Onuncu Söz - Mukaddime - Yedinci Hakikat - Sekizinci Hakikat - Sayfa 122
zamandaki mucizât-ı kudreti olan vukuatı şehadet eden ve kıyamet ve haşre pek benzeyen kış ile baharı her vakit bilmüşahede icad eden bir Kadîr-i Zülcelâlden, insan nasıl ademe gidip kaçabilir, toprağa girip saklanabilir?
Madem bu dünyada ona lâyık muhasebe görülüp hüküm verilmiyor. Elbette bir Mahkeme-i Kübrâ, bir saadet-i uzmâya gidecektir.
SEKİZİNCİ HAKİKAT
<table border="0" cellpadding="0" cellspacing="2"><tbody><tr><td>Celîl: sonsuz derecede haşmet, heybet ve görkem sahibi Allah (bk. c-l-l)</td><td>Cemîl: bütün güzelliklerin kaynağı ve sonsuz güzellik sahibi Allah (bk. c-m-l)</td></tr><tr><td>Kadîr: herşeye gücü yeten, sonsuz güç ve kudret sahibi Allah (bk. ḳ-d-r)</td><td>Kadîr-i Zülcelâl: sonsuz haşmet ve yücelik sahibi ve herşeye gücü yeten, kudret sahibi Allah (bk. ḳ-d-r; ẕü; c-l-l)</td></tr><tr><td>Mahkeme-i Kübrâ: öldükten sonra âhirette Allah’ın huzurunda kurulacak olan büyük mahkeme (bk. ḥ-k-m; k-b-r)</td><td>acaib: şaşırtıcı, garip şeyler</td></tr><tr><td>adem: yokluk, hiçlik</td><td>bilhassa: özellikle</td></tr><tr><td>bilmüşahede: görüldüğü gibi (bk. ş-h-d)</td><td>bâb: kapı</td></tr><tr><td>cilve: yansıma, görüntü (bk. c-l-y)</td><td>ebed: sonsuzluk (bk. e-b-d)</td></tr><tr><td>esbab: sebepler (bk. s-b-b)</td><td>eşya: varlıklar</td></tr><tr><td>halk etmek: yaratmak (bk. ḫ-l-ḳ)</td><td>harika-i san’at: san’at harikası (bk. ṣ-n-a)</td></tr><tr><td>haşir: öldükten sonra âhirette tekrar diriltilip Allah’ın huzurunda toplanma (bk. ḥ-ş-r)</td><td>icad eden: yaratan, yoktan var eden (bk. v-c-d)</td></tr><tr><td>imkânat: olması imkan dahilinde olan şeyler (bk. m-k-n)</td><td>imtinâ: imkansızlık</td></tr><tr><td>isnad edilmek: dayandırılmak (bk. s-n-d)</td><td>istikbal: gelecek</td></tr><tr><td>itibarıyla: özelliğiyle</td><td>izhar: meydana çıkarma, gösterme (bk. ẓ-h-r)</td></tr><tr><td>kat’î: kesin</td><td>kemâl-i hikmet ve intizam: mükemmel bir hikmet ve düzen (bk. k-m-l; ḥ-k-m; n-ẓ-m)</td></tr><tr><td>kesret: çokluk (bk. k-s̱-r)</td><td>kâinat: evren, yaratılmış herşey (bk. k-v-n)</td></tr><tr><td>kıyamet: dünyanın sonu, varlığın bozulup dağılması; kâinatın ölümünden sonra, bütün ölülerin dirilip ayağa kalkmaları, mahşerde toplanmaları (bk. ḳ-v-m)</td><td>mahsus: özel</td></tr><tr><td>mazi: geçmiş</td><td>mevcudat: varlıklar (bk. v-c-d)</td></tr><tr><td>meydan-ı garaip: garip şeylerin meydana geldiği yer</td><td>misal-i musağğar: küçültülmüş örnek (bk. m-s̱-l)</td></tr><tr><td>muhasebe: hesaba çekme, sorgulama</td><td>mukabele edilme: karşılaştırılma</td></tr><tr><td>muktedir: gücü yeten, iktidar sahibi (bk. ḳ-d-r)</td><td>mu’cizât: mu’cizeler, bir benzerini yapma konusunda başkalarını âciz bırakan olağanüstü şey (bk. a-c-z)</td></tr><tr><td>mu’cizât-ı kudret: Allah’ın kudret mu’cizeleri (bk. a-c-z; ḳ-d-r)</td><td>mümkinât: olması imkan dahilinde olan şeyler (bk. m-k-n)</td></tr><tr><td>müteaddit: birçok, çeşitli</td><td>müşkilâtlı: zor</td></tr><tr><td>saadet-i uzmâ: en büyük mutluluk (bk. a-ẓ-m)</td><td>silsile: zincir</td></tr><tr><td>suhulet peyda etmek: kolaylık kazanmak</td><td>suûbet peyda etmek: zorluk kazanmak</td></tr><tr><td>tarih-i hayat: hayatının tarihi (bk. ḥ-y-y)</td><td>umumen: genellikle</td></tr><tr><td>vaad: Allah’ın mükafat için söz vermesi (bk. v-a-d)</td><td>vaîd: Allah’ın azap ve cezayla korkutması (bk. v-a-d)</td></tr><tr><td>vecih: şekil, yön</td><td>vukuat: meydana gelmiş olaylar</td></tr><tr><td>zaman-ı istikbal: gelecek zaman</td><td>zaman-ı mazi: geçmiş zaman</td></tr><tr><td>âciz: güçsüz, zayıf (bk. a-c-z)</td></tr></tbody></table>
zamandaki mucizât-ı kudreti olan vukuatı şehadet eden ve kıyamet ve haşre pek benzeyen kış ile baharı her vakit bilmüşahede icad eden bir Kadîr-i Zülcelâlden, insan nasıl ademe gidip kaçabilir, toprağa girip saklanabilir?
