Osman nuri topbaş hoca efendiden sohbetler..

ABDULLAH4

Forum Yöneticisi
NEFİS AZGIN ARSLAN GİBİDİR !..



Zülkarneyn (a.s.):

- "Bu mezarlar nedir? Neden bunları kazıyor ve ibadetlerinizi burada yapıyorsunuz?" diye sordu. Hükümdar:

- "Dünyalık peşinde koşmamak için bunu böyle yaptık. Mezarları görüp de oraya gireceğimizi hatırlayınca, her şeyden vaz geçeriz." dedi.

Zülkarneyn (a.s.):

- "Niçin sebzeden başka yiyeceğiniz yoktur? Hayvan yetiştirseniz, sütünden, etinden istifade etseniz olmaz mı?" dedi. Hükümdar:

- "Midelerimizin canlı hayvanlara mezar olmasını istemedik. Bitkilerle geçimimizi sağlıyoruz. Zaten boğazdan aşağı geçtikten sonra hiç birinin tadını alamayız." diye cevap verdi.
 

ABDULLAH4

Forum Yöneticisi
NEFİS AZGIN ARSLAN GİBİDİR !..


Cenab-ı Hakk buyurur:

"Ey Rasulüm, nefsanî arzularını kendisine ma'bud edineni gördün mü? Şimdi sen mi ona vekil olacaksın?"(Furkan Suresi, Ayet:43)

"Ey Rasulüm, heva ve hevesini ilah edinen kimseyi gördün mü?" (Câsiye Sûresi, Ayet:23)

Bu iki ayet-i kerîme insanoğlunun kendini cehenneme mahkum eden handikabını ve zaaflarını hatırlatır.

Demek ki, arzular mihrap ve kıble haline gelince insan, zaaflarının putperesti oluyor. Aslî hakikatini, derunî istidatlarını dumura uğratıyor...

Kendini nefs canavarına teslim eden insanın acıklı akıbeti ne hazindir. Ten planında ömrünü idame ettirmek için, öteleri düşünmek istemez.

Hakîkatine ereceği ölüm kendisi için kabus olur.

Çünkü ölüm, bir istikbal endişesi doğurur.
 

ABDULLAH4

Forum Yöneticisi
NEFİS AZGIN ARSLAN GİBİDİR !..


İnsanın en mühim irfanı, toprak bilmecesini çözmekle başlar.

Fikirler, çalışmalar, gönüller toprak altında pervaneleşmedikçe bu karanlık ülkenin sırrına, iklimine, yakınlığına girilemez.

Sînemizden her kopan nefesin birer cenaze halinde bizden uzaklaştığını görünce, korkunç ve meçhul istikbalin karanlıkları içimize çökerek;

"Titrerim mücrim gibi baktıkça istikbalime!." teranesi dudaklarımızın son nasibi olursa, hayatın manası ve cazibesi ne olabilir?

Mezarlık hududunu aşamayan bir hayat yolcusunun kartondan eşyaların, nefsanî yıldızların ve zilli zevallerin (biten gölgelerin) esiri olması ne hazindir.

Hayat, beşik ile tabut arasındaki dar bir koridor ve yolculuktur. Dünya hayatı, sonsuz zaman şeridi içinde bir sabun köpüğünden farksızdır
 

ABDULLAH4

Forum Yöneticisi
NEFİS AZGIN ARSLAN GİBİDİR !..


İnsanların idraklerinde beliren hayat anlayışı nedir? sorusuna, toprakların rutubeti ve mezar taşlarının katılığı en gerçekçi bir cevap olur.

Bu takdirde, nefsanî arzular ve ten planında geçen hayattan daha acı ne olabilir?

Öteden beri beşeriyeti, peygamberlerin irşadlarına rağmen ölüm mes'elesi çok meşgul etmiştir.

