-i Nur'da geçiyor mu? Eğer geçiyorsa manası nedir?


“Yalan, Kudret-i İlahiye'ye bir iftiradır” cümlesi Risale-i Nur'da geçmektedir;

"Münâfıkların azaplarının, mezkûr cinayetleri arasında yalnız kizb ile vasıflandırılması, kizbin şiddet-i kubh ve çirkinliğine işarettir. Bu işaret dahi, kizbin ne kadar tesirli bir zehir olduğuna bir şahid-i sadıktır. Zira kizb, küfrün esasıdır. Kizb, nifâkın birinci alâmetidir. Kizb, kudret-i İlâhiyeye bir iftiradır. Kizb, hikmet-i Rabbaniyeye zıttır. Ahlâk-ı âliyeyi tahrip eden, kizbdir. Âlem-i İslâmı zehirlendiren, ancak kizbdir. Âlem-i beşerin ahvâlini fesada veren, kizbdir. Nev-i beşeri kemalâttan geri bırakan, kizbdir. Müseylime-i Kezzab ile emsalini âlemde rezil ve rüsvây eden, kizbdir."(1)

Bu cümlenin manası ise; küfür ve inkarın aslı ve özü yalandır ve yalan üzerine bina edilmiştir. Bu yüzden kafir ve münafıklar en büyük yalancılardır. Küfür ve inkarları ile Allah’ın kudret ve sıfatlarına iftira atıyorlar.

Mesela; cehennemi yaratmak Allah’ın Kudretine bir zerre kadar kolay iken, kafirler küfrü ile "cehennemi yapamaz" dedikleri için, hakikati hali yalanlamış oluyorlar. Veya hali hazırda inşa edilmiş ve bizi beklemekte olan ahiret alemini inkar etmeleri en büyük bir yalan ve iftiradır. Allah’ın yapabileceği bir şeyi yapamaz demek, yalanın en büyüğü, en çirkinidir.

(1) bk. İşaratü'l-İ'caz, Bakara Suresi 9-10. Ayetlerin Tefsiri.
Selam ve dua ile...
Sorularla Risale-i Nur
 
Cevap: “Yalan, Kudret-i İlahiye'ye bir iftiradır”

Allah razı olsun kardeşim risalelerde konuların yerlerini pek bilmiyorum:dft001:
inşallah zamanla bende üstadın talebesi olurum bu aralar derslere
pek gidemiyorum ama tevhid gen'e girdiyim zaman gitmiş kadar oluyorum
Rabim hepinizden razı olsun selam ve dua ile :038:
 

memluk

Hatim Sorumlusu
“Yirmi Sekizinci Mektubun Dördüncü Nüktesini izah edermisiniz?"

“Yirmi Sekizinci Mektubun Dördüncü Nüktesinde geçen mahşerde diriliş keyfiyeti hakkındaki soru ve cevabı izah eder misiniz?”

Yirmi Sekizinci Mektubun Dördüncü Nüktesinde mahşerle ilgili sorulan sorulardan sonuncusu, “Cennet ehlinin ve Cehennem ehlinin elbiseleri nasıl olacak?” sorusudur.

Bedîüzzaman Hazretleri bu soruya da, diğer sorularda olduğu gibi Kur’ân’ın nurundan ve hadislerin bağından tatlı cevherler ve elmaslar devşirir. Burada tefsiri yapılan âyet ve hadislerden bir kaçını verelim:

Kur’ân buyurur ki: “Orada canların çekeceği, gözlerin zevk alacağı her şey vardır.”1 Bu âyetten, Cennette giyeceğimiz elbisenin, başta nefsimiz ve gözümüz olmak üzere tüm duygularımızın hoşlanacağı cinsten olacağı anlaşılıyor.

Keza, “Âhiret yurdu her şeyiyle hayata mazhardır”2 âyetini âhiretteki elbiselerimize tatbik edecek olursak, her şeyi ile capcanlı olan âhiret yurdunda elbiselerimizin sun’î elbiseler gibi ölü ve cansız olmadığını, derimiz ve tenimiz gibi canlı ve hayata mazhar olduğunu anlamakta gecikmeyiz. Bu deriden elbiselerimizde canlılıkla beraber, şuur da olacağı anlaşılıyor.

