TARİHÇE-İ HAYAT DERSLERİ 12.13.BEDİÜZZAMAN VE RİSALE-İ NUR(DEVAMI)
Risale-i Nur Müellifi Üstad Bediüzzaman Said-i Nursî hazretlerinin, en son defa vasiyetnâmesi hükmünde Emirdağ Lâhikası’nın sonunda derc ve neşr edilen bir beyanı ile yeni Emirdağ Lâhikası’nda neşredilen en son sene kaleme aldığı “Reis-i Cumhur’a ve Başvekile” diye olan bir hitabesini bu Tarihçe-i Hayat’ın sonuna ilâve ediyoruz. Nur talebeleri Hazret-i Üstad’ın bu vasiyetnâmesinde beyan ettikleri müsbet hizmet tarzı ile “Nurları” bütün cihana karşı ilân ettiler. Kur’ân-ı Hakîm’in bu zamana müteveccih müsbet hizmet telâkkisi ve envar-ı imaniyeyi akıl ve kalplere yerleştirdiler. Hazret-i Üstad’ın hizmetinde bulunan talebeleri Umum Nur talebelerine Üstad Bediüzzaman’ın vefatından önce vermiş olduğu en son derstir Aziz kardeşlerim, Bizim vazifemiz müsbet hareket etmektir. Menfî hareket değildir. Rıza-yı İlâhîye göre sırf hizmet-i imaniyeyi yapmaktır, vazife-i İlâhiyeye karışmamaktır. Bizler âsâyişi muhafazayı netice veren müsbet iman hizmeti içinde herbir sıkıntıya karşı sabırla, şükürle mükellefiz. Meselâ, kendimi misal alarak derim: Ben eskiden beri tahakküme ve terzile karşı boyun eğmemişim. Hayatımda tahakkümü kaldırmadığım, birçok hâdiselerle sabit olmuş. Meselâ, Rusya’da kumandana ayağa kalkmamak, Divan-ı Harb-i Örfîde idam tehdidine karşı mahkemedeki paşaların suallerine beş para ehemmiyet vermediğim gibi, dört kumandanlara karşı bu tavrım, tahakkümlere boyun eğmediğimi gösteriyor. Fakat bu otuz senedir müsbet hareket etmek, menfî hareket etmemek ve vazife-i İlâhiyeye karışmamak hakikati için, bana karşı yapılan muamelelere sabırla, rıza ile mukabele ettim. Cercis Aleyhisselâm gibi ve Bedir, Uhud muharebelerinde çok cefa çekenler gibi, sabır ve rıza ile karşıladım. Evet, meselâ seksen bir hatâsını mahkemede ispat ettiğim bir müdde-i umumînin yanlış iddiaları ile aleyhimizdeki kararına karşı, beddua dahi etmedim. Çünkü asıl mesele bu zamanın cihad-ı mânevîsidir. Mânevî tahribatına karşı sed çekmektir. Bununla dahilî âsâyişe bütün kuvvetimizle yardım etmektir. Evet, mesleğimizde kuvvet var. Fakat bu kuvvet, âsâyişi muhafaza etmek içindir. [SUP]1[/SUP]وَلاَ تَزِرُ وَازِرَةٌ وِزْرَ اُخْرٰى düsturu ile ki “Bir câni yüzünden onun kardeşi, hanedanı, çoluk—çocuğu mesul olamaz” işte bunun içindir ki, bütün hayatımda bütün kuvvetimle âsâyişi muhafazaya çalışmışım. Bu kuvvet dahile karşı değil, ancak hâricî tecavüze karşı istimal edilebilir. Mezkûr âyetin düsturuyla vazifemiz, dahildeki âsâyişe bütün kuvvetimizle yardım etmektir. Onun içindir ki, âlem-i İslâmda âsâyişi ihlâl edici dahilî muharebat ancak binde bir olmuştur. O da aradaki bir içtihad farkından ileri gelmiştir. Ve cihad-ı mâneviyenin en büyük şartı da vazife-i İlâhiyeye karışmamaktır ki, “Bizim vazifemiz hizmettir; netice Cenâb-ı Hakka âittir. Biz vazifemizi yapmakla