Onuncu Söz - Mukaddime - İkinci Hakikat - Sayfa 102
keremle ziyafetler, ikramlar olunuyor ki, nihayetsiz bir kerem eli, içinde işlediğini bedaheten gösteriyor.
Meselâ, bahar mevsiminde, cennet hurileri tarzında bütün ağaçları sündüs-misal libaslarla giydirip, çiçek ve meyvelerin murassaatıyla süslendirip hizmetkâr ederek onların lâtif elleri olan dallarıyla, çeşit çeşit, en tatlı, en musannâ meyveleri bize takdim etmek; hem zehirli bir sineğin eliyle şifalı, en tatlı balı bize yedirmek; hem en güzel ve yumuşak bir libası elsiz bir böceğin eliyle bize giydirmek; hem rahmetin büyük bir hazinesini küçük bir çekirdek içinde bizim için saklamak ne kadar cemil bir kerem, ne kadar lâtif bir rahmet eseri olduğu bedaheten anlaşılır.
Hem, insan ve bazı canavarlardan başka, güneş ve ay ve arzdan tut, ta en küçük mahlûka kadar herşey kemâl-i dikkatle vazifesine çalışması, zerrece haddinden tecavüz etmemesi, bir azîm heybet tahtında umumî bir itaat bulunması, büyük bir celâl ve izzet sahibinin emriyle hareket ettiklerini gösteriyor.
Hem, gerek nebatî ve gerek hayvanî ve gerek insanî bütün validelerin o rahîm şefkatleriyle HAŞİYE-1 ve süt gibi o lâtif gıda ile o âciz ve zayıf yavruların terbiyesi, ne kadar geniş bir rahmetin cilvesi işlediği bedaheten anlaşılır.
Bu âlemin Mutasarrıfının madem nihayetsiz böyle bir keremi, nihayetsiz böyle bir rahmeti, nihayetsiz öyle bir celâl ve izzeti vardır. Nihayetsiz celâl ve izzet, edepsizlerin te’dibini ister. Nihayetsiz kerem, nihayetsiz ikram ister. Nihayetsiz
[NOT]Haşiye-1 Evet, aç bir arslan, zayıf bir yavrusunu kendi nefsine tercih ederek, elde ettiği bir eti yemeyip yavrusuna vermesi; hem korkak tavuk, yavrusunu himaye için ite, arslana saldırması; hem incir ağacı, kendi çamur yiyerek, yavrusu olan meyvelerine halis süt vermesi, bilbedâhe, nihayetsiz Rahîm, Kerîm, Şefîk bir Zâtın hesabıyla hareket ettiklerini, kör olmayana gösteriyorlar. Evet, nebatat ve behimiyat gibi şuursuzların gayet derecede şuurkârâne ve hakîmâne işler görmesi bizzarure gösterir ki, gayet derecede Alîm ve Hakîm birisi vardır ki, onları işlettiriyor. Onlar, Onun namıyla işliyorlar.[/NOT]
<table border="0" cellpadding="0" cellspacing="2"><tbody><tr><td>Alîm: her şeyi hakkıyla bilen, sonsuz ilim sahibi Allah (bk. a-l-m)</td><td>Hakîm: herşeyi hikmetle, belirli gayelere yönelik olarak, mânâlı, faydalı ve tam yerli yerinde yaratan Allah (bk. ḥ-k-m)</td></tr><tr><td>Kerîm: sınırsız ikram, ihsan ve cömertlik sahibi Allah (bk. k-r-m)</td><td>Mutasarrıf: sonsuz tasarruf hakkı ve yetkisi olan, her işi kendi istek ve kurallarına göre idare eden Allah (bk. ṣ-r-f)</td></tr><tr><td>Rahîm: rahmeti herşeyi kuşatan, sonsuz şefkat ve merhamet sahibi olan Allah (bk. r-ḥ-m)</td><td>arz: dünya</td></tr><tr><td>azîm: çok büyük (bk. a-ẓ-m)</td><td>bedaheten: açıkça</td></tr><tr><td>behimiyat: hayvanlar</td><td>bilbedâhe: ap açık bir şekilde</td></tr><tr><td>bizzarure: kaçınılmaz şekilde</td><td>celâl: haşmet, görkem, yücelik, (bk. c-l-l)</td></tr><tr><td>cemil: güzel (bk. c-m-l)</td><td>cilve: yansıma, görüntü (bk. c-l-y)</td></tr><tr><td>haddi tecavüz: haddi aşma, ileri gitme</td><td>hakîmâne: hikmetli biçimde (bk. ḥ-k-m)</td></tr><tr><td>halis: saf, temiz (bk. ḫ-l-ṣ)</td><td>haşiye: dipnot, açıklayıcı not</td></tr><tr><td>heybet: saygıyla beraber korku duygusunu uyandıran hal, haşmet</td><td>himaye: koruma</td></tr><tr><td>ikram: bağış, iyilik (bk.k-r-m)</td><td>itaat: emre uyma, boyun eğme</td></tr><tr><td>izzet: değer, kıymet, şeref, yücelik (bk. a-z-z)</td><td>kemâl-i dikkat: tam bir dikkat (bk. k-m-l)</td></tr><tr><td>kerem: cömertlik, ikram, lütuf, bağış (bk. k-r-m)</td><td>libas: elbise</td></tr><tr><td>lâtif: hoş, güzel (bk. l-ṭ-f)</td><td>mahlûk: yaratık (bk. ḫ-l-ḳ)</td></tr><tr><td>murassaat: değerli mücevherlerle süslenmiş şeyler</td><td>musannâ: sanatlı (bk. ṣ-n-a)</td></tr><tr><td>nam: ad</td><td>nebatat: bitkiler</td></tr><tr><td>nebatî: bitkisel</td><td>nefis: can, hayat (bk. n-f-s)</td></tr><tr><td>nihayetsiz: sonsuz</td><td>rahmet: şefkat, merhamet, ihsan, esirgeme (bk. r-ḥ-m) </td></tr><tr><td>rahîm: merhametli, şefkatli (bk. r-ḥ-m)</td><td>sündüs-misal: ipekli elbise gibi (bk. m-s̱-l)</td></tr><tr><td>tahtında: altında</td><td>takdim: sunma (bk. ḳ-d-m)</td></tr><tr><td>te’dip: edeplendirme, haddini bildirme</td><td>umumî: genel</td></tr><tr><td>valide: anne</td><td>zerrece: en küçük bir şekilde</td></tr><tr><td>âciz: güçsüz (bk. a-c-z)</td><td>âlem: dünya (bk. a-l-m)</td></tr><tr><td>Şefîk: şefkatli, merhamet eden ve esirgeyen Allah (bk. ş-f-ḳ)</td><td>şuur: bilinç, anlayış, idrak (bk. ş-a-r)</td></tr><tr><td>şuurkârâne: şuurlu ve bilinçli bir şekilde (bk. ş-a-r)</td></tr></tbody></table>
keremle ziyafetler, ikramlar olunuyor ki, nihayetsiz bir kerem eli, içinde işlediğini bedaheten gösteriyor.
Meselâ, bahar mevsiminde, cennet hurileri tarzında bütün ağaçları sündüs-misal libaslarla giydirip, çiçek ve meyvelerin murassaatıyla süslendirip hizmetkâr ederek onların lâtif elleri olan dallarıyla, çeşit çeşit, en tatlı, en musannâ meyveleri bize takdim etmek; hem zehirli bir sineğin eliyle şifalı, en tatlı balı bize yedirmek; hem en güzel ve yumuşak bir libası elsiz bir böceğin eliyle bize giydirmek; hem rahmetin büyük bir hazinesini küçük bir çekirdek içinde bizim için saklamak ne kadar cemil bir kerem, ne kadar lâtif bir rahmet eseri olduğu bedaheten anlaşılır.
Hem, insan ve bazı canavarlardan başka, güneş ve ay ve arzdan tut, ta en küçük mahlûka kadar herşey kemâl-i dikkatle vazifesine çalışması, zerrece haddinden tecavüz etmemesi, bir azîm heybet tahtında umumî bir itaat bulunması, büyük bir celâl ve izzet sahibinin emriyle hareket ettiklerini gösteriyor.
Hem, gerek nebatî ve gerek hayvanî ve gerek insanî bütün validelerin o rahîm şefkatleriyle HAŞİYE-1 ve süt gibi o lâtif gıda ile o âciz ve zayıf yavruların terbiyesi, ne kadar geniş bir rahmetin cilvesi işlediği bedaheten anlaşılır.