Madem bu dünyada ona lâyık muhasebe görülüp hüküm verilmiyor. Elbette bir Mahkeme-i Kübrâ, bir saadet-i uzmâya gidecektir.
SEKİZİNCİ HAKİKAT
Bâb-ı Vaad ve Vaîddir. İsm-i Cemîl ve Celîlin cilvesidir.
<table border="0" cellpadding="0" cellspacing="2"><tbody><tr><td>Celîl: sonsuz derecede haşmet, heybet ve görkem sahibi Allah (bk. c-l-l)</td><td>Cemîl: bütün güzelliklerin kaynağı ve sonsuz güzellik sahibi Allah (bk. c-m-l)</td></tr><tr><td>Kadîr: herşeye gücü yeten, sonsuz güç ve kudret sahibi Allah (bk. ḳ-d-r)</td><td>Kadîr-i Zülcelâl: sonsuz haşmet ve yücelik sahibi ve herşeye gücü yeten, kudret sahibi Allah (bk. ḳ-d-r; ẕü; c-l-l)</td></tr><tr><td>Mahkeme-i Kübrâ: öldükten sonra âhirette Allah’ın huzurunda kurulacak olan büyük mahkeme (bk. ḥ-k-m; k-b-r)</td><td>acaib: şaşırtıcı, garip şeyler</td></tr><tr><td>adem: yokluk, hiçlik</td><td>bilhassa: özellikle</td></tr><tr><td>bilmüşahede: görüldüğü gibi (bk. ş-h-d)</td><td>bâb: kapı</td></tr><tr><td>cilve: yansıma, görüntü (bk. c-l-y)</td><td>ebed: sonsuzluk (bk. e-b-d)</td></tr><tr><td>esbab: sebepler (bk. s-b-b)</td><td>eşya: varlıklar</td></tr><tr><td>halk etmek: yaratmak (bk. ḫ-l-ḳ)</td><td>harika-i san’at: san’at harikası (bk. ṣ-n-a)</td></tr><tr><td>haşir: öldükten sonra âhirette tekrar diriltilip Allah’ın huzurunda toplanma (bk. ḥ-ş-r)</td><td>icad eden: yaratan, yoktan var eden (bk. v-c-d)</td></tr><tr><td>imkânat: olması imkan dahilinde olan şeyler (bk. m-k-n)</td><td>imtinâ: imkansızlık</td></tr><tr><td>isnad edilmek: dayandırılmak (bk. s-n-d)</td><td>istikbal: gelecek</td></tr><tr><td>itibarıyla: özelliğiyle</td><td>izhar: meydana çıkarma, gösterme (bk. ẓ-h-r)</td></tr><tr><td>kat’î: kesin</td><td>kemâl-i hikmet ve intizam: mükemmel bir hikmet ve düzen (bk. k-m-l; ḥ-k-m; n-ẓ-m)</td></tr><tr><td>kesret: çokluk (bk. k-s̱-r)</td><td>kâinat: evren, yaratılmış herşey (bk. k-v-n)</td></tr><tr><td>kıyamet: dünyanın sonu, varlığın bozulup dağılması; kâinatın ölümünden sonra, bütün ölülerin dirilip ayağa kalkmaları, mahşerde toplanmaları (bk. ḳ-v-m)</td><td>mahsus: özel</td></tr><tr><td>mazi: geçmiş</td><td>mevcudat: varlıklar (bk. v-c-d)</td></tr><tr><td>meydan-ı garaip: garip şeylerin meydana geldiği yer</td><td>misal-i musağğar: küçültülmüş örnek (bk. m-s̱-l)</td></tr><tr><td>muhasebe: hesaba çekme, sorgulama</td><td>mukabele edilme: karşılaştırılma</td></tr><tr><td>muktedir: gücü yeten, iktidar sahibi (bk. ḳ-d-r)</td><td>mu’cizât: mu’cizeler, bir benzerini yapma konusunda başkalarını âciz bırakan olağanüstü şey (bk. a-c-z)</td></tr><tr><td>mu’cizât-ı kudret: Allah’ın kudret mu’cizeleri (bk. a-c-z; ḳ-d-r)</td><td>mümkinât: olması imkan dahilinde olan şeyler (bk. m-k-n)</td></tr><tr><td>müteaddit: birçok, çeşitli</td><td>müşkilâtlı: zor</td></tr><tr><td>saadet-i uzmâ: en büyük mutluluk (bk. a-ẓ-m)</td><td>silsile: zincir</td></tr><tr><td>suhulet peyda etmek: kolaylık kazanmak</td><td>suûbet peyda etmek: zorluk kazanmak</td></tr><tr><td>tarih-i hayat: hayatının tarihi (bk. ḥ-y-y)</td><td>umumen: genellikle</td></tr><tr><td>vaad: Allah’ın mükafat için söz vermesi (bk. v-a-d)</td><td>vaîd: Allah’ın azap ve cezayla korkutması (bk. v-a-d)</td></tr><tr><td>vecih: şekil, yön</td><td>vukuat: meydana gelmiş olaylar</td></tr><tr><td>zaman-ı istikbal: gelecek zaman</td><td>zaman-ı mazi: geçmiş zaman</td></tr><tr><td>âciz: güçsüz, zayıf (bk. a-c-z)</td></tr></tbody></table>