mecbur ve mükellefiz.” Ben de Celâleddin Harzemşah gibi, “Benim vazifem hizmet-i imaniyedir; muvaffak etmek veya etmemek Cenâb-ı Hakkın vazifesidir” deyip ihlâs ile hareket etmeyi Kur’ân’dan ders almışım. Haricî tecavüze karşı kuvvetle mukabele edilir. Çünkü düşmanın malı, çoluk çocuğu ganimet hükmüne geçer. Dâhilde ise öyle değildir. Dâhildeki hareket, müsbet bir şekilde mânevî tahribata karşı mânevî, ihlâs sırrıyla hareket etmektir. Hariçteki cihad başka, dâhildeki cihad başkadır. Şimdi milyonlar hakikî talebeleri Cenâb-ı Hak bana vermiş. Biz bütün kuvvetimizle dâhilde ancak âsâyişi muhafaza için müsbet hareket edeceğiz. Bu zamanda dâhil ve hariçteki cihad-ı mâneviyedeki fark pek azîmdir. Dipnotlar - Arapça İbareler - Haşiyeler : [SUP]1[/SUP] : En’âm Sûresi, 6:164; İsrâ Sûresi, 17:15; Fâtır Sûresi, 35:18; Zümer Sûresi; 39:7. | Lügatler : âlem-i İslâm : İslâm âlemi Aleyhisselâm : Allah selâmı onun üzerine olsun âsâyiş : bir yerin düzen ve güvenlik içinde bulunması durumu, güvenlik aziz : çok değerli, izzetli Başvekil : Başbakan beyan : açıklama Cenâb-ı Hak : Hakkın ta kendisi olan şeref ve yücelik sahibi Allah cihad : Allah için kutsal şeyleri koruma gayret ve mücadelesi cihad-i mânevî : ilim, fikir, dua gibi mânevi unsurlarla din düşmanlarına karşı mücadele cihan : dünya dahil : iç dahilî : içe ait derc edilen : yerleştirilen Divan-i Harb-i Örfî : Sıkıyönetim Mahkemesi düstur : kural, prensip envar-ı iman : iman nurları hakikat : doğru, gerçek hakikî : gerçek hâricî : dışarıya ait, dış ile alâkalı hazret : saygıdeğer; saygı maksadıyla kullanılan bir ifade hitabe : konuşma, sesleniş hizmet-i imaniye : imana ait hizmet içtihad : dinen kesin olarak belirtilmeyen bir konuda Kur’ân ve hâdise dayanarak hüküm çıkarma ihlâl edici : bozucu, karıştırıcı ihlâs : ibadet ve davranışlarda sadece Allah rızasını gözetme; samimiyet istimal edilme : kullanılma Kur’ân-ı Hakîm : her bir âyet ve sûresinde sayısız hikmet ve faydalar bulunan Kur’ân menfî hareket : yıkmak, yakmak, saptırmak, inkâr etmek gibi olumsuz ve yıkıcı hareket, davranış meslek : hizmet yolu, ekolü mezkûr : adı geçen muamele : davranış misal : örnek muharebat : harpler, savaşlar muhafaza : koruma mukabele etmek : karşılık vermek muvaffak etmek : başarıyı sağlamak, oluşturmak müdde-i umumî : savcı müellif : kitap yazan, yazar mükellef : sorumlu, yükümlü müsbet hareket : yapmak, yol göstermek, yardım etmek gibi olumlu ve yapıcı hareket, davranış müsbet : olumlu, yapıcı müteveccih : yönelik, yönelmiş neşredilen : yayınlanan Reis-i Cumhur : Cumhurbaşkanı şükür : Allah’ın (c.c.) nimetlerine karşı memnunluk gösterme; Allah’a teşekkür etme tahakküm : baskı, zorbalık tahribat : tahripler, yıkıp bozmalar tecavüz : saldırı, haddi aşma telâkki : anlama, kabul etme terzil : rezil ve alçak gösterme umum : bütün vazife-i İlâhiye : Allah’a ait olan iş |