Bu âlemin Mutasarrıfının madem nihayetsiz böyle bir keremi, nihayetsiz böyle bir rahmeti, nihayetsiz öyle bir celâl ve izzeti vardır. Nihayetsiz celâl ve izzet, edepsizlerin te’dibini ister. Nihayetsiz kerem, nihayetsiz ikram ister. Nihayetsiz
[NOT]Haşiye-1 Evet, aç bir arslan, zayıf bir yavrusunu kendi nefsine tercih ederek, elde ettiği bir eti yemeyip yavrusuna vermesi; hem korkak tavuk, yavrusunu himaye için ite, arslana saldırması; hem incir ağacı, kendi çamur yiyerek, yavrusu olan meyvelerine halis süt vermesi, bilbedâhe, nihayetsiz Rahîm, Kerîm, Şefîk bir Zâtın hesabıyla hareket ettiklerini, kör olmayana gösteriyorlar. Evet, nebatat ve behimiyat gibi şuursuzların gayet derecede şuurkârâne ve hakîmâne işler görmesi bizzarure gösterir ki, gayet derecede Alîm ve Hakîm birisi vardır ki, onları işlettiriyor. Onlar, Onun namıyla işliyorlar.[/NOT]
<table border="0" cellpadding="0" cellspacing="2"><tbody><tr><td>Alîm: her şeyi hakkıyla bilen, sonsuz ilim sahibi Allah (bk. a-l-m)</td><td>Hakîm: herşeyi hikmetle, belirli gayelere yönelik olarak, mânâlı, faydalı ve tam yerli yerinde yaratan Allah (bk. ḥ-k-m)</td></tr><tr><td>Kerîm: sınırsız ikram, ihsan ve cömertlik sahibi Allah (bk. k-r-m)</td><td>Mutasarrıf: sonsuz tasarruf hakkı ve yetkisi olan, her işi kendi istek ve kurallarına göre idare eden Allah (bk. ṣ-r-f)</td></tr><tr><td>Rahîm: rahmeti herşeyi kuşatan, sonsuz şefkat ve merhamet sahibi olan Allah (bk. r-ḥ-m)</td><td>arz: dünya</td></tr><tr><td>azîm: çok büyük (bk. a-ẓ-m)</td><td>bedaheten: açıkça</td></tr><tr><td>behimiyat: hayvanlar</td><td>bilbedâhe: ap açık bir şekilde</td></tr><tr><td>bizzarure: kaçınılmaz şekilde</td><td>celâl: haşmet, görkem, yücelik, (bk. c-l-l)</td></tr><tr><td>cemil: güzel (bk. c-m-l)</td><td>cilve: yansıma, görüntü (bk. c-l-y)</td></tr><tr><td>haddi tecavüz: haddi aşma, ileri gitme</td><td>hakîmâne: hikmetli biçimde (bk. ḥ-k-m)</td></tr><tr><td>halis: saf, temiz (bk. ḫ-l-ṣ)</td><td>haşiye: dipnot, açıklayıcı not</td></tr><tr><td>heybet: saygıyla beraber korku duygusunu uyandıran hal, haşmet</td><td>himaye: koruma</td></tr><tr><td>ikram: bağış, iyilik (bk.k-r-m)</td><td>itaat: emre uyma, boyun eğme</td></tr><tr><td>izzet: değer, kıymet, şeref, yücelik (bk. a-z-z)</td><td>kemâl-i dikkat: tam bir dikkat (bk. k-m-l)</td></tr><tr><td>kerem: cömertlik, ikram, lütuf, bağış (bk. k-r-m)</td><td>libas: elbise</td></tr><tr><td>lâtif: hoş, güzel (bk. l-ṭ-f)</td><td>mahlûk: yaratık (bk. ḫ-l-ḳ)</td></tr><tr><td>murassaat: değerli mücevherlerle süslenmiş şeyler</td><td>musannâ: sanatlı (bk. ṣ-n-a)</td></tr><tr><td>nam: ad</td><td>nebatat: bitkiler</td></tr><tr><td>nebatî: bitkisel</td><td>nefis: can, hayat (bk. n-f-s)</td></tr><tr><td>nihayetsiz: sonsuz</td><td>rahmet: şefkat, merhamet, ihsan, esirgeme (bk. r-ḥ-m) </td></tr><tr><td>rahîm: merhametli, şefkatli (bk. r-ḥ-m)</td><td>sündüs-misal: ipekli elbise gibi (bk. m-s̱-l)</td></tr><tr><td>tahtında: altında</td><td>takdim: sunma (bk. ḳ-d-m)</td></tr><tr><td>te’dip: edeplendirme, haddini bildirme</td><td>umumî: genel</td></tr><tr><td>valide: anne</td><td>zerrece: en küçük bir şekilde</td></tr><tr><td>âciz: güçsüz (bk. a-c-z)</td><td>âlem: dünya (bk. a-l-m)</td></tr><tr><td>Şefîk: şefkatli, merhamet eden ve esirgeyen Allah (bk. ş-f-ḳ)</td><td>şuur: bilinç, anlayış, idrak (bk. ş-a-r)</td></tr><tr><td>şuurkârâne: şuurlu ve bilinçli bir şekilde (bk. ş-a-r)</td></tr></tbody></table>