Bir mevcudun vahdeti varsa, elbette bir vâhidden, bir elden sudur edebilir..." cümlesini ve Üçüncü Muhali açıklar mısınız?
Yazar:
Sorularla Risale, 10-4-2009
"ÜÇÜNCÜ MUHAL"
"
kaide-i mukarreresiyle, "Bir mevcudun vahdeti varsa, elbette bir vâhidden, bir elden sudur edebilir." Hususan o mevcut, gayet mükemmel bir intizam ve hassas bir mizan içinde ve câmi bir hayata mazhar ise, bilbedâhe, sebeb-i ihtilâf ve keşmekeş olan müteaddit ellerden çıkmadığını, belki gayet kadîr, hakîm olan birtek elden çıktığını gösterdiği halde; hadsiz ve câmid ve cahil, mütecaviz, şuursuz, karmakarışıklık içinde, kör, sağır esbab-ı tabiiyenin karmakarışık ellerine -hadsiz imkânat yolları içinde ve içtima ve ihtilâtla o esbabın körlüğü, sağırlığı ziyadeleştiği halde- o muntazam ve mevzun ve vâhid bir mevcudu onlara isnad etmek, yüz muhali birden kabul etmek gibi akıldan uzaktır."(1)
Bir köyde iki muhtar, bir vilayette iki vali olsa, orada intizam ve ahenk kalmaz. Ya da bir köyde veya vilayette birlik ve ahenk var ise; orada hakim ve müdebbir
tek ve birdir demektir. Bir yere çok eller karışır ise, orada karmaşa ve anarşi hüküm sürer, birlik ve ahenk kalmaz. İşte
"bir mevcudun vahdeti varsa" cümlesinde Üstad, bu manaya işaret ediyor.
Bu noktadan kainata dikkat ile bakıldığında, kainatta muazzam bir birlik ve intizam hükmediyor. Bu da usta ve sanatkarının tek ve yekta olduğunu, akla kati bir surette ispat ediyor. Şayet kainata çok eller müdahale etse idi; karmaşa ve anarşi, bu muazzam intizam ve ahengi yerle bir eder, her şey harap olurdu. Bir de bu kainatta birlik ve intizamın yanında, mevcudat mükemmel bir sanat ve ölçü içerisinde ise; çok eller hükmünde olan sebeplerin müdahil olmadıkları, zahir bir şekilde sabit olur. Zira çok ellerin müdahil olduğu bir yerde, karmaşa ve ihtilaf hakim olur. Karmaşa ve ihtilafın hükmettiği bir yerde de, intizam ve ölçü kalmaz.
Demek kainattaki muazzam intizam ve ölçü, kudret ve iradesi sonsuz olan bir zata işaret ve delalet ediyor. Bütün bu intizamlı ve ölçülü işler, ancak O’nun nihayetsiz kudret ve iradesinden çıkabilir, diye akla ispat ediyor. Yoksa ilim, irade ve kudretten yoksun olan; kör, sağır ve cansız sebepler, kainatta işleyip icraat yapmıyorlar. Onlar ancak Allah’ın sonsuz kudret ve iradesinin birer bahanesi, birer perdeleri hükmündeler.
"Haydi, bu muhalden kat-ı nazar, esbab-ı maddiyenin elbette tesirleri, mübaşeretle ve temasla olur. Halbuki, o esbab-ı tabiiyenin temasları, zîhayat mevcutların zâhirleriyledir. Halbuki görüyoruz ki, o esbab-ı maddiyenin elleri yetişmediği ve temas edemedikleri o zîhayatın bâtını, on defa zâhirinden daha muntazam, daha lâtif, san'atça daha mükemmeldir. Esbab-ı maddiyenin elleri ve âletleriyle hiçbir cihetle yerleşemedikleri, belki tam zâhirine de temas edemedikleri küçücük zîhayat, küçücük hayvancıklar, en büyük mahlûklardan daha ziyade san'atça acip, hilkatçe bedî bir surette oldukları halde, o câmid, cahil, kaba, uzak, büyük ve birbirine zıt olan sağır, kör esbaba isnad etmek, yüz derece kör, bin derece sağır olmakla olur."(2)
Maddi alemde tesir ve tedbir ancak temas ile olur. Yani dokunmadan ve temas etmeden, bir şeye tedbir ve tesir etmek mümkün değildir. Mesela; insan bir bardak su içmek için, eli ile bardağı kavramadan, onu tutmadan suyu içemez. Madem maddi alemde işler temas ve dokunmak ile oluyor, sebepler kainatta yaratıyor ise; sebeplerin de her şeye temas ve dokunmak ile tesir ve tedbir etmesi gerekir. Halbuki sebepler, mevcudatın ancak zahir kısmı ile temas halindeler, mevcudatın bir de iç yüzleri ve batınları var. Mevcudatın iç yüzleri ve batınları dış yüzlerinden daha mükemmel bir sanat ve incelik içindeler. Sebeplerin ise bu mevcudatın iç yüzleri ile temas ve münasebeti görünmüyor.
Demek sebepler yaratmıyorlar. Sebeplerin ekseri olarak, fıtratları kaba ve tahripkardır. En büyük dört sebep olan toprak, su, ateş ve hava; hepsinin tabiatı kaba ve tahripçidir. Mesela; insanın hassas ve nazik olan ciğer ve gözüne şu unsurlar temas etse insan ölür. Topraktan az bir miktar ciğere gitse insan anında ölür. Demek sebepler, mevcudatta hakiki fail ve yaratıcı değiller. Kainatta her şeyin en ince haline nüfuz ederek tedbir ve tasarruf eden
Allah’ın irade ve kudretidir; yoksa kaba, tahripkar, kör, cansız ve şuursuz sebepler değildir.