Zihinlerde zehirli bir yılan gibi çöreklenen, zaman zaman iz'ac halkaları ile kımıldanan bu soru, türlü nefsanî ifadelerle susturulmak istenmiştir.

Herkesi hayat mevzuunda daha üstün ve ateşli girdap halinde saracak olan ölüm, istisnasız başlara çökecek en çetin bir istikbal endişesi ve musibeti veya rahmetidir...

Beşer tefekkürü ile kavranmasına imkan bulunmayan bu istikbal düğümünü çözebilmek, nefs engelini aşıp, vahyin sesine kulak verip, peygamberlerin ve evliyaullahın gönül ikliminin aşk, vecd ve istiğrakından nasib ve feyz alabilmekle kabildir.Mevlana (k.s.) buyurur:

"Ey salik.. Musa da Fir'avn da senin varlığında mevcuddur. Bu iki hasmı kendinde aramak gerektir."

Vahyin ışığında aydınlan ki, sendeki Musa, sendeki Fir'avn'a galip gelsin!..

[url]http://www.osmannuritopbas.com[/URL]
 

ABDULLAH4

Forum Yöneticisi
Bir Testi Su



Çöl ortasında fakir bir bedevî, çadırında hanımıyla oturuyordu. Bir gece hanımı;

"- Bütün yoksulluğu, cefayı biz çekiyoruz. Herkesin ömrü bollukla geçiyor. Sadece biz fakiriz.

Ekmeğimiz yok, katığımız üzüntü.

Testimiz yok, suyumuz göz yaşı...

Gündüzün elbisemiz güneş, geceleyin döşek ve yorganımız ay ışığı.

Açlığımızdan dolunayı okkalık ekmek sanarak, gökyüzüne saldırıyoruz...

Bizim halimiz ne olacak böyle?" diye dert yandı.

Bedevî şöyle cevap verdi:

"- Be kadın, daha ne zamana dek dünya malını arayıp duracaksın? Şu dünyada ne kadar ömrümüz kaldı? Akıllı kişi artığa eksiğe bakmaz.

Gençken daha kanaatkâr idin, yaşlandın hırsın arttı; altın istiyorsun.

Halbuki önceden altın gibiydin sen.. Ne oldu sana?"

 

ABDULLAH4

Forum Yöneticisi
Bir Testi Su (devamı)


Hanımı bunları dinlemiyor, üstelik azdıkça azıyordu. Devamla: "- Ey namustan gayri bir şeyi olmayan adam..

Artık senin yaldızlı sözlerinden bıktım. Halimize bak da utan! Bana kanaatten bahsediyorsun.

Ne vakte kadar bu çalım? Sen kanaatten ne vakit canını nurlandırdın? Sen bunları geç de yola gel!

Kocası cevap verdi:

"- Sen kadın mısın, yoksa keder misin? Yoksulluğumla ben iftihar ederim. Başıma kakma! Mal, mülk ve para başta külah gibidir. Külaha sığınan keldir.

Zengin, kulağına kadar ayıp içine dalan kişidir. Malı vardır da o mal ayıbını örter.

Yoksulluk senin anlayacağın şey değildir, yoksulluğa hor bakma! ALLAH (c.c.) göstermesin, benim dünyaya karşı tamahım yok.

Gönlümde, kanaatten bir alem var. Ey kadın! Kavgayı, darılmayı bırak! Bırakmayacaksan hiç olmazsa beni bırak!

Ben iyiyle, kötüyle kavga edemem; kavga ile işim yok. Savaşlar şöyle dursun, gönlüm barışlardan bile ürkmekte...

Susacaksan ne âlâ, eğer susmazsan, şimdi evimi, barkımı bırakır alır başımı giderim..."
 

ABDULLAH4

Forum Yöneticisi
Bir Testi Su (devamı)


Kadın, kocasını hiddetli görünce ağlamaya başladı, güya pişmanlık gösterdi.

