Onuncu Söz - Mukaddime - Hatime - Sayfa 142
Ey şu risaleyi insafla mütalâa eden kardeş! Deme, “Niçin bu Onuncu Sözü birden tamamıyla anlayamıyorum?” Ve tamam anlamadığın için sıkılma. Çünkü, İbn-i Sina gibi bir dâhi-yi hikmet,
2 اَلْحَشْرُ لَيْسَ عَلٰى مَقاَيِيسَ عَقْلِيَّةٍ demiş; “İman ederiz, fakat akıl bu yolda gidemez” diye hükmetmiştir. Hem bütün ulemâ-i İslâm “Haşir bir mesele-i nakliyedir. Delili nakildir. Akıl ile ona gidilmez” diye müttefikan hükmettikleri halde, elbette o kadar derin ve mânen pek yüksek bir yol, birden bire bir cadde-i umumiye-i akliye hükmüne geçemez. Kur’ân-ı Hakîmin feyziyle ve Hâlık-ı Rahîmin rahmetiyle, şu taklidi kırılmış ve teslimi bozulmuş asırda, o derin ve yüksek yolu şu derece ihsan ettiğinden, bin şükür etmeliyiz. Çünkü imanımızın kurtulmasına kâfi gelir. Fehmettiğimiz miktarına memnun olup tekrar mütalâa ile izdiyâdına çalışmalıyız.
Haşre akıl ile gidilmemesinin bir sırrı şudur ki: Haşr-i âzam, İsm-i Âzamın tecellîsiyle olduğundan, Cenâb-ı Hakkın İsm-i Âzamının ve her ismin âzamî mertebesindeki tecellîsiyle zahir olan ef’âl-i azîmeyi görmek ve göstermekle, haşr-i âzam bahar gibi kolay ispat ve kat’î iz’ân ve tahkikî iman edilir. Şu Onuncu Sözde feyz-i Kur’ân ile öyle görülüyor ve gösteriliyor. Yoksa akıl, dar ve küçük düsturlarıyla kendi başına kalsa, âciz kalır, taklide mecbur olur.
[NOT]Dipnot-1 Allah’a, meleklerine, kitaplarına, peygamberlerine, âhiret gününe, kadere, hayır ve şerrin Allah Teâlâdan geldiğine, ölümden sonra dirilişin hak olduğuna, Cennetin hak olduğuna, Cehennem ateşinin hak olduğuna, şefaatin hak olduğuna, Münker ve Nekir’in hak olduğuna, Allah’ın kabirlerdeki ölüleri tekrar dirilteceğine iman ettim. Allah’tan başka ibadete lâyık hiçbir ilâh bulunmadığına ve Muhammed’in Allah resulü olduğuna şehadet ederim. Allahım! Tûbâ-i rahmetinin en lâtif, en şerif, en mükemmel ve en güzel meyvesi olan, âlemlere rahmet olarak ve Cennet demek olan dâr-ı âhireti gösteren şu tûbâ ağacının en süslü, en güzel, en parlak ve en âli semerelerine vesile-i vusulümüz olarak gönderdiğin zâta salât ve selâm et. Allahım, bizi ve anne ve babamızı ateşten koru. Bizi ve anne ve babamızı, ebrâr ile beraber, Seçkin Peygamberinin hürmetine Cennete dahil et. Âmin.
