Cevap: Bugün Risalelerden en çok istifade ettiğiniz yer
11.lem'a dan alıntılar.
okumadan geçmeyin
Eğer
Allah'a muhabbetiniz varsa,
Habibullaha ittibâ edilecek. İttibâ
edilmezse, netice veriyor ki, Allah'a
muhabbetiniz yoktur. Muhabbetullah
varsa, netice verir ki, Habibullahın
Sünnet-i Seniyyesine ittibâı intaç eder.
Evet, Cenâb-ı Hakka
İmân eden, elbette Ona
itaat edecek. Ve itaat yolları içinde
en makbulü ve
en müstakimi ve
en kısası, bilâşüphe,
Habibullahın gösterdiği ve takip ettiği yoldur.
Ne mutlu o kimseye ki, Sünnet-i Seniyyeye
ittibâından hissesi ziyade ola. Veyl o kimseye ki, Sünnet-i Seniyyeyi takdir etmeyip
bid'alara giriyor.
En küçük bir
âdâbın mürââtı, Resul-i Ekrem Aleyhissalâtü Vesselâmı
tahattur ettiriyor, kalbe bir
nur veriyor.
Sünnet-i Seniyyenin içinde
en mühimi, İslâmiyet alâmetleri olan ve şeâire de taallûk eden sünnetlerdir. Şeâir, adeta hukuk-u umumiye nev'inden,
cemiyete ait bir ubudiyettir.
Birisinin yapmasıyla o cemiyet umumen istifade ettiği gibi, onun terkiyle de umum cemaat mes'ul olur. Bu nevi şeâire riyâ giremez ve ilân edilir.
Nafile nev'inden de olsa,
şahsî farzlardan daha ehemmiyetlidir.
Sünnet-i Seniyye
edeptir. Hiçbir meselesi yoktur ki, altında bir
nur, bir
edep bulunmasın.
Nasıl ki bir
tabip, doktorluk noktasında, bir
nâmahremin en nâmahrem uzvuna bakar ve
zaruret olduğu vakit ona gösterilir,
hilâf-ı edep denilmez. Belki,
edeb-i tıp öyle iktiza eder denilir.
Fakat o tabip,
recüliyet ünvanıyla yahut
vâiz ismiyle yahut
hoca sıfatıyla o
nâmahremlere bakamaz, ona gösterilmesini edep fetvâ veremez. Ve o cihette ona
göstermek hayâsızlıktır.
İmam-ı Rabbânî Müceddid-i Elf-i Sâni (r.a.) diyor ki:
"Ben seyr-i sülûk-i ruhanîde görüyordum ki, Resul-i Ekrem Aleyhissalâtü Vesselâmdan
mervî olan kelimat nurludur, Sünnet-i Seniyye
şuâı ile parlıyor. Ondan
mervî olmayan parlak ve kuvvetli virdleri ve halleri gördüğüm vakit,
üstünde o nur yoktu. Bu kısmın en parlağı, evvelkinin en azına mukabil gelmiyordu. Bundan anladım ki, Sünnet-i Seniyyenin şuâı bir iksirdir. Hem o
Sünnet, nur isteyenlere kâfidir;
hariçte nur aramaya
ihtiyaç yoktur."
İşte, böyle hakikat ve şeriatın bir kahramanı olan bir zâtın bu hükmü gösteriyor ki, Sünnet-i Seniyye,
saadet-i dâreynin temel taşıdır ve
kemâlâtın madeni ve menbaıdır.
Allah'a (celle celâluhu)
imanınız varsa, elbette
Allah'ı seveceksiniz. Madem
Allah'ı seversiniz; Allah'ın
sevdiği tarzı yapacaksınız. Ve o sevdiği
tarz ise: Allah'ın
sevdiği zâta benzemelisiniz. Ona
benzemek ise, ona
ittibâ etmektir. Ne vakit ona
ittibâ etseniz, Allah da
sizi sevecek. Zaten
siz Allah'ı seversiniz, tâ ki
Allah da sizi sevsin.
Sünnete ittibâ etmeyen, tembellik ederse hasâret-i azîme, ehemmiyetsiz görürse cinayet-i azîme, tekzibini işmam eden tenkit ise dalâlet-i azîmedir.