İşte âyet: “Nihayet oraya geldiklerinde kulakları, gözleri ve derileri onların işleyip durdukları günahlar hakkında aleyhlerine şahitlik ederler. Onlar derilerine: ‘Niçin aleyhimize şahitlik ettiniz?’ derler. Derileri cevap verir: ‘Bizi, her şeyi konuşturan Allah konuşturdu. Sizi ilk önce yaratan da O’dur. Nihayet O’na döndürülüyorsunuz.’ Hâlbuki siz ne kulaklarınızın, ne gözlerinizin ve ne de derilerinizin şahitliklerinden çekinmiyordunuz. Allah’ı da, sizin yaptıklarınızdan birçoğunu bilmez sanıyordunuz.”3

Cehennemde de elbiselerimiz fıtrî olacak, yani derimizden olacak, azaba karşı duyarlı ve hassas bulunacak ve en ince acıyı ve azabı da duyacaktır.

İşte âyet: “Muhakkak ki, âyetlerimizi inkâr eden o kâfirleri Biz Cehennem ateşine sokacağız. Orada derileri piştikçe azabı tatmaya devam etsinler diye Biz onların derilerini yenileriz. Şüphesiz Allah Azizdir, Hakîmdir.”4

Peygamber Efendimiz (asm) Cennet elbiseleri hakkında buyurur ki:

“Cennet ehlinin kadınlarından bir kadının bacağının beyazlığı, yetmiş kat Cennet elbisesinin ardından görünür. Ve hatta onun iliği dahi görünür. Çünkü Allah, ‘O kadınlar âdetâ yâkut ve mercan gibidirler’5 buyurmuştur.”6

“Cennette kişinin eşi üzerinde yetmiş Cennet elbisesi olacak. Güzelliğinden dolayı bacağının iliği görünecektir.”7

“Cennet ehli kılsızdırlar, sakalsızdırlar, siyah kirpiklidirler. Gençlikleri bitmez. Elbiseleri eskimez.”8

Bedîüzzaman Saîd Nursî Hazretlerine göre bu âyetlerden ve hadislerden anlaşılıyor ki, Cennetin çok çeşitli güzellikleri ve lezzetleri vardır. Cennet ehli, Cennetin her bir lezzetinden her zaman yararlanmak ister. Cenâb-ı Hak, Cennet ehline ve eşlerine Cennet elbisesi olarak, Cennet güzelliklerinden birer numune giydirir. Öyle ki, bu lezzetli elbiselerle Cennet ehli ve Cennet kadınları birer küçük Cennet hükmüne geçerler.

Çünkü Rahman ve Rahîm olan Allah, bütün duygularıyla ibadet etmiş olan Cennet ehli bir insanın her bir duygusuna, bu duyguyu memnun edecek, okşayacak ve keyiflendirecek tarzda Cennet güzelliklerinin her çeşidini üzerinde bulunduran canlı bir elbise modelini giydirir. Bu güzel elbiseler bir cinsten olmaz. Her bir duygudan, her güzel çeşitten birer numune olur.

Cehennem ehli ise nasıl dünyada gözüyle, kulağıyla, kalbiyle, eliyle, aklıyla ve hakeza bütün duygularıyla günah işlemiştir. Tövbe de etmemiştir. Elbette Cehennemde her duygusuna, günah boyutuna göre elem verecek, azap çektirecek ve küçük bir Cehennem hükmüne geçecek çeşitli parçalardan birer Cehennem elbisesi giydirilecektir.9

Dipnotlar:

1- Zuhruf Sûresi: 71.
2- Ankebût Sûresi: 64.
3- Fussilet Sûresi: 20-22.
4- Nisâ Sûresi: 56.
5- Rahman Sûresi: 58.
6- Tirmizî, Cennet, 5.
7- Tirmizî, Cennet, 5.
8- Câmiü’s-Sağîr, 2/707.
9- Mektûbât, s. 374.
 


Bu alana bir cevap yazın...
Üst