Onuncu Söz - Zeylin İkinci Parçası - Sayfa 162
ve güneşin vücudunu muhtelif dillerle yad ediyorlar ve ışık parmaklarıyla ona işaret ediyorlar. Aynen öyle de, Zât-ı Hayy-ı Kayyûmun Muhyî isminin cilve-i âzamıyla berrin yüzünde ve bahrin içindeki zîhayatların kudret-i İlâhiye ile parlayıp, arkalarından gelenlere yer vermek için “Yâ Hayy” deyip perde-i gaybda gizlenmeleri, bir hayat-ı sermediye sahibi olan Zât‑ı Hayy-ı Kayyûmun hayatına ve vücub-u vücuduna şehadetler, işaretler ettikleri gibi; umum mevcudatın tanziminde eseri görünen ilm-i İlâhîye şehadet eden bütün deliller ve kâinata tasarruf eden kudreti ispat eden bütün burhanlar ve tanzim ve idare-i kâinatta hükümfermâ olan irade ve meşieti ispat eden bütün hüccetler ve kelâm-ı Rabbânî ve vahy-i İlâhiyenin medarı olan risaletleri ispat eden bütün alâmetler, mucizeler ve hâkezâ yedi sıfât-ı İlâhiyeye şehadet eden bütün delâil, bil’ittifak Zât-ı Hayy-ı Kayyûmun hayatına delâlet, şehadet, işaret ediyorlar. Çünkü, nasıl bir şeyde görmek varsa hayatı da vardır; işitmek varsa hayatın alâmetidir; söylemek varsa hayatın vücuduna işaret eder; ihtiyar, irade varsa hayatı gösterir. Aynen öyle de, bu kâinatta âsârıyla vücutları muhakkak ve bedihî olan kudret-i mutlaka ve irade-i şâmile ve ilm-i muhit gibi sıfatlar, bütün delâilleriyle, Zât-ı Hayy-ı Kayyûmun hayatına ve vücub-u vücuduna şehadet ederler ve bütün kâinatı bir gölgesiyle ışıklandıran ve bir cilvesiyle bütün dâr-ı âhireti zerrâtıyla beraber hayatlandıran hayat-ı sermediyesine şehadet ederler.
Hem hayat, melâikeye iman rüknüne dahi bakar, remzen ispat eder. Çünkü, madem kâinatta en mühim netice hayattır ve en ziyade intişar eden ve kıymettarlığı için nüshaları teksir edilen ve zemin misafirhanesini gelip geçen
<table border="0" cellpadding="0" cellspacing="2"><tbody><tr><td>Muhyî: bütün canlılara hayat veren Allah (bk. ḥ-y-y)</td><td>Zât-ı Hayy-ı Kayyûm: her an diri olup her canlıya hayat veren ve herşeyi ayakta tutan Zât, Allah (bk. ḥ-y-y; ḳ-v-m)</td></tr><tr><td>alâmet: işaret, belirti</td><td>bahr: deniz</td></tr><tr><td>bedihî: ap açık</td><td>berr: yer, kara</td></tr><tr><td>bil’ittifak: ittifakla, birleşerek</td><td>burhan: delil</td></tr><tr><td>cilve: görünüm, yansıma (bk. c-l-y)</td><td>cilve-i in’ikâs: yansımadan ileri gelen görüntü (bk. c-l-y)</td></tr><tr><td>cilve-i âzam: en büyük görüntü (bk. c-l-y; a-ẓ-m)</td><td>delâil: deliller</td></tr><tr><td>delâlet: delil olma, işaret etme</td><td>dâr-ı âhiret: âhiret yurdu (bk. e-ḫ-r)</td></tr><tr><td>hayat-ı sermediye: devamlı, sürekli hayat (bk. ḥ-y-y)</td><td>hâkeza: böylece</td></tr><tr><td>hüccet: delil</td><td>hükümfermâ: hüküm süren (bk. ḥ-k-m)</td></tr><tr><td>idare-i kâinat: evrenin idaresi (bk. k-v-n)</td><td>ihtiyar: irade, seçme gücü, tercih (bk. ḫ-y-r)</td></tr><tr><td>ilm-i muhit: herşeyi içine alan ilim (bk. a-l-m)</td><td>ilm-i İlâhî: Allah’ın herşeyi kuşatan ilmi (bk. a-l-m; e-l-h)</td></tr><tr><td>iman: inanma (bk. e-m-n)</td><td>intişar etmek: yayılmak</td></tr><tr><td>irade: dileme, tercih, isteme (bk. r-v-d)</td><td>irade-i şâmile: herşeyi kuşatan irade (bk. r-v-d)</td></tr><tr><td>kafile: topluluk, grup</td><td>kelâm-ı Rabbânî: herşeyin Rabbi olan Allah’ın kelamı (bk. k-l-m; r-b-b) </td></tr><tr><td>kudret: güç, kuvvet, iktidar (bk. ḳ-d-r)</td><td>kudret-i mutlaka: sınırsız güç, kuvvet ve iktidar (bk. ḳ-d-r; ṭ-l-ḳ)</td></tr><tr><td>kudret-i İlâhiye: Allah’ın güç ve kudret (bk. ḳ-d-r; e-l-h)</td><td>kâinat: evren, yaratılmış herşey (bk. k-v-n)</td></tr><tr><td>kıymettarlık: kıymetlilik, değerlilik</td><td>medar: eksen, dayanak</td></tr><tr><td>melâike: melekler (bk. m-l-k)</td><td>mevcudat: varlıklar (bk. v-c-d)</td></tr><tr><td>meşiet: irade, istek, arzu</td><td>muhakkak: gerçekliği kesin olarak bilinen (bk. ḥ-ḳ-ḳ)</td></tr><tr><td>muhtelif: çeşitli</td><td>mu’cize: bir benzerini yapma konusunda başkalarını âciz bırakan olağanüstü şey (bk. a-c-z)</td></tr><tr><td>nüsha: kopya</td><td>perde-i gayb: mânevî âlemleri gözümüzden saklayan perde (bk. ğ-y-b)</td></tr><tr><td>remzen: işareten</td><td>risalet: peygamberlik (bk. r-s-l)</td></tr><tr><td>rükün: esas, şart (bk. r-k-n)</td><td>sıfât-ı İlâhiye: Allah’ın sıfatları, mukaddes özellikleri, nitelikleri (bk. v-ṣ-f; e-l-h) </td></tr><tr><td>tanzim: düzenleme (bk. n-ẓ-m)</td><td>tasarruf eden: herşeyi dilediği gibi kullanan ve yöneten (bk. ṣ-r-f)</td></tr><tr><td>teksir edilmek: çoğaltılmak (bk. k-s̱-r)</td><td>umum: bütün</td></tr><tr><td>vahy-i İlâhiye: Allah tarafından vahiyle gelen emir ve yasaklar (bk. v-ḥ-y; e-l-h)</td><td>vücub-u vücud: varlığının gerekli oluşu ve var olmak için bir nedene ihtiyacının olmayışı (bk. v-c-b; v-c-d) </td></tr><tr><td>vücut: varlık (bk. v-c-d)</td><td>yad etmek: anmak</td></tr><tr><td>yâ Hayy: ey gerçek hayat sahibi olan ve her canlıya hayat veren Allah (bk. ḥ-y-y)</td><td>zemin: yer</td></tr><tr><td>zerrât: zerreler, atomlar</td><td>ziyade: çok, fazla</td></tr><tr><td>zîhayat: canlı (bk. ẕî; ḥ-y-y)</td><td>âsâr: eserler</td></tr><tr><td>şehadet: şahitlik, tanıklık (bk. ş-h-d)</td></tr></tbody></table>
ve güneşin vücudunu muhtelif dillerle yad ediyorlar ve ışık parmaklarıyla ona işaret ediyorlar. Aynen öyle de, Zât-ı Hayy-ı Kayyûmun Muhyî isminin cilve-i âzamıyla berrin yüzünde ve bahrin içindeki zîhayatların kudret-i İlâhiye ile parlayıp, arkalarından gelenlere yer vermek için “Yâ Hayy” deyip perde-i gaybda gizlenmeleri, bir hayat-ı sermediye sahibi olan Zât‑ı Hayy-ı Kayyûmun hayatına ve vücub-u vücuduna şehadetler, işaretler ettikleri gibi; umum mevcudatın tanziminde eseri görünen ilm-i İlâhîye şehadet eden bütün deliller ve kâinata tasarruf eden kudreti ispat eden bütün burhanlar ve tanzim ve idare-i kâinatta hükümfermâ olan irade ve meşieti ispat eden bütün hüccetler ve kelâm-ı Rabbânî ve vahy-i İlâhiyenin medarı olan risaletleri ispat eden bütün alâmetler, mucizeler ve hâkezâ yedi sıfât-ı İlâhiyeye şehadet eden bütün delâil, bil’ittifak Zât-ı Hayy-ı Kayyûmun hayatına delâlet, şehadet, işaret ediyorlar. Çünkü, nasıl bir şeyde görmek varsa hayatı da vardır; işitmek varsa hayatın alâmetidir; söylemek varsa hayatın vücuduna işaret eder; ihtiyar, irade varsa hayatı gösterir. Aynen öyle de, bu kâinatta âsârıyla vücutları muhakkak ve bedihî olan kudret-i mutlaka ve irade-i şâmile ve ilm-i muhit gibi sıfatlar, bütün delâilleriyle, Zât-ı Hayy-ı Kayyûmun hayatına ve vücub-u vücuduna şehadet ederler ve bütün kâinatı bir gölgesiyle ışıklandıran ve bir cilvesiyle bütün dâr-ı âhireti zerrâtıyla beraber hayatlandıran hayat-ı sermediyesine şehadet ederler.