Dipnot-2 El-Gazâlî, el-İktisâd fi’l-İktisâd s.210-213; İbn Haldun, Mukaddime 2:1254.[/NOT]
<table border="0" cellpadding="0" cellspacing="2"><tbody><tr><td>Hâlık-ı Rahîm: sonsuz merhamet ve şefkat sahibi ve herşeyi yoktan yaratan Allah (bk. ḫ-l-ḳ; r-ḥ-m)</td><td>Kur’ân-ı Hakim: içinde sayısız hikmet ve faydalar bulunan Kur’ân (bk. ḥ-k-m)</td></tr><tr><td>cadde-i umumiye-i akliye: akla en uygun herkesin yürüdüğü cadde</td><td>dâhi-yi hikmet: ilim ve hikmet dehâsı, son derece zeki felsefe âlimi (bk. ḥ-k-m)</td></tr><tr><td>ef’âl-i azîme: çok büyük işler (bk. f-a-l; a-ẓ-m)</td><td>fehmetmek: anlamak</td></tr><tr><td>feyz: ilham, bereket (bk. f-y-ḍ)</td><td>feyz-i Kur’ân: Kur’ân’ın verdiği ilham, bereket ve ilim bolluğu (bk. f-y-ḍ)</td></tr><tr><td>haşir/haşr-i âzam: öldükten sonra âhirette tekrar diriltilip Allah’ın huzurunda toplanma (bk. ḥ-ş-r; a-ẓ-m)</td><td>ihsan: lütuf, bağış, ikram (bk. ḥ-s-n)</td></tr><tr><td>izdiyâd: arttırmak</td><td>iz’ân: şüphesiz anlama ve inanma</td></tr><tr><td>kat’î: kesin</td><td>kâfi: yeterli</td></tr><tr><td>mesele-i nakliye: vahiyle bildirilen mesele (bk. m-s̱-l)</td><td>mânen: mânevî olarak (bk. a-n-y)</td></tr><tr><td>mütalâa: okuma ve dikkatlice inceleme</td><td>müttefikan: ittifakla, birleşerek</td></tr><tr><td>nakil: vahiy, Allah tarafından bildirilen</td><td>rahmet: merhamet, şefkat (bk. r-ḥ-m)</td></tr><tr><td>risale: küçük çaplı kitap (bk. r-s-l)</td><td>sır: gizli gerçek, gizem</td></tr><tr><td>tahkikî: araştırarak ve kesin delillere dayanarak (bk. ḥ-ḳ-ḳ)</td><td>tecellî: yansıma (bk. c-l-y)</td></tr><tr><td>ulemâ-i İslâm: İslâm âlimleri (bk. a-l-m; s-l-m)</td><td>zahir olan: görünen, açık (bk. ẓ-h-r)</td></tr><tr><td>âciz: güçsüz (bk. a-c-z)</td><td>âzamî: en büyük (bk. a-ẓ-m)</td></tr><tr><td>İbn-i Sina: (bk. bilgiler)</td><td>İsm-i Âzam: Cenab-ı Hakkın binbir isminden en büyük ve mânâca diğer isimleri kuşatmış olanı (bk. s-m-v; a-ẓ-m)</td></tr></tbody></table>
اْلاٰخِرَةِ اَىِ الْجَنَّةِ اَللّٰهُمَّ اَجِرْناَ وَاَجِرْ وَالِدَيْناَ مِنَ النَّارِ وَادْخِلْناَ وَادْخِلْ وَالِدَيْناَ الْجَنَّةَ مَعَ اْلاَبْراَرِ بِجَاهِ نَبِيِّكَ الْمُخْتاَرِ اٰمِينَ
1
Ey şu risaleyi insafla mütalâa eden kardeş! Deme, “Niçin bu Onuncu Sözü birden tamamıyla anlayamıyorum?” Ve tamam anlamadığın için sıkılma. Çünkü, İbn-i Sina gibi bir dâhi-yi hikmet,
Haşre akıl ile gidilmemesinin bir sırrı şudur ki: Haşr-i âzam, İsm-i Âzamın tecellîsiyle olduğundan, Cenâb-ı Hakkın İsm-i Âzamının ve her ismin âzamî mertebesindeki tecellîsiyle zahir olan ef’âl-i azîmeyi görmek ve göstermekle, haşr-i âzam bahar gibi kolay ispat ve kat’î iz’ân ve tahkikî iman edilir. Şu Onuncu Sözde feyz-i Kur’ân ile öyle görülüyor ve gösteriliyor. Yoksa akıl, dar ve küçük düsturlarıyla kendi başına kalsa, âciz kalır, taklide mecbur olur.
