Ukbaa
Well-known member
Cevap: Yirmi Altıncı Lem'a - Sayfa 414
Meyve ve Müdafaaname Risaleleri ve Adliye Vekâletine gönderilen Nurun umum risaleleri, hususan mahremlerin dokunaklı ve şiddetli tokatlarına mukabil tehditkârâne şiddetli emirler beklerken, gayet mülâyimâne, hattâ tesellikârâne Başvekilin bize gönderdiği mektubu gibi, musalâha tarzında ilişmemeleri kat’î ispat etti ki, Risale-i Nur’un hakikatleri, inâyet-i İlâhiye kerametiyle onları mağlûp edip kendini onlara irşadkârâne okutturmuş, o geniş daireleri bir nevi dershane yapmış, çok mütereddit ve mütehayyirlerin imanlarını kurtarmış ve bizim sıkıntılarımızdan yüz derece ziyade mânevî ferah ve fayda verdi.
Sonra gizli düşmanlar beni zehirlediler. Ve Nur’un şehid kahramanı merhum Hafız Ali benim bedelime hastahaneye gitti ve benim yerimde berzah âlemine seyahat eyledi, bizi meyusâne ağlattırdı. Ben bu musibetten evvel Kastamonu’nun dağında bağırarak mükerrer defa dedim: “Kardeşlerim, ata et, arslana ot atmayınız.” Yani, “Her risaleyi herkese vermeyiniz, tâ bize taarruz edilmesin.” Yaya gidilse yedi gün uzakta Hafız Ali (rahmetullahi aleyh), mânevî telefonuyla işitiyor gibi, aynı vakit bana yazıyor ki: “Evet, Üstadım, Risale-i Nur’un bir kerametidir ki, ata et, arslana ot atmaz. Belki ata ot, arslana et atar ki, o arslan hocaya İhlâs Risalesini verdi.” Yedi gün sonra mektubunu aldık. Hesap ettik; aynı zamanda, ben dağda bağırırken, o da garip sözleri mektubunda yazıyormuş.
İşte, Nurun böyle bir mânevî kahramanının vefatı ve gizli münafıkların aleyhimizde desiselerle bizi cezalandırmaya çalışmaları ve benim zehirli hastalığımdan dolayı beni de hastahaneye resmî emirle mecbur etmek endişesi bizi sıkarken, birden inâyet-i İlâhiye imdada geldi. Mübarek kardeşlerimin hâlis dualarıyla zehirin tehlikesi geçmiş ve o merhum şehidin, kuvvetli emârelerle, kabrinde Nurlarla meşgul olması ve sual meleklerine Nurlarla cevap vermesi; ve onun bedeline ve onun sisteminde Nurlara çalışacak Denizli kahramanı Hasan Feyzi (rahmetullahi aleyh) ve arkadaşları perde altında tesirli bir surette hizmetleri; ve düşmanlarımızın dahi, mahpusların birden Nurlarla ıslah olmaları cihetinde, hapisten çıkmamıza taraftar olması; ve Ashab-ı Kehf misilli Nur şakirtleri o sıkıntılı
<TBODY>
</TBODY>
Meyve ve Müdafaaname Risaleleri ve Adliye Vekâletine gönderilen Nurun umum risaleleri, hususan mahremlerin dokunaklı ve şiddetli tokatlarına mukabil tehditkârâne şiddetli emirler beklerken, gayet mülâyimâne, hattâ tesellikârâne Başvekilin bize gönderdiği mektubu gibi, musalâha tarzında ilişmemeleri kat’î ispat etti ki, Risale-i Nur’un hakikatleri, inâyet-i İlâhiye kerametiyle onları mağlûp edip kendini onlara irşadkârâne okutturmuş, o geniş daireleri bir nevi dershane yapmış, çok mütereddit ve mütehayyirlerin imanlarını kurtarmış ve bizim sıkıntılarımızdan yüz derece ziyade mânevî ferah ve fayda verdi.