Hem hayat, melâikeye iman rüknüne dahi bakar, remzen ispat eder. Çünkü, madem kâinatta en mühim netice hayattır ve en ziyade intişar eden ve kıymettarlığı için nüshaları teksir edilen ve zemin misafirhanesini gelip geçen
<table border="0" cellpadding="0" cellspacing="2"><tbody><tr><td>Muhyî: bütün canlılara hayat veren Allah (bk. ḥ-y-y)</td><td>Zât-ı Hayy-ı Kayyûm: her an diri olup her canlıya hayat veren ve herşeyi ayakta tutan Zât, Allah (bk. ḥ-y-y; ḳ-v-m)</td></tr><tr><td>alâmet: işaret, belirti</td><td>bahr: deniz</td></tr><tr><td>bedihî: ap açık</td><td>berr: yer, kara</td></tr><tr><td>bil’ittifak: ittifakla, birleşerek</td><td>burhan: delil</td></tr><tr><td>cilve: görünüm, yansıma (bk. c-l-y)</td><td>cilve-i in’ikâs: yansımadan ileri gelen görüntü (bk. c-l-y)</td></tr><tr><td>cilve-i âzam: en büyük görüntü (bk. c-l-y; a-ẓ-m)</td><td>delâil: deliller</td></tr><tr><td>delâlet: delil olma, işaret etme</td><td>dâr-ı âhiret: âhiret yurdu (bk. e-ḫ-r)</td></tr><tr><td>hayat-ı sermediye: devamlı, sürekli hayat (bk. ḥ-y-y)</td><td>hâkeza: böylece</td></tr><tr><td>hüccet: delil</td><td>hükümfermâ: hüküm süren (bk. ḥ-k-m)</td></tr><tr><td>idare-i kâinat: evrenin idaresi (bk. k-v-n)</td><td>ihtiyar: irade, seçme gücü, tercih (bk. ḫ-y-r)</td></tr><tr><td>ilm-i muhit: herşeyi içine alan ilim (bk. a-l-m)</td><td>ilm-i İlâhî: Allah’ın herşeyi kuşatan ilmi (bk. a-l-m; e-l-h)</td></tr><tr><td>iman: inanma (bk. e-m-n)</td><td>intişar etmek: yayılmak</td></tr><tr><td>irade: dileme, tercih, isteme (bk. r-v-d)</td><td>irade-i şâmile: herşeyi kuşatan irade (bk. r-v-d)</td></tr><tr><td>kafile: topluluk, grup</td><td>kelâm-ı Rabbânî: herşeyin Rabbi olan Allah’ın kelamı (bk. k-l-m; r-b-b) </td></tr><tr><td>kudret: güç, kuvvet, iktidar (bk. ḳ-d-r)</td><td>kudret-i mutlaka: sınırsız güç, kuvvet ve iktidar (bk. ḳ-d-r; ṭ-l-ḳ)</td></tr><tr><td>kudret-i İlâhiye: Allah’ın güç ve kudret (bk. ḳ-d-r; e-l-h)</td><td>kâinat: evren, yaratılmış herşey (bk. k-v-n)</td></tr><tr><td>kıymettarlık: kıymetlilik, değerlilik</td><td>medar: eksen, dayanak</td></tr><tr><td>melâike: melekler (bk. m-l-k)</td><td>mevcudat: varlıklar (bk. v-c-d)</td></tr><tr><td>meşiet: irade, istek, arzu</td><td>muhakkak: gerçekliği kesin olarak bilinen (bk. ḥ-ḳ-ḳ)</td></tr><tr><td>muhtelif: çeşitli</td><td>mu’cize: bir benzerini yapma konusunda başkalarını âciz bırakan olağanüstü şey (bk. a-c-z)</td></tr><tr><td>nüsha: kopya</td><td>perde-i gayb: mânevî âlemleri gözümüzden saklayan perde (bk. ğ-y-b)</td></tr><tr><td>remzen: işareten</td><td>risalet: peygamberlik (bk. r-s-l)</td></tr><tr><td>rükün: esas, şart (bk. r-k-n)</td><td>sıfât-ı İlâhiye: Allah’ın sıfatları, mukaddes özellikleri, nitelikleri (bk. v-ṣ-f; e-l-h) </td></tr><tr><td>tanzim: düzenleme (bk. n-ẓ-m)</td><td>tasarruf eden: herşeyi dilediği gibi kullanan ve yöneten (bk. ṣ-r-f)</td></tr><tr><td>teksir edilmek: çoğaltılmak (bk. k-s̱-r)</td><td>umum: bütün</td></tr><tr><td>vahy-i İlâhiye: Allah tarafından vahiyle gelen emir ve yasaklar (bk. v-ḥ-y; e-l-h)</td><td>vücub-u vücud: varlığının gerekli oluşu ve var olmak için bir nedene ihtiyacının olmayışı (bk. v-c-b; v-c-d) </td></tr><tr><td>vücut: varlık (bk. v-c-d)</td><td>yad etmek: anmak</td></tr><tr><td>yâ Hayy: ey gerçek hayat sahibi olan ve her canlıya hayat veren Allah (bk. ḥ-y-y)</td><td>zemin: yer</td></tr><tr><td>zerrât: zerreler, atomlar</td><td>ziyade: çok, fazla</td></tr><tr><td>zîhayat: canlı (bk. ẕî; ḥ-y-y)</td><td>âsâr: eserler</td></tr><tr><td>şehadet: şahitlik, tanıklık (bk. ş-h-d)</td></tr></tbody></table>