[NOT]Dipnot-1 Allah’a, meleklerine, kitaplarına, peygamberlerine, âhiret gününe, kadere, hayır ve şerrin Allah Teâlâdan geldiğine, ölümden sonra dirilişin hak olduğuna, Cennetin hak olduğuna, Cehennem ateşinin hak olduğuna, şefaatin hak olduğuna, Münker ve Nekir’in hak olduğuna, Allah’ın kabirlerdeki ölüleri tekrar dirilteceğine iman ettim. Allah’tan başka ibadete lâyık hiçbir ilâh bulunmadığına ve Muhammed’in Allah resulü olduğuna şehadet ederim. Allahım! Tûbâ-i rahmetinin en lâtif, en şerif, en mükemmel ve en güzel meyvesi olan, âlemlere rahmet olarak ve Cennet demek olan dâr-ı âhireti gösteren şu tûbâ ağacının en süslü, en güzel, en parlak ve en âli semerelerine vesile-i vusulümüz olarak gönderdiğin zâta salât ve selâm et. Allahım, bizi ve anne ve babamızı ateşten koru. Bizi ve anne ve babamızı, ebrâr ile beraber, Seçkin Peygamberinin hürmetine Cennete dahil et. Âmin.
Dipnot-2 El-Gazâlî, el-İktisâd fi’l-İktisâd s.210-213; İbn Haldun, Mukaddime 2:1254.[/NOT]
<table border="0" cellpadding="0" cellspacing="2"><tbody><tr><td>Hâlık-ı Rahîm: sonsuz merhamet ve şefkat sahibi ve herşeyi yoktan yaratan Allah (bk. ḫ-l-ḳ; r-ḥ-m)</td><td>Kur’ân-ı Hakim: içinde sayısız hikmet ve faydalar bulunan Kur’ân (bk. ḥ-k-m)</td></tr><tr><td>cadde-i umumiye-i akliye: akla en uygun herkesin yürüdüğü cadde</td><td>dâhi-yi hikmet: ilim ve hikmet dehâsı, son derece zeki felsefe âlimi (bk. ḥ-k-m)</td></tr><tr><td>ef’âl-i azîme: çok büyük işler (bk. f-a-l; a-ẓ-m)</td><td>fehmetmek: anlamak</td></tr><tr><td>feyz: ilham, bereket (bk. f-y-ḍ)</td><td>feyz-i Kur’ân: Kur’ân’ın verdiği ilham, bereket ve ilim bolluğu (bk. f-y-ḍ)</td></tr><tr><td>haşir/haşr-i âzam: öldükten sonra âhirette tekrar diriltilip Allah’ın huzurunda toplanma (bk. ḥ-ş-r; a-ẓ-m)</td><td>ihsan: lütuf, bağış, ikram (bk. ḥ-s-n)</td></tr><tr><td>izdiyâd: arttırmak</td><td>iz’ân: şüphesiz anlama ve inanma</td></tr><tr><td>kat’î: kesin</td><td>kâfi: yeterli</td></tr><tr><td>mesele-i nakliye: vahiyle bildirilen mesele (bk. m-s̱-l)</td><td>mânen: mânevî olarak (bk. a-n-y)</td></tr><tr><td>mütalâa: okuma ve dikkatlice inceleme</td><td>müttefikan: ittifakla, birleşerek</td></tr><tr><td>nakil: vahiy, Allah tarafından bildirilen</td><td>rahmet: merhamet, şefkat (bk. r-ḥ-m)</td></tr><tr><td>risale: küçük çaplı kitap (bk. r-s-l)</td><td>sır: gizli gerçek, gizem</td></tr><tr><td>tahkikî: araştırarak ve kesin delillere dayanarak (bk. ḥ-ḳ-ḳ)</td><td>tecellî: yansıma (bk. c-l-y)</td></tr><tr><td>ulemâ-i İslâm: İslâm âlimleri (bk. a-l-m; s-l-m)</td><td>zahir olan: görünen, açık (bk. ẓ-h-r)</td></tr><tr><td>âciz: güçsüz (bk. a-c-z)</td><td>âzamî: en büyük (bk. a-ẓ-m)</td></tr><tr><td>İbn-i Sina: (bk. bilgiler)</td><td>İsm-i Âzam: Cenab-ı Hakkın binbir isminden en büyük ve mânâca diğer isimleri kuşatmış olanı (bk. s-m-v; a-ẓ-m)</td></tr></tbody></table>