Ukbaa
Well-known member
Cevap: Yirmi Sekizinci Lem'a - Sayfa 458
Cenâb-ı Hak kemâl-i kereminden ve merhametinden ve adâletinden, iyilik içinde muaccel bir mükâfat ve fenalıklar içinde muaccel bir mücâzat derc etmiştir. Hasenâtın içinde, âhiretin sevâbını andıracak mânevî lezzetler, seyyiâtın içinde, âhiretin azabını ihsâs edecek mânevî cezâlar derc etmiştir.
Meselâ, mü’minler mâbeyninde muhabbet, ehl-i îmân için güzel bir hasenedir. O hasene içinde, âhiretin maddî sevâbını andıracak mânevî bir lezzet, bir zevk, bir inşirâh-ı kalb derc edilmiştir. Herkes kalbine müracaat etse bu zevki hisseder.
Meselâ, mü’minler mâbeyninde husûmet ve adâvet bir seyyiedir. O seyyie içinde, kalb ve rûhu sıkıntılarla boğacak bir azâb-ı vicdânîyi, âlicenap ruhlara hissettirir. Ben kendim, belki yüz defadan fazla tecrübe etmişim ki, bir mü’min kardeşe adâvetim vaktinde, o adâvetten öyle bir azap çekiyordum; şüphe bırakmıyordu ki, bu seyyieme muaccel bir cezâdır, çektiriliyor.
Meselâ, hürmete lâyık zâtlara hürmet ve merhamete lâyık olanlara merhamet ve hizmet, bir hasenedir, bir iyiliktir. Bu iyilikte sevâb-ı uhrevîyi ihsâs eder derecede öyle bir zevk, lezzet vardır ki, hayatını fedâ etmek derecesine o hürmeti, o merhameti ileri getirir. Validenin çocuğa merhametindeki şefkat vasıtasıyla kazandığı zevk ve mükâfat için hayatını o merhamet yolunda fedâ etmek dereceye gider. Yavrusunu kurtarmak için arslana saldıran bir tavuk, hayvânât milletinde bu hakikate bir misaldir. Demek, merhamet ve hürmette muaccel bir mükâfat var; âlihimmet ve âlicenap insanlar onları hisseder ki, kahramanâne bir vaziyet alıyorlar.
<TBODY>
</TBODY>
Yirmi İkinci Nükte
Bu parça çok kıymetlidir. Tâ İkinci Nükteye kadar herkese faydası var.
Bu parça çok kıymetlidir. Tâ İkinci Nükteye kadar herkese faydası var.
Eskişehir Hapishanesinde, sû-i ahlâktan değil, belki sıkıntıdan gelen nâhoş bazı haller münâsebetiyle, ahlâka dâir bir nükte ile, meşhur bir âyetin mestur kalmış bir nüktesine dâirdir.
BİRİNCİ NÜKTE
Cenâb-ı Hak kemâl-i kereminden ve merhametinden ve adâletinden, iyilik içinde muaccel bir mükâfat ve fenalıklar içinde muaccel bir mücâzat derc etmiştir. Hasenâtın içinde, âhiretin sevâbını andıracak mânevî lezzetler, seyyiâtın içinde, âhiretin azabını ihsâs edecek mânevî cezâlar derc etmiştir.
Meselâ, mü’minler mâbeyninde muhabbet, ehl-i îmân için güzel bir hasenedir. O hasene içinde, âhiretin maddî sevâbını andıracak mânevî bir lezzet, bir zevk, bir inşirâh-ı kalb derc edilmiştir. Herkes kalbine müracaat etse bu zevki hisseder.
Meselâ, mü’minler mâbeyninde husûmet ve adâvet bir seyyiedir. O seyyie içinde, kalb ve rûhu sıkıntılarla boğacak bir azâb-ı vicdânîyi, âlicenap ruhlara hissettirir. Ben kendim, belki yüz defadan fazla tecrübe etmişim ki, bir mü’min kardeşe adâvetim vaktinde, o adâvetten öyle bir azap çekiyordum; şüphe bırakmıyordu ki, bu seyyieme muaccel bir cezâdır, çektiriliyor.
Meselâ, hürmete lâyık zâtlara hürmet ve merhamete lâyık olanlara merhamet ve hizmet, bir hasenedir, bir iyiliktir. Bu iyilikte sevâb-ı uhrevîyi ihsâs eder derecede öyle bir zevk, lezzet vardır ki, hayatını fedâ etmek derecesine o hürmeti, o merhameti ileri getirir. Validenin çocuğa merhametindeki şefkat vasıtasıyla kazandığı zevk ve mükâfat için hayatını o merhamet yolunda fedâ etmek dereceye gider. Yavrusunu kurtarmak için arslana saldıran bir tavuk, hayvânât milletinde bu hakikate bir misaldir. Demek, merhamet ve hürmette muaccel bir mükâfat var; âlihimmet ve âlicenap insanlar onları hisseder ki, kahramanâne bir vaziyet alıyorlar.
Cenâb-ı Hak: Hakkın tâ kendisi olan şeref ve yücelik sahibi Allah | Eskişehir Hapishanesi: (bk. bilgiler - Eskişehir) |
adâlet: hak sahibine hakkını vermek | adâvet: düşmanlık, kin |
ahlâk: iyi nitelikler, güzel huylar | azab: sıkıntı, acı çekme |
azap çekmek: acı, sıkıntı çekmek | azâb-ı vicdânî: vicdan azabı |
derc etmek: yerleştirmek | ehl-i îmân: Allah’a ve Allah’tan gelen herşeye inanan kimseler, mü’minler |
fenalık: kötülük | hakikat: gerçek |
hasene: iyilik | hasenât: iyilikler, sevaplar |
hayvânât: hayvanlar | husûmet: düşmanlık |
hürmet: saygı | ihsâs etmek: hissettirmek |
inşirâh-ı kalb: kalp rahatlığı | kahramanâne: kahramanca |
kemâl-i kerem: tam ve eksiksiz cömertlik | kıymetli: değerli |
mabeyn: ara | merhamet: acıma, şefkat |
mestur: örtülmüş, gizlenmiş | misal: benzer, örnek |
muaccel: peşin, hemen verilen | muhabbet: sevgi |
mücâzat: cezalandırma | mükâfat: ödül |
münâsebetiyle: sebebiyle | müracaat etmek: başvurmak |
mü’min: Allah’a ve Ondan gelen herşeye inanan | nâhoş: hoşa gitmeyen |
nükte: derin ve ince anlamlı söz | sevâb-ı uhrevî: âhirete yönelik sevap |
seyyie: günah | seyyiât: kötülükler, günahlar |
sû-i ahlâk: kötü ahlâk | tecrübe etmek: denemek |
valide: anne | vasıta: aracı |
vaziyet: durum, hâl | âhiret: öteki dünya, öldükten sonraki sonsuz hayat |
âlicenap: yüksek ahlâklı, şerefli | âlihimmet: yüksek gayretli, fedakâr |
âyet: Kur’ân’da yer alan her bir cümle | şefkat: içten ve karşılık beklemeden duyulan acıma, sevgi |
<TBODY>
</TBODY>