Bedevî karısının gözyaşlarına dayanamadı, söylediklerine pişman oldu.

Onun bu pişmanlığım sezen kadın, kocasına şu aklı verdi:

"- Testimizde yağmur suyu var.

Malımız mülkümüz de bundan ibaret.

Bu testiyi al, git Padişahlar Padişahı'nın huzuruna gir, armağanını sun.

De ki: "Bizim bundan başka, hiçbir malımız mülkümüz yok, çölde de bundan iyisi hiç bulunmaz...

Padişahımızın hazîneleri varsa, bunun gibi suyu yoktur. Bu su, az bulunur."

Zavallı kadın, Bağdat'ın ortasından şeker gibi Dicle'nin akıp gitmekte olduğunu ne bilsin, testisindeki suyu övüp duruyordu.
 

ABDULLAH4

Forum Yöneticisi
Bir Testi Su


Kocası da bu övgüye katılmış:

"- Kimin böyle bir armağanı olabilir? Gerçekten de bizim bir testi yağmur suyumuz ancak padişahlara layık..." diyordu.

Bedevî testisini bir keçeye sardı, ağzını sıkıca kapadı. Sırtına alarak Bağdat yoluna düştü.

Testi kırılmasın, hırsızlar çalmasın diye gece gündüz gözü gibi koruyordu.

Günler haftalar sonra Bağdat'a geldi.

Sora sora, halîfenin sarayını buldu. Kapıya dayandı. Muhafızlar ne istediğini sordular. Bedevî:

"- Ey muhterem kişiler! Ben garib bir bedeviyim. Padişahın lütfunu umarak çöllerden geldim.

Bu armağanı o sultana götürün, padişahtan murad isteyeni ihtiyaçtan kurtarın!

Tatlı, lezzetli su. Çölde, yağmur sularından biriken gölden toplanmıştır. Testim de güzel yepyeni."

Halîfenin adamları, bu saf, tertemiz yürekli bedevîye önce gülecek oldular, sonra da onun bu iyi niyetlerle bezenmiş armağanını canla başla kabul ettiler.

Bedevî, sarayın hemen altında gürül gürül akan Dicle'den habersiz, bekliyordu.
 

ABDULLAH4

Forum Yöneticisi
Bir Testi Su


Bedevî'nin su testisi Halîfeye sunulunca, Halîfe bundan çok memnun olmuş, bedevîyi huzuruna kabul etmişti.

Gönlünü aldı, yeni elbiseler giydirdi sonra da adamlarına:

"- Testiyi altınla doldurun, ona verin.

Dönerken de onu, gemi ile Dicle yolundan götürün.

O çöl yolundan gelmiş.

Dicle yolu yurduna daha yakındır.

Buradan memleketine dönsün." emrini verdi.

Bedevî gemiye binip Dicle'yi görünce büsbütün şaşırmıştı.

Asıl şaşkınlığı, bu kadar suyu bol Dicle nehri varken, Halîfe'nin, bir testi çöl suyunu kabul etmesiydi.

Ve Allah (c.c.)'a şükrediyordu.
 

ABDULLAH4

Forum Yöneticisi
Bir Testi Su


Mesnevi: "Ey oğul! Bütün dünyayı, ağzına kadar ilimle, güzellikle dolu bir testi bil.

Fakat bu ilim ve güzellik, fevkalade dolu olduğundan derisine sığmayan kişinin (zuhuru, zatinin muktezası olan ve zuhur etmemesine imkan bulunmayan Allah (c.c)'ın Dicle'sinden bir katredir.

O gizli bir hazîneydi.

Pek dolu olduğundan yarıldı, kendisini izhar etti.

Toprağı, göklerden daha parlak bir hale getirdi.

Gizli bir hazîneyken coştu; toprağı, atlas giyen bir sultan haline soktu.