Sonra gizli düşmanlar beni zehirlediler. Ve Nur’un şehid kahramanı merhum Hafız Ali benim bedelime hastahaneye gitti ve benim yerimde berzah âlemine seyahat eyledi, bizi meyusâne ağlattırdı. Ben bu musibetten evvel Kastamonu’nun dağında bağırarak mükerrer defa dedim: “Kardeşlerim, ata et, arslana ot atmayınız.” Yani, “Her risaleyi herkese vermeyiniz, tâ bize taarruz edilmesin.” Yaya gidilse yedi gün uzakta Hafız Ali (rahmetullahi aleyh), mânevî telefonuyla işitiyor gibi, aynı vakit bana yazıyor ki: “Evet, Üstadım, Risale-i Nur’un bir kerametidir ki, ata et, arslana ot atmaz. Belki ata ot, arslana et atar ki, o arslan hocaya İhlâs Risalesini verdi.” Yedi gün sonra mektubunu aldık. Hesap ettik; aynı zamanda, ben dağda bağırırken, o da garip sözleri mektubunda yazıyormuş.
İşte, Nurun böyle bir mânevî kahramanının vefatı ve gizli münafıkların aleyhimizde desiselerle bizi cezalandırmaya çalışmaları ve benim zehirli hastalığımdan dolayı beni de hastahaneye resmî emirle mecbur etmek endişesi bizi sıkarken, birden inâyet-i İlâhiye imdada geldi. Mübarek kardeşlerimin hâlis dualarıyla zehirin tehlikesi geçmiş ve o merhum şehidin, kuvvetli emârelerle, kabrinde Nurlarla meşgul olması ve sual meleklerine Nurlarla cevap vermesi; ve onun bedeline ve onun sisteminde Nurlara çalışacak Denizli kahramanı Hasan Feyzi (rahmetullahi aleyh) ve arkadaşları perde altında tesirli bir surette hizmetleri; ve düşmanlarımızın dahi, mahpusların birden Nurlarla ıslah olmaları cihetinde, hapisten çıkmamıza taraftar olması; ve Ashab-ı Kehf misilli Nur şakirtleri o sıkıntılı
Adliye Vekâleti: Adalet Bakanlığı | Ashab-ı Kehf: (bk. bilgiler) |
Başvekil: Başbakan | Denizli: (bk. bilgiler) |
Hafız Ali: (bk. bilgiler) | Hasan Feyzi: (bk. bilgiler) |
Kastamonu: (bk. bilgiler) | Meyve Risalesi: On Birinci Şuâ |
Müdafaaname Risalesi: Üstad Bediüzzaman ve Risale-i Nur talebelerinin çeşitli mahkemelere sundukları savunmaların yer aldığı risale Şuâ | Nur şakirtleri: Risale Nur Külliyatını okuyan ve hizmetinde bulunanlar |
bedel: karşılık, yerine | berzah âlemi: öldükten sonra ruhların kıyamete kadar kalacakları mânevî âlem, kabir âlemi |
cihet: taraf, yön | desise: hile, aldatma |
emâre: belirti, işaret | garip: ilginç |
hakikat: esas | hususan: özellikle |
hâlis: içten | inâyet-i İlâhiye: Allah’ın yardımı, lütfu |
irşadkârâne: irşâd ederek, doğru yolu göstererek | kat’î: kesin |
keramet: Allah’ın bir ikramı olarak görülen olağanüstü hâl ve işler | mahpus: tutuklu |
mahrem: gizliliği olan | mağlûp etmek: yenmek |
merhum: vefat etmiş | meyusâne: ümitsizce |
misilli: benzeri, gibi | mukabil: karşılık |
musalâha: barışma | musibet: belâ, büyük sıkıntı |
mübarek: bereketli, hayırlı | mükerrer: tekrar tekrar |
mülâyimâne: yumuşak bir şekilde | münafık: iki yüzlü, inanmadığı halde inanmış görünen |
mütehayyir: şaşkın, hayrete düşen | mütereddit: tereddüt eden, şüphelenen |
nevi: tür | rahmetullahi aleyh: Allah’ın rahmeti onun üzerine olsun |
risale: Risale-i Nur’u oluşturan bölümlerden her birisi | sual melekleri: sorgu melekleri |
suret: biçim, şekil | taarruz etmek: saldırmak |
tarz: biçim, şekil | tehditkârâne: tehdit ederek |
tesellikârâne: teselli ederek | tesirli: etkili |
umum: bütün, genel | ziyade: çok, fazla |
İhlâs Risalesi: Risale-i Nur Külliyatında yer alan bir bölüm; Yirmi Birinci Lem’a | ıslah olmak: düzelmek, iyileşmek |
<TBODY>
</TBODY>