O bedevî, Allah (c.c)'ın Dicle'sinden bir katreyi görseydi, hakikatte bir deniz olan o katrenin önünde testisini atardı." (Beyit: 2860-2864)

Hikayede "Halîfe Kapısı", "Dergah-ı İlahî"yi temsil etmektedir.

Mü'min her ne kadar ilim, irfan, mal-mülk ve ibadet sahibi olursa olsun, bu meziyet ve imkanlarına aldanmamalı ve güvenmemelidir.

Bu değerlerin hepsini Rabbinin lütfü bilip, şahsî amellerinin de Dicle'nin yanında, bir testi su olduğunu unutmamalıdır.
 

ABDULLAH4

Forum Yöneticisi
Bir Testi Su


Çöl bedevîsinin çölde bin bir çile ile biriktirip halîfeye takdim ettiği bir testi su onun için hayat iksiri idi.

Halbuki Dicle'nin içine dökülünce kaybolup gitti.

İnsanoğlunun beşerî imkanlarla hakîkatine ermeye çalıştığı, ilahî tanzîm ve sanattan anlayabileceği, onun aslî hakîkatı karşısında Dicle'nin bir damlası bile değildir.

Karıncanın kendi ufacık yuvasını, balığın akvaryumunu bir kainat zannetmesi gibi.

İnsan da, gafleti neticesi kendi cüceliğine bakmadan adeta bir dev aynasının yalanlarına kanar.

Misalimizdeki karınca ve balığın durumuna düşer.

Resûlullah (s.a.v.):

"- İlahî, seni tenzîh ve takdîs ederim.

Biz seni, sana layık bir marifetle tanıyamadık." buyurmuştur.

 

ABDULLAH4

Forum Yöneticisi
Bir Testi Su


Necip ümmetin yüksek alimleri aczlerini itiraftan çekinmemişlerdir.

İmam Ebû Yusuf'a bir gün Halîfe Harun Reşîd bir mesele sorar. İmam Ebû Yusuf:

"- Bilmiyorum." diye cevap verir. Halîfenin yardımcısı İmam Ebû Yusuf'a:

"- Maaş ve tahsîsatınız varken bilmiyorum diyorsunuz." der. Cevaben İmam Ebû Yusuf da:

"- Benim maaşım ilmime göredir. Cehlime göre verilecek olsa hazine yetmezdi" der.

Allame İmam Gazali;

"- Bildiklerime nispetle bilmediklerimi ayaklarımın altına alabilseydim, başım göklere değerdi." buyurmakla aczini îtiraf edip tevazuunu göstermiştir.

Bu büyük insanlar, bildiklerinin değil bilmediklerinin çokluğunu itiraftan çekinmemişlerdir.

İnsanoğlunun istinad etmek temayülünde bulunduğu amellerine ehemmiyet izafe etmesi Dicle'nin yanında bir testi su değil midir?
 

ABDULLAH4

Forum Yöneticisi
Bir Testi Su


Allah (c.c) korusun, kesif bulutların güneş ışığına mani olması gibi kalbin şeytana taht olması halinde Rahman'ın hidayeti oraya ne kadar ulaşabilir?

İnsan Dicle'den habersiz olduğu için bir testi suyu umman zannedebilir.

Kendi zannında boğulur gider.

Cüneyd-i Bağdadî Hazretleri buz satan bir satıcıya rastlar. Satıcı:

"- Sermayesi erimekte olan insana yardım edin." diye nida eder.

Cüneyd hazretleri bu sözü düyunca düşüp bayılır.

Dünya sermayesini ahiret sermayesine tebdîl edemez isek, dünyadaki gayretler, şeytanların paylaşacakları nasipler olur.

Netice hüsran ve acı bir aldanıştır, israf çılgınlığı ve merhamet yoksulluğu, dünyada baş belası, ahirette azap sermayesidir.
 

ABDULLAH4

Forum Yöneticisi
Bir Testi Su


Geçmiş günlerimizin dosyaları kapanmıştır.

Bunlarda değişiklik yapabilmenin imkanı yoktur.

Gelecek günlerimizin varlığı ise şüphelidir. An bu andır.

Bu anımızın gönül ve alın terlerini hayat tarlamıza tohumlar isek, inşallah ahiretimizin sırça sarayları olur.

Şeyh Sadi'nin ifade ettiği gibi "Arzın sathı Rabbin umumî sofrasıdır."

Dünyada "Rahman" şifalının tecellîsi olarak bütün mahlukat bol bol rızıklandırılır, içirilir ve giydirilir.

Dost-hasım, itaatkar ve isyankar ayırt edilmez. Rabbin merhameti bütün mahlukatı ihata etmiştir.

Dikenli bir kirpinin yavrusunu sînesine bastırması, hatta kafir bile olsa, mazlumun bedduasının kabul olması bu kuşatıcı merhametin muktezasıdır.

Kainattaki ilahî sanat, hikmet ve ibret manzaraları, nefsanî ve suflî his ve davranışlarla, aslî tabiatı bozulmamış insanı, ulviyyet, halvet, safvet, rikkat ve haşyet gibi bediî duygulara gark eder.
 

ABDULLAH4

Forum Yöneticisi
Bir Testi Su


Hususî sofra ise "Rahîm" sıfatının tecellîsi olarak ahirettedir.

İstifade yalnız mü'minlere aittir.

Bu hususî sofrada beşerî nasiplerin en büyüğü olan "Cennet" ve "Ru'yet-i Cemalullah" yani Cenab-ı Hakkı ayın on dördü gibi görme nimetleri vardır, insan, bütün Esma-ı ilahiyyenin kamil tecellîsi olduğu için büyük bir alemin küçük bir modelidir.

Onun topraktan olan yapısı varlığının dış yüzüdür.

Fani yapısıdır.

Hakîkî varlığı esrar, nur ve ilahî hakikatin gizli bir hazinesidir.

İnsanın mükerremlik vasfı budur.

Yaradılış maksadına uygun marifet denizinden nasip alabilmesi buna bağlıdır.
 

ABDULLAH4

Forum Yöneticisi
Bir Testi Su


Bir kelebeğin yanma pahasına ışığa ram olması gibi Hallac-ı Mansur da esrar denizinin coşkunluğunda fanî varlığını yok etmeğe adım attı.

İlahî tecellîlerle kendini yaktı.

Ruhu yücelip feyz ile dolunca nefsi zayıflayıp bitim noktasına ulaştı. Kendine yabancılaştı, ondan kurtulmağa çalıştı.

Kesîf tecellîlere tahammül edemedi. Sekre sürüklendi:

"Dostlar, beni öldürün! Zira benim ebedî hayatım ölümdedir." dedi.

Taşlanırken kendini yaralıyan tek hadise, dostunun kendisine bir karanfil atması oldu.

Dünyevî böyle bir teveccüh ve tebessüm bile kendine ağır geldi.

Bu hal diğer bir ifade ile fani varlığın, ilahî varlığa ram olarak kulun ölümsüzlüğe kavuşmasıdır.

Denize düşen bir damlanın vücudunun suda kaybolması gibi denize dalan kimse de sudan başka bir şey görmez.
 

ABDULLAH4

Forum Yöneticisi
Bir Testi Su

Bu mertebeye ulaşanlar her şeyi hatta kendisini bile Hakk'dan ibaret görürler.

Fakat bu bir haldir.

O hal geçince, "Hakk Hakk'dır, eşya eşyadır."

Hadîs-i Şerifte bu halin bir misali şöyle verilmiştir:

"- Yeryüzünde yaşayan bir ölü görmek isteyen Ebûbekir'e baksın."

Merhamet ve adalette abideleşen Hz. Ömer (r.a.), Şam'a girerken sıra kölesine geldiği için deveye, onu bindirdi.

Kendisi şehre yürüyerek girdi. Halk, köleyi halîfe zannetti.

Hz. Ömer (r.a.)'in vefatından sonra dostları kendisini rüyada gördüler:

"- Rabbimiz sana nasıl muamelede bulundu?" diye sordular. O:

"- Elhamdüllah, "Rahman ve Rahîm" olan Rabbim var." buyurdu.
 

ABDULLAH4

Forum Yöneticisi
Bir Testi Su


Mevlana (k.s.) buyurur:

"- Madem ki fakr, cömertlik kereminin aynasıdır. Haberin olsun ki, aynanın üzerine hohlamak zararlıdır."

Yani, fakîri ve garîbi red için ağızdan çıkacak her ses ve nefes onun kalbini incitir.

Sanki sathına hohlanmış ayna gibi kalp buğulanır.

Parlaklık ve derinliği zayi olur,cömertliğin keremini göstermez olur.

Amellerimiz, infaklarımız daima gözümüzde devleşir.

Bizi oyalar ve aldatır; bize haz hamallığı yaptırır.

Dicle'den ve onun sahibinden habersiz olduğumuz için bir testi su gözümüzde bir derya olur.

Dünyevî isteklerimiz bitmek ve tükenmek bilmez. Sahip olduğumuz her şeyi kendimizin tabiî hakkı zannederiz.
 

ABDULLAH4

Forum Yöneticisi
Bir Testi Su


Aksine bizden bir fedakarlık istenince de kendi mülkümüzden isteniyormuş gibi tavrımız değişir.

Emanetin ve sehavetin kristal, berrak ve zarîf aynası lekelenir. Cenab-ı Hakk (c.c.) ayet-i kerîme'de:

"Yetîme kahretme, fakîri reddetme." buyurur.

Mevlana (k.s.) bir diğer beytinde:

"-Güzeller, saf ve berrak ayna aradıkları gibi, cömertlik de fakîr ve zayıf kimseler ister.

Güzellerin yüzü aynada güzel görünür, in'am ve ihsanın güzelliği de fakîr ve garîblerle ortaya çıkar." buyurur.

Güzeller, hüsn ve endamlarını seyretmek için aynanın esiri olurlar. Hatta arkası gölgeli camlara bile kendilerini görmek için bakarak geçerler.

Manevî ve aslî güzellik olan cömertlik de, kendisini biçarelerin ve fakîrlerin gönül aynasında seyreder.
 

ABDULLAH4

Forum Yöneticisi
Bir Testi Su


Yine Mevlana (k.s.) buyurur:

"- O halde fakirler, merhamet-i ilahî'nin, kerem-i Rabbanî'nin aynasıdırlar.

Hakk ile olanlar ve Hakk'da fanî olanlar daima cömertlik halindedirler."

Hz. Cabir (r.a.)'den naklen Tefsîr-i Hazin'de ' deniliyor ki:

"-Küçük bir çocuk Rasûlullah (s.a.v.)'in huzuruna geldi. Annesinin bir gömlek istediğini arz etti.

O sırada Rasûlullah (s.a.v.)'ın sırtındaki gömleğinden başka gömleği yoktu. Çocuğa başka bir zaman gelmesini söyledi.

Çocuk gitti. Tekrar gelip, annesinin Hz. Peygamber (s.a.v.)'in sırtındaki gömleği istediğini söyledi.

Hz. Peygamber (s.a.v.) Hücre-i Saadete girdi, sırtındaki gömleği çıkarıp çocuğa uzattı.

O sırada Bilal (r.a.) ezan okuyordu. Fakat Rasûlullah (s.a.v.) sırtına alacak bir şey bulamadığı için cemaate çıkamadı.

Ashabdan bir kısım merak edip Hücre-i Saadete girdiler; Rasûlullah (s.a.v.)'i gömleksiz olarak buldular